Anadilde kendini ifade edememe, dosyalarda gizlilik kararının olmaması, ‘şikayetçi olma bir şey çıkmaz’ söylemleri, cezasızlık ve artan kadın cinayetleri..
Kadına yönelik artan şiddet ve bunun yanı sıra kadınların hem alanlarda direnişi hem hukuki mücadelesi de sürüyor. Kadına yönelik şiddetin artmasının en temel faktörü olarak cezasızlık politikasına işaret eden Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Yönetim Kurulu üyesi Av. İrem İlhan, şiddetin önünü açan yasal maddeleri, şiddet mağduru kadınların başvuru sürecinden yargı sürecine yaşadıklarını İlke TV’ye anlattı.
‘Günümüzde kadına şiddet ile cezasızlık ilişkili hale geldi’
Av. İrem İlhan öncelikle kadına yönelik şiddetin cezasızlık politikası ile yakında ilişkili olduğunu söyledi. “Özellikle son dönemlerde kadın cinayetlerinin artmasının temel sebebi cezasızlık politikasının uygulanması. Günümüzde kadına şiddet ile cezasızlık ilişkili hale geldi” diyen İlhan, cezasızlık politikasını şöyle açıklıyor:
“Cezasızlık politikası, adalet sisteminin mağdurun zararını ve kamu vicdanını etkin bir şekilde tazmin edemediği cezai, hukuki ve her türlü eksiklik halidir. Yasal düzenlemelerin hak ihlallerini önlemede yetersiz kalması. Soruşturmaların etkin bir şekilde yapılmaması. Cezaların hukuka uygun olmayan bir şekilde yapılması, bunun yanında iyi hal uygulamaları yine cezasızlık politikalarının önünü açmaktadır.”
‘Diyarbakır’da 9 kadın katledildi’
İlhan, Sadece Diyarbakır’da hazırladıkları ağ raporuna göre 25 Kasım 2023 ile 20 Kasım 2024 tarihleri arasında 9 şüpheli ölüm gerçekleştiğini söyledi: Evin Demirtaş, Bedriye Işık, Narin Güran, Naciye Oturmak, Hilal Kar, Vezire Ertürk, Sevda Meşe, Rozerin Yıldız ve Pervin Bal.
Artan dijital şiddet verileri
Yine ağ raporuna göre verilerde dikkat çeken bir veriye dikkat çeken İlhan, “Ağ raporumuza yansıyan cinsel şiddet verisi 265 iken dijital şiddet oranı 261’e yükselmiş durumda. Mobbing 334 sayısına ulaştı. Önceki senelerde cinsel şiddet sayısı yine yüksekken bu sene dijital şiddet oranının da yükseldiğini görüyoruz. Maalesef ki hazırladığımız ağ raporu geçen yıla oranla kadına yönelik her türlü şiddetin, mobbingin arttığını gösteriyor” dedi.
Bu artışın bir diğer nedeni olarak da “İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ve 6284 sayılı kanunun etkin uygulanmaması bu sayıların artışına dair önemli bir rol oynuyor” diyen İlhan, iktidarın kadına yönelik politikalarını eleştirdi: “Çünkü kadına yönelik şiddette kadının beyanı esas alınıyor. Bununla birlikte iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele politikaları bizler tarafından eksik ve yetersiz görünüyor.”
‘Dosyalarda gizlilik kararının alınmaması kadını hukuki süreçten alıkoyuyor’
Şiddet mağduru kadınların şikayet başvuru aşamasından yargı sürecine kadar olan zamanı da değerlendiren İrem İlhan, şiddete karşı mücadele anlamında eksikliklerin kadını yıldıran ve caydıran etkenlerle döşeli olduğunu söyledi:
“Kadınlar çoğu zaman şikayet etme eğiliminde bile bulunamıyorlar, şikayet etmekten bile çekinir durumdalar. Bunun temel sebeplerinden biri ise dosyalarındaki gizlilik kararının alınmaması ve buna bağlı olarak da kadınların bilgilerinin alenen paylaşılması kadınları çok tedirgin ediyor. Bu yüzden kadınlar şikayet aşamasına bile gelemiyor.
Bunun yanında kadınların kolluk kuvvetlerinin yanında yaşadıkları sorunlardan da bahsedecek olursak, çoğu kadın mağdurdan duyduğumuz kadarıyla, çoğu kolluğun erkek olması, kadın mağdurların yaşadıklarını anlatamamasına sebep olmakta.
‘Şiddet mağduru kadınlar şikayet etmekten caydırılmaya çalışılıyor’
Şiddet mağduru kadın birçok aşamada çevresindekiler tarafından da küçümsenecek duruma geliyor. Çoğu zaman kadın karşı tarafla uzlaştırma noktasına getirilmeye çalışılıyor. Kadına, ‘bu şikayetten bir şey çıkmaz, uzlaşmak daha iyi olur. Uğraşmazlar’ deniyor ve kadını caydırmaya çalışıyorlar. Bu da kadında farklı bir zamanda şiddet görse dahi şikayette bulunmamaya sebep oluyor. Tabi ki bunun cezasızlık politikası ile de yakından ilgisi var. Bunu da göz önünde bulundurarak şikayet etmekten vazgeçiyor.
