• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Ercüment Akdeniz: Özel olarak en büyük üzüntüm, tutukluluk sürecinde, mülteci toplumundan ayrı kalmak

Ercüment Akdeniz: Özel olarak en büyük üzüntüm, tutukluluk sürecinde, mülteci toplumundan ayrı kalmak

Ercüment Akdeniz: “Özel olarak benim en büyük üzüntüm, tutukluluk sürecinde, mülteci toplumundan ayrı kalmak. Toplumun en dezavantajlı kesimi onlar. Gazetecilere de belki en çok onların ihtiyacı var.”

Ercüment Akdeniz: Özel olarak en büyük üzüntüm, tutukluluk sürecinde, mülteci toplumundan ayrı kalmak
Foto: Welat Ekin, Ercüment Akdeniz ve Yıldız Tar (Soldan sağa)-T24
Ercüment Akdeniz: Özel olarak en büyük üzüntüm, tutukluluk sürecinde, mülteci toplumundan ayrı kalmak
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 11 Mayıs 2025 10:38
  • Güncellenme: 11 Mayıs 2025 12:11

Gazeteci Murat Sabuncu, tutuklu gazeteci Ercüment Akdeniz ile yaptığı röportajı köşesine taşıdı.

T24’te yayımlanan röportajda, Ercüment Akdeniz gