• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Genel Kurul’da 2026 bütçe görüşmeleri | ‘Suç dosyanız daha fazla kabarmadan affınızı istemelisiniz’

Genel Kurul’da 2026 bütçe görüşmeleri | ‘Suç dosyanız daha fazla kabarmadan affınızı istemelisiniz’

Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda, Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçe görüşmeleri sürüyor. MESEM’lerde hayatını kaybeden çocukları hatırlatan DEM Partili Kezban Konukçu, “Suç dosyanız daha fazla kabarmadan bir an önce affınızı istemelisiniz” dedi. CHP Osmaniye Milletvekili Asu Kaya ise Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’a, “Artık konuşun, sorumluluk alın ya da derhal istifa edin” dedi.

Genel Kurul’da 2026 bütçe görüşmeleri | ‘Suç dosyanız daha fazla kabarmadan affınızı istemelisiniz’
Genel Kurul’da 2026 bütçe görüşmeleri | ‘Suç dosyanız daha fazla kabarmadan affınızı istemelisiniz’
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 14 Aralık 2025 11:41
  • Güncellenme: 14 Aralık 2025 17:46

TBMM Başkanvekili Tekin Bingöl’ün başkanlığında toplanan TBMM Genel Kurulu’nda Milli Eğitim Bakanlığı ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçeleri görüşülüyor.

Bütçeler üzerinde grubu olan siyasi partiler görüş ve önerilerini dile getiriyor.

DEM Parti milletvekillerinin sıralarında, “MESEM’ler kapatılsın, ÇEDES’e son”, “Çocuk emeği sömürüsüne son”, “Çocuklara bir öğün ücretsiz yemek”, “Anadilde eğitim haktır” yazılı dövizler yer aldı.

Birleşime 5 dakika ara verildi

TBMM Genel Kurulu’nda bütçe görüşmeleri sırasında DEM Parti milletvekilleri, iktidar sıraları ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın salonda olmamasına tepki gösterdi.

DEM Parti Kars Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, “İktidar partisi yok, kime konuşacağız?” diyerek eleştiride bulundu.

DEM Parti Muş Milletvekili Sümeyye Boz da Aile Bakanlığı bütçesinin görüşüleceğini ancak Bakan’ın salonda olmadığını söyledi.

Tepkiler üzerine TBMM Başkanvekili Tekin Bingöl, hem iktidar sıralarının dolması hem de Aile Bakanı’nın gelmesi için birleşime beş dakika ara verdi.

DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Halide Türkoğlu, kadınlar için bütçe meselesinin tek bir bakanlığın bütçesiyle sınırlı ele alınamayacağını belirterek, “Bu ülkenin bütçesinin her bir kalemi, kadına yönelik şiddetle mücadeleden kadın yoksulluğuna ve işsizliğine kadar izlenen yaklaşımın göstergesidir” dedi. Kadınların adalete erişimden çalışma hakkına, sağlığa ve sosyal politikalara erişime kadar pek çok alanda yoksunluk yaşadığını vurgulayan Türkoğlu, mevcut bütçe politikalarının bu gerçeği açıkça ortaya koyduğunu ifade etti.

‘Sadece idari soruşturmayla yetinmemek gerekiyor’

Türkoğlu, TBMM’de stajyer kız çocuklarının cinsel istismara uğradığı iddialarına yönelik şunları kaydetti:

“Bizler kadın mücadelesi yürütenler olarak yıllarca kadınların yaşadığı şiddet biçimlerini, kadın katliamlarını anlatadurduk, çocuklara yönelik istismarın ne boyuta geldiğini anlatadurduk. Toplumsal çürümenin hangi aşamalara geldiğini ve iktidarın politikalarının bunda rol aldığını bu Mecliste defalarca dile getirdik ama gelin görün ki tıpkı her zaman yaptıkları gibi şunu yaptılar: ‘Benim personelim yapmaz, polisim, askerim yapmaz, imamım yapmaz, yapmaz, yapmaz.’ Ama her seferinde şunu dile getirdik: Kadınların beyanı esastır, çocukların beyanı esastır. Bunun üzerinden politika yürütülmesi gerektiğini söyledik ama o kadar büyük bir çürüme var ki ne yazık ki bu devletin kurumlarında çürümenin kokusuna, bu toplumsal çürümenin kokusuna o kadar alışmış ki bu iktidarın kendisi yanı başında, bu Mecliste kız çocuklarının yaşadığı cinsel şiddeti, istismarı dahi duyumsayamayacak bir hale gelmiştir. İşte, bizler buradan tekrar uyarıyoruz: Elbette ki Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) üyeleri bu meseleye dair sorumluluk almışlardır, bir çalışma yürütmektedirler. Ancak burada asıl önemli olan bu Meclisin kendi zihniyetini değiştirip dönüştürmesidir, bu Mecliste asıl olan kadın perspektifine ihtiyaç vardır. O yönüyle tüm partilerin kadın milletvekillerinin içinde yer aldığı bir kadın komisyonunu acilen oluşturmak gerekiyor, sadece idari soruşturmayla yetinmemek gerekiyor. Bu zihniyeti ortaya çıkararak bu zihniyetle mücadele etmeyi esas almak gerekiyor.”

‘İnsanlığın sırtına saplanmış erkek egemenliği hançerini çıkartacağız’

DEM Parti Muş Milletvekili Sümeyye Boz, Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümünün araştırılmasına yönelik önerge verdiklerini hatırlatarak, şöyle konuştu:

“Rojin nasıl öldü, bu konuda kimler korundu, hangi kurumun, rektörlüğün mü, yurt kurumunun mu, Van Emniyet Müdürlüğünün mü ihmali ya da sorumluluğu var soruşturulsun dedik ancak iktidar oylarıyla reddedildi ve iktidar sıralarından bir vekil çıkıp ‘Her şüpheli kadın ölümü cinayet değildir, kadın, erkek ayırımı yapmayalım’ dedi. Bu ülkede eğer kadınlar erkekler tarafından sistematik olarak öldürülüyorsa, şüpheli kadın ölümleri ya intihara ya faili meçhule ya da kaza raporlarına gömülüyorsa, Meclis önergeleri reddediliyor ve mahkemeler indirim dağıtıyorsa siz hala kalkıp ‘Kadın, erkek ayrımı yapmayın’ diyemezsiniz ama biz bu duruma, kadın cinayetlerinde erkek, devlet ve yargının ortaklığı deriz. Çünkü kadın cinayetleri politiktir, çünkü kadınlar evde, sokakta, işte, kampüste öldürülürken kadınları koruması gereken devlet görevini yerine getirmemiştir. Cezasızlık erkek şiddetini cesaretlendirmiş, ataerkil hukuk ve siyasal söylem erkek fail yerine kadının yaşam biçimini sorgulamıştır, Kadınlar, öldürülürken alınmayan her önlem, çıkarılmayan her yasa, uygulanmayan her mekanizma siyasal bir tercihtir ve bu siyasal tercih eşitsizliktir ve işte bu yüzden ‘Kadın cinayetleri politiktir’ diyoruz. Haksız tahrik indirimi, ceza indirimleri, infaz indirimleri ve bununla birlikte örtülü aflar bir araya geldiğinde kadın katillerine açık ve net bir mesaj veriyor: ‘Korunacaksınız.’ Bu yüzden ‘Ne yapılmalı?’ eğer sorulacaksa cevabımız hazır: Kadına karşı şiddet cins kırımı boyutunda ele alınmalı, haksız tahrik indirimleri ve örtülü aflar kadın cinayetleri ve cinsel suçlarda tamamen kaldırılmalı, tüm şüpheli kadın ölümleri bağımsız ve toplumsal cinsiyet perspektifli bir anlayışla -komisyonla- yürütülmeli, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmeli, CEDAW’ın bir yükümlülükleri yerine getirilmeli, devlet, şiddet ve cinayet verilerini düzenli, ayrıştırılmış, şeffaf biçimde açıklamalıdır. Son olarak ise insanlığın sırtına saplanmış erkek egemenliği hançerini çıkartıp eşit, özgür ve demokratik bir yaşamı inşa etmenin öncülüğü yapılmalıdır.”

