Silivri Cezaevi
İsrail-İran füze savaşı, İsrail’in saldırısıyla başladı. ABD, B-2 bombardıman uçaklarıyla savaşa dahil oldu ve Trump’ın sözüyle 12 Gün Savaşı (şimdilik) sona erdi. Artık herkes biraz nefes aldığına göre, küresel dünyanın 100 yılın düğününü konuşmasının vaktidir.
Amazon kurucusu Jeff Bezos, gazeteci nişanlısı Lauren Sanchez ile Venedik’te evleniyor. Dünyanın ilk üç zengini arasında sayılan Bezos’un şatafatlı düğünü protestolarla başladı. Zira savaş, yıkım ve ölüm makineleri çalışırken, Bezos bir savaş finansörü olarak öne çıkıyor. Gazete kadınlar ve çocuklar açlıkla tehcire zorlanırken, Bezos’un 500 milyon dolarlık yatında köpük partilere haber olabiliyor.
Savaş, ölüm ve düğün… Silah teknolojileri, istihbarat ağları ve geliştirilmiş süper füzelerle dünyaya meydan okumanın bir kültürel ayağı eksikti. Onu da Bezos tamamladı. Süper varsıllar ve en dipteki yoksullar dünyasında aslında insanlığın vicdanına meydan okunuyor.
Füze Savaşı neyi test etti?
Küresel oturmuş düzen, kuralları ve kurumları ile birlikte hızla değişiyor. Silahlanma yarışı ve savaş, yeni güç merkezleri kadar yeni kurallar düzeni demek. Fakat bu değişim salt günümüze özgü ve “yeni” değil.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından ABD, kurumsal yeni yapılanmaya girmişti. Özellikle 1945-47 yılları arasında kurumsal değişime dair hızlı adımlar atıldı. Amaç, SSCB ile süren hem maddi hem de ideolojik rekabeti kazanmaktı. Pearl Harbor baskını sonrası sadece ABD’de değil, tüm ülkelerde stratejik baskın korkusu yaratılmıştı. SSCB ve Varşova Paktı’na karşı Soğuk Savaş konseptine geçiliyordu artık. Ardından ABD liderliğinde en büyük savaş gücü NATO kurulacaktı.
ABD ve NATO için bugünün dünyasında Sovyet tehdidi yok ama onun yerine Çin, Rusya konmuş durumda. Rusya, İran, Hindistan ve Çin’e yaklaşan diğer devletlerle birlikte tehdit çemberi genişliyor. Çin’in 2035 yılı itibariyle ABD’yi geçen süper bir merkez olacağı raporlara geçti. Bu nedenle ABD ve NATO, Çin’i hedef alarak 2030 Soğuk Savaş konseptine geçti.
Son birkaç yılın içindeki tüm hamlelerin ana rotasını aslında bu strateji belirliyor. Ukrayna, Suriye, Filistin, Lübnan müdahalelerinden sonra 12 Gün Savaşı, 2030 Soğuk Savaş konseptinin yeni test sahası oldu. İran, nihai bir savaş sahası değil; adeta bir ön savaş provasıydı.
Peki bu ön savaşta kimler, nasıl test edildi?
1. Elbette öncelikle İran’ın gücü test edildi.
İstihbarat ve hava savunma sisteminde açıklar görüldü. Füze misilleme gücünün zayıf olmadığı anlaşıldı. Hürmüz Boğazı ile birlikte petrol ticaretini sarsma ciddiyeti ortaya çıktı. İran’da rejim değişikliğinin kısa vadede ve öyle kolay olmayacağı not düşüldü. Buna göre dersler yeniden çalışılacak. İran, nükleer gücünü de zayıflattı.
2. İran müdahalesi üzerinden Rusya ve Çin test edildi.
Çin yönetimi, serin diplomasi ile gücünü konsolide etmeye çalıştı. ABD’nin savaşlara en son katılarak süper güç yakalama geleneğine bu kez Çin göz koymuş durumda. Öte yandan Ukrayna pazarlığının üzerinden Trump-Putin flörtleşmesinin kolay sonuç vermeyeceği görülmüş oldu. BMGK toplantısında Rusya’nın oldukça sert çıkışı paranteze alınmış olmalı.