Anadili Kürtçe olan kadınlar ikinci mağduriyet yaşıyor
Adli süreçlerde ise, ilimiz bazlı düşündüğümüzde anadili Kürtçe olan bazı kadınlar Türkçe bilmiyor. Türkçe bilmemesinden kaynaklı dilekçe yazamıyor, ya da dilekçe yazmayı bilmeyen ülke genelinde birçok kadın var. Bunun için acilen çalışmalar yapılmalı örneğin seminerler gibi. Yaşı ileri olan kadınların okuma yazması olmaması da yine bu süreçte zorlayıcı bir etken oluyor. Dil özellikle şiddet mağduru kadınlar için zorlayıcı bir etken, kendilerini ifade edemiyorlar.
Dosyaya avukatların geç atanması
Bir diğer sorun da yargılama sürecinde dosyaya hızlıca avukatların atanmaması olarak karşımıza çıkıyor. Dosya takibi için avukatlar geç atanıyor ya da hiç atanmıyor. Bunun nedeni olarak adli yardım bütçeleri diyebiliriz. Bu sorun çözülmeli. Avukatlar daha hızlı atanırsa kadının mağduriyeti de daha hızlı çözülür.
‘Koruyucu tedbir için delil ve belge şartı, şiddet, istismar ve cinayetle sonuçlanabiliyor’
Bir diğer sorun da kadınlar koruyucu tedbirlere başvuru yapamıyor. Çünkü yasalarımızda koruyucu tedbirlere hükmedilmesi için delil veya belge şartı aranmakta. Yani kadının beyanı esas alınmamakta tabi bu erkek için de geçerli. Ben bu konuda yine İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanuna atıf yapmak istiyorum. Bu noktada belge ve delil şartı aranmadığı için kadına yönelik şiddet durumlarında kadının beyanı ile koruyucu tedbirler alınabilir. Bu da bu yasanın önemini ortaya koyuyor. Tabi şimdi kadınlar delil veya belge sağlayamadığı için koruyucu tedbirler alamıyor ve bu şiddete, istismara, cinayet ile sonuçlanıyor. Özellikle dijital şiddette bu konu daha fazla tehlikeli bir hal alıyor. Fail kullandığı sanal medya hesaplarını kapatabilir, bunun ile birlikte ‘nasılsa uğraşmazlar’ diyerek bundan güç alıyor.”
‘Kadın yaşadığı şiddeti hukuki noktaya taşıma cesareti gösterdiğinde her kadın tarafından teşvik edilmeli’
Kadına yönelik şiddete karşı yine kadınların mücadelesine dikkat çeken Av. İrem İlhan, ‘Birimiz güvende değilsek, hiçbirimiz güvende değiliz’ diyerek dayanışmanın önemine dikkat çekti:
“Asırlardır kadınların hak arayışları mücadeleleri devam etmekte. Kadınların hak arayışları arttıkça baskı ve hukuksuz uygulamaların yanında toplumsal farkındalık da artmaya başladı. Şimdi yapılması gereken hayatın her alanında diğer kadınlarla dayanışarak kadınların daha görünür olması gerekiyor. Bir kadın yaşadığı şiddeti ve mağduriyeti hukuki noktaya taşıma cesareti gösterdiğinde her kadın tarafından teşvik edilmeli, desteklenmeli. Belirtmek isterim ki hiçbir kadın hak arayışında yalnız değildir. Birimiz güvende değilsek hiçbirimiz güvende değiliz. Bizler kadın hakları merkezi olarak şiddete uğrayan, istismara uğrayan hak arayışında olan her kadının hukuki destekçisi, takipçisi olacağız.”
‘İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz’
Öte yandan kötü bir sene geçirildiğini ifade eden İlhan şunları belirtti.
“Kentimizde çok sayıda kadını kaybettik. Bu tablo gerçekten olumsuz bir tablo. Sonraki 25 Kasım’larda kadına yönelik şiddetin istismarın azaldığını, şiddetin cezasız kalmadığı, iyi hal indirimlerinin yersiz bir şekilde kullanılmadığı bir 25 Kasım diliyorum. Son olarak kadınlar kendi hayatlarını etkileyecek yasaların, kararların oluşturulmasında etkin rol almalı ve hak talepleri için mücadele vermeli. Kadın hakları merkezi olarak da meslektaşlarımızı ve tüm kadınları yıldırmaya çalışan eril düzene karşı hayatın her alanında daha fazla yer alarak dayanışma ve mücadelemizi çoğaltmaya çağırıyoruz ve her şeye rağmen İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz.”