Bugün, 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Dünya bu yıl da 5 Haziran’ı, giderek artan ekolojik yıkım ve iklim krizi endişesiyle karşılıyor.
Son yıllarda artan aşırı sıcaklar, su kaynaklarının azalması, toprak erozyonu ve biyolojik çeşitliliğin yok olması gibi sorunlar, Dünya için ciddi tehditler oluşturuyor.
Birleşmiş Milletler’in 1972 yılında Stockholm’de düzenlediği Çevre Konferansı’nda alınan kararla Dünya Çevre Günü olarak belirlenen bu özel günle, çevrenin korunması, ekolojik dengenin sağlanması ve sürdürülebilir bir gelecek için farkındalık yaratmayı amaçlandı.
Ancak 2025 yılına geldiğimizde, iklim krizi ve ekolojik yıkımın gezegen üzerindeki etkileri, 5 Haziran’ı bu tehditlere karşı acil bir mücadele çağrısı haline getirdi.
Ortak tehdit: İklim krizi ve ekolojik yıkım
İklim krizi, Dünya’nın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri. Küresel sıcaklık artışı, aşırı hava olayları, kuraklık, seller, orman yangınları ve deniz seviyesindeki yükselmeler, hem insan yaşamını hem de doğal ekosistemleri tehdit ediyor.
Bilim insanları, küresel ısınmayı 1.5°C ile sınırlamak için 2030’a kadar sera gazı emisyonlarının yarıya indirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Ancak mevcut politikalar ve uygulamalar, bu hedefe ulaşmayı zorlaştırıyor; 2060 yılına kadar sıcaklık artışının 4°C’ye ulaşabileceği uyarısı yapılıyor.
Ekolojik yıkım ise iklim krizini besleyen ve ondan beslenen bir döngü oluşturuyor. Ormansızlaşma, biyolojik çeşitlilik kaybı, toprak bozulumu ve su kaynaklarının tükenmesi, ekosistemlerin doğal dengeyi koruma kapasitesini zayıflatıyor.
Dünya genelinde her yıl 12 milyon hektar arazi bozuluma uğruyor; bu, Hindistan ve Rusya’nın toplam yüzölçümüne yakın bir alan demek.
Türkiye’de de durum farklı değil: Orman tahribatı, su kıtlığı, deniz kirliliği ve müsilaj gibi sorunlar, ekolojik yıkımın somut örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.
Ekolojik yıkımın bir başka boyutu da su kaynaklarının azalması. Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, 2030 yılına gelindiğinde su kaynaklarının %20 azalmasını beklediklerini ve bu durumun nüfusun %49’unu etkileyebileceğini ifade etti .
Ekoloji Birliği de, 5 Haziran’ı “Ekolojik Yıkımla Mücadele Günü” olarak ilan etti ve siyanür liçli altın madenciliğinin yasaklanmasını, enerji ve madencilik projelerinde kamu yararının önceliklendirilmesini talep etti.
Türkiye’de yaşanan endişeler
Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, iklim krizinin etkilerini yoğun bir şekilde hissediyor. Devlet Su İşleri verilerine göre, Türkiye’de kişi başına düşen yıllık su miktarı 1519 metreküp ile su kıtlığı yaşayan ülkeler kategorisinde yer alıyor.
Kuraklık, seller ve orman yangınları gibi aşırı hava olayları, tarım, ormancılık ve su kaynaklarını tehdit ediyor.
Marmara Denizi’nde görülen müsilaj, deniz kirliliğinin ve ekosistem bozulmasının çarpıcı bir göstergesi oldu.
WWF-Türkiye, 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nde yaptığı çağrıda, yeşil dönüşümün acilen hayata geçirilmesi gerektiğini vurguladı.
Önerilen adımlar arasında yenilenebilir enerjiye geçiş, tarımda modern sulama teknikleri, atık yönetiminde depozito sistemi ve doğa dostu politikalar yer alıyor.
Ayrıca, İZODER’in açıklamasında, binalarda enerji verimliliğini artıran yalıtım uygulamalarının karbon emisyonlarını azaltmada kritik bir rol oynayabileceği belirtildi.
Türkiye’nin 2025’te yürürlüğe girecek revize TS 825 Binalarda Isı Yalıtımı Standardı ile yılda 600 milyon ton karbondioksit salımının önüne geçilmesi hedefleniyor.
Ekoloji Birliği’nin yanı sıra, birçok çevre aktivisti, 5 Haziran’ı “Dünya Çevre Günü” yerine “Ekolojik Yıkımla Mücadele Günü” olarak karşılamayı ve bir haftaya yaymayı öneriyor.
Bu bakış açısıyla, sermayenin doğayı sınırsız bir kaynak olarak görme anlayışına karşı çıkılıyor ve doğayla uyumlu bir yaşam tarzını savunuluyor.
Bu anlayışla Türkiye’de, Kanal İstanbul gibi mega projelerin ekolojik yaşam alanlarını tehdit ettiği belirtilirken, bu tür projelerin ekolojik yıkımın boyutunu büyütebileceği uyarısı yapılıyor.