• Ana Sayfa
  • Gündem
  • 10 yıl sonra İmralı’da ne konuşuldu, ne değişti, kadınlara mesaj ne?

10 yıl sonra İmralı’da ne konuşuldu, ne değişti, kadınlara mesaj ne?

İmralı Heyeti’nde yer alan Pervin Buldan: Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etme zamanının geldiğini ifade etti. Bu son fırsat. Türk, Kürt, kadın, genç hepimiz ‘Barış ve Demokratik Toplum’ çağrısına sahip çıkalım. Yasal çerçevenin, hukuki zeminin olmadığı bir yerde bu çağrı hiçbir anlam ifade etmez

10 yıl sonra İmralı’da ne konuşuldu, ne değişti, kadınlara mesaj ne?
10 yıl sonra İmralı’da ne konuşuldu, ne değişti, kadınlara mesaj ne?
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 4 Mart 2025 15:40
  • Güncellenme: 4 Mart 2025 15:43

DEM Parti’nin İmralı Heyeti’nde yer alan Pervin Buldan, Abdullah Öcalan ile yaptıkları görüşmelere ve çağrıya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Pervin Buldan, Jinnews’ten Rozerin Gültekin ve Elfazi Toral’a konuştu.  “İmralı Adası’na gideceğinizin bilgisini aldığınızda başlangıçta ne düşündünüz? Neler hissettiniz?” sorusuna Buldan şu yanıtı verdi:

“İmralı’ya gitmek benim için yeni bir deneyim değil. Ben daha önce de Sayın Öcalan ile 33 kez görüşen ve 2011-2015 yılları arasındaki süreçte de heyet içerisinde değişmeyen tek kadın üyeyim. Barışın belki bu kadar yakın olduğu bir dönemde heyet içerisinde yer almak benim açımdan sevindiriciydi. Görüşmelere 10 yıl ara vermiştik. 10 yıldan sonra heyette olmam elbette ki benim için büyük bir onur. Bizim için kutsal bir görev. Türkiye’nin barışına katkı sunacak isek bu bizim için önemli ve kıymetli. Benim açımdan da yeniden bu heyette olmak, adaya gitmek, barışa katkı sunmak ve Sayın Öcalan ile yeniden görüşmelere başlamak oldukça onur verici.”

‘Koşullarının değiştiğine dair bir şey söylemedi’

10 yıl aradan sonra tekrar gittiği İmralı Adası’na ilişkin gözlemlerini ve Abdullah Öcalan’ın durumuna ilişkin şu aktarımda bulundu:

“Daha önce yaptığımız ziyaretlerde kendisine iletişim kanallarının olup olmadığını sorduğumuz zaman bir televizyonun olduğunu ve bu televizyonda da 22 kanalın olduğunu söylerdi. Kendisi ile özel şeyleri çok fazla konuşamıyoruz, çünkü kendisi bu konuları konuşmak istemiyor. Gündemleri var hazırlıklı geliyor toplantılara. Oradaki yetkililerden öğrenebildiğimiz kadarıyla cezaevi koşullarında çok farklı bir değişiklik yok. Yine 22 kanalı olan bir televizyon var. Değişen tek şey Sayın Öcalan’ın fiziki olarak yaşlanmış olması. Oradaki üç kişi ile bir gün sohbet bir gün spor olmak üzere haftanın 5 günü bir araya geldiklerini biliyoruz. Sayın Öcalan günlük yaşamını daha çok yazarak ve okuyarak geçiriyor. Akşamları da televizyondaki tartışma programlarına, haberlere yoğunlaştığını ve erken saatte uyuduğunu diye söylüyor yetkililer. Daha önce gittiğimiz zamanlarda gözünden yaş akardı. 28 Aralık tarihinde gittiğimizde gözündeki sıkıntının hala devam ettiğini gördük. İkinci defa gittiğimizde Sayın Öcalan katarakt ameliyatı olmuştu ve oldukça başarılı bir ameliyat olduğunu gözünün çok iyi gördüğünü söyledi. 3’üncü olarak gittiğimizde gözünde yaş olduğunu ve mendil kullandığını gözlemledim. Gözünden yaş gelmesi zaten katarakt ile alakalı değil gözyaşı kanallarında bir tıkanıklık olduğu ifade ediliyor. Bununla ilgili bir ameliyat kararı verilmemiş. Sayın Öcalan’da koşullarının değiştiğine dair bir şey söylemedi.”

