• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Dilinle büyümek… ‘Dar li ser koka xwe, mirov li ser zimanê xwe şîn dibe’

Dilinle büyümek… ‘Dar li ser koka xwe, mirov li ser zimanê xwe şîn dibe’

Yasaklar, asimilasyon politikaları ve ana dilde eğitim engelleri uzun yıllar Kürtçe’nin karşılaştığı zorluklardı. Ancak şimdi, aile içinde ve sosyal hayatta da kullanımı sınırlı hale geliyor. Dilin yaşatılması için toplumsal çabalar sürse de Kürtçe bilen çocukların sayısı her geçen gün azalıyor. Peki, çocuklar kendi dillerinde nasıl büyüyecek? Çocuk edebiyatı ile dilin ve kimliğin peşinden giden Morî Zarok kurucularından Mem Bawer ile konuştuk.

Dilinle büyümek… ‘Dar li ser koka xwe, mirov li ser zimanê xwe şîn dibe’
Dilinle büyümek… ‘Dar li ser koka xwe, mirov li ser zimanê xwe şîn dibe’
Zilan Azad
  • Yayınlanma: 21 Şubat 2025 09:55
  • Güncellenme: 21 Şubat 2025 12:18

21 Şubat, Dünya Anadil Günü.

Bir halkın kimliği, hafızası, kültürü…

Geçmişten geleceğe uzanan bir köprü ve tarihin ta kendisi.

İlk öğrendiğimiz kelimeler, içimizde büyüyen o ilk cümleler ardından çok dilli yaşam…

Bazen engellerle, bazen sınırlarla, bazen de kayıplarla karşılaşmak…

Ama bu hikayenin en can yakıcı yanıysa bilmemek.

Ana dili öğrenememek ve bir kimlik kaybıyla baş başa kalmak.

Son yıllarda Kürt dili için ortaya çıkan tablo her ne kadar ‘şahane’ olmasa da, Morî Yayınevi yani ‘Morî Zarok’, Kürtçe çocuk edebiyatı çalışmalarıyla çok kıymetli bir şeyi ellerinde tutmaya çalışıyor: Hafızayı, dili ve kültürü…

Dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını, bir dili konuşabilmenin de yeterli olmadığını söyleyen Mem Bawer, Kürtçeyi çocuk edebiyatıyla buluşturmanın ne anlama geldiğini İlke TV’ye anlattı.

Dünya Anadil Günü’nde sadece bir dili değil, bir kültürün nasıl ayakta kalabileceğini ve umudu konuştuk.

Dar li ser koka xwe, mirov li ser zimanê xwe şîn dibe

(Ağaç kendi kökünde, insan kendi dilinde yaşam bulur)

Morî Zarok’un en büyük farkı, yalnızca çocuk kitapları basması.

Bugün Türkiye’de 35-40’ı aşkın Kürtçe yayınevi bulunsa da, çocuk kitapları yayınlayanların sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Morî Zarok ise, sekiz yıl içinde 77 çocuk kitabı basarak önemli bir boşluğu doldurdu.

Mem Bawer, Kürtçe çocuk edebiyatına yönelmesinin nedenini şöyle açıklıyor:

“Dil edinimi ve kimlik inşası, 7 yaşına kadar büyük oranda tamamlanıyor. Eğer bir çocuk bu dönemde ana dilini öğrenmezse, ilerleyen yaşamında bu eksiklik her alanda karşısına çıkıyor. İşte bu yüzden, asimilasyonun en güçlü olduğu bu yaş grubuna hitap eden bir yayınevi kurmaya karar verdik.”

‘Kürtçe bilmeyen anne babalar çocuklarına nasıl dil öğretecek?’

Kürtçe çocuk edebiyatının okuyucu kitlesine dair konuşurken Bawer, iki gruptan bahsediyor. Bunlardan ilki, Türkiye’de çocuklarına Kürtçe öğretmek isteyen anne-babalar. Ancak son yıllarda bu grubun giderek daraldığını vurguluyor:

“Eskiden en azından aileden biri Kürtçe biliyor olurdu. Şimdi kitap fuarlarına geldiğimizde anne ve baba bile Kürtçe bilmiyor. Çocuğa kitap almak istiyorlar ama kitabı okuyacak kimse yok.”

İkinci grup ise Avrupa’daki Kürt diasporası. Almanya, İsveç, İsviçre, Fransa ve Finlandiya gibi ülkelerde yaşayan Kürtler, çocuklarına ana dillerini öğretmek istediğinde kitaplara yöneliyor. Ancak burada da iki dillilik sorunu devreye giriyor. Çocuklar, içinde yaşadıkları toplumun diline maruz kaldıkları için Kürtçeyi ikinci plana atıyor. Bawer, bu konuyla ilgili duruşlarını şöyle aktarıyor:

“Biz iki dilli kitaplar çıkarmıyoruz. Çünkü çocuk, içinde yaşadığı toplumun dilini zaten öğreniyor. Bizim işimiz, ana dilimizi güçlendirmek.”

Çocukların yanı sıra yetişkinlerin de Kürtçe kitaplara ilgisinden bahseden Bawer, “Bastığımız kitapların çoğu folklorik. Tıpkı La Fontaine’in fablları ya da Grimm kardeşlerin derlediği halk masalları gibi. Mesela Şenge û Penge, Mam Rovi veya Kêzxatûn… Küçükken nenesinden, dedesinden ya da çirokbej dediğimiz hikaye anlatıcılarından dinlediği masalları kitap olarak karşılarında görmek onları çok mutlu ediyor” diyor.

Zimanê me welatê me ye, her dem di bîra me de ye.

(Dilimiz, bizim yurdumuzdur, hep aklımızda yaşar)

Bawer’e göre, Kürtçe bilmeyenlerin sayısının artmasının nedenlerinin altında otoasimilasyon da yatıyor:

“Bazen anne-babalar, çocuklarının Kürtçe kitap okumasını istemiyor, kitabı çocuğun elinden alıyor, ‘Sen bunu okumayı bilmezsin’ diyor. Buna otoasimilasyon diyorum. Baskıyı içselleştirerek kendi kimliğinden uzaklaşıyor. Bir panelde bunu dile getirdiğimde, tepkiyle karşılaşmıştım ama bu gerçeği değiştirmiyor. Ebeveynler çok iyi konuştukları dilleri kendi çocuklarından esirgiyor.”

Bawer, bu süreçte toplumsal hafızanın da giderek zayıfladığını belirtiyor:

“‘20 yıl sonra’ demiştim, bunun 5 yılı gitti zaten; pandemi, depremler vs. Bu süreçte yaşlılarımızı, o Çirokbejlerimizi kaybettik. Bizim toplumsal hafızamız yok oldu. Kültürel ögelerimizi anlatan kişileri kaybettik. Zaten tarihimiz sözlü anlatıma dayanır. Eğer bu zincir tamamen koparsa, çocuklarımız kendi dilleriyle, kültürleriyle hiçbir şekilde bağ kuramayacak. İşte bu kitaplarla, o Kürt bilincini, Kürtçeyi sevmesini öğretebiliriz. Almanların Grimm masallarını düşünün. Sadece eğlence için değil, kültür ve dil aktarımı için kullanıyorlar.”

Ardından Şenge û Penge masalından bir kısmı paylaşıyor:

“Şenga min Penga min
Dayik çûye zozanan
Xwariye pelên kizwanan
Şîr ketiye guhanan
Zû bikin, derî vekin
Dayik hatiye danan”

(Şeng’im Peng’im
anneniz yaylaya gitti,
menengiç yaprakları yedi,
memeleri süt doldu,
çabuk kapıyı açın,
anneniz süt vermeye geldi.)

‘Sen o kadar güzel Kürtçe konuşuyorsun, bana neden öğretmedin?’

Bawer’in üzerinde durduğu temel meselelerden biri, dilin yalnızca bir iletişim aracı olmadığı; kimlik, hafıza ve aidiyetin de taşıyıcısı olduğu… Dolayısıyla çocuklarına ana dilde eğitim vermeyen her bir ebeveyni, dilin yok olmasının sorumlusu olarak görüyor:

“Bana göre her anne baba, kendi çocuğunu kendi ana diliyle eğitmekten sorumludur. Bu büyük bir sorumluluktur; vatani bir sorumluluktur, insani bir sorumluluktur. Bahaneler üretmemeliyiz. Kendi evimizi bir dibistana (okula) dönüştürmeliyiz. Geçtiğimiz günlerde hukuk okumuş, akademik kariyer yapmış bir baba, benden kitap aldı. ‘Üniversiteye giden çocuğum için alıyorum’ dedi. Sonra dedi ki, ‘Benim kızım bana hesap soruyor, sen o kadar güzel Kürtçe konuşuyorsun ama neden bana öğretmedin?’ diye.”

Mirovek ku zimanê xwe winda bike, ji hebûna xwe jî bêpar dimîne.

(Bir insan, dilinden mahrum kaldığında kendi kimliğinden mahrum kalır)

Kelimelerin peşine düşmek 

Bawer’e göre, mesele yalnızca Kürtçeyi konuşabilmek değil, bu dili bir bilinçle sahiplenmek. Çünkü dil bilinci olmadan kimlik bilincinin de olmayacağını vurguluyor:

“Bir örnek vereyim size: İstanbul Boğaziçi’nde bir yarış vardı, bir televizyon kanalı Kürtçe yayın yapıyordu. Muhabir, bir adamı çevirip soruyor: ‘Nereden geldiniz?’ Adam ‘Urfa’dan’ diyor. Sonra muhabir soruyor: ‘Tu kürdî dizanî?’ (Kürtçe biliyor musun?) Adam cevap veriyor: ‘Na, ez Tirk im.’ (Hayır, ben Türk’üm.) Yani Kürtçe bilmek de yetmiyor. Kürt olduğunun bilincine varmalı. Kendi özünü, tarihini araştırmalı.

Bir film vardı, ‘Sonsuzluk ve Bir Gün’. Filmde şair sürgündedir, annesinin kelimelerinin peşine düşüp çocuklardan kelimeler satın alıyor. Çünkü ana dilini bilmiyor, geri dönüp geçmişini ve kendisini bulmaya çalışıyor. İşte dil böyle bir şeydir. Eğer bu nesil dilini kaybederse, geriye dönüp hatırlamaya çalışmak çok geç olabilir.”

Çocuklara Kürtçe öğretmenin önemini vurgulamak için bir anısını daha anlatıyor Bawer ve şöyle diyor:

“Bazen katıldığımız fuarlarda şöyle bir tur atıyorum. Yetişkinler için kitap basan arkadaşlar beni görünce diyor ki, ‘Sen çocuk yayınevi olunca, sen geldiğin zaman mutlu oluyoruz.’ Ben de diyorum ki: ‘Valla ben mutlu olmuyorum.’ ‘Niye?’ diyorlar. ‘Bakın’ diyorum, ‘Bize destek verin, çünkü biz temeliz. Bir binanın temeli sağlam atılmazsa, üzerine ne kadar güzel bir yapı inşa ederseniz edin, çökmesi kaçınılmazdır.’ Gelecekte kimse bu romanları, bu hikayeleri okuyamayacak. Bizim edebiyatımızı sağlam temeller üzerine inşa etmemiz gerek.”

‘Çocuğun gözünden bakmak edebiyata’

Morî Zarok, çocuk kitapları aracılığıyla sadece Kürtçeyi öğretmeyi değil, aynı zamanda eğitici olmayı da hedefliyor. Bawer’in aktardığına göre çocuklar, okudukları kitaplarda kendilerinden bir şeyler görmek istiyor:

“Bir ara bir çocuk doktoruna gitmiştim, ‘Eğil’ diyordu; ‘Eğil ki anla çocuğu.’ Çocuk yeni yürümeye başlamıştı, ‘Kendi yetişkin boyunla bakma, onun seviyesine in, şöyle bir evin ortamına bir bak. Ortalıkta kaldırabileceğin bir sürü şey göreceksin. Çünkü onun kafa hizasına geleceksin ve ona tehlike olan eşyaları göreceksin.’ O nedenle çocuğun gözünden bakmak edebiyata…  

Bu eğitim materyallerini onlara sevdirmemiz lazım. Çocuk bunlardan nezaket öğrenecek, duyguları öğrenecek, kızmayı öğrenecek, sevmeyi öğrenecek, toplumsal cinsiyeti öğrenecek.”

Bawer, ‘Toplumsal cinsiyet’ dediğinde ilgimi çektiğini fark ediyor ve gururla yineliyor:

“Evet! Toplumsal cinsiyeti öğrenecek. Mesela Miro kitabında annesi diyor ki Miro’ya, ‘Babanı çağır, kışlık giysilerimizi ayıracağız.’ Babayı da olayın içine dahil ediyoruz. Sadece anne sorumlu değil bakımından, baba da dahil olacak.”

‘Ömrümün yarısını bu dile adadım, yine yaparım’

Bawer için Kürtçeyi yaşatmak yalnızca bir meslek ya da uğraş değil, hayatının bir parçası:

“Yaşım 50, ömrümün yarısını bu dile adadım. Bunu bir minnet duygusuyla da söylemiyorum. Hani derler ya ‘Yine olsa yine yaparım.’ Ben 10 kişilik bir ailede büyüdüm; 5 kız, 5 erkek. Annem Zazaca konuşurdu, babam Kurmanci. Böylece iki lehçeyi de öğrenme şansım oldu. Canım bazen Zazaca, bazen de Kurmanci konuşmak ister. Her dilin kendine özgü bir kodu, etkisi ve duygusu var bana göre. Bunları hissetmeyi seviyorum. Kürt çocukları da bunları hissetsin.”

Zimanê me ye, perçeyê dilê me ye!

(Dilimiz bizimdir, kalbimizin bir parçasıdır!)

Başladığımız yere, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ne dönüyoruz. Bawer’e “Mesajınız var mı?” diye soruyorum. “Dileğim şudur” diyerek anlatmaya başlıyor:

“Anne babalar çocuklarını asimilasyondan kurtarsınlar. Öncelikle onlarla Kürtçe konuşarak, ikincisi de bol bol hikayeler ve eğitim materyalleriyle yapmalılar. Ayrıca yerel yönetimlerden talebim, Kürtçenin yaygınlaştırılması. Kreşler çoğalsın, her mahallede olsun. Yazılı ve görsel olarak da dilimizi kullanmalıyız. Belediyecilikte iki dilli uygulamalar yaygınlaşmalı; tabelalar, kutlama mesajları olmalı.  Sadece Kürtçeyi konuşmak değil; insanların gözü de dile alışmalı. Bir halk olarak hatırlamamız lazım. İnatla konuşmamız, bunu bir alışkanlık haline getirmiş olmamız lazım. Tüm dillere saygı duyarak önce kendi ana dilimizi öne çıkarmamız lazım. Kıymet vermemiz lazım. Çünkü sen kıymet vermediğin sürece başkasından da bekleyemezsin. Özünün, bilincinin, dilinini farkına varmalısın”

Mem Bawer kimdir?

Mem Bawer, 1973 yılında Diyarbakır’ın Bismil ilçesine bağlı Safya köyünde doğdu. 1997 yılında Dicle Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun oldu. Şiirleri Jiyana Rewşen, Pelîn, Kevan, Kulîlka Ciwan, Tîgrîs, Pîtoresk, Kovara Wenda ve Kovara Hawara Botan dergilerinde yayımlandı. Birçok festival ve panele katıldı. Stêrka Sêvê adlı şiir kitabı ve iki çocuk kitabı Farsçaya çevrildi.

2014 yılında çocuk kitapları yayımlamak amacıyla üç arkadaşıyla birlikte Hîva Yayınları’nı kurdu. Üç yıl süren çalışmaların ardından 2016 yılında, arkadaşı Ridwan Polat ile birlikte özellikle çocuk kitapları yayımlamak için MORÎ Yayınları’nı kurdu.