‘Her yer suç mahalli’

DEM Parti İstanbul Miiletvekili Özgül Saki, Meclis’te stajyer kız çocuklarının cinsel istismara uğradığı iddialarına tepki gösterdi. Saki, şu ifadeleri kullandı:

“Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile Bakanlığı bütçesini görüşüyoruz ve her iki Bakanlığın sorumluluğu altındaki kız çocukları bu Meclis çatısı altında staj yaparken sistematik olarak yıllarca cinsel istismara maruz bırakılıyor. Onlardan bir tanesi sosyal medyadan medet umuyor: ‘Yalvarırım sesim olun. Geçen sene aynı şeyleri ben de yaşadım. 16 yaşındaydım, Mecliste staj yaparken taciz edildim, bana yardım edin.’ diyor. Peki, 2018’den beri sistematik olarak ve organize bir şekilde yaşandığı ifade edilen bu durum, bu Meclis çatısı altında neden engellenememiştir? Başta bakanlıklar olmak üzere, AKP iktidarı olmak üzere ‘Biz niye görmedik?’ diye ben kendime de soruyorum. Bu durum aslında bu ülkede kadınlar ve çocuklar için her yerin suç mahalli olduğunun açık göstergesi. Ve biz diyoruz ki: Bu durum AKP iktidarının önleme, koruma ve denetim yükümlülüğünü politik bir tercih olarak yerine getirmemesinin bir sonucudur. Neden böyle söylüyoruz? Bakın, o ‘Gerekli değil.’ dedikleri, AKP iktidarının ‘Gerekli değil.’ dediği İstanbul Sözleşmesi devlete cinsel şiddet kriz merkezleri kurma ve işletme gibi çok açık bir sorumluluk yüklüyordu ama siz o sözleşmeyi bir gecede iptal ettiniz. Biz hem geçen hem bu yıl hem daha önce defalarca cinsel şiddetle mücadele kriz merkezleri kurulması için önergeler verdik, hepsini reddettiniz. Eğer bugün Mecliste böyle merkezler olsaydı o kız çocuklarının sesini çok daha erken duyacaktık.”

‘Siz o koltukta nasıl oturuyorsunuz?’

DEM Parti Iğdır Milletvekili Yılmaz Hun, Milli Eğitim Bakanlığı’nın MESEM ve ÇEDES projelerine eleştirerek, “Sayın Bakan, sizin Bakanlığınız döneminde MESEM uygulamasıyla 16 çocuk hayatını kaybetti; siz o koltukta nasıl oturuyorsunuz, vicdanınız buna nasıl elveriyor, hiç mi sorumluluk almazsınız? Hiçbir pedagojik formasyonu olmayan imamların, vaizlerin okullarda, yurtlarda ders vermesine nasıl olanak veriyorsunuz? Bunun yaratacağı pedagojik sorunları nasıl bir gerekçeyle açıklayacaksınız” diye sordu.

Anadilde eğitim talebini yineleyen Hun, “Sayın Bakan, Türkiye çok kimlikli, çok dilli, çok kültürlü bir toplumdur fakat Milli Eğitim Bakanlığı halen bu gerçeği görmüyor. Türkiye taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin 17, 29, 30’uncu maddelerine çekince koyarak ana dilde eğitime engel olmaya devam etmektedir. Ayrıca Türkiye Anayasası’nın 42’nci maddesiyle sadece Türkçe eğitim verilebileceğini belirterek diğer kimlik ve kültürleri yok saymaktadır. Sayın Bakan, anayasal eşitlik ilkesine rağmen neden hala ana dilinde eğitim kamusal eğitim hakkı olarak tanımlanmamaktadır. Bu hak, Kürt halkına neden tam tanımlanmıyor” diye konuştu.

‘Suç dosyanız daha fazla kabarmadan bir an önce affınızı istemelisiniz’

DEM Parti İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin yalnızca yüzde 2’sinin sosyal destek, burs, taşıma ve ücretsiz yemek gibi cari transferlere ayrıldığını belirterek, “Her 5 çocuktan 1’i okula aç giderken çocuklara bir öğün yemeği neden kaldırdınız?” diye sordu.

ÇEDES Projesi üzerinden bütçeden milyarlarca liranın tarikat ve cemaatlere aktarıldığını savunan Konukçu, “Halkın vergileriyle öğrencilere bir öğün yemek vermiyorsunuz ama aynı vergileri MESEM Projesi marifetiyle çocukları ekonomik zorla işçileştirerek yanına verdiğiniz patronlara teşvik olarak veriyorsunuz” dedi.

MESEM uygulamasına da tepki gösteren Konukçu, şunları kaydetti:

“Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in ve patronların canhıraş savunduğu MESEM gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor. Asgari ücretin 22 bin lira olduğu koşullarda bir evde kim varsa çoluk çocuk, kadın demeden çalışmak zorunda kalıyor. MESEM Projesi’yle tamamen güvencesiz koşullarda çalışmaya zorlanan ve hayatını kaybeden çocuklardan sorumlusunuz Sayın Yusuf Tekin. Dosyanız daha fazla kabarmadan, suç dosyanız daha fazla kabarmadan bir an önce affınızı istemelisiniz; istifa etmiyorsunuz çünkü sizde istifa mekanizması yok. Bir de meslek liseleri gerçeğine bakmamız gerekiyor. Türkiye’de birçok meslek lisesi eğitim kurumundan çok, emeğin söndürüldüğü iş yerlerine dönüştürülmüş durumda. Çocuklar ‘stajyer’ ve ‘çırak’ adı altında ucuz iş gücü olarak kullanılıyor. Bu çocuklardan bazıları bu şatafatlı çatının altında yıllarca cinsel istismara maruz kalmışlar. Bundan sorumlu olan en başta Bakan Yusuf Tekin ve Meclis Başkanı istifa etmek zorundadır. Size konfor alanları yaratan o koltuklarda oturuyorsanız sorumluluk da alacaksınız. Sorumluluk almadan yetki almak, konforlu alanlar yaratmak ancak size yakışır.”

‘Skandallar Kabinesi’

“Bakanlar Kabinesi”ni “Skandallar Kabinesi” olarak niteleyen DEM Parti Mersin Milletvekili Perihan Koca, şöyle konuştu:

“Bu skandallar kabinesini ağırlarken bugünün çok özel, çok daha ayrı bir yeri var. Çünkü bugün Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’i ağırlıyoruz. Skandallar kabinesi içerisinde kendisine çok özel, çok ayrı bir yer koymak gerekiyor; çünkü sizin elinize hiç kimse su dökemez Sayın Bakan, sizin elinize kimse su dökemez. Bakın, bu memlekette en çok tanınan, adı en çok bilinen Bakan sizsiniz. Mesela, gidin, sokakta mikrofon uzatın -tabii, tutuklamazsanız- kreşteki çocuklar bile tanırlar sizi. Sizi çünkü bu memleket bir öğün yemeği bile çocuklara çok görmenizden tanır. Tarikatlarla, cemaatlerle, şirketlerle holdinglerle imzalamış olduğunuz protokollerden tanır bu halk sizi. Bu halk sizi kız çocuklarına eğitim yollarını kapatma iştahınızdan bilir. Usulsüz atamalardan, mülakat garabetinden, atanmayan öğretmenler gerçeğinden, şaibeli sınavlarınızdan tanır bu memleket sizi, şaibeli LGS’lerinizden tanır. Bu liste böyle uzayıp gider ama tabii, en çok çocuklara ve gençlere vadetmiş olduğunuz ölüm ve kölelik gerçekliğinden tanır bu memleket sizi.”

‘Çocukları sizden koruyacağız’

DEM Partili Koca, MESEM’i protesto eden 16 TİP’linin tutuklanmasına tepki göstererek, şu ifadeleri kullandı:

“Bir Milli Eğitim Bakanı düşünün, çocuklar okusun diye değil, çocuklar okumasın diye politikalar üretiyor; bir Millî Eğitim Bakanlığı düşünün, eğitim gündeminde bile değil. Son bir yılda 1 milyondan fazla çocuk eğitimden koparılmış durumda yani ‘Eğitim Bakanlığı’ adı altında siz eğitimi adım adım tırpanlamışsınız. Patron kulüpleriyle her yeri bir organize sanayi bölgesine çevirecek protokollere imza atmışsınız, sermaye kulüpleriyle zirveler yapıp çocukları nasıl eğitimden koparacağınızın, nasıl onları bedava iş gücüne dönüştüreceğinizin adım adım hesabını kitabını yapmışsınız. Bakın, bu yıl itibarıyla MESEM’lerde 500 binden fazla çocuk ucuz emek sömürüsü çarkının içerisine atılmış. Siz, çocuk işçiliği yaşını ortaokul sıralarına kadar indirmişsiniz; Bakanlığınız resmen sermayeye çocuk işçi bulma kurumu olarak çalışmış. Bakın, arkadaşlar, bu çocuklar MESEM’lerde staj adı altında haftada dört gün çok ağır şartlarda, ölümle burun buruna çalıştırılmak üzere ‘Eti senin, kemiği benim’ denilerek patronlara Adeta köle olarak teslim ediliyorlar; kölelik ve ölüm kıskacına alınıyorlar.

2025 yılında dün itibarıyla en az 87 çocuk işçi iş cinayetlerine kurban gitmiş durumda. Bu memlekette çocuklar pres makinelerine, elektrik akımına kapılarak, yanarak, kafaları, kolları parçalanarak sanayide, inşaatlarda ölüyorlar. Bakın, onlar bir sayı değil; her birinin adı var, hayatı var, hayalleri var. Bu çocukların ana, babaları mezar taşlarına onların isimlerini yazmak için onları büyütmediler ama siz, 15-16 yaşındaki gariban çocukları sermaye için yaratmış olduğunuz cinayet düzenine bile isteye kurban veriyorsunuz. Alperen, Arda, Eren; adını buradan sayamadığım onlarca çocuk… Bilmiyorum hiçbir şey ifade ediyor mu bu isimler size ama etmeli, etmek zorunda, hepsinin kanı var çünkü sizin ellerinizde. Çocukluğunu çaldınız siz bu çocukların çünkü. Daha geçen, 15 yaşında bir çocuk demiş ki: ‘Yaşama sevincim kalmadı, yaşama isteğim kalmadı.’ Yahu, soruyorum, 15 yaşında bir çocuğun yaşama isteği nasıl kalmaz ya? Nasıl kalmaz? Bu sözün ağırlığı altında ezilmeniz gerekirken siz ne yapıyorsunuz? ‘Çocuklar ölmesin’ diyen 15-16 TİP’li öğrenciyi tutukluyorsunuz. ‘Çocuklar ölmesin’ diyen öğretmenlere işkence edip gözaltına aldırıyorsunuz ama biz yılmayacağız, mücadele edeceğiz, çocukları sizden koruyacağız.”