‘Gönderilen kitaplarda sınırlı sayıda da olsa kendisine veriliyor’

“Her iki görüşmede özellikle cezaevlerindeki kadınlardan mektup geldiğini söyledi. Birçok kadın cezaevine gidip kendilerine ‘özel selamlarımı iletin’ dedi. Her iki görüşme sonrasında birçok cezaevine gittim ve kadın tutuklularla görüştüm, Sayın Öcalan’ın özel selamlarını söyledim. Sayın Öcalan, ‘cezaevlerinde bulunan tüm kadınlara selam söylüyorum’ diyordu. Cezaevlerinden gelen mektupları aldığını ifade ediyordu. Gönderilen kitaplarda sınırlı sayıda da olsa kendisine veriliyor.”

‘Bu masa yıkılmadı. Bu masa olduğu gibi burada duruyor’

“Abdullah Öcalan sizi nasıl karşıladı? İlk söylemi ne oldu?” sorusuna ise Buldan şu yanıtı verdi:

“28 Aralık tarihi bu dönem için ilk gidişimizdi. Sayın Öcalan toplantı yapacağımız odanın kapısında karşıladı bizi. Oldukça heyecanlı, neşeli ve moralliydi. Toplantı yapacağımız odanın içerisinde büyük bir masa var. ‘Bu masa yıkılmadı. Bu masa olduğu gibi burada duruyor’ dedi. Biz 2015’te özellikle son 4-5 toplantımızı aynı odada yapmıştık. Sayın Öcalan’ın bunu söylemesi bu sürece ne kadar kararlı yaklaştığını ve sürecin ilerleyebilmesi için çok motive olduğunu ifade ediyor. Sayın Öcalan, ‘Bu masa yıkılmadı’ dedi ve toplantıya öyle başladık.”

‘Özellikle rahmetli Özal’dan, Demirel’den çok bahsediyordu’

“En fazla üzerinde durduğu şey Türkiye’nin geleceği ve Kürt halkının yaşadığı acılar, ödediği bedeller ama bunun sonunda varılacak olan noktanın barış olmasıydı. Sayın Öcalan, Kürt ve Türk halkın kardeşliğine çok özel vurgu yapıyor. Kendini tekrar etmekten başka bir yol almayan savaşın hiç kimseye faydası olmadığını ifade etti. Artık demokratikleşme, demokratik toplum dönemi olduğunu ve bu dönem içerisinde Kürt ve Türk ittifakının önemli olduğunu örnekleriyle ifade etti. Cumhuriyet tarihi ile birlikte Atatürk ve İsmet İnönü’nün ittifakını bir Türk-Kürt ittifakı olarak değerlendiriyor. O günden bugüne kadar ‘Kürt ve Türk ittifakı korunmadığı, heba edildiği ama yeniden bu ittifakın yaşam bulması gerekiyor’ dedi. Geçmiş dönemde ülkeyi yönetenlerin Kürt sorununun demokratik yöntemlerle çözümüne dair çabalarının olduğunu ama bunların başarıya ulaşmadığını söylüyor ve özellikle rahmetli Özal’dan, Demirel’den çok bahsediyordu.”

‘Bu son bir şans’

“Yeni bir aşama yeni bir dönem. Özellikle farklı bir düşünceye sahip olan ve elinde iple Sayın Öcalan’ın idamını isteyen Devlet Bahçeli’nin çok farklı bir yerden meseleye yaklaşmasını çok kıymetli buluyor. Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrıyı, sürece vermiş olduğu desteği çok kıymetli buluyor. Bizim yaptığımız görüşmeleri de kendisine aktardığımız zaman ‘Eğer Sayın Bahçeli değiştiyse Türkiye’de herkes değişebilir, dönüşebilir’ diyor. Genel anlamıyla her üç görüşmede de çok yoğunca üzerinde durduğu şey artık savaşın bitmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi, Türkiye toplumun demokratikleşmeye olan inancı ve Sayın Öcalan’ın bu konuda bir kararlılık sahibi olduğunu göstermesiydi bizim edindiğimiz izlenim buydu. Kayyum meselesi başta olmak üzere, İstanbul Barosu’na yapılan operasyonun, tutuklamaların süreci sabote etmeye yönelik girişimler olduğunu ve bunların önüne geçilmesi gerektiğini, iktidarın, devletin bu tür müdahalelere izin vermemesi gerektiğini söylüyor. Sayın Öcalan, ‘Bu son bir şans. Bu fırsatı hepimizin iyi değerlendirmesi gerekiyor’ diyor. Sayın Öcalan, çatışma yerine demokrasinin, Türkiye’nin geleceğinin ve Kürt halkın geleceğinin yeniden inşa etmenin zamanı geldiğini ifade etti. Ağırlıklı olarak söylediği konular bunlar.”

‘Sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrı beni de şaşırttı’

MHP Genel Bahçeli’nin ilk çağrısında duyduğu zamanki değerlendirmelerine yönelik ise Buldan, şu bilgileri verdi:

“Çağrının yapılacağından haberi yoktu. Biz ilk gittiğimizde zaten bunu ifade etti. ‘Sayın Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrı beni de şaşırttı ben böyle bir şey beklemiyordum’ dedi. Bu çağrının kıymetli olduğunu özellikle vurguladı ve teşekkür etti. ‘Parlamentoda grubu bulunan siyasi partileri tek tek ziyaret edin ve çokça katkılarını isteyin’ dedi. ‘Sadece katkılarını değil aynı zamanda eleştirilerini, önerilerini bana geri getirmeniz benim için çok önemli olacak çünkü ben bunlara bakarak bir metin hazırlayacağım’ demişti. Bütün siyasi partilerin genel başkanları ile görüşmeler yaptık. Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu çağrıyı kendisi de ilk defa televizyondan öğrenmişti.”

‘Bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir, aklım almıyor’

Pervin Buldan, Abdullah Öcalan’ın kadın mücadelesine yönelik değerlendirmesini de şu şekilde aktardı:

“Bütün toplantıların sonuna doğru kadın meselesine önemli şekilde vurgu yapıyor. İlk görüşme Narin cinayetinin davasının sonuçlanmasına yakın olduğu bir zamandı. Çok çok üzüldüğünü ifade etti. Çok yoğun kadın cinayetlerinin işlendiğini ve bu kadın cinayetlerinden çok büyük üzüntü duyduğunu söyledi. Kadınlarla ilgili vermiş olduğu mesajları bu son görüşmede 8 Mart mesajı olarak ifade etti. Bu mesajları not aldık, onun hazırlığını yapıyoruz ve 8 Mart’ta bütün meydanlarda kadınlara yönelik bu mesaj okunacak. Sayın Öcalan ‘bir insan çok sevdiği bir kadını nasıl öldürebilir. Benim aklım almıyor’ dedi. Kadın ve çocuk cinayetlerinin önüne geçebilmek için bu zihniyet ile savaşmak gerektiğini söyledi. Sayın Öcalan kadınlar için bir milat, rönesans olacak olan 8 Mart mesajını meydanlarda kadınlarla paylaşmamız gerektiğini ifade etti.”

‘Ahmet Türk’e çok büyük bir ilgi gösterdi’

*İmralı’ya en son 7 kişi gittiniz, heyete ilişkin bir şeyler söyledi mi? Heyette eskiden adaya gidenler ve ilk defa gidenler vardı. Heyet bileşenine ilişkin bir değerlendirmesi oldu mu?” sorusuna ise Pervin Buldan şu yanıtı verdi:

“Üçüncü toplantı çağrı toplantısı olduğu için heyetin kalabalık olması önemliydi. Kurumsal olarak DEM Parti’nin Eş Genel Başkanları, heyet üyeleri olarak biz ve geçmişte Sayın Öcalan’ın avukatlığını yapan iki avukat arkadaş ve Ahmet Türk vardı görüşmede. İkinci görüşmede Sayın Öcalan, ‘Çağrı bölümünde kalabalık bir heyetle burada olmanız gerekiyor’ diyerek, ‘Burada olmanız gerekiyor’ diye söylemişti. Ahmet Türk’e Sayın Öcalan çok büyük bir ilgi gösterdi. Ahmet Türk’ün sağlığı ile uzunca sohbet ettiler. Ahmet Türk’ün elini sıkı sıkı tutması, geçmişe dair sorular sorması hiçbirimizin gözünden kaçmadı. Çağrı bölümünde kalabalık heyetin olması ve tarihe tanıklık etmesi önemliydi. Sayın Öcalan da buna önem veriyordu.”

