Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Büyük Dairesi, vicdani ret hakkını kullanmak isteyen Kıbrıslı vicdani retçi Murat Kanatlı’ya verilen cezaların insan hakkı ihlali olduğu yolundaki alt daire kararını kesinleştirdi. Türkiye Kanatlı’ya 11 bin 363 Euro ödeyecek. Alt daire söz konusu kararı 12 Mart 2024’te almıştı.
Bianet’in haberine göre, AİHM, Kıbrıslı vicdani retçi Murat Kanatlı’nın, askerlik hizmetini yerine getirmeyi reddettiği gerekçesiyle Kuzey Kıbrıs’ta yargılanıp hapse atılması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9. Maddesinde yer alan “düşünce, vicdan ve din özgürlüğü” hakkının ihlal edildiğine karar vermişti.
AİHM, bu nedenle hükümetin Kanatlı’ya manevi tazminat ve yargılama giderleri toplamı olarak 11 bin 363 Euro ödemesine hükmetmişti. Kıbrıs’ta yayımlanan Cyprus Mail gazetesinin haberinde de davaya, Türkiye’nin kararı temyiz ederek davanın AİHM Büyük Dairesi’ne gönderilmesi başvurusunda bulunduğu hatırlatıldı.
Büyük Daire’nin Salı günü Türkiye’nin başvurusunu reddetmesiyle alt daire kararı kesinleşti.
Kararı Cyprus Mail’e değerlendiren Kanatlı, “Kuzey Kıbrıs’ta vicdani ret mücadelesinde önemli bir başka dönüm noktasına ulaşıldığını” söyledi.
Kanatlı ardından Kuzey Kıbrıslı Türk yetkililerin mülkiyet anlaşmazlıkları konusunda kendilerine karşı açılmış davalarda AİHM’e ve Taşınmaz Mal Komisyonu (TAMK) kararlarına besledikleri güvene dikkat çekerek, aynı yetkililerin kendi davasını ve bir kavram olarak vicdani reddi bugüne değin reddetmiş olmalarını karşı karşıya koyarak Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Başbakan Ünal Üstel ile Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun tutumlarını eleştirdi ve şunları söyledi.
“Ersin, Ünal ve Tahsin kaç gündür AİHM’nin ne kadar önemli olduğuna, Avrupa Konseyi’nin ne kadar önemli olduğuna, AİHM’in TAMK’yi tanıdığına dair peş peşe açıklamalar yapıyorlardı, peki kaybettikleri davalarda tutumları ne olacak?
Karar emsal oluşturabilir
Karar, emsal oluşturabilecek. Türkiye, seri kararlar verilmesi durumunda vicdani retçiler için zorunluğu askerliğe alternatif kamu hizmetleri belirlemek zorunda kalabilecek.
Kuzey Kıbrıs’ın Lefkoşa kentinde yaşayan bir avukat, 1 yıllık askerlik hizmetini yerine getirdikten sonra yedek subay olarak (rezerve statü) her yıl 1 gün yedek hizmet yapması için askere çağrıldı. Bu göreve birkaç kez giden avukat, daha sonra gitmeyi reddettiği için para cezasına mahkûm edildi.
Bu cezayı da ödemeyen avukat, vicdani ret hakkını kullandığını, pasifist ve anti-militarist inançları nedeniyle, yedek askerlik hizmetini yerine getirmeyi bilerek reddettiğini bildirdi. Avukat, yetkili makamlara, askerlik dışında alternatif sivil hizmet yapmaya hazır olduğunu da iletti. Lefkoşa’nın askersizleştirilmesi kampanyasına, Kıbrıs’ın iki kesimi arasındaki anlaşmazlıklara barışçıl bir çözüm arayışını savunan çeşitli faaliyetlere katıldığını da açıklayan avukat, hakkında açılan davada, “Benim inancım, Kuzey Kıbrıs’la ilgili sorunun silahla veya şiddetle çözülemeyeceğidir. Savaşın insanlığın kaynaklarını tükettiği göz önüne alındığında, barışçıl bir çözüm bulunması gerektiğini düşünüyorum” ifadelerini kullandı ve Güney Kıbrıs’ta da vicdani retçilerin sayısının arttığına işaret etti.
AİHM: ‘Yedek hizmet de zorunlu askerlik’
Avukat, hakkında açılan dava sonunda, Askeri Seferberlik Kanunu’na muhalefet suçundan 10 gün hapse mahkûm edildi ve bu cezayı AİHM’ye taşıdı.
AİHM, Avrupa Konseyi Kuzey Kıbrıs’ı devlet olarak tanımadığı için ihlal iddialarını Türkiye aleyhine açılmış dava olarak görüşüyor. Bu davayı da Türkiye aleyhine açılmış olarak görüştü.
Hükümet, davada, yedek rezerve hizmetin zorunlu askerlik anlamına gelmediği savunmasını yaptı ancak AİHM, bunu da zorunlu askerlik olarak saydı.
Türk yargıç Saadet Yüksel’in de görev yaptığı AİHM Dairesi, oybirliği ile zorunlu askerliğe alternatif sivil hizmetin yasalarda olmamasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 9. Maddesinin ihlali anlamına geldiğine karar verdi.
AİHM, 2016’da da vicdani ret hakkıyla ilgili bir dosyayı karara bağlamıştı ancak orada dini sebeplerle askerlik yapmak istemeyen kişiye yönelik eylemler işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olarak yorumlanmıştı. Vicdani reddi tanımak konusunda devletin takdir yetkisi olduğu yorumu da yapılmıştı.