Gazze ve Ukrayna savaşları küresel jeopolitik dengelerde önemli değişimlere yol açıyor. Bu savaşlar hem ABD’nin hem de Çin’in uluslararası arenadaki pozisyonlarını ve stratejilerini yeniden şekillendiriyor. Özellikle Trump yönetiminin iç ve dış politikadaki radikal adımları ABD-Çin rekabetini keskinleştiriyor.
Trump’ın Amerika’da federal devlet yapısını kökten değiştirecek adımlar atarken, dış politikada ise geleneksel müttefiklerinden uzaklaşıp Rusya ve Hindistan’a yakınlaşma çabaları dikkat çekiyor. Özellikle Ukrayna konusunda, nadir toprak elementleri ve diğer maddi çıkarlar karşılığında Rusya’ya taviz vermeye çalıştığı iddiaları, ABD’nin geleneksel dış politika çizgisinden sapması olarak yorumlanıyor. Pekin Üniversitesi’nden Wang Dong’a “Artık yeni bir dünyaya giriyoruz. Trump 2.0 ile birlikte bu liberal uluslararası düzen çatırdıyor,” dedirtecek adımlar atılıyor.
Ancak Trump’ın değiştirmediği iki önemli dış politika unsuru var: İsrail’e verdiği koşulsuz destek ve Çin’e yönelik agresif tutumu. Gazze’de İsrail yanlısı politikasını üst seviyeye çıkaran Trump, iki devletli çözümü tamamen göz ardı ediyor. Çin’e karşı ise Obama döneminde başlayan “çevreleme ve tecrit etme” politikasını daha da sertleştiriyor. Çin’e uygulanan gümrük vergileri ve ticaret savaşları, iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırıyor.
ABD’nin Çin politikası daha da agresifleşiyor
Seçim vaadi olarak Çin’e yüzde 60 tarife uygulayacağını söylemişti, yüzde 10 gümrük vergisi koydu ve uygulamaya başladı. Çin bu adıma cevap olarak, şimdilik bazı ABD ürünlerine gümrük vergisi koydu. Ama süreç içinde artacak gümrük vergileri, ticaret savaşını çok daha üst boyutlara sıçratabilir.
Trump, kabinesine Çin konusunda çok agresif tutumları ile bilinen isimleri seçti. Ticaret Bakanı Howard Lutnick, Hazine Bakanı Scott Bessent, Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Waltz gibi isimler, Çin’e karşı şahin politikaları benimsiyor. Özellikle Rubio ve Waltz, Tayvan’ı Çin karşısında kayıtsız şartsız desteklemeleri ile biliniyorlar.
ABD’nin Çin politikasında önemli görülen başka bir değişiklik ise şu: Daha önce Çin’e karşı müttefiklerle ortak hareket etme politikasını benimsiyordu. Hem Asya’da hem de Avrupa’da ülkeleri Çin’e karşı seferber etmişti. Şimdi ise bundan vaz geçmiş gibi görünüyor.
Bir hafta önce ABD Dışişleri Bakanlığının resmi web sitesinde Çin başlığı altında bazı değişiklikler yapıldı. Sitede daha önce yer alan “(Çin’e karşı) Çıkarlarımızı ve değerlerimizi korumak için müttefiklerimiz ve ortaklarımızla yakın işbirliği içinde olacağız” ifadesi çıkarılarak, yerine “Eşitlik ve mütekabiliyet ilkelerini izleyeceğiz” ifadesi konuldu.
Yani, ABD Çin’le mücadelesini tek başına yürütmeye karar verdi. Şimdiye kadar ABD, Çin’e coğrafi olarak yakın olan Japonya, Güney Kore, Filipinler ve Avustralya ile birlikte hareket ediyordu. Hatta Avrupa ülkelerini de Çin karşısında ABD’den yana tutum almaya zorluyor, Çin ile Avrupa’nın ticari ilişkilerini sınırlandırmaya çalışıyordu.
Bu tek başına mücadele etme çağrısının sonucu diğer ülkelerin kendi aralarında birlik oluşturmaları ve daha fazla silahlanmaları olacaktır. Belki de Trump’ın amacı, bu ülkelerin silahlanmaya daha fazla para harcamalarını sağlamaktır. Kendilerini yalnız bırakarak bu amacını gerçekleştirmiş olacak.
Ancak Trump’ın “Önce Amerika” politikası çerçevesinde ABD’yi diğer ülkelerden soyutlama adımları bazı ilginç sonuçlara da yol açabilir.
Örneğin Avrupa ülkeleri Rusya’ya karşı birlikte sağlam bir duruş göstermiş olsalar da, Çin konusunda hiçbir zaman tam olarak karar vermiş değillerdi. Biraz da ABD’nin zorlaması ile Çin karşıtı bir pozisyona sürükleniyorlardı. Şimdi bu süreç tersine dönebilir. Avrupa ve Çin arasında bir yakınlaşma doğabilir. ABD’nin gümrük duvarları karşısında ticaretin ağırlıklı yönü Avrupa – Çin hattına kayabilir.
Gazze ve Ukrayna savaşlarında Çin’in tutumu
Gazze savaşı, ABD’nin uluslararası arenada prestij kaybetmesine neden olurken, Çin’in prestijini artırdı. ABD’nin İsrail’e verdiği destek, özellikle Küresel Güney olarak adlandırılan coğrafyada büyük tepki topladı. Çin ise Gazze savaşı boyunca Filistinlilere yönelik insani tutumu ve ateşkes çağrılarıyla uluslararası hukukun savunucusu ve insani değerlerin koruyucusu olarak konumlandı. Diplomatik girişimlerde bulunarak Gazze’de ateşkes ilan edilmesi için çaba gösterdi. ABD ve İsrail’in düşman ilan ettiği BM Filistinlilere Yardım Örgütü UNRWA’ya 3 milyon dolar bağışladı. HAMAS’ı doğrudan eleştirmekten kaçındı.
Ukrayna savaşında ise Çin, Rusya’yı açıkça desteklemekten kaçınarak dengeli bir tutum sergilemeye çalıştı. Çin, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını “kriz” veya “çatışma” olarak nitelendirirken, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya’yı kınayan karar tasarısına çekimser oy verdi. Bu tutum, Çin’in hem Rusya’yı hem de Batı’yı karşısına almamaya çalıştığını gösteriyor.
Amerika Çin’in dünyanın en büyük ekonomik gücü olma senaryosunu değiştirmeye çalışıyor
Tüm bu gelişmelere Amerika-Çin arasındaki ekonomik rekabet temelinde yaklaşmak gerekiyor.
Şu anda dünyada en büyük ekonomiler, sırayla ABD, Çin, Almanya, Japonya ve Hindistan. IMF’nin Eylül 2024 verilerine göre ABD cari fiyatlarla 29 trilyon 167,8 milyar dolarlık GSYH ile 2024 yılında da en büyük ekonomi. Onu 18 trilyon 273,4 milyar dolarla Çin, 4 trilyon 710 milyar dolarla Almanya, 4 trilyon 70,1 milyar dolarla Japonya ve 3 trilyon 889,1 milyar dolarla Hindistan izliyor.
IMF, Dünya Ekonomik Görünüm Raporu Ocak 2025 Güncellemesi’nde, küresel büyümenin hem 2025 hem de 2026’da yüzde 3,3 olacağını, dönemsel (2000-2019) ortalama olan yüzde 3,7’nin altında kalacağını öngördü. Tabi ki büyüme konusunda ülkeler arasında farklılıklar var. IMF, 2025 yılı büyüme tahminlerini ABD ekonomisi için yüzde 0,5 puan artırarak yüzde 2,7; Euro Bölgesi için yüzde 0,2 puan ile aşağı yönlü yenileyerek yüzde 1,0; Çin için 2025 büyüme tahminini ise 1 puan artırarak yüzde 4,6 olarak açıkladı. Bu oranları değerlendiren uzmanlar birkaç yıl içinde Çin’in en büyük ekonomik güç olabileceğini söylüyorlar.
Gözümüzün önünde bağıran lider oyununu oynayan, sürekli radikal adımlar atan Trump’ın temel derdi, bu ekonomik tabloyu Amerika lehine değiştirmek. Ekonomik olarak ülkesini daha hızlı büyüyen bir hale getirmeye çalışırken jeopolitik olarak dünya hegemonyasını sürdürmeye çalışıyor. Gazze ve Ukrayna konusunda asıl güç olduğunu kanıtlamak için Netanyahu ve Zelenski’yi Beyaz Saray’a çağırıp sansasyonel açıklamalar yapmasının nedeni de bu.
Halbuki Gazze ve Ukrayna savaşları, ABD-Çin rekabetinde Çin’in lehine bir tablo oluşturuyor. ABD’nin bu iki cephede de gerileyen hegemonik güç olması, Çin’in ekonomik ve siyasi anlamda dünya liderliğine yükselme ihtimalini güçlendiriyor. Trump’ın “Önce Amerika” politikası çerçevesinde attığı adımlar, ABD’nin geleneksel müttefiklerinden uzaklaşmasına ve Çin’in uluslararası arenada daha güçlü bir konuma gelmesine neden oluyor. Bu süreç, küresel dengelerin yeniden şekillenmesine ve Çin’in dünya liderliğine doğru ilerlemesine zemin hazırlıyor.