‘Yasal çerçevenin, hukuki zeminin olmadığı bir yerde bu çağrı hiçbir anlam ifade etmez’

27 Şubat’ta yapılan çağrıya ilişkin ise Buldan, şu bilgileri verdi:

“Sayın Öcalan çağrıya dair daha önce bir hazırlık yapmıştı. Son gittiğimizde çağrı metni zaten önündeydi. Devletle mutabakat halinde olunan ama yetişmediği için çağrı metninde olmayan ve Sırrı Süreyya Önder’in de okumuş olduğu kısa bir paragraf var. Sayın Öcalan son görüşmede o çağrı metnini okudu. Sırrı beyin okuduğu bölümü kendisi de şifahen okudu. Bu çağrı metnini hazırlarken birçok tartışma yapılmış belli.  Devlet yetkilileriyle yapılan tartışmalar sonucunda bu metin hazırlanmış. Metinde insanlar istediği ya da isteyip de göremediği şeylere tanıklık etmiş olabilir ama Sayın Öcalan’ın özellikle o son paragrafta ifade ettiği gibi yasal çerçeve meselesi çok önemli. Yasal ve hukuki boyutunun hayata geçmesi uyarısı oldukça önemlidir. Bizim üzerinde durduğumuz asıl şey de bu. Çağrı yapıldı ve PKK’ye ‘silahları bırakın kendinizi feshedin’ denildi, ama bunun senkronik olarak atılacak adımlarla, çıkarılacak olan reformlarla, yasal ve hukuki çerçevelerin çizilmesiyle anlam bulacağını söylüyoruz. Zaten Sayın Öcalan da bunun ‘olmazsa olmaz’ olduğunu söylüyor.  Yasal çerçevenin, hukuki zeminin olmadığı bir yerde bu çağrı hiçbir anlam ifade etmez. Şimdi hepimizin üzerinde durması gereken tek nokta bu.”

‘Çalışma yapacağı bir ekibe de ihtiyacı var’

“Sayın Öcalan’ın fiziki koşulları değişmezse çok fazla somut bir adım atılmamış olur. O yüzden Sayın Öcalan’ın çalışma yapacağı bir ekibe de ihtiyacı var. Son görüşmede de söyledi, ‘3 kişiyle bir araya geliyorum ama bu yeterli değil. Benim çalışma koşullarımın düzeltilmesi gerekiyor’ dedi. Sayın Öcalan’ın sürecin ilerlemesi ve ilerletebilmesi için yazacağı, tartışacağı bir ekibin oluşması gerekiyor. Bu hazırlık yapıldıktan sonra Sayın Öcalan’ın PKK’yle irtibat kurması ve kongreyi toplayabilmeleri açısından görüş alışverişinde bulunulabilmeleri için irtibatın sağlanabilmesi gerekiyor. PKK’nin de ‘kongreyi sadece Sayın Öcalan toplayabilir’ diye açıklamaları var. Bu irtibatın bir an önce sağlanması gerekiyor.  Bu irtibat nasıl sağlanır, bunu biz bilemeyiz ama devleti yetkililerin bu konuda da bir hazırlık yapması gerektiğini düşünüyoruz. O yüzden hızlıca bu adımların atılması lazım.  Sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için buna ihtiyaç var. Eğer bütün bunlar kısa zaman içerisinde gerçekleşirse daha hızlı yol alınabileceğini düşünüyorum.”

‘Metni hem okurken hem daha sonrasında çok büyük bir heyecan duydum’

*İmralı’da çağrı okunmadan, okunurken ve okunduktan sonra neler yaşadınız, neler hissetiniz?” sorusunu ise Buldan şöyle yanıtladı:

“Sayın Öcalan kimin okuyacağı konusunda da bir düşünce belirtti. Metnin Kürtçesi hem de Türkçesi okunacaktı.  Kürtçesini ‘Pervin okusun’ dedi. Ben de bu konuda izin istedim kendisinden. Ben 2013’te Diyarbakır Newrozu’nda  Sayın Öcalan’ın mektubunu Kürtçe okumuştum. Kürtçem çok iyi olmadığı için çok eleştiri almıştım. Sayın Öcalan’a yine aynı eleştirilere maruz kalmak istemediğimi söyledim.  ‘Evet, hatırlıyorum çok eleştiri almıştınız. Peki, ilerletmediniz mi Kürtçenizi?’ diye sordu. ‘İlerlettim ama çağrıyı Kürtçe okuyacak kadar değil’ dedikten sonra zaten anlayışla ‘tamam’ dedi.  Biz heyet üyeleri olarak ‘Sayın Ahmet Türk okusun’ dediğimiz zaman da ‘evet çok uygundur. Ahmet Türk okusun’ dedi.  ‘O zaman Türkçesini de siz okursunuz’ dedi.  Tarihi bir çağrıyı benim okumamı istemesi benim açımdan heyecan verici, önemli ve kıymetli bir şey.  Metni hem okurken hem daha sonrasında çok büyük bir heyecan duydum. Çok kolay bir şey değil tarihsel olarak Türkiye’de yaşanan bir sorundan Kürt sorunundan bahsediyoruz.  Çok büyük acılar, ödenen bedeller, her birimizin belki de kaybettiği yakınları var. Bu anlamıyla tarihi bir çağrı olduğunu söylüyorum, çünkü bu bir barış projesi.”

‘Bu saatten sonra en azından canlarımız toprağın altına girmeyecek’

“Sonra yapılan eleştirilere baktım ve eleştirilere gerçekten anlam veremedim. İnsanlar ‘savaş devam etsin, savaş bitmesin’ mantığıyla düşünürlerken şunu göz ardı etmemeleri gerekiyor. Savaşla barış arasında bir kıyaslama yapmak lazım. Savaşın kime faydası var? Barış olunca ne olur?  Savaş isteyenlerin, savaş çığırtkanlığı yapanların belki de yazın çocuklarına düğün yapma hazırlığı içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bu kesimlerin de tuzunun kuru olduğunu düşünüyorum.  Böylesi önemli bir tarihi çağrıyı okurken kafamda hep şunu hayal ettim, artık insanlar ölmeyecek. Bizim için en kıymetli olan şey bu.  2011-2015 arasındaki süreç içerisinde hiç kimsenin evladı toprağın altına girmemişti, anneler ağlamamıştı. Üç yılın kazanımı bize sadece bu oldu. Türkiye’nin heba ettiği 10 yıl oldu, ama şimdi yeniden başlayan bir süreç var. Her iki tarafın da acısı var, ben sadece bir tarafı söylemiyorum her iki taraftan yüz binlerce insan yaşamını yitirdi. Ama bu saatten sonra en azından canlarımız toprağın altına girmeyecek, insanlar birbirine kurşun sıkmayacak, birbirilerini öldürmeyecek. Kazanabileceğimiz en önemli şey bu.”

‘8 Mart mitingilerinde kadınlara gönderdiği metin okunacak’ 

Buldan ayrıca, “Atılacak olan adımlar Türkiye’nin geleceği için önemli. Her bir adım yasal çerçeveden, reformlara, paketlere kadar bütün bunlar Türkiye toplumunda pozitif bir şeye sebep olacak. Hızlıca adım atılması lazım. Bir çaba içerisindeyiz bu çabanın, mücadelenin boşa gitmemesi lazım. Türkiye’nin yeniden kaybedecek, bu fırsatı kaçıracak bir lüksü olmadığını düşünüyorum. Bu son fırsata hepimiz sımsıkı sarılalım. Türk, Kürt, kadın, genç hepimiz ‘Barış ve Demokratik Toplum çağrısına hepimiz sahip çıkalım. Bu sahip çıkmayla geleceğimizi kurtarmış oluruz. 8 Mart’ta da nerede miting varsa Sayın Öcalan’ın kadınlara gönderdiği metin orada okunacak” ifadelerini de kullandı.

Röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz