İstanbul’da, 112 Acil Çağrı Merkezi’nde çalışan kişilerle ortak hareket ederek, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç elde ettikleri belirlenen 22’si tutuklu 47 şüpheli hakkında hazırlanan iddianamenin detayları NTV’de yer aldı.
Hastane sahipleri ve başhekimlerin örgüt hiyerarşisine dahil olmamakla birlikte örgüte yardım ederek maddi çıkar sağladıkları ifade edilen iddianamede, şüphelilerin yaptıkları bu işlemlerle yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde elde edilen kazancı 3-4 katı artırdıkları kaydedildi.
Bebek hastaların, uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı anlatılan iddianamede, bu noktada esas amacın bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu kaydedildi.
Bebeklerin enfeksiyon kapıp ölmesine neden oldular
İddianamede, maktul bebeklerin her türlü enfeksiyona açık olan yenidoğan yoğun bakım ünitelerine yatırıldığı, bu şekilde bazı bebeklerin enfeksiyon kapmasına, bazılarının da ölümüne neden olunduğu aktarılarak, şüphelilerin usulsüz şekilde düşümünü yaptıkları ilaçları hastaneden çıkarıp satarak maddi kazanç elde ettikleri vurgulandı.
Özel Hastaneler Yönetmeliği’ne aykırı şekilde işletme devri yapılarak danışmanlık hizmeti adı altında şüpheli Fırat Sarı’nın yönettiği belirtilen “yenidoğan suç örgütünün” çok sayıda hastaneye az sayıda doktorla hizmet vermeye çalıştığı belirtilen iddianamede, sağlık hizmetinin doğrudan hemşire ve hemşire yardımcılarıyla verildiği, bu nedenle bebek ölüm sayılarının arttığı ifade edildi.
İddianamede, tıbbi yöntemlerden uzak tek düze, bebeklerin mevcut özel sağlık durumlarıyla bağdaşmayan uygulamalar gerçekleştirildiği, hemşirelerin kendisini doktor olarak tanıttığı ve doktor olarak müdahalede bulundukları aktarılarak, bazı şüphelilerin yenidoğan yoğun bakımlarını kapasitenin üzerinde doldurduğu, hemşirelerin usule aykırı epikriz raporları yazdığı anlatıldı.
Şüphelilerin incelenen dijital materyallerinde “kötü hasta değerleri, iyi hasta değerleri” gibi şablonlar bulunduğu dile getirilen iddianamede, şüphelilerin çoğu zaman hastaların kan değerleri ve enfeksiyon olup olmadığı gibi hususlarda gerçekte bir tetkik veya tahlil yapmaksızın kendi gözlemlerine göre bebeği iyi veya kötü olarak kategorize ettikleri, raporların şablon olarak tek elden hastane dışındaki merkezden yazıldığı kaydedildi.
İsmi geçen hastaneler
Suç örgütünün Akabe Sağlık Tesisleri AŞ’ye ait özel Avcılar Hospital Hastanesi, Özel İstanbul Şafak Sağlık Hizmetleri AŞ’ye ait Özel Avrupa Şafak Hastanesi ve Özel İstanbul Şafak Hastanesi, Medilife Sağlık Hizmetleri ve Yonca Sağlık Hizmetlerine bağlı Özel Bağcılar Medilife Hastanesi ve Özel Beylikdüzü Medilife Hastanesi, Refik Arslan AŞ’ye bağlı Özel Bağcılar Şafak Hastanesi, Beymed AŞ’ye ait Özel Birinci Hastanesi, Doğamed AŞ’ye ait Özel Doğa Hospital Hastanesi, Reyap AŞ’ye ait Özel Reyap İstanbul Hastanesi ve Çorlu Reyap Hastanesi, Ekip Sağlık AŞ’ye ait Özel TRG Hospitalist Hastanesi, Esenler Güney Hastanesi ve Silivri Kolan Hastanesi’nin yenidoğan yoğun bakım ünitelerini kiralayarak işletmesini devraldığı ve söz konusu hastanelerden tamamında doktorlar yerine hemşirelerin sağlık hizmeti sunduğu aktarıldı.
21 şüpheli bebek ölümü
İddianamede, Fırat Sarı ve İlker Gönen’in 10 kez “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “nitelikli dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve 11 kez uygulanmak üzere “resmi belgede sahtecilik” suçlarından toplamda 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9’ar aya kadar hapisle cezalandırılmaları talep edildi.
Şüpheli Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”, “kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi”, “kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık”, “suç işlemek amacıyla örgüt kurma” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis istendi.
Aralarında doktor, hemşire ve sağlık görevlilerin de bulunduğu 18 şüpheli hakkında da bebeklerin ölümüne ilişkin “kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi” suçundan 10 ila 437 yıl 6 ay arasında hapis cezası talep edildi.
Diğer şüpheliler hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülen iddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine “dolandırıcılık” suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp mal varlıklarına el konulmasına karar verilmesi talep edildi.
İddianame, gönderildiği Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince değerlendiriliyor.
Yenidoğan Çetesi’ne tepkiler
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu da X hesabından konuyla ilgili açıklama yaptı.
İmamoğlu, “Yenidoğan bebeklerin ölümünden menfaat sağlayan canilerin, çetelerin bu kötülüğü yaparken ortaya çıkan konuşmaları kan dondurucu. Ne yazık ki ülkemizde her gün dehşet ve kaygı verici gelişmelere tanık oluyoruz. Yenidoğan bebeklerin canına kast edecek kadar vicdansızlaşmış kim varsa, en üst dereceden cezalandırılması temennimdir” dedi.
Hazırlanan polis fezlekesinde Medilife Beylikdüzü Hastanesi ve hastanenin başhekimi Ahmet Atilla Yılmaz da yer aldığı ortaya çıkmıştı. Yılmaz, CHP Beylikdüzü Meclis üyeliğinin yanı sıra İBB’nin Sağlık ve Salgın Hastalıklar Komisyonu’nda yer alıyor.
‘Sağlıkta dönüşüm hem sağlığı hem insanı çürüttü’
TTB Başkanı Dr. Alpay Azap, Yenidoğan Çetesi’nin ortaya çıkmasından sonra başlayan tartışmaları Evrensel’e değerlendirdi.
Alpay Azap, “Yaşanan olay sağlıkta dönüşümün bir sonucudur. Ama bir yandan da sağlıkta dönüşüm ile piyasalaşan sağlık sisteminin de çürüdüğünün göstergesidir. Burada sadece sistemin çürümediğini insanın da ne denli çürüdüğünü gördük. Paranın girdiği her şey bozulur ama sağlık daha fazla bozulur. Bu yüzden sağlık hizmetlerinin kamu tarafından verilmesini talep ediyoruz” dedi.
Azap, para ile sağlık terimlerinin yan yana gelemeyeceğini, yaşanan tablonun Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın net sonucu olduğunu ifade etti:
“Kesin olarak bu tablo sağlığın ticarileştirilmesi, piyasalaşması ve piyasa kurallarına terk edilmesidir. Her zaman ifade ettiğimiz, hastaneleri işletme; (özel hastaneler bu arada zaten birer işletme ama kamu hastanelerinde uygulanan performans sistemi ile kamuda çalışan hekimlerin de ne kadar kazanacağının tartışıldığı), kamu hastanelerinin birer işletmeye dönüştürüldüğü bir mantığın sonucu bu yaşananlar.”
‘Sağlık sıradan bir sektör değil’
“Bilgi önemli. Bir çocuğun yoğun bakımda kalması gerçekten gerekli mi yoksa gerekli değil mi bunu anlayabilmek kolay değil. Bunu, hastayı takip eden hekimin dışında değerlendirilmesi dahi doğru olmaz. Sağlık böyle bir alan… Şimdi şunu zaten biliyoruz; hekimler ciddi para cezaları ile karşılaşmamak, malpraktisten kaçmak için defansif tıp yapıyorlar; bir gün daha yoğun bakımda kalsın ve başıma bir şey gelmesin düşüncesinden kaynaklanıyor bu. Ama burada durum başka. Sağlıkta işin içinde paranın, para tartışmalarının yer almaması gerekiyor. Böyle bir tartışmanın sağlık sisteminin işlediği hiçbir kademede hekimlerle hastalar ya da hekimlerle sağlık kuruluşları arasında yer bulmaması gerekiyor. Böyle olmaması gerekiyor ki; gerçekten verilen kararların tıp gerektirdiği için, bilim öyle gerektirdiği için bu kararlar alınmış olsun. Aksi yönde güven ilişkisi kalmıyor. Güven ilişkisi sağlıkta en önemli unsurdur; hekimin hekime, hastanın hekime ve hekimin sisteme güveni gerekir. Maalesef bu sistemde hekimler de sisteme güvenmiyor.”
‘Sağlık hizmetleri kamu tarafından verilmeli’
Sağlık hizmetlerinin tamamının kamu tarafından verilmesinin gerektiğini ifade eden TTB Başkanı, “Bu yaşanan durum bir yandan da sağlıkta dönüşüm programı ile çöken ve iflas eden sağlık sistemimizin bir göstergesi olduğu gibi sadece çürüyenin sistem değil, insanı da çürüten bir yanının olduğunu söylemek gerek. Denetim de eksik olunca nelerin yaşandığını görmüş oluyoruz. Ayrıca bu sistemde denetlemenin kendisi de çok zor. Niçin konseyler yapıyoruz? Görüşleri dinliyoruz, ameliyat olsun mu olmasın mı? Bu ameliyatlar nasıl, hangi şekil yapılsın gibi uzayan tartışmalarımız oluyor. Neden? Çünkü tıbbın doğrularında karar vermek istiyoruz. Tıbbın doğrularında kararlar alındığında bu tartışmaları görmeyeceğiz” dedi.