“Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla gözaltına alınıp serbest kalan DEM Partili Tatvan Belediyesi Eşbaşkanı Mümin Erol, yüzlerce polisle makam odasından gözaltına alınmasıyla bir yerlere “talimatın gereğini yerine getirdik” mesajı verildiğini dile getirdi. İktidarın, belediyelerine kayyım atamanın formüllerini arandığını söyleyen Erol, önceki AK Partili belediye yönetimi hakkında delilleriyle ortaya döktükleri 50 suç duyurusu dosyasını hatırlattı.
Bitlis’te DEM Partili Tatvan Belediyesi Eşbaşkanı Mümin Erol, hakkında “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla açılan soruşturma kapsamında savcılık talimatıyla yüzlerce polisin gittiği belediyedeki makam odasında dün gözaltına alındı. Adliye’ye götürülen Erol, hakkındaki suçlamaya ilişkin savcılığa ifade verdikten sonra akşam saatlerinde serbest kaldı.
31 Mart 2024’teki yerel seçimlerde yüzde 48,53 oy alarak belediye eşbaşkanı olarak seçilen Erol, mazbatasını alıp göreve başladığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafını makam odasından kaldırmıştı.
Bu nedenle hakkında resen soruşturma başlatılan Erol, alınan ifadesinde yasalarda bir siyasi partinin genel başkanının fotoğrafının asılmasını zorunlu kılan bir kanun olmadığını savunmuştu.
Hakkında ikinci kez aynı suçlama ile soruşturma başlatılan Mümin Erol, İlke TV’ye konuştu.
‘Asla olmaması gereken bir ifade alma süreci’
Soruşturmanın özel bir sohbet sırasında sarf edip gizlice kaydedilen ifadelerine ilişkin başlatıldığını dile getiren Erol, kullandığı ifadelerin kendisine yöneltilen suçlamaya ilişkin bir içerik taşımamasına rağmen, tamamen hukuka aykırı bir gözaltı süreci yaşadığını ifade etti.
Erol, “Dosya içerisinde ceza hakimliğinin gözaltına ilişkin bir kararı olmamasına rağmen, savcının tek başına oturup gözaltı kararı vermesiyle yüzlerce polis makam odama kadar gelip beni gözaltına almak suretiyle ifadeye götürdüler. Basit bir ifade alma işlemi, aslında önceden hazırlanan bir senaryo ile şova dönüştürülmeye çalışıldı. Böylesi bir tabloda ister istemez aklımıza gelen, aslında bir yerlere “talimatın gereğini yaptık” mesajı verildi. Böylece demokratik toplum düzenlerinde asla olmaması gereken bir ifade alma işlemi yürütülerek 3-4 saat boyunca mağdur edildim” dedi.
‘Seçme seçilme hakkı tanınmıyor’
Anayasa’da Türkiye’nin “demokratik bir hukuk devleti” olarak tarif edilmesine rağmen, bugün yargının araçsallaştırıldığını söyleyen Erol, “Çok yakın bir zaman içerisinde 11 belediyeye kayyım atamak suretiyle demokrasi tanımaz, hukuk tanımaz, adalet tanımaz, sandık tanımaz, vatandaşın seçme ve seçilme hakkını tanımaz bir tutumda ısrar ediliyor. Yargının araçsallaştırıldığını söylerken kastımız bu. Yargı mercilerinin, aslında yargısal olmayan bir faaliyet yürüterek aldıkları kararla iktidarın elini güçlendirdiği bir süreç işliyor. Her belediyede yaşatılan bu. En sıcak örnek olarak Van’da benzer bir süreç yaşandı. Bütün bilirkişi, tanık beyanları, askeri tanık beyanlarıyla aslında beraatle sonuçlanması gereken dosyada, siyasi bir kararla kayyıma gerekçe oluşturuldu. Benzer bir süreci bugün Tatvan’da, yarın başka bir yerde işletmeye dönük bir hazırlık olduğunu görüyoruz” diye konuştu.
‘Kayyıma gerekçe değil’
Erol, “İktidarın Tatvan Belediyesi’ne yönelik kayyım atama hazırlığı içerisinde mi olduğu?” yönündeki soruya ise, şu yanıtı verdi:
“Cumhurbaşkanına hakaret veyahut da Adalet Bakanına, kamu görevlisine hakaret suçlaması kayyıma gerekçe değil ama muhtemelen başka formüller aranıyor. Çünkü ısrarla kriminalize edilmeye, terörize edilmeye çalışılıyoruz Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında yargılar mıyız diye. Biz hassasiyetle aslında iddia ettikleri gibi bir durumun olmadığını, artık bu tür yargı oyunlarının kumpastan öteye gitmediğini, herkesin artık gerçeği bildiğini, dolayısıyla Tatvan Belediyesi üzerinde böyle bir oyun oynanamayacağını duruşumuzla, çalışma biçimimizle, halkımızla, ifadelerimizle ortaya koymuştuk zaten. Fakat bugün itibariyle hakkımızda aynı içerikle üçüncü dosya açılmış oldu. Bunlar, yargı sürecini kesinleştirir, tutuklama sürecini başlatır da boşalan koltuğu en azından kayyım benzeri bir uygulama ile nasıl doldururuz gibi bir çalışmanın ürünü olabilir.”
’50 adet dosya nerede?’
Yargının bu noktada tamamen iktidarın talimatları doğrultusunda hareket ettiğini yineleyen Erol, bu duruma dair örneklerden biri olarak önceki AK Partili belediye yönetimi hakkında savcılığa sundukları dosyaları hatırlattı.
Erol, “31 Mart seçimlerinden hemen sonra eski belediye başkanlarının yolsuzluklarını içeren tam 50 adet dosyayı delilleri ile beraber sunmuştum. Belediyemizin o günkü para birimi olarak 3,5 milyar TL bir yolsuzluğa maruz kaldığını delilleri ortaya koymuştuk ve tam bir yıl geçmesine rağmen, bugün itibariyle soruşturma konusu dahi edilmedi. Bunu savcıya da sordum. ‘Bir yıl sonra bile henüz açılmamış bir dava mevzusunda ne diyorsunuz?’ diye. Madem bu kadar marifetliydiniz, bize karşı hızlıca hukuka aykırı şekilde gözaltı kararı alabiliyorsunuz da bir yıldır 50 adet dosya nerede? Cevaben ‘İçişleri Bakanlığı’ndan soruşturma izni istedik, henüz cevabını bekliyoruz’ gibi bir şeyle karşılaştık. Elini vicdanına koyan herkes şu soruya bir cevap versin. 3,5 milyar gibi bir yolsuzluk yapacaksınız ve bunlar delilleriyle birlikte ortaya konup yargı mercilerinin önüne kadar gitmiş olacak. Ama bir yıldır henüz hiçbir yargısal faaliyet olmamış olacak! Eğer bunun AKP Belediyesi, belediye başkanı değil de DEM Partili, CHP’li veyahut muhalif başka bir partini belediye başkanı olduğunu düşünelim bir an için, ne olurdu? Şimdi yargı süreci tamamen bitmiş ve belki de ömrünün geriye kalan sürecini cezaevinde geçirmek zorunda kalacaktı” ifadelerini kullandı.
Erol, böylesi bir tabloda haklarında kumpaslarla soruşturmalar başlatılıp tutuklama kararları verilse de şeffaf, adil ve kaynakları halka eşit bir şekilde pay eden bir yönetim anlayışını terk etmeyeceklerinin altını çizdi.
Ortak mücadele vurgusu
İktidarın seçme ve seçimde hakkının ihlali edip, demokratik hukuk düzenini ortadan kaldırmaya dönük girişimlerle bir sonuç elde edemeyeceğini eninde sonunda öğreneceğini vurgulayan Erol, daha güçlü bir muhalefete ihtiyaç olduğunu da ifade etti.
Erol, “İktidarın tüm yanlışları karşısında dimdik ve birlikte ayakta duran, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışından uzaklaşmış, kenetlenmiş bir muhalefet gerekmekte. Biz bu kadar haklı iken ve bütün gerçekler apaçık ortadayken muhalefetin bir araya gelip o gerçeği herkese duyuramıyor olmasının eksikliği olsa olsa kendimizi yalnızlaştırmış olmamızdandır. Bu meseleyi yeterince dert etmiyor olmamızdandır veyahut da toplumun gerçek gündemine erişemiyor, ulaşamıyor olmamızdandır. Dolayısıyla muhalefetin bir an önce kendine çekidüzen verip, mutlak surette hangi siyasi görüşten, dini inançtan olursa olsun haksızlığa, hukuksuzluğa karşı birlikte güçlü bir mücadele etmesi gerekiyor” dedi.