CHP sıralarından 

 

CHP Ankara Milletvekili Semra Dinçer, TBMM Genel Kurulu’na, üzerinde “Yeni doğan, aylık maliyeti 15 bin TL, made in AK Parti” yazısının bulunduğu bebek arabasını getirerek, şunları kaydetti:

“Bugün, Türkiye’de düşen doğum oranını tartışırken, önümüze sadece bir bebek arabasını değil, bu ülkedeki kadınların ve ailelerin omuzlarına yüklenen ağır bir yükü getiriyorum. Bu bebek arabasında bu ülkenin korkuları var. Bu arabada bu ülkenin insanlarının çocuk sahibi olma korkusu var. Bugün Türkiye’de çocuk sahibi olmak, AKP iktidarları döneminde yürütülen yanlış ekonomi ve sosyal politikaları nedeniyle önce kadınların, sonra bütün ailenin omuzlarında ağır bir ekonomik ve duygusal yük olarak durmaktadır. Eskiler, ‘çocuklar bereketiyle gelir’ derlerdi, sayenizde bu söz de tarih oldu. Artık çocuk bereketiyle değil, borcuyla geliyor. Faiz lobilerine teslim ettiğiniz Türkiye’de her doğan çocuk en az 150 bin lira borçla doğuyor. Gözünü açar açmaz borçla tanışıyor. AKP Genel Başkanı kadınlara ‘en az üç çocuk yapın’ diyordu. Şimdi ona da zam yaptınız. ‘5 çocuk’ diyor. Sayın Bakan, kadınların yanında kim var? Hangi genç çift bu tabloda ‘hadi çocuk yapalım’ diyebiliyor?”

‘Bu ülkede 7 milyon çocuk aşırı yoksul’

CHP Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever, kürsüye “İstanbul Sözleşmesi Yoksa” isimli bir kitapla çıktı. Bütçe görüşmelerinin devam ettiğini, burada hükümet sözcülerini dinleyince, “Sayın Bakanlar başka bir ülkede mi yaşıyor” demekten kendilerini alamadıklarını dile getiren Ersever, şöyle devam etti:

“Anlattığınız ülke Türkiye ise akşam pazarından çürük sebze toplayan, kıymayı gramla, meyveyi taneyle alan insanlar hangi ülkede yaşıyor? Bu ülkede 7 milyon çocuk aşırı yoksul. Aile Bakanlığı sadece 179 bin çocuğa yardım eli uzatıyor ve siz bununla övünüyorsunuz. Artık okul kantinlerinde veresiye defteri tutuluyor. Açlıktan sınıfta bayılan öğrenciler var. Bu tablo sizleri rahatsız ediyor mu? Bu kürsüye siyah bir kitapla çıktım. Bu kitap, yol açtığınız acıları, yarattığınız karanlığı anlatıyor. Bu kitap, kadın politikalarınızın özetidir. İçinde bu yıl katledilen 416 kadının duymadığınız çığlığı, almadığınız önlemler var. Her sayfada bir cinayet, bir ihmal…”

‘Bu bütçe, bir ülkenin vicdanıdır’

CHP Ankara Milletvekili Aylin Yaman, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçesini eleştirerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Bugün konuştuğumuz bütçe teknik bir metin gibi görünebilir. Ama gerçekte bu bütçe, bir ülkenin vicdanıdır. Çünkü Aile Bakanlığı’nın bütçesi bir çocuğun gelişimini, bir kadının yaşam hakkını, bir engelli bireyin bağımsızlığını, bir yaşlının onurunu doğrudan belirler. Dolayısıyla bugün tartıştığımız şey, yalnızca parasal bir dağılım değildir. Bu ülkenin en kırılganlarını ne kadar sahiplendiğimizdir. Bir çocuğun gıdaya erişememesi, biz bütçede görmesek bile çocuğun öğrenme güçlüğünde görülür. Enerjisi yüksek, besin değeri düşük gıdalarla beslenirken çocukluk obezitesinde görülür. Bugün bir çocuğun beslenmesine, bakımına, okul öncesine bütçe ayırmak bir maliyet değil, en güçlü yatırımdır.

Kadına yönelik şiddet, bu ülkenin en derin yarasıdır. Her şiddet olayı bir evde değil, tüm toplumun ortak vicdanında yaşanır. Bugün bir kadının maruz kaldığı şiddet, acil servise bir kırık olarak yansır ama yaşamına bir travma olarak kazanır. Ruh sağlığını, iş hayatını, çocuklarla ilişkisini ve toplumla bağını derinden etkiler.”