3. ABD, jeostratejik satranç sahasında Çin’in elindeki iki kaleye (Rusya ve İran) göz koymuş durumda; fakat bunları tam olarak nötralize etmiş veya yanına alabilmiş değil.
Bununla birlikte ABD, eski savaş bloklaşmalarına da takılmıyor. Bazen Avrupa’ya dirsek atıp Putin’e gülücük atıyor. Amerikan pragmatizmi, Trump pragmatizmine evrilirken; küresel dünyayı yönetecek ABD-Çin ittifakı dahi senaryolar arasında.
Evet, farkındayım, epey iddialı bir tez bu ama birbirine kazık atma dünyasında tümüyle ihtimal dışı değil. Nihayetinde Çin de emperyal hedefleri olan bir devlet.
4. ABD, B-2 bombardıman uçaklarını ve 61 metreye kadar inebilen sığınak delici füzelerini bu savaşta test etti.
Silah teknolojisi üzerinden jeopolitik gücünü bir nebze pekiştirmiş oldu. Kaldı ki Trump bu müdahaleyi ‘dünyanın güvenliği’ olarak pazarladı.
5. Fordo ile birlikte İran’daki nükleer tesisler ilk kez vurulmuş oldu.
Böylece NATO sahası dışındaki tesisleri vurabilmenin kapısı açıldı. Ayrıca ABD, NATO üyeleri üzerindeki gücünü ve kredisini artırdı. Hollanda’nın ev sahipliğinde gerçekleşen son NATO zirvesi hem çatlakları giderdi hem de savaş bütçesini güçlendirdi. Nitekim, üye ülkeler için belirlenen %5 silahlanma bütçesi karar altına alındı. %2’de direnen ülkeler teslim oldu.
Devasa bir bütçe ortaya çıktı ki bu hem Soğuk Savaş hazırlığında silahlanma yarışı demek hem de faturası, vergi olarak halkları zorlayacak.
6. ‘12 gün savaşı’, İsrail için de test alanıydı.
ABD’nin bölge jandarmalığında rüştünü ispatlamış kabadayı, mahallenin çetin cevizine daldı. Yara bere alsa da sadakatini bir kez daha gösterdi. Öte yandan Devrim Muhafızları komuta kademesinden önemli isimlerin vurulması, İsrail’in istihbarat ve eylem kapasitesini bir kez daha göstermiş oldu.
İsrail NATO üyesi değil ama nükleer yönetimden de azade. İran tesislerinin 10 yıl geriye gittiği doğruysa, nükleer güç rekabeti İsrail’e yaradı diye not düşülebilir.
Her halükarda ateşkesin sağlanmış olması iyidir. Bu arada, Gazze’de ölümler hiç durmadı, durmuyor. Fakat İsrail ile İran çatışması buzdağının sadece görünen yüzü. Orta Doğu’nun yanı sıra Hindistan-Pakistan gerilimi, Afganistan’ın nasıl bir pozisyon alacağı, Çin’in etrafındaki kuşağın nasıl kaşınacağı ve elbette Ukrayna savaşı, yeni savaş yangınları getirebilir.
Son kapışma için (ABD–Çin) belki erken ama sahnede bir tüfek varsa, onun da er ya da geç patlayacağı tarihsel serüvenlerle sabit değil mi?
Bir yanda büyük insanlık için cenaze töreni, diğer yanda kapitalist düzen patronlarından şatafatlı düğünler…
Bu yaman çelişki nasıl aşılacak?
Venedik’teki protesto eylemleri, ABD’deki No Kings protestoları, halkların tüm kıtalardaki barış mücadelesi tünelin ucundaki ışık olabilir.
Bu nedenle sadece savaş stratejilerine odaklanmak yetmez. Barış dinamiklerini görünür hale getiren medya ve gazetecilik, her zamankinden çok ihtiyaç.