• Ana Sayfa
  • Dosya
  • 3 kadının tek cümlesinden küresel bir harekete: Black Lives Matter

3 kadının tek cümlesinden küresel bir harekete: Black Lives Matter

3 kadının tek cümlesinden küresel bir harekete: Black Lives Matter
  • Yayınlanma: 30 Eylül 2025 10:32

13 Temmuz 2013’te Florida’da, siyah genç Trayvon Martin’i öldüren George Zimmerman’ın beraat etmesi ABD’yi sarstı. O gece, Oakland’lı activist Alicia Garza Facebook’ta bir cümle paylaştı:

“Black people, I love you. I love us. Our lives matter.”

Bu cümle, kısa süre içinde Los Angeles’lı aktivist ve sanatçı Patrisse Cullors tarafından #BlackLivesMatter etiketiyle dolaşıma sokuldu. Nijerya kökenli insan hakları savunucusu Opal Tometi (bugünkü adı Ayọ Tometi) ise dijital platformu kurarak hareketin altyapısını ördü. Birkaç gün içinde bu slogan, bir örgütlenme ağına, bir yıl sonra ise Ferguson protestolarıyla küresel çapta bir harekete dönüştü.

Alicia’nın cümlesi

Oakland’ın çok kültürlü mahallelerinde büyüyen Alicia Garza, genç yaşta siyah kadınların ve işçilerin nasıl görünmez kılındığını fark etmişti. Annesi ona “adil olmayı” öğretmiş, o ise bunu örgütçülükle hayata taşımıştı. Üniversite yıllarından itibaren ev işçileri sendikasında göçmen kadınlarla birlikte çalıştı. 2013 yazında, Trayvon Martin’in katilinin beraat ettiğini duyduğunda bütün bu deneyimler zihninde birleşti. O gece Facebook’a yazdığı mesaj aslında bir ağıt, bir sevgi itirafı ve bir isyan çığlığıydı:

“Black people, I love you. I love us. Our lives matter.”

Bu cümle onun hayatını değiştirdiği gibi, milyonların da kaderini değiştirecek kıvılcımı çaktı.

Alicia: “Amaç sadece insanların vicdanını dönüştürmek değil; ırkçılığı besleyen politikaları bozmak.”

Patrisse’nin çığlığı

Los Angeles’ın kenar mahallelerinde, çocukluğunu polis baskınlarının gölgesinde geçiren Patrisse Cullors, çok erken yaşta özgürlük kavgasıyla tanıştı. Lisedeyken sanatla, tiyatroyla ve grafitiyle nefes alıyor; aynı zamanda devlet şiddetine karşı gençlerle örgütleniyordu. Alicia’nın mesajını gördüğünde içinden geçen tek şey şuydu: Bu söz bir etiket olmalı, herkesin görebileceği bir çağrı. O anda “#BlackLivesMatter” etiketi doğdu. Patrisse için bu sadece bir sosyal medya hamlesi değildi; aynı zamanda halkını “terörist, suçlu, tehlikeli” diye damgalayan sisteme karşı, siyahların onurunu geri alan bir ilan-ı aşk oldu.

Otobiyografisinde yazdığı gibi, onun direnci acıdan değil, neşe ve şifadan besleniyordu. Atalarının mirasını bir sloganın içine sığdırdı ve kısa sürede sokaklarda yankılanmasını sağladı.

Patrisse: “Direncim, neşe ve şifayı seçen atalarımın mirasından geliyor.”

Ayọ’ın köprüleri

Ayọ (Opal) Tometi, Arizona çöllerinde Nijeryalı bir göçmen ailenin çocuğu olarak büyüdü. Çocukluğu sınır polislerinin gölgesinde geçti; göçmen komşularının korku dolu hikâyeleriyle büyüdü. Gençliğinde göçmen hakları mücadelesine katıldığında, siyahların özgürlük kavgasıyla göçmenlerin adalet arayışının aslında aynı kökten beslendiğini gördü.

Alicia’nın sözü ve Patrisse’nin etiketiyle başlayan kıvılcıma, Ayọ, dijital altyapıyı kurarak can verdi. İnternet siteleri, iletişim ağları, organizasyon çağrıları… Onun emeği sayesinde BLM sadece Amerika’da değil, Londra’dan Lagos’a kadar dünyanın dört bir yanında duyuldu. O, köprü kuran kişiydi: Siyah diasporanın birbirini tanımasını sağlayan, hareketi küreselleştiren damar.

Ayọ Tometi: “Black Lives Matter benim için bir mantra – sınırlar aşırı bir dayanışma çağrısı”

Üç kadının birleşen yolları

Birinin cümlesi, diğerinin etiketi, ötekinin dijital ağı birleştiğinde, tarihte eşi benzeri az görülen bir toplumsal hareket doğdu. BLM, kısa sürede Ferguson sokaklarında polis kurşunlarıyla ölen gençlerin anısına, New York’ta Eric Garner’ın son nefesindeki “I can’t breathe” çığlığına, Minneapolis’te polisin diziyle boynuna bastığı George Floyd’un hatırasına sahip çıktı.

Üç kadın farklı yollardan gelmişti: Biri örgütlenmeden, biri sanattan, biri göçmen haklarından. Ama aynı yerde buluştular:

Siyahların hayatı değerlidir.

Bugün Alicia, siyahların siyasal gücünü artırmak için verilerle çalışıyor. Patrisse, sanat hareketiyle hapishanesiz bir gelecek hayal ediyor. Ayọ ise diasporayı küresel bir dayanışma ağına dönüştürüyor. Hepsi farklı alanlarda ama aynı şarkının nakaratını söylüyor:

“Black Lives Matter”