‘Aile birliğini koruyoruz’ demek gerçeklerle bağdaşmayan bir söylemdir’

CHP Manisa Milletvekili Selma Aliye Kavaf ise “Bakanlık, aileyi korumayı ve güçlendirmeyi hedeflediğini söylüyor. 2026 için boşanma hızını binde 1,7’ye düşürme hedefi, geçen yılın hedefiyle aynıdır. 2025’te bu oran, binde 2,18 olarak gerçekleşmiştir. Aynı hedefi tekrar etmek strateji değil, çözüm üretilmediğinin açık ifadesidir. Boşanmanın temel nedenlerine baktığımızda, ekonomik yetersizlik ilk sıradadır. Türkiye’de ev kurmanın maliyeti bir asgari ücretlinin en az 5 yıllık geliriyle bile karşılanamaz durumdadır. Ortalama kiralar birçok şehirde asgari ücreti aşmıştır. Böyle bir ekonomik tabloya rağmen ‘aile birliğini koruyoruz’ demek gerçeklerle bağdaşmayan bir söylemdir” dedi.

‘Kadınları korumak sizin sadece yüzde 1 önceliğiniz mi’

CHP Osmaniye Milletvekili ve CHP Kadın Kolları Başkanı Asu Kaya, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın, kadınlara ve çocuklara yeterli bütçeyi ayırmadığını söyleyerek, şunları kaydetti:

“Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın bütçesine baktığımızda görüyoruz ki yine kadınlar, yine kadınlar, yine çocuklar kaderine terk edilmiştir. 2026 yılı için 531 milyar 905 milyon TL’lik bütçeden ‘Kadının Güçlenmesi’ programına ayırdığınız pay sadece yüzde 1,2. Soruyorum size Sayın Bakan, kadınları korumak sizin sadece yüzde 1 önceliğiniz mi? 2025’in ilk altı ayında kadınlar için ayrılan bütçenin sadece yüzde 60’ını kullandınız. Çünkü mesele para değil, irade. Sizin kadına dair hiçbir iradeniz yok.

2025’i ‘Aile Yılı’ ilan ettiniz. Peki hangi aile? Şiddet gören kadının ailesi mi, yoksullukla boğuşan, emeği sömürülen kadın mı? Kreş bulamayan, güvencesiz çalışan, her gün ölüm korkusuyla yaşayan kadınların ailesi mi? Hayır, siz aileyi değil, eşitsizliği güçlendiriyorsunuz. Sizin aile yılı dediğiniz şey, kadınları yok sayma yılıdır. Kadın emeği ucuz, güvencesiz, kadın hayatı değersizleşmiş durumda. Kadını korumayan bir devlet, aileyi asla koruyamaz. Bunca kadın katlediliyor ama siz halen ‘şiddete sıfır tolerans’ demekte başka hiçbir şey yapmıyorsunuz. Soruyorum Sayın Bakan, bu sessizliğinizin sebebi nedir? Kadınlar çantalarında taşıdıkları koruma kararlarıyla katlediliyor. Artık konuşun, sorumluluk alın ya da derhal istifa edin.”

‘Eğitim, kamusal hak olmaktan çıkarılmış, piyasalaştırılmıştır’

CHP Isparta Milletvekili Hikmet Yalım Halıcı ise eğitim politikalarını eleştirerek, “Eğitim, bir kamusal hak olmaktan çıkarılmış, piyasalaştırılmıştır. Devlet okulları sistemli biçimde nitelik kaybederken, özel okullar bir tercih değil, zorunluluk haline getirilmiştir. Fırsat eşitliği, yerini gelir düzeyine bağlı bir eğitim düzenine bırakmıştır. Bir diğer temel sorun ise istikrarsızlıktır. Eğitim, uzun vadeli bir devlet politikası olması gerekirken, günlük siyasi tercihlere göre yönetilen bir alana dönüşmüştür” dedi.

Ayrıntlar geliyor…