• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Ezidi sosyolog Azad Barış’ın avukatından açıklama: İtibar suikastı yürütülüyor

Ezidi sosyolog Azad Barış’ın avukatından açıklama: İtibar suikastı yürütülüyor

Avukatı, Ezidi Sosyolog Dr. Azad Barış hakkındaki soruşturma ve medya yansımalarına ilişkin kapsamlı bir basın açıklamasında bulundu. Yaşan, müvekkiline yönelik soruşturmanın hukuki değil, siyasi saiklerle yürütüldüğünü belirtti.

Ezidi sosyolog Azad Barış’ın avukatından açıklama: İtibar suikastı yürütülüyor
Ezidi sosyolog Azad Barış’ın avukatından açıklama: İtibar suikastı yürütülüyor
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 22 Mart 2025 12:49
  • Güncellenme: 22 Mart 2025 13:16

Azad Barış’ın avukatı Şeyhmus Yaşan, 18 Mart 2025 tarihinde Barış’ın ikamet adresi ve işyerine düzenlenen şafak baskını sonrası kamuoyunda oluşan tartışmalara ilişkin yazılı bir basın açıklaması yaptı. Açıklamada, müvekkiline yönelik soruşturma dosyasına gizlilik kararı getirildiği ve savunma hakkının hiçe sayıldığı vurgulandı.

Avukat Yaşan, soruşturma detaylarının avukatlara aktarılmadığını ancak 19 Mart’ta ulusal ve yerel medya organlarında haberleştirildiğini hatırlatarak, “Bu durum soruşturmanın tarafsızlığına ve hukuka uygunluğuna ciddi şüphe düşürmektedir” dedi.

Barış’ın avukatı Yaşan’ın açıklamasının tamamı şöyle:

“Müvekkilim Azad Barış’ın ikamet adresine ve işyerine 18 Mart 2025 tarihinde, şafak vakti geniş çaplı bir operasyon düzenlenmiş, daha sonradan anlaşılacağı üzere kendisi gözaltına alınmak istenmiştir. Ancak, bu baskınların gerekçesi tarafımıza bildirilmemiş, yürütülen soruşturma dosyasına ise gizlilik kararı getirilmiştir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan savunma hakkı hiçe sayılarak, müvekkilim ve vekilleri soruşturmanın içeriği hakkında bilgilendirilmezken, olaydan yalnızca bir gün sonra, yani 19 Mart 2025 tarihinde, soruşturmaya dair detayların ulusal ve yerel medya organlarında yer aldığını öğrenmiş bulunmaktayız.

18 Mart 2025 tarihinden itibaren, müvekkilim Azad Barış hakkında gerek yazılı ve görsel basında gerekse sosyal medyada dezenformasyon içeren, itibarsızlaştırmaya yönelik sistematik bir kampanya yürütülmektedir. Müvekkilime yönelik bu itibar suikastlarının, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen ve kamuoyunda “Kent Uzlaşısı” olarak bilinen soruşturma dosyalarından kaynaklandığı, bizzat medya organları aracılığıyla kamuoyuna servis edilmiştir.

Bununla birlikte, soruşturmanın esasına dair bilgi almak amacıyla tarafımızca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terörle Mücadele Bürosu’na yapılan başvuruda, dosya hakkında gizlilik kararı bulunduğu gerekçesiyle herhangi bir bilgi verilmemiştir. Hukukun temel ilkelerinden biri olan savunma hakkı ihlal edilerek, müvekkilim ve vekilleri soruşturma hakkında bilgilendirilmezken, dosyanın içeriğinin medya aracılığıyla kamuoyuna sızdırılması, soruşturmanın tarafsızlığına ve hukuka uygunluğuna ciddi şüphe düşürmektedir.

Müvekkilime yönelik yürütülen itibar suikastının en önemli unsurlarından biri, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın “Kent Uzlaşısı” soruşturması kapsamında yaptığı basın açıklamasında müvekkilimi “firari” olarak nitelendirmesidir. Ancak, bu iddia gerçeği yansıtmamaktadır. Müvekkilim, yaklaşık iki hafta önce, tamamen yasal prosedürlere uygun şekilde İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’ndan çıkış yaparak yurt dışına seyahat etmiştir.

Dolayısıyla, müvekkil hakkında “firari” şeklinde kamuoyuna servis edilen açıklamalar tamamen asılsızdır ve kamuoyunu yanlış yönlendirme amacı taşımaktadır. Müvekkilim, yurt dışında bulunduğunu bizzat kendi sosyal medya hesabı üzerinden açıklamış olup, hukuken firari statüsünde olmadığını açıkça ortaya koymuştur.

Müvekkilimin işyerinde gerçekleştirilen aramalar sonucunda, dijital materyallere el konulmuş olup, bu işlemler Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) 121/1-2 maddelerine açıkça aykırı şekilde gerçekleştirilmiştir. Zira, söz konusu maddeler uyarınca, el koyma işlemi sırasında müvekkilimin beyanının alınması ve bu hususun tutanağa geçirilmesi gerekmekteydi. Ancak, müvekkilim arama sırasında hazır bulunmadığı gibi, el koyma işlemi de kendisine bildirilmemiş ve beyanı alınmadan tamamlanmıştır. Bu durum, CMK’nın temel güvencelerinden biri olan savunma hakkının ihlali anlamına gelmekte ve usule aykırılık teşkil etmektedir. Hukukun evrensel ilkeleri gereği, müvekkilin yokluğunda gerçekleştirilen bu el koyma işlemi hukuken geçersizdir ve derhal hükümsüz sayılmalıdır.

Müvekkilime yönelik itibar suikastları yalnızca şahsına yönelik iddialarla sınırlı kalmamış, yöneticisi olduğu Spectrum House adlı kamuoyu araştırma şirketi de hedef haline getirilerek soruşturmanın merkezine yerleştirilmek istenmiştir. Oysa Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre tüzel kişiler hakkında yalnızca güvenlik tedbirlerine hükmedilebileceği açık bir hukuki gerçektir. Buna rağmen, müvekkilimin geçim kaynağı olan ve tamamen yasal faaliyetler yürüten bu şirketin, medya aracılığıyla bir suç örgütünün merkezi gibi lanse edilmesi, hukuki dayanaktan yoksun olup, müvekkilime yönelik sistematik karalama kampanyasının bir parçasıdır.

Kamuoyu araştırmacısı, sosyolog ve bir düşünce insanı olan müvekkilimin, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu ile gerçekleştirdiği görüşmelerin ve toplumsal meseleler hakkında paylaştığı fikirlerin, savcılık tarafından bir suç isnadı olarak değerlendirilmesi, ifade özgürlüğüne yönelik açık bir ihlaldir.

Müvekkilimiz hakkında yaratılan bir diğer dezenformasyon konusu da hesap hareketliliğidir. Ancak yine dava dosyası içerisinde gizlilik kararına riayet edilerek kamuoyuna sızmaması gereken masak raporu medya organlarınca yayınlanmıştır. Yayınlanan Masak raporundan da görüldüğü üzere müvekkil hakkında yayın organlarınca müvekkilin hesap hareketlerinin fazla olduğu yönünden ki algı yaratma çabaları tamamen boşa düşmüştür.

Müvekkilim, akademik ve entelektüel birikimini, kendisinden istifade etmek isteyen siyaset, akademi ve medya dünyasından birçok kişi ve kurumla paylaşan bir isimdir. Demokratik toplum düzeninin temel ilkelerinden biri olan düşünce ve ifade özgürlüğü çerçevesinde, bir sosyoloğun kamusal meseleler hakkında görüş bildirmesi suç unsuru olarak değerlendirilemez. Aksi yöndeki bir yaklaşım, anayasal güvence altına alınmış olan düşünce özgürlüğünü yok saymak anlamına gelir.

Gelinen noktada, bu sürecin hukuki bir değerlendirme çerçevesinde ele alınmadığı, aksine tamamen siyasi saiklerle yürütüldüğü açıkça görülmektedir. Müvekkilimin Kürt ve Ezidi kimliğine sahip olması, geçmişte Halkların Demokratik Partisi Genel Başkan Yardımcılığı yapmış olması, hukuki bir delil veya gerekçe olmaksızın, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile birlikte terörle ilişkilendirilmesine zemin hazırlanmakta ve bir cezalandırma aracı olarak kullanılmaktadır. Bu durum, yalnızca müvekkilimin şahsını hedef almakla kalmamakta, aynı zamanda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atanması için de bir gerekçe yaratılmak istenmektedir.

Bu sürecin yalnızca müvekkilimle sınırlı olmadığı, kamuoyunda da benzer bir algının oluştuğu açıktır. Nitekim, Sayın Ekrem İmamoğlu’nun diplomasının iptaliyle başlayan süreç, akabinde yolsuzluk ve terör soruşturmaları bahane edilerek yürütülen gözaltı operasyonlarıyla derinleşmiştir. Bu hamlelerin, Sayın İmamoğlu’nun kazandığı belediyeye kayyım atanması ve cumhurbaşkanlığı adaylığının engellenmesi amacı taşıdığı kamuoyunda yaygın bir kanaat haline gelmiştir.

Tüm bu suçlamalar henüz gündemde yer bulmamış ve soruşturma dosyaları henüz açılmamışken, müvekkilim hakkında sosyal medya hesapları ve bazı haber siteleri aracılığıyla suç içerikli paylaşımlar yapılmış, ve bu paylaşımlar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma suçu, halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme suçu ve iftira suçlamalarıyla ilişkilendirilmiştir. Bu sebeple, 04/06/2024 tarihinde 2024/131760 numaralı soruşturma dosyası üzerinden suç duyurusunda bulunulmuş ve bu suçlamaların hukuki temele dayanıp dayanmadığının araştırılması talep edilmiştir.

Ancak, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu suç duyurusuna dair hiçbir araştırma yapmaksızın, adeta “jet hızıyla” diyebileceğimiz bir sürede, müvekkilime yönelik tüm iddiaları göz ardı ederek takipsizlik kararı vermiştir. Bu karar, hukuka aykırı ve temelsiz bir şekilde verilmiş olup, müvekkilimin haklarını ihlal etmektedir. Takipsizlik kararına karşı yapmış olduğumuz itiraz da, Sulh Ceza Mahkemesi tarafından kesin bir şekilde reddedilmiştir.

İzahatını yapmaya çalıştığım bu durumlar ve müvekkilime yönelik oluşturulan itibar suikastı ile dezenformasyonu yaratmaya çalışanlar hakkında adalet arayışımızı kararlılıkla sürdüreceğimizi belirtmek isteriz. Müvekkilimizin adı ve itibarı üzerinde yapılan haksız ve asılsız suçlamalar karşısında, tüm hukuki haklarımızı kullanacağız. Yaşanan bu sürecin ve müvekkilimize yönelik yapılanlara dair kamuoyunun bu durumu ve yapılanları değerlendirecek ve her şeyin en kısa sürede adil bir şekilde netleşeceği yönündeki inancımızı sürdürüyoruz.”