DEM Parti İstanbul Milletvekili Cengiz Çiçek, Kürt Meselesindeki yeni gelişmeler hakkında konuştu. Çiçek, bu gelişmeler etrafında yaşanan tartışmalar hakkında bir tanımlama gerekiyorsa “Kürt–Türk ilişkilerinin kardeşlik ve eşitlik temelinde tekrardan güncellenme süreci denebilir” dedi.
Gündemdeki pek çok konuya dair sorularımızı cevaplayan Cengiz Çiçek, yaşanan yeni süreci İlke TV’ye değerlendirdi.
‘Kürt-Türk ilişkileri anlık değil, bin yıllıktır’
Kürt meselesine dair sadece bugün için bir tarif yapmıyoruz. Kürt meselesine dair tartışmaları ele alırken bir tarih perspektifi ile ele alıyoruz. Tarihi ve bugünü buluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü söz konusu olan halkların bir arada yaşam biçimi, yaşam tarzı, yaşam düzeyidir. Kürt- Türk ilişkilerini tarihsel olarak ele aldığımızda sadece güne, ana, anın aktörlerine sıkıştırtılan darlıktan ısrarla kaçınılması gerektiğini düşünüyoruz.
Süreci nasıl tarif ediyoruz? Bu sorunun cevabı sadece aktüel politika ile cevaplandırılacak bir şey değildir. Aslında yıllarca demokratik siyasette mücadele yürütmüşler olarak partimizin temel görüşü şudur: Söz konusu olan Kürt- Türk ilişkileri, öncelikle bunun bin yıllık tarihinin kendisinin bizim açımızdan da kritik edilmesi, devleti yönetenler açısından da, iktidar bloğu açısından da, hatta muhalefet partileri açısından da kritik edilmesi gerekiyor. Anlık bir ilişkiden bahsetmiyoruz, bin yıllık bir ilişkiden bahsediyoruz ve bu bin yıllık ilişkinin çok tarihsel kavşakları var.
Güvenlik sorunu değil, eşit ve özgür yaşam talebi
1071 Malazgirt’i buraya koyabiliriz, 1514’ü buraya koyabiliriz, 1919’u Osmanlının dağılışı, sonrasında 1919-1922 arası Cumhuriyet öncesi dönemi, erken Cumhuriyet dönemini tarihsel bir kavşak olarak nitelendirebiliriz. 2025 yılında yaşadığımız bölgesel küresel konjonktür etrafında değerlendirdiğimiz Kürt – Türk ilişkilerini bu bağlamda dördüncü kavşak dönemi olarak tanımlayabiliriz. Buradan ele aldığımızda bugün yapacaklarımız ya da yapamayacaklarımız tarihi belirleyecek. Dün nasıl bugünü belirlediyse, bugün de yarını belirleyecek. Bu sorumlulukla, bu ciddiyetle bu perspektif ile bu süreci ele alıyoruz. Tek başına AK Parti’nin tek başına MHP’nin DEM Parti’nin ya da Kürt siyasetinin, CHP’nin muhataplığında değerlendirilecek bir şey değil.
Bu sürecin her şeyden önce tanımını yapacak olursak, “Tarihten günümüze, dünden bugüne, bugünden yarına Kürt – Türk ilişkilerini kardeşlik ve eşitlik temelinde tekrardan güncellenme süreci” olarak tarif etmek mümkün. Çabayı ve emeği bu tanıma göre vermek bizim açımızdan öncelikli. Kürt – Türk ittifakını, Kürt meselesini tarihsel bir sorun perspektifi ele almak gerekiyor.
Herkes Kürt sorunu nedir söyleyin, Kürtler ne istiyor söyleyin diyor. Bu soruları güvenlik sorunu olarak kodladığınızda biz de şunu söyleriz; bin yıldır Kürtler, Kürt halkı Türkler için, Türkiye halkları için güvenlik sorunu mudur? Demek ki Kürt halkı, bir arada yaşadığı Türk halkı için tehdit değil, terör değil. Bugün dar siyasi çıkarlar etrafında bu meseleyi tartıştığımızda haliyle güvenlik sorunu, terör sorunu olarak ele alınıyor. İtirazımız da bunadır.
Bir halkın tanınma meselesini özgür ve eşit yaşam arayışını bir güvenlik sorunu olarak tarif ettiğinizde o halkı tanımlarken egemenlik tanımı yapıyorsunuz. Terör dediğinizde meselenin özünü kaçırıyorsunuz. Terör dediğinizde aklınıza silah, savaş, yok etme geliyor. Güvenlik ve terör tanımı etrafında yapılan her şey doğal olarak “yok edilmesi, bitirilmesi gereken bir varlık”
50 yıllık süreç terör adı altında yürütüldü, ele alındı, bu denendi. Süreç, savaştan, çatışmadan barışa evrilme sürecidir. Süreci kavgadan diyaloğa, inkardan tanınmaya, müzakereye evriltilme süreci olarak tanımlıyoruz.
‘Çözdük diyenleri ciddiyete davet ediyoruz’
‘Kürt sorununu çözdük’ diyenlere sormak gerekiyor; Kürt sorunu nedir? Bir anne babanın kendi çocuğuna kendi dilini aktaramamasıdır. Dilini öğrenim ve öğretim hakkını yasal zemine kavuşturamamasıdır. Kürt sorununu çözdük diyenlere soralım Tişrin Barajı’nda ne oluyor? SMO’nun Kürt güçlerine bir saldırı var ve sadece saldırıyı durdurmak isteyen sivil insanların üzerine bomba yağdırılıyor. Bir Kürt tiyatrocu Bave Teyar katlediliyor. Kürt sorunu bir tiyatrocunun kendi halkının özlük hakları için hayatını kaybetmesidir.
Kürt sorunu var olmasaydı, sizin açınızdan çözülmüş olsaydı biz bugün neyi tartışıyoruz? İmralı’da ne konuşuluyor? İmralı’ya neden çağrı yapıyorsunuz?
Çözdük diyenleri ciddiyete davet ediyoruz. Çözülmüş olsaydı bu kadar soru, bu kadar tartışma olmazdı.
Abdullah Öcalan ne mesaj gönderdi?
Abdullah Öcalan’ın siyasi partilerle görüşülmesini istemesinin temel arayışı bu süreci meşru bir zemine çekmektir. Meclis’i adres gösterirken iki şeye işaret ediyor:
Birincisi, bu işin yasallığını sağlamak. Yasal zemine oturmayan her şey korsandır. Yaşadık bunu, eğer bir yerde yasallık yoksa korsandır, keyfe keder yaklaşımlar vardır. Elinde gücü bulunduran süreci bozar. Bunları geçmişte yaşadık. Yasallık herkesi bağlar.
İkincisi, meseleyi meşru zemine oturtmaktır. Meşruluk kamu vicdanının örgütlenmesi demektir.
Yasallık ve meşruluğu iç içe ele alan bir yaklaşım bu sorunun çözümünü en fazla kolaylaştıracak yaklaşımdır. Kürt sorunu bir sistem sorunudur. Bu nedenle sistemi temsil eden bütün siyasi aktörlerin ve çevrelerin muhataplığını sağlayabilmemiz gerekiyor. Bu sistemi kim temsil ediyor? Sadece Ak Parti MHP temsil etmiyor. CHP de, DEVA Partisi de, Saadet Partisi de, Yeniden Refah Partisi de temsil ediyor.
Güvensizlik nedeniyle muhalefet sürecin dıışnda tutulmamalı
Mevcut iktidarın ömrü yaklaşık çeyrek asır. İktidarın bu çeyrek asırda o kadar çok pratiğine karşılaştık ki, muhalefetin bu sürece ve iktidara güvensiz yaklaşması kadar normal bir şey yok. Neden güvensizsiniz demek yerine birbirimizi ikna edebiliriz. Tam da güvensizlik olduğu için, güvenmediğiniz için sürece dahil olursunuz. İktidara güvensizlik duymak anlaşılır ama bu güvensizlik üzerinden işin dışında durmak, tartışmanın dışında durmak, sadece dışarıdan eleştirmek anlaşılır değil. Bu, halka ve bu ülkenin insanlarına yapılmış en büyük kötülük olur.
Hem iktidar hem de tüm muhalefet partilerinin Kürt meselesine ve çözümüne dair yaklaşımını güncellemesi gerekiyor. Bu ülkede demokrasinin standardı düşmüşse, bu ülkede hak ve özgürlükler alanı kuşatılmışsa, bu ülkede seçim hilesi başta olmak üzere birçok hile ve kumpas ile karşılaştığımızda demokratik tepki verilmemişse, mesele sürekli partilerin dar alanına sıkıştırılmışsa bugün demokratik siyaset, parlamento kendi rolünü oynayamıyorsa bunda sadece DEM Parti’nin, HDP’nin mi suçu var?
Heyetin Öcalan ile ikinci görüşmesinden beklentiler
Abdullah Öcalan sadece işin silahlardan arındırılmasının muhatabı değil, politik bir muhataptır. Toplumsal ve siyasal muhataptır. Geçmişte milyonlarca insan ‘siyasal irademdir’ diye imza verdi. Bu gerçeği inkâr eden bir siyasi kurum bu sorunu nasıl çözecek?
Barış dilde başlar. Kibirli bir dille, üstenci dille, egemen dille, hâkim dille olmaz barış. Eşitlik dilini, adalet dilini, onur dilini kullanacaksanız. Her varlık her şahsiyet kendi içinde onurludur. Haysiyeti yerle bir eden dil barışı değil çatışmayı, çözümü değil çözümsüzlüğü örgütler.
İkinci görüşmeyi önemsiyoruz hatta yetmez ,sorunun bütün boyutları ile bu sorunun çözülmesi için ilgili mekanizmaların kurulması ve gerekiyorsa her gün görüşmenin olmasını umut ediyoruz. Çözümün bütün boyutları ile masaya yatırılıp ve bu boyutlar etrafında çözülmesini sağlamak için sorunun bütün muhataplarıyla diyalog ve müzakere mantığıyla ilkesi ile ele alan bir görüşme trafiğinin oluşması gerekmektedir.
Herkes durduğu yerden bu sorunun çözümü için muhataplıkları belirlemesi ve kendi çözüm reçetesini belirlemesi gerekiyor. Bu çözüm ile hem iktidarı, hem bizi, hem de kendisini zorlaması gerekiyor. Sorunun ortak akıl etrafında, ortak paydalar etrafında müşterek programlarla çözümünü teşvik etmek gerekiyor. Herkesin yapabileceği şeyler var.