Yılmaz Güney’in ismini eniştemin arkadaşı olması ve Isparta Cezaevi’nde onu ziyarete gidip gelmesi nedeniyle çok erken yaşlarda duymuştum. Güney’e dair her gelişme gazetelerden önce bizim geniş ailenin gündeminde yer alırdı. Bir ara sohbetlerinin en heyecanlı konusu, aldıkları bir habere göre Yılmaz Güney’in bayram iznine çıkan beş mahkûmun hikâyesinin anlatılacağı Bayram adında bir filmdi. Eniştem filmde figüran olarak oynatılacak çocuklara ihtiyaçlarının olduğunu ve Ayvalık’taki çekimlere götürüleceğini söylemişti. Bizim ailede çocuktan çok ne vardı ki? Sürüsüne bereket. Çok heveslenmemize rağmen babamın eniştemle küs olması nedeniyle gidememiş, kuzenlerimin çekimden döndükten sonra Tarık Akan’la olan maceralarını kıskançlıktan çatlayarak dinlemiştik. “Teknede bize rol icabı ağlayın dediler. Biz de ağlamaya çalışırken birbirimize bakıp gülüyor, bir türlü ağlayamıyorduk. Sonra birden tekne batıyor! diye bağırdılar. Bırak ağlamayı nerdeyse altımıza yapacaktık. Hepimiz yüksek sesle ağlamaya başladık, meğerse ağlamamız için bizi kandırmışlar. Biliyor musunuz Tarık Akan ahtapot yakalayıp kızarttı ve yedi” Ahtapot yenilir miydi ya! Kesin uyduruyorlardı. Neyse ki artık nasıl nazar ettiysek bizim kuzenlerin olduğu bölümler filmde kullanılmamıştı. Biz de onların hava atmasından kurtulmuş, rahat nefes almıştık.
Kan davası, kaçakçılık, töre cinayeti, mahpusluk, devlet baskısı, darbe etkisi, susturulmuş kadınlar, erken büyüyen çocuklar. Ülkenin doğu yakasında yaşanan bu ağır ve yakıcı hikâyeler filme dönüştürüldüğünde ne olur? Üstelik 12 Eylül askeri darbe koşullarında o da yetmedi cezaevinde bir yönetmenin çekimiyle nasıl anlatılır? Evet Yılmaz Güney’in önce Bayram olarak tasarladığı ardından ismini değiştirdiği, Cannes’da sol yumruğunu havaya kaldırarak aldığı ödüllü Yol filminden bahsediyoruz. Filmi üzerindeki yasağın kalktığı 1990’lı yıllarda Abdi İpekçi Spor Salonu’nu hıncahınç dolduran kalabalıkla birlikte efkarlanıp içilen sigara dumanından sis bulutuyla kaplı perdeden izlemiştim. Film ekibiyle çektirdiği fotoğrafı önüne gelene gösterip, inanmayan gözlerle bakanlara “Yemin ederim o filmde biz de vardık” diyen kuzenim Akın da yanımda oturuyordu. O günden beri her karesi aklımda olmasına rağmen defalarca izlemekten kendimi alamadığım bir film oldu benim için.
Tarık Akan’ın, Şerif Sezer’in, Meral Orhonsay’ın, Halil Ergün ve Necmettin Çobanoğlu’nun muhteşem ve sahici performanslarını unutmak ne mümkün. Zinê’yle birlikte karlara bata çıka yürümüş, Seyit Ali’nin yüzündeki kederi iliklerimde hissetmiş, trende basılan Mehmet Salih ve Emine’nin utancına ortak olmuş, köyde ateş hattındaki silah seslerini jandarmayla çatışmaya giren kaçakçı Abuzer’in çocuğuyla birlikte duymuştum.
Durduk yere Yol filminden söz etmemin sebebi var elbet. Diyarbakır’da kayyum gaspından kurtulan belediyeler yönetime geldiğinden beri kentte kültür sanat faaliyetlerinde durmaksızın bir hareket olduğundan etkinlik takip etmekten helâk olduk. Tiyatro festivalleri, açık hava konserleri, söyleşiler, paneller, çocuklar için köy şenlikleri, Aram Tigran Konservatuarı’nın açılışı filan derken şimdi de bir hafta sürecek 3. Uluslararası Amed Film Festivali başlayacak. Türkiye ve dünyadan uzun, kısa metraj ve dokümanter olmak üzere 84 film 7-14 Aralık haftası sinefilleri bekliyor.
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde, Sinêbîr ve Ortadoğu Sinema Akademisinin yürütücülüğünde gerçekleşecek festivalin açılışı önemli bir sergiye ev sahipliği yapacak. Uzun yıllar belleğimize kazınan ve film kareleri ve hikâyeleriyle her daim güncelliğini koruyan, çoğu sinemacıya ilham olan, yolunu aydınlatan Yılmaz Güney’in Yol filminin RÊ/YOL sergisi olacak. 12 Eylül’ün ağır militer koşullarında çekilen Yılmaz Güney’in Yol filmi, Kürt coğrafyasındaki bireylerin sessiz direniş imgelerini bugüne taşıyor. RÊ/YOL Sergisi de bu imgeleri özgürleştirerek tarihin görünmeyen yüzünü izleyiciyle buluşturacak.
RÊ/YOL sergisinin ateşleyici fitili Zürih Kaktüs filminin yapımcısı Edi Hubsmidt’in Yol-Bir Sürgün Hikayesi kitabı olmuş.1980’de Isparta Cezaevi’nde bulunan Yılmaz Güney’in Nihat Behram, Canan Gerede gibi isimlerle birlikte cezaevinden kaçış planlayıcıları arasında olan Hubsmidt; bu maceralı karşılaşmayı ve daha sonra Paris’te yapımcılığını üstlendiği Yol filminin Cannes film festivaline gidişi sırasındaki hikâyeyi fotoğraflı anlatıyla kitaplaştırıyor. Sürgündeki bir yönetmenin yaşam ve çalışma koşullarını anlatan kitap Kürtçe, Türkçe, İngilizce ve Almanca olarak basılıyor.
Festival komitesi Edi Hubsmidt’i festivalin onur konuğu olarak davet ediyor. O da kabul ediyor, lakin sağlık koşulları nedeniyle Aralık sonuna kadar tüm programlarını iptal etmek zorunda kaldığı için festivale katılamayacak. Kitaptan hareketle yapılan serginin küratörleri Mahmut Wenda Koyuncu ve Remzi Sever bu serginin sadece bir dokümanterle sınırlı kalmamasını ve genç sanatçıların da bu sergide yer almasını öneriyor. Küratörler ayrıca 40 yıllık mücadele içinde beyaz tülbentli sessiz kadınların şimdi barış masasına oturuşu ve bu dönüşümün izlerinin de yer almasını istiyor. 16 sanatçı Yol filmini atölye çalışmalarında defalarca izleyip tartışarak, bugünün Yol’una dair filmin kendilerinde yarattıkları imgelemi üretime dönüştürüyor. Serginin temel amacı, mücadelelerin birer imge mücadelesi olduğunu kavramak ve filmin sahnesini dekolonyal bir perspektiften yeniden okumak. İmgeyi özgürleştirmek, serginin ana hedefi olarak öne çıkıyor.
Sergide Ahmet Karabulak, Baran Güven, Berat Işık, Berfin Çetin, Cansel Deveci, Damla Yıldari, Dilan Cudi Saruhan, Ela Saçkın, Emre Samancı, Ergin Kaya, Fevzi Koyuncu, Hasan Ankut, İlknur Çayır, Leyla Kalkan, Murat Gök, Nuşen Özün, Sevgi Sarıyıldız, Sidar Baki, Suat Yakut ve Veli Mert’in eserleri olacak.
Sanatçıların fotoğraf, video, resim gibi çeşitli disiplinlerde ürettikleri eserlerin yanı sıra Yol filminde yer alan görsellerin bulunacağı sergide Edi Hubsmidt’in kitabında yer alan fotoğraflar sergide baş köşede yer alacak.
12 Eylül darbesinin sert askeri ortamında çekilen YOL filmi, Kürt insanının maruz kaldığı sömürgeci ve feodal tahakkümün derin yapısını gözler önüne seriyor. O günün dünyası içinde hem sinema teknikleri hem de cesur politik yaklaşımı açısından sarsıcı bir etki bırakan filmde; toplumsal ve siyasal zeminin kurbanı haline getirilmiş kırılgan hayatlar sinema tarihinin künyesine kazındı. Apolitikleştirilmiş, dilsiz bırakılmış bireyin savunmasız hâlini gösterirken, aynı zamanda sessiz bir direnişin ipuçlarını da taşıyor: çocuklar, kadınlar, coğrafya ve mahpusluk imgeleri bu direnişin sessiz ama güçlü sembolleri oldu.
Yol filminden ilhamla hazırlanan RÊ/YOL Sergisi, Amed’de yaşayan genç sanatçılar, Çandamed’deki kültür emekçileri ve deneyimli sanatçıların üretimlerini bir araya getiriyor.
Bu sergi, izleyiciye yalnızca geçmişi hatırlatmakla kalmıyor; aynı zamanda imgelerin ve direnişin bugün de süregeldiğini gösteriyor. RÊ/YOL, bir film, bir tarih ve bir direniş manifestosu olarak, toplumsal hafızanın yeniden inşasına ışık tutuyor.
Sergi, festivalin açılış günü 7 Aralık Pazar günü Çand Amed Kültür ve Kongre Merkezi’nde açılacak. Kentteki herkes davetli, gelin orada buluşalım.





