• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Sırrı Süreyya Önder: Bugünkü girişimleri yeni duruma göre okumalıyız

Sırrı Süreyya Önder: Bugünkü girişimleri yeni duruma göre okumalıyız

Gerçekleşen görüşme trafiği, yapılan açıklamalar, Abdullah Öcalan’ın söyledikleri ve hazırlandıklarının yeni bir duruma ve sürece işaret ettiğini belirten Önder, “Dolayısıyla bugünkü girişim ve belirlemeleri bu yeni duruma göre okumalıyız” değerlendirmesinde bulundu. 

Sırrı Süreyya Önder: Bugünkü girişimleri yeni duruma göre okumalıyız
Sırrı Süreyya Önder: Bugünkü girişimleri yeni duruma göre okumalıyız
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 11 Şubat 2025 11:16
  • Güncellenme: 12 Şubat 2025 02:35

DEM Parti İmralı Heyeti’nde yer alan Meclis Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, 1 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Meclis’te DEM Parti grubu ile tokalaşması ile başlayan sürece dair açıklamalarda bulundu.

Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtlayan Önder, Abdullah Öcalan’ın yapması beklenen çağrısına dair de konuştu. Gerçekleşen görüşme trafiği, yapılan açıklamalar, Abdullah Öcalan’ın söyledikleri ve hazırlandıklarının yeni bir duruma ve sürece işaret ettiğini belirten Önder, “Dolayısıyla bugünkü girişim ve belirlemeleri bu yeni duruma göre okumalıyız.” değerlendirmesinde bulundu.

Bir eserin yazım aşamasındayız

Sırrı Süreyya Önder, kayyım atamaları gözaltı, tutuklama ve askeri operasyonlar eşliğinde devam eden sürecin gelişmesine dair Abdullah Öcalan’ın ne kadar umutlu olduğuna ilişkin soruyu “Barışa giden yol her zaman düz değildir” şeklinde yanıtladı.

Soruyu Tomris Uyar’ın günlüklerinde geçen ‘ Parma Manastırı’ metaforuyla yanıtlayan Sırrı Süreyya Önder şunları söyledi:

“Meşhur hikayedir, Tomris Uyar’ın günlüklerinde geçer: İki arkadaş Parma Manastırı’yla ilgili olarak kendi aralarında konuşurlar. Biri manastırın tıpkı romandaki gibi olduğunu, diğeri böyle bir manastırın olmadığını söyler. Sonunda Parma’ya giderler. Böyle bir manastır yok diyen afallar. Olmadığından emindir ama orada bir manastır durmaktadır. Papaz durumu şöyle açıklar; romandan sonra aynı şekilde bir manastır belediye tarafından yapılmıştır.
 
Evet, bir yandan kardeşlik çağrıları, diğer bir yandan kayyım politikaları ve operasyonlar var. Bunlar bu sürecin geliştirilmesi adına ciddi kuşkulara yol açıyor. Özellikle devlet ve yönetim katında belirginleşmiş ya da ortaklaşmış bir irade var mıdır, yok mudur sorusunu sorduruyor haliyle. Bununla birlikte ve bu yaşanan olumsuzlukları asla meşrulaştırmaksızın, çatışma çözümlerinde son evreye dek olumsuzlukların yaşanabileceği bilgisini aklımızda tutmak zorundayız. Şunu da belirtmeliyim; olumsuzlukları kesin bilgiye ve bilgiyi de hazza dönüştürmemek gerekli. Bunu yaparsak, var olan acıları biraz daha katlamış oluruz. Burada siyaset yine konuşma biçimini alır ve bir şey elde edemeyiz.”

DEM Parti İmralı Heyeti olarak Abdullah Öcalan ile iki defa bir araya geldiklerini hatırlatan Önder “Bu şu demektir; Bir eserin yazım aşamasındayız.  Çok sancılı, zamana yayılmış, toplum ve dinamikleri açısından yıpratıcı bir sorunun çözüm ihtimalinden bahsediyoruz. Bir günden diğerine herkesin ve her şeyin değişmesi beklenemez. Tamamen tozpembe bir tablo asla çizilmedi. Aşırı beklentilere de aşırı bir karamsarlığa da yer yok bu dönemde.” diye konuştu.

Görüşmelerinde Abdullah Öcalan’ı son derece umutlu ve coşkulu gördüklerini belirten Sırrı Süreyya Önder, “Çünkü hedeflenen barış ihtimalinin gerçekleşmesi için çabalıyor, olumsuzluklara son vermeyi amaçlıyor ve bu sürecin herkesi, hepimizi yaşatacağı fikrini benimsiyor. Asıl umut verici olan bu. Kendi adıma da can çekişen bu hal için şunu söyleyebilirim: Her iyi temenninin karşısına bir keşiş ve bir de kasap çıkar. Ama en küçük bir ihtimali bile ne bir keşişin vaazlarına ne de kasabın bıçağına teslim edecek durumdayız. Barışa giden yol düz değildir hiçbir zaman, hatta bazen doruklar ve dipsiz çukurlar bile olur. Hem topluma hem de biz barış emekçilerine düşen görev, tasavvur edilen yere barışın bahçesini inşa etmektir.” ifadelerini kullandı.

Olası çağrının birçok boyutunun olacağı kanısındayım 

Abdullah Öcalan’ın yapacağı olası çağrının anlamı ve hedefine dair soruyu yanıtlayan Önder, “Ben olası bir çağrının tek bir anlamı değil, birçok boyutunun olacağı kanısındayım.” dedi. Gerçekleşen görüşme trafiği, yapılan açıklamalar, Abdullah Öcalan’ın söyledikleri ve hazırlandıklarının yeni bir duruma ve sürece işaret ettiğini belirten Önder, “Dolayısıyla bugünkü girişim ve belirlemeleri bu yeni duruma göre okumalıyız.” değerlendirmesinde bulundu.

“Fakat bu yeni dönemi 2013-2015 arası yaşananlarla kıyaslayarak değerlendirmemeliyiz.” diye konuşan Sırrı Süreyya Önder, Öcalan’ın olası çağrısına dair şunları söyledi:

“Demokratik siyaset vurgusu ve çağrısı elbette çarpıcı olabilir. Fakat bunun kadar Kürt sorununun demokratik çözümünün yasal, kültürel ve sosyal boyutlarına dair de vurgular bekleyebiliriz ve her şeyden önce de iletişim kanallarının açılması önemlidir. Toplum tıkanmıştır. Yüz yüze gelmeyen, konuşamayan, tartışmayan, kendisiyle çatışan ama bunu başkasına fatura eden hatırı sayılır bir yığın var karşımızda. Biri diğerine alerji besliyor ve Öcalan bu alerjiyi kıracaktır diye düşünüyorum.” 

Suriye’nin çözülüşü, Sykes-Picot Anlaşması’nın çözülüşü 

Abdullah Öcalan’ın Suriye’de 8 Aralık 2024’ten bu yana yaşananları “Suriye’nin çözülüşünü, Sykes-Picot Anlaşmasının çözülüşü olarak” yorumladığını aktaran Önder, yaşanan sürece dair Kızey ve Doğu Suriye bağlamındaki soruyu “Bu çözüm perspektifinde Ortadoğu’da yaşanan son gelişmelerin yeri ve değerlendirme boyutu büyük elbette. Artık eskisi gibi bir Ortadoğu olamayacağı ortaya çıktı.” diye yanıtladı ve Sykes-Picot Anlaşması’nın neden olduğu ‘karmaşa haline yanıt olarak’ Abdullah Öcalan’ın “Halkların, toplulukların bir arada yaşama arzusu tarafında geliştirilmiş gerçek bir toplumcu proje önerdiğini söyleyebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

“Öcalan’ın eşitlik ve özgürlüğün yanına güvenliği de yerleştirdiğini gözlemliyoruz. Bu yüzden ilk hedefin çatışma halini sona erdirmek olacağını düşünüyorum.” diyen Önder, Abdullah Öcalan’ın Suriye’nin toprak ve devlet yapısı olarak bütünlüğü ile Kürtlerin demokrasi temelinde bu bütünlük içinde yer almasını önemli bulduğunu belirtti ve şunları söyledi:

“Devlet içinde devlet olamayacağı gibi tersinden oradaki Kürtlerin Arap milliyetçiliği içinde erimeleri de elbette beklenemez. Yine en doğrusunu bizzat kendisi ifade edecektir ki çatışma tutumundan kesin uzak durmayı, Türkiye’nin hassasiyetlerine özen göstermeyi, demokrasiye dayalı ve demokrasi kurumlarının gelişmesini önceleyen bir yaklaşıma sahip olduğunu söyleyebiliriz.” 

Demokratik siyaset zemini sınırlandırılmamalı 

Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası yaşanacak olası değişimlere dair soruyu  “Devletin ve iktidarın, bu sorunların çözüm arayış ve tartışmalarına dönük demokratik siyaset zeminini sınırlandırmaması, aksine teşvik etmesi beklenir.” diye yanıtlayan Önder şu değerlendirmelerde bulundu:

“Sayın Erdoğan’ın ve yakın zamanda Sayın Bahçeli’nin çıkışlarıyla diğer siyasi partilerimizin soruna yaklaşımlarındaki retçilikten uzak tutumlarını göz ardı edemeyiz. Eğer bu coğrafyada bir bin yıl daha kardeşçe yaşayacaksak -ki herkese kazandıracak olan budur- zihinsel değişim ve dönüşümü hepimizin gerçekleştirmesi gerekiyor. Her şeyden önce bu süreci sahiplenen ve çözüm iradesini ifade eden siyasi bir iradenin ete kemiğe kavuşması gerekir. Demokratik yönetimin, demokratik uzlaşı dilinin, kültürel özgürlüklerin, bir bütün olarak demokratik bir hukuk uygulamasının geliştirilme gereği var.

Elbette bu değişimlerin tümünü devletten beklemek gerçekçi bir tutum olmaz. Ancak devletin ve iktidarın, bu sorunların çözüm arayış ve tartışmalarına dönük demokratik siyaset zeminini sınırlandırmaması, aksine teşvik etmesi beklenir. Süreç başarılı bir biçimde ilerlerse bütün bunlar için hep birlikte çaba sarf etmemiz gereken uzun bir yol olacak önümüzde. Ancak en önemlisi, bu yeni yolun demokratik siyasetin aygıt ve yöntemleriyle yürüneceği fikridir.” 

Öcalan’ın çağrısının karşılık bulması da en az tecrit kadar önemlidir 

Abdullah Öcalan’ın üzerinde uygulanan tecridin son bulmasıyla ilgili soruyu “Öcalan’ın çağrısının karşılık bulması en az tecrit kadar önemlidir.” diye yanıtlayan Sırrı Süreyya Önder, “Bir kez daha açığa çıktı ki üzerinde tecrit uygulanan Öcalan gerçekliği, Kürt meselesinin gerçek siyasi çözüm odağı olma konumunu ortaya çıkarmıştır. Bu gerçeklik kendisine dönük sağlıklı yaklaşımın yolunu da gösteriyor; hayatın gerçekleri de bunu ifade ediyor. Tecridin ana hedefi bu odağı ve ihtimali dile getirilemez kılmaktı. Şimdi doğrudan Cumhur İttifakı liderlerince çağrılar yapıldığına göre artık tecrit sistemi anlamsızlaşmıştır. Bunu sürdürmeye çalışmak, süreci tam tersi bir yöne çevirmek anlamına gelir. Dolayısıyla bu süreçle İmralı Hapishane sisteminin lağvedilmesi gerekir.” diye konuştu.

“Bu konuda ciddi bir hazırlık var mıdır, düzeyi nedir gibi detayları bilemiyoruz ama en azından ilk aşamada çağrıyla birlikte özgür ve güvenli çalışma olanaklarının sağlanması gerekiyor. Onun özgür ve eşit muhataplığı sürecin selameti açısından çok önemlidir. Hızlı ve sağlıklı koşullarda devreye girmesi gerek.” diyen Önder, geçmişte Turgut Özal ve Necmettin Erbakan deneyimlerini hatırlatarak şunları söyledi:

“Geçmişte Özal, görüşmelere başlamak istediğinde Şartlı İndirim Yasasını çıkarmıştı. Erbakan görüşme amaçlı mektup teması kurduğunda da beş yıl siyaset yasağı önermişti.” 

Devlet Bahçeli’nin ‘umut hakkı’ açıklamasını  ve Öcalan’ın gelip TBMM’de çağrı yapmasını önerdiğini hatırlatan  Sırrı Süreyya Önder, şu değerlendirmelerde bulundu:

“Elbette bu istemin somut nedenleri var. Bu kadar çetrefilli bir meselenin tek bir çağrıyla sonuçlanacağı düşünülebilir mi? Eğer gerçekten Öcalan’ın rolünü oynaması bekleniyorsa, onun gereken görüşmeleri ve tartışmaları yapabileceği özgür çalışma, iletişim ve bilgiye erişim koşullarının oluşması gerekir. Dünyadaki benzer çatışma çözümlerinde de mahpusluk koşulları değişmeksizin özgür çalışmalar ve çağrılar yapılması beklenmemiştir. Ancak şöyle bir durum da var; tecrit yalnızca bir hapishane uygulaması değildir. Öcalan’ın çağrısının karşılık bulması da en az tecrit kadar önemlidir.”