• Ana Sayfa
  • Gündem
  • 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı: ‘Kürtçeye resmi statü verilsin’

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı: ‘Kürtçeye resmi statü verilsin’

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı’nın önemine değinen PENa Kurd Eşbaşkanı Ömer Fidan ve Kürt yazar Feratê Dengizî, Kürtçe’nin resmi statü kazanması gerektiğini belirtti.

15 Mayıs Kürt Dil Bayramı: ‘Kürtçeye resmi statü verilsin’
15 Mayıs Kürt Dil Bayramı: ‘Kürtçeye resmi statü verilsin’
Şirin Bayık
  • Yayınlanma: 15 Mayıs 2025 08:21
  • Güncellenme: 14 Mayıs 2025 19:36

15 Mayıs 1932’de Kürt aydın Celadet Ali Bedirxan ve arkadaşlarının Şam’da Hawar Dergisi’ni çıkarmaya başlaması ile Kürt dilinin yazınsal ve akademik hayatı başladı. Bundan dolayı 15 Mayıs Kürtler için önemli bir gün olarak tarihe geçti. 2006’dan bu yana 15 Mayıs Kürt Dil Bayramı olarak kutlanıyor.

15 Mayıs nedeniyle düzenlenen etkinliklerde bir kez daha Kürt dilinin varlığının önemi hatırlatıyor ve bu yönlü talepler sıralanıyor. 15 Mayıs’ın bu yıl ki teması ise “Anadilinde eğitim hakkı, Kürtçe’ye resmi statü.” Kürtçe’ye yönelik talepler alanlarda, sokaklarda, Meclis’te dile getiriliyor. Bu yılki 15 Mayıs Kürt meselesinin çözümü için başlatılan yeni süreç tartışmalarının olduğu atmosfer de kutlanıyor.

Kürt aydınları ve yazarları dil hakkının barışın önemli bir koşulu olduğuna dikkat çekiyor. Uzun süredir Kürtçe’nin statüsü ve gelişimine ilişkin çalışmalar yürüten PENa Kurd Eşbaşkanı Ömer Fidan, yeni süreçte dile yönelik beklentilerini İlke Tv’ye anlattı.

‘Dil, millet olmanın temel unsurlarından biridir’

“Dil, millet olmanın temel unsurlarından biridir” diyen Fidan, Kürtlere de sesleniyor:

“Her şeyden önce dilimize sahip çıkmamız gerekiyor. Çünkü dil, varlık ve var olmaktır. Bu sebeple kendi aramızda da tek ve yüksek sesle dilimize sahip çıkmalıyız. İsteklerimizin genel ve kapsamlı bir biçimde dile getirilmeli. Sadece talep değil bunun için ortak mücadele de yürütülmelidir.

Yeni süreçle ilgili yapılan açıklamalar ve oluşan atmosfere de dikkat çeken Fidan, “Şimdi bir normalizasyon, anlaşma, barış olacaksa bunun onurlu bir barış olması gerekiyor” diyor ve ekliyor:

“Bu barış ile Kürt halkının haklarına kavuşması gerekiyor. Sağlanacak barış ile yüzyıllardır Kürt halkının çektiği acılar ve haksızlıkların derman bulması ve çözülmesi gerekiyor. Bu yüzden onurlu bir barış talep ediyoruz. Bu ülkenin temeli olan Kürtlerin, bütün insan hakkı, dil hakkı gibi temel haklarla yaşamlarını sürdürebilecekleri bir barışın sağlanması gerekiyor.”

‘Kürtçe resmi dil olarak bu ülkede kabul edilmeli’

Bir yandan da anayasada reform beklentilerini de dile getiren Fidan, şunları ifade ediyor:

“Diller açısından örnek verecek olursak, UNESCO dünya çapında çocuklara üç dilli eğitimin gerekli olduğunu söylüyor. Bunlardan biri o devletin kullandığı resmi dil, biri yerel halkın konuştuğu dil, biri de uluslararası nitelikteki dil. Kürtçe bana göre bu üç noktada da yer alıyor. Çünkü Kürtçe, az önce bahsettiğimiz gibi -Kürtlerin Türkiye’deki tarihsel statüsü göz önünde bulundurulduğuna- resmi dil olarak kabul edilmeli. Kürtçe eğitim, yabancı veya azınlık dillerinde verilen eğitim statüsünde eğitim görmemeli ya da bu muameleyle karşılaşmamalı, Kürtçe resmi dil olarak bu ülkede kabul edilmeli. Kürtlerin bulunduğu tüm topraklarda anadilde eğitim verilmeli. Öte yandan birçok ülkede Kürtçe konuşuluyor ve bu ülkeler arasındaki birlik ve beraberliğin sağlanması, Kürtlerin kendi aralarında koordinasyon içinde olmaları, birlikte hareket etmeleri ve Kürt dilini korumak için çalışmalar yapmaları gerekmektedir.”

Kürt aydın, yazar ve siyasetçilerin üzerine düşen görev

Barış sürecinde devletin dil politikasına yönelik göstereceği tutumuna ilişkin de konuşan Fidan, şunları söylüyor:

“Önemli olan, Kürt dili için hukuki yollarının açılması ve bu sürecin Kürtlerin eliyle yürütülmesidir. Devletin şunu dememesi gerekiyor; ‘Tamam, kabul ediyoruz Kürtçe var. Ama bekleyin size bir Kürtçe yaratalım, Kürtçeye dair politikalar verelim.’ Kürtlerin, aydınların, kurumların, yazarların ve siyasetçilerin Kürtçeye dair kararlarda söz sahibi olması gerekiyor.”

Kürt yazar Feratê Dengizî: Bir halk dili ile tanınır

Kürt Yazar Ferate Dengizî de devam eden sürece ilişkin beklentilerini “Öncelikle bu halkın tanınması gerekiyor” şeklinde açıklıyor.

“Bir halk elbette toprağı ve dili ile tanınır” diyen Dengizi, dilin tanınmasını barışın en koşullarından biri olduğunu ifade ediyor:

 “Bu sebeple Kürtçenin eğitim dili olması veya Kürtçenin tanınması birinci planda olmalıdır. Ancak bu şekilde toplum bu sürece inanıp sahip çıkar.”

‘Kürtler, yok sayılmaya rağmen kendini var etti’

Dengizî, Kürtlerin tarih boyunca yaşadığı zorlukları da hatırlatıyor ve  şunları kaydediyor:

“İnsan kendine şunu sormalı. İnsan nedir? İnsan, dili, halkı, toprağı ve kültürü ile vardır. Yabancı bir kültürle kendimiz olamayız. Şuan devam eden barış ve demokrasi sürecinde şunu düşünmemiz gerekiyor. Belki dünyada örneği olmayan bir şekilde Kürt halkı yok sayılma üzerine kendini var etti.

Yaklaşık bin 500 yıl önce Arap kültürünün etkisine maruz kaldık. Osmanlı İmparatorluğundan bugüne kadar özellikle son yüzyıldır dilimizin yasaklandığı göz önünde bulundurursak 600-700 yıldır da Türk etkisi altında varlığımız kayboluyor. Gerçekten de barış ve demokrasi istiyorsak, Kürtlerin kendisi olması lazım. Kültürüne, diline ve varlığına sahip çıkması gerekiyor.”

 ‘Kürtçeye statü devlet yıkmaz’

“Azınlıkların tanınması, farklı inançlar ya da farklı dillerin tanınması ile devlet yıkılmaz” diyen Dengizi, şunları da dile getiriyor:

“Bu kendine inanmamaktır. Bu kendine güvensizlik azınlıklara da sorun oldu. Bunu inanışın kalkması gerekiyor. Çünkü dünya değişiyor, demokrasiler inşa edildi ve 300 yıl önce halklar tanınmaya başlandı. O zaman biz neden birbirimizi tanımakla yıkılacağız? Kürtlerin, Alevilerin, farklı inançların tanınması ile Türkiye niye yıkılsın? Bu egemen olmanın psikolojisinden kaynaklanıyor. Bu onların da, bizim de psikolojimizi bozuyor. Burada iki şey önemli. Birincisi şuna inanmaları gerekiyor; Kürtleri, Kürtçeye statüyü tanımakla devlet yıkılmaz. Bizim de şuna inanmamız gerekiyor ki; kendimizi tanımamız ve varlığımıza sahip çıkmakla onların da bu korkusunu yenebiliriz. Müzakere ya da barış, ortak paylaşılanın tanınmasıdır. Başka şeyleri öne çıkarırsak geçinemeyiz. O yüzden nasıl Kürtler olarak biz devleti kabul ediyorsak, onların da Kürtleri hatta sadece biz Kürtleri değil, azınlıkları, farklı inançları, farklı kültürlerin tamamını tanıması gerekir. Bu tanınma ile inanıyorum ki devlet güçlenir.”

“Sadece Kürt ve Türkler değil bütün halklar ve inançlar rahatça kendini ifade ettiğinde bu birliktelik de daha iyi sağlanır” diyen Dengizi, “Çok renklilikten, farklılıklardan ve çok dillikten korkmamalıyız”dedi.