Sanata yeni bir soluk: Teşi tekniği Vahhab Ayhan’ın eserlerinde can buluyor

Vahhab Ayhan’ın kişisel sergisi Katmanlar, Skala Galeri’de sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Sanatçı, sergisi hakkında İlke TV’ye konuştu.

Sanata yeni bir soluk: Teşi tekniği Vahhab Ayhan’ın eserlerinde can buluyor
Sanata yeni bir soluk: Teşi tekniği Vahhab Ayhan’ın eserlerinde can buluyor
Yeşim Yıldız
  • Yayınlanma: 9 Şubat 2025 18:10
  • Güncellenme: 14 Şubat 2025 12:27

Sanatçı Vahhab Ayhan’ın son 2 yılda ürettiği 18 çalışması yer aldığı Katmanlar sergisi, İstanbul Skala Galeri’de ziyaretçileri bekliyor.

Kilim, halı, cicim gibi geleneksel dokuma türlerini bir yansıma olarak kullanan sanatçı, ince fırçalarla dikiş ipi gibi kesintisiz çizgileri tuval üzerine işliyor.

Sergide tuval çalışmalarının yanı sıra statik bir heykel, tekrarlayan bir döngü içinde kanayan Meleke Tavus isimli eser gibi farklı işler de yer alıyor.

Vahhab Ayhan, Katmanlar’ı İlke TV’ye anlattı.

‘Sanat üslubumu teşizm olarak adlandırıyorum’

Sanatçı, izleyicinin serginin genelinde dikiş ipi gibi ince çizgilerle karşılaşacağını söyleyerek sanat yaklaşımı hakkında bilgi verdi:

“Sergide, ip, yumak ve dokuma -yani Hereke’de yapılmış gibi işler- yer alıyor. Sanat üslubumu, içerik ve teknik açısından, ağaçtan yapılan iplik bükme veya örme işlemi olan teşi tekniğine dayandırarak tanımlıyorum. Eğer bir -izm’e bağlayacak olursak, buna ‘teşizm’ adını verdim. Hatta Eyüp Burç işlerimi gördüğünde ‘Tamam, bu teşizm’ dedi ve adı öyle kaldı. Çalışmalarımda sadece bir tekniğe veya tek bir akıma bağlı kalmadığımı da belirtmeliyim. Zaman zaman zero akımının, op sanatının, orfizmin, süprematizmin etnik ve kültürel öğelerinin izlerini de görüyorum. Tüm bu akımları ve etkileri bir araya getirerek, daha holistik bir yaklaşım geliştirmeyi amaçlıyorum.”

Ayhan, daha soyut ve özgün bir yöntemle, dikey, yatay, çapraz ve verevine çizgilerle “teşi” yapar gibi resmettiğini söyleyerek devam etti:

“Aslında resmetmiyorum, çizgilerle çiziyorum. ‘Şey’lerin üzerini katmanlarla örtüp, ilk örttüğümü yok etmeden -çünkü bilinç de yok etmez- her yeni çizgiyle bir öncekinin izini silmeden katman ekleyebilmek, bir derdimin yöntemidir. Bendeki iplikler çizgilerdir ve her bir çizgi, bir örtü gibi, bir anlamı, bir düşünceyi, bir düşü, bir acıyı, bir katmanı ve yaşamı gizler.

Bu bakış açısını politik olarak da yorumlayabilirsiniz. Çünkü kullandığım öğeler, yalnızca sanatsal bir estetik değil, aynı zamanda kültürel mirasımızın derin izlerini de barındırıyor. Birçok toplumda olduğu gibi, bu topraklarda da ip yapımı ve dokuma, geçim kaynağı olmanın ötesinde, kültürün bir parçası olarak var olmuştur. Bir nevi geometri gibi evrensel bir mirasın parçasıdır. Bu miraslar, birbirine örülmüş, iç içe geçmiş bir anlam ağı oluşturur ve bu ağ, aslında bir bakıma donanım, yazılım, veri paylaşımı gibi de okunabilir. Kilim ve geometri, birbirine kaynaşmış; masalların, ifadelerin, dertlerin, yaşanmışlıkların sembollerle süslendiği bir dünya yaratmıştır.

Çoğu zaman somut anlamlar taşır, ancak bazen bu unsurlar, bilinçaltımızdaki derin çatışmaları ve yaşam yolculuğumuzun metaforlarını ifade eden güçlü semboller haline gelir. İp, yumak ve dokuma motifleri, ilk bakışta sıradan ve işlevsel gibi görünür; ancak her birinin katmanlarında geçmiş zamanlar ve derin anlamlar yatar.”

Freud ve Jung örneği: İpin iki ucu arasındaki gerilim, bir bireyin içsel çatışmalarını, ruhsal bölünmelerini simgeler.

Vahhab Ayhan ipin, tarih boyunca bağlantı ve ayrılma temalarıyla ilişkilendirildiğini söyledi:

“Sigmund Freud’un ‘bastırma’, Carl Jung’un ‘kolektif bilinçaltı’ kavramlarıyla bağlantılı olarak ip hem birleştirme hem de ayrılma süreçlerini temsil eder. İpin iki ucu arasındaki gerilim, bir bireyin içsel çatışmalarını, ruhsal bölünmelerini simgeler. Bu gerilim, dış dünya ile bağ kurma isteği ile özgürlük arayışı arasındaki çekişmeyi de ifade edebilir. Aynı zamanda ipin gerilmesi alt benliğin, yani bireyin temel dürtülerinin ve bastırılmış yönlerinin ortaya çıkma çabasıdır.”

Yumak ise karmaşıklık ve çözülme arasındaki ilişkiyi simgeliyor:

“Masallarda yumak genellikle bir problemin, gizemin veya çözülmesi gereken bir düğümün sembolüdür. Psikanalitik açıdan, yumak içsel çatışmaların, bastırılmış duyguların ve çözülmemiş sorunların bir yansımasıdır. Yumak çözülürken, bilinçaltındaki düğümler çözülür, karmaşa düzene dönüşür. Bu, bireyin kişisel kimliğini ve duygusal dünyasını yeniden yapılandırma çabasıdır.”

‘Dokuma ilk feminist haykırışlardan biridir’

Bütünleşme ve örüntü oluşturma süreciyle ilişkili olan dokumanın arkasında ise feminist anlamlar görmek mümkün:

“İnsan psikolojisinde dokuma, bireyin hem kendi kimliğini hem de toplumsal bağlarını yeniden inşa etme çabasını simgeler. Clarissa Estes’in de belirttiği gibi, dokuma kadının toplumdaki rolünü ve hem bireysel hem de toplumsal bütünlüğü sağlama çabasını temsil eder. Aslında dokuma, ilk feminist haykırışlardan biridir. Kadın, dokuma aracılığıyla kimliğini, özgürlüğünü, arzularını ve toplumla ilişkisini keşfeder. Kilim ve halı motifleri, kadınların geleneksel rollerinin ve bu rollerden çıkma mücadelesinin metaforlarıdır.

Dokuma, bireyin içsel dünyasıyla dış dünyası arasındaki dengeyi yeniden kurma çabasıdır. Aynı zamanda toplumun, kültürün ve ailenin aradaki bağlarını da simgeler. Ben ise dokumayı biraz da örtme aracı olarak kullanıyorum. Yani gizleme, örtme ve ortaya koyma anlamlarını bir araya getirerek bir tür sanat dili oluşturuyorum.”

‘Çıkrık, insanın varoluşsal bir yolculukta bulunduğunun ifadesi’

Vahhab Ayhan, çıkrık felsefesine de değindi:

“Çıkrık, iplik eğirmenin sembolik bir aracıdır ve döngüsel zaman anlayışını yansıtır. Çıkrık, bir yün ya da iplik parçasının sürekli döndüğü, ritmik bir hareket yaratır. Bu hareket, hayatın ve zamanın bir çark gibi sürekli dönen doğasını simgeler. Çıkrık aracılığıyla, hayatın döngüselliği; doğum, yaşam ve ölümün birbirine bağlı, sürekli bir süreç olduğuna dair bir farkındalık yaratılır. Çıkrık, insanın sürekli değişim ve dönüşüm sürecinde olduğunun, varoluşsal bir yolculukta bulunduğunun bir ifadesidir. Bu, aynı zamanda sanatı anlayışımın da bir yansımasıdır. Sanatımda değişimin ve dönüşümün kesintisizliğine inanırım. Sanatımda, ‘budur’ diyebileceğim bir sabitlik yoktur.

Çıkrık, aynı zamanda içsel gerilimi de simgeler. Çıkrıkla yapılan her dönüş, ipin gerilmesi ve çözülmesi, bir içsel çatışmanın çözülmesi için gösterilen çabayı anlatır. Psikanalitik açıdan bakıldığında çıkrık, bilinçaltındaki düğümleri çözme çabasıdır. Çıkrıkla yapılan bu dönüş, kişinin hem dış dünyasıyla hem de iç dünyasıyla kurduğu ilişkiyi yeniden şekillendirmeye yönelik bir semboldür. Bir yandan da çıkrık felsefesiyle, insanın sürekli bir varoluşsal arayış içinde olduğunu söylemek daha doğru gibi.”

Vahhab Ayhan, sergide en dikkat çeken eserlerden olan statik heykel ve Meleke Tavus’u anlattı:

“Heykel, izleyiciyi bir analepsis ile çocukluğuna, geçmişine götürme anlamı barındırıyor. Çocukken oynadığımız bir oyuncağı sanat nesnesine dönüştürmek, geçmişle şimdiki zaman arasında bağlantılı bir tema yaratır. Bu heykel, aynı zamanda teşi/kirman formunda da görülebilir. Meleke Tavus çalışmasının altında ise antika bir bakır tas bulunuyor. İnsan ruhundaki, sürekli kanayan ve dinmeyen bir yanın varlığını sorguluyor. Bu tekrarla aynı zamanda kaybolma, silinme sürecini işlerken, belki de tekrardaki farkın ‘kirlilik’ olduğunu soruyor.”

Sanatçının ilham kaynağı çocukluğundan kalan anılar:

“Tabii kültürel kodlar da devreye giriyor. O küçük dairelerde hayatın döngüsünü ve evrensel bir anlamı keşfetmeye başladım. Beni besleyen şey ise annemin anlattığı yazılmamış masallar, hikayeler yani çiroklar. Çok sevdiğim bir söz vardır. ‘Her kim ki yazılmamış hikayeler duyabiliyorsa, ne mutlu ona.’ Cümleyi okuduğumda o kişinin tam da ben olduğumu fark ettim. Çünkü iyi bir anlatıcı olan annem vardı. Bu yüzden biraz şanslıyım. Zor bir çocukluk yaşadık ama içerideki güzellikleri de keşfetmesini öğrendim. Bahçemdeki ot acı değil. Kürtçede bahçedeki ot acıdır diye bir deyim vardır. Bende bu tam tersi.”

“Katmanlar” sergisi, 15 Şubat’a kadar ziyarete açık olacak.