Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM), Diyarbakır’da Tigris Diyalogları kapsamında düzenlediği panelde ‘Kürt Meselesinin Çözümünde Ortaklaşmak’ başlığıyla ‘Siyaset Çözümden Ne Anlıyor?’ ve ‘Devletin, Kürtlerin, Muhalefetin, Çözüm Gerçekleri Birbirine Ne Kadar Yakın?’ sorularını tartıştı.
Panelde, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta İmralı Heyeti aracılığıyla yaptığı silah bırakma çağrısı ve PKK’nin bu çağrıya olumlu yanıt vermesi ile devam eden sürece ilişkin olumlu tepkiler öne çıktı ve barışa giden yolda önemli bir eşikte olunduğuna dikkat çekildi. Panelde aynı zamanda ‘yeni bir başlangıç’ , değerlendirmesi yapılırken, aynı zamanda sürece ilişkin devletin atacağı adımlara dair beklentiler de dile getirildi.
Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) binasında gerçekleştirilen panele DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Prof. Dr. Mümtazer Türköne, CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Prof. Dr. Mesut Yeğen, DEVA Partisi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, Prof. Dr. Mehmet Altan ve Kürt Araştırmalar Merkezi’nden Reha Ruhavioğlu konuşmacı olarak katıldı.
Panelin açılış konuşmasını yapan DİTAM Yürütme Kurulu Başkanı Mesut Azizoğlu, Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’ta yaptığı çağrı ile Kürt meselesinde yen bir dönemin başladığını söyledi. Azizoğlu, iki noktaya işaret etti:
“Birincisi devletin, ihtiyaç kaynaklı da olsa, Kürt meselesini çözme niyeti ve girişimi, ikincisi de Abdullah Öcalan’ın PKK’nin kendini feshedip silahları bırakmasına dair açıklaması.”
‘Devletin bu işi çözmeye niyeti yok’, ya da ‘PKK silah bırakmadan hiçbir şey olmaz’ gibi cümlelerin bu tür toplantıların içeriğini sınırladığını ve çözümde ortaklaşma önünde hep engel olarak durduğunu ifade eden Azizoğlu, “Hatta belirli kesimler için çözümsüzlüğe dair sürdürülebilir bir hareket alanı yaratıyordu. Şimdi artık, Devlet Bahçeli’nin açıklaması, Abdullah Öcalan’ın mektubu ve bunların ardından yaşanacaklarla beraber yeni bir aşamaya geçildiğine dair herkesin ortak bir kanaati var. Bu durum Kürt meselesiyle ilgili herkese yeni şeyler söyleme fırsatı veriyor. Artık Kürt sorununun neden çözülmesi gerektiğinin konuşulduğu kadar, nasıl ve neler yapılmasıyla da ilgili her kesimin daha net görüşlerinin olması gerekiyor” dedi.
Azizoğlu konuşmasının devamında, “Devletin, Kürtlerin ve muhalefetin çözüm için farklı gerekçeleri var. Bu gerekçeler ve çözüm yöntemleri birbirine ne kadar yakın, bugün bunları ve siyasetin çözümden ne anladığını konuşacağız” dedi.
Azizoğlu “Herhalde bundan sonra sivil toplum açısından yapılması gereken şey, bu tür toplantılarda herkesin çözüm gerekçesini ve bunu nasıl hayata geçireceğini daha görünür hale getirmek. Çözümsüzlüğün Türkiye’ye neler kaybettirdiğini daha fazla konuşmak ve çözüme ulaşmak için gerekçelerin ortaklaştırılmasına katkı sunmak olmalı. Kürt meselesinde çözümsüzlük 100 yıldır sadece Kürtlere değil bütün Türkiye’ye kaybettiriyor” ifadelerini kullandı.
DEM Parti Milletvekili Çandar: Hassas ve kaygı dolu bir süreçteyiz
Azizoğlu’nun ardından söz alan DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Cengiz Çandar, Rudaw Araştırma Merkezi’nde katıldığı Erbil Forumu’ndan izlenimlerini aktardı. Çandar, Abdullah Öcalan’ın mektubunun okunması esnasında Diyarbakır’da Dağkapı Meydanı’nda kimi yurttaşların alanı terk etmesine değinerek, bunun orada da yankı bulduğunu söyledi ve Erbil’de PKK’nin silah bırakma çağrısına karşılık verilmeyeceği izlenimini aktardı.
Çağrının PKK tarafından dinlenip dinlenmeyeceği noktasında tedirginlik yaşandığını dile getiren Cegiz Çandar “Halkın nabzını bugün Diyarbakır’da da yoklayacağız. Ancak PKK’nin Abdullah Öcalan’ın çağrısına kayıtsız kalması mümkün değildi” diye konuştu. Çandar PKK’nin ateşkes açıklamasını ise “Net ve temiz bir şekilde Abdullah Öcalan’ın çağrısına uyacaklarını belirttiler” diye değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çözüm süreci söylemini dile getirmemesine ilişkin “Varılmak istenen çözüm sürecidir” değerlendirmesi yapan Cengiz Çandar, Devlet Bahçeli’nin PKK’nin açıklamasının ardından yaptığı açıklamaya ilişkin de konuştu.
Çandar, ”Bütün bunlar çok önemli işaretler ve tarihi bir dönemdeyiz. Yüzde yüz uygun adım barışa giden bir durumdan bahsedemeyiz. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer diye bir deyim var Kürt halkının sütten dili şişmiş durumda. O yüzden yoğurdu üfleyerek değil baya bir serinletmesi lazım, ihtiyatlı olması lazım. Hassas ve kaygı dolu bir süreçteyiz. Şu anda hareketli bir hale gelmiş bir süreç var. Ne Öcalan’ın çağrısı ne Erdoğan’ın tepkileri ne Selahattin Demirtaş’ın tepkisi çözüm sürecinin başında olduğumuzu anlatmıyor. Bunlar çözüm sürecinin başında olduğumuzu gösteriyor” dedi.
Prof. Dr. Türköne: Bahçeli’nin mesajında Türk-Kürt kader birliği var
Panelin diğer konuşmacılarından Prof. Dr. Mümtazer Türköne, “Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim’de yaptığı açıklamadan soran MHP’li arkadaşlarımdan aramayan kalmadı. Bana ‘ne diyor bu adam?’ diye sordular. İki cevap verdim. Biri, ‘mutlaka bir bildiği vardır’. İkincisi de mevzuyu kavrayacak olanlara dönük ‘bunun muhatabı sizler değilsiniz Kürtlerdir’ dedim.”
Öcalan’ın çağrı mektubunun da muhatabının Türkler ve Devlet Bahçeli olduğunu belirten Türköne, “Devlet Bahçeli iki şeyi temsil ediyor bir Türkleri diğeri devleti temsil ediyor. Devlet Bahçeli’nin dün yaptığı açıklamada da Öcalan’ın çağrısına kendini muhatap alarak yanıt verdi. Metinde Bahçeli, muhatap ben olduğuma göre diyerek yanıt verdi. Ben o metinde şunu gördüm: Çözüm lafının kendisinin bile anlamını kaybettiği çok daha öte bir şey var metinde. Bana sorarsanız kader birliği var. Türklerin ve Kürtlerin kader birliğine atıf var” dedi.
Sezgin Tanrıkulu: ‘Sürecin önemini görebiliyoruz’
Panel CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun konuşmasıyla devam etti. Tanrıkulu, panelin Kürt medyası ve muhalif medya tarafından yakından takip edildiğine dikkat çekerek “Sürecin önemini görebiliyoruz” dedi. Tanrıkulu, panelde aynı zamanda ana akım medyanın olmamasını da eleştirdi. Sürece ilişkin ise, toplumda yoğun bir barış talebinin olduğunu dile getiren Tanrıkulu da Öcalan’ın çağrısı ve PKK’nin kararını olumlu bulduklarını belirterek, “Silahların bırakılması çok değerlidir” dedi.
Daha önce Meclis’e barış komisyonu kurulması için teklif verdiğini hatırlatan Sezgin Tanrıkulu, AK Parti tarafından reddedildiğini söyleyerek geçmiş deneyimlere değindi. 2013’de yürütülen çözüm süreci için görüşmeleri için garantiye alan dört maddelik tek bir yasa çıktığını belirten Tanrıkulu, bugün başka bir süreçle karşı karşıya olunduğunu da ekledi.
Tanrıkulu, şu an yaşanan sürece ilişkin ise, “Bu meseleyi çözmek bu ortamda bize son bir fırsat veriyor. Önümüzdeki süreçte Meclis’te bu süreç doğru idare edilebilirse yol alınabileceğini düşünüyorum. Adım adım bunun dönüşebileceğine inanıyorum. Aylar içerisinde bunun olacağını düşünmüyorum” diyerek bu sürece şerh koyan noktalara işaret etti ve yeni gözaltı operasyonları olabileceğini belirtti.
Bu süreçte CHP’nin tutumuna ilişkin de konuşan Tanrıkulu, “Geçmiş dönemden bu döneme kalan bir birikim var, önemli bir yasa hazırlığımız var onu gözden geçireceğiz. Muhtemelen tutum alarak daha da ileriye götüreceğimiz bir siyasi refleks içerisinde olacağız” ifadelerini kullandı.
Endişe duydukları kimi sorunlara değinen Sezgin Tanrıkulu, HDK ve CHP’li belediyelere ilişkin ‘kent uzlaşısı’ operasyonlarını hatırlattı. Tanrıkulu “Beni endişelendiren, üzen, yargı ortamının en berbat dönemini yaşatmış olmaları. Amaçlanan sonuç itibariyle silahsız bir dönem. Bu amaçlanıyorsa bu döneme denk düşen operasyonların yapılmaması gerekiyor” diye konuştu.
Prof. Dr. Yeğen: Şu an konuşulan şey barış için barış değil, beka için barış
Prof. Dr. Mesut Yeğen ise konuşmasında, süreçte neden silahların susacağı bir safhaya geçileceğine dair değerlendirme yaptı. “Şu an konuşulan şey barış için barış değil, beka için barış” diyen Yeğen Türkiye tarihinin geçmiş pratiklerinde de beka sorunu karşısında Türkçülük, Osmanlıcılık karşılığı verildiğini hatırlatarak normatif bir barış sürecinde olunmadığını ifade etti.
Öcalan’ın mektubuna ilişkin de konuşan Yeğen, mektubun bir ‘çıktı’ olduğunu belirtti ve sonraki dönemlere dair ipuçları verebileceğine işaret etti. Yeğen ayrıca, mektubun devlete bir çağrı olduğunu ve “Devletin ihtiyaçları karşılandı” diyerek metnin bu şekilde okunmasının mümkün olduğunu söyledi.
İmralı Heyeti’nde bulunan Sırrı Süreyya Önder’in Abdullah Öcalan’dan ilettiği son notunu da değerlendiren Yeğen, bunun devleti hareket etmeye itmeye yönelik bir ek olduğunu söyledi. Yeğen, çağrının ardından Devlet Bahçeli’nin Tuncer Bakırhan’ı aramasını ise “Birtakım demokratik adımların gelebileceğini söyleyebiliriz” cümlesiyle değerlendirdi.
Mesut Yeğen ‘Ne Olmalı?’ sorusuna da,“ Şunu görmemiz gerekiyor, bir şey kapanıyor ve bunun hazırlığını yapmamız gerekiyor. Siyasete genel bir ilgisizlik var bu yüzden daha hazırlıklı olmalıyız. Yeni sözler söylemenin, yeni isimler ortaya çıkarmanın, yeni vaatler ortaya koymanın zamanı. Silahlı mücadele dönemi bitiriyor, siyaset dönemi başlıyor ama daha iyi bir yerde değiliz” yanıtını verdi.
Panelin ilk oturumu olan ‘Siyaset Çözümden Ne Anlıyor?’ bölümü, sunumların ardından soru ve cevaplarla devam etti.
DEVA Partisi Milletvekili Ekmen: Geçmiş tecrübelerin üzerimizde yarattığı bir stres var
Panelin ikinci oturumu olan “Devletin, Kürtlerin ve Muhalefetin Çözüm Gerekçeleri Birbirine Ne Kadar Yakın” başlığı ile DİTAM Başkan Yardımcısı Ahmet Özmen tarafından başlatıldı.
İlk söz alan DEVA Partisi Mersin Milletvekili Mehmet Emin Ekmen, sürece ilişkin gelişmeleri olumlu gördüklerini söyledi. Ancak Kürt meselesine dair daha önce başlatılan süreçlerin olumsuz sonuçlanmasına dair endişeli bir ruh halinin olduğuna da dikkat çekti, “Yaşanmış tecrübelerin verdiği olumsuz ruh hali var. Geçmiş tecrübelerin üzerimizde yarattığı bir stres var. Aslında bir yandan barışa yakınız. Bir ise avantajı sürecin Sayın Devlet Bahçeli tarafından başlatılması olarak görebiliriz. Biraz hararetli biraz yüksek dozajlı ve aceleci. Bahçeli’nin ne olacaksa yapalım dediği ve gereği neyse yapalım demesini olumlu buluyorum. Ben bunun arkasında uluslararası bir desteğin olduğuna inanıyorum Özellikle İngiliz desteği ile demokratikleşmeye yönelik bir baskı olduğunu ve bunu da olumlu buluyorum” dedi.
Ekmen, bir yandan da Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli ikilisi tarafından uzun zamandır hak ve lütuf arasında seyreden bir sürece işaret etti. Bu durumun süreci hızlandırabileceği veya kimsenin beklemediği bazı adımların atılabileceğini söyledi. Kürt meselesindeki taleplere ilişkin ise, “Gökkubbenin altında söylenebilecek her şey söylendi, anayasadan anadilde eğitime” dedi. Ancak sürece ilişkin nelerin yapılacağı nasıl bir sürecin düzenleneceğinin halen belirsiz olduğunu söyledi.
Devlet Bahçeli’nin PKK’nin mesajının ardından kaleme aldığı yazıya ilişkin ise, “Bahçeli, mecliste siyaset zeminin genişletilmesine ve demokratik reformlara vurgu yapıyor” dedi. İktidarın da henüz hayata geçirilmese de 5 maddede dönüşüm programının olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Mehmet Altan: AKP 25 yıl önce programını uygulasaydı bu kadar acı yaşanmayacaktı
Ardından konuşan Prof. Dr. Mehmet Altan ise, Türkiye’nin gün geçtikçe demokratik ve hukuk temelinden uzaklaştığına dikkat çekerek konuşmasına başladı. Kürt meselesinin çözümüne ilişkin yapay zeka tarafından verilen yanıtları örnekler üzerinden anlatan Altan, çözümün basit olduğunu söyledi. “Bu kadar da acı bir durum. Bu yapay zekanın çözüm önerilerin amentüsü haline getirmek lazım” diyerek demokratik temel haklar, anadil gibi basit çözüm önerileriyle sorunun çözülebileceğini ancak bunun için gerekli iradenin olması gerektiğini söyledi.
Altan, ayrıca AK Parti’nin daha önce hazırladığı programı da hatırlatarak, iktidarı kendi programını uygulamamakla eleştirdi. “25 yıl önce AKP programını uygulasaydı bu kadar acı yaşanmayacaktı.”
Araştırmacı Reha Ruhavioğlu: Kürtlerde sürece destek, Türklerde merak duygusu arttı
Son olarak konuşan Kürt Çalışmaları Merkezi’nden Reha Ruhavioğlu, herkesin takviminin Öcalan’ın çağrısına ayarlandığını söyledi ve “Van’a kayyım ataması bile Erbil trafiğini etkilemedi” dedi. Çağrı ile birlikte Kürtlerde sürece ilişkin destek artarken, Türklerde de merak duygusunun arttığını söyledi.
Sürece dair liderlerin tutumuna ilişkin ise tespitlerde bulundu. “Son birkaç günde Bahçeli keyifli, Erdoğan dengeli, CHP ise karmaşık görünüyor. Kürtlere göre de CHP’de karmaşıklık var. CHP Türkiye’nin birinci partisi, silahların bırakılmasında aktif rolü olmasa da, sürecin toplumsallaşmasında önemli rolü olacak. Öte yandan AK Parti CHP’yi sürecin karşısına iteklemeye çalışıyor. Çağrının yapılacağı gün Beykoz Belediyesi’ne operasyon yapılmaması gerekiyordu. Bu ülkenin hayrına bir olay değil” diyerek Cumhurbaşkanı’nın CHP’ye yönelik tahrik politikası uyguladığını söyledi.
Panel soru-cevap kısmının ardından sona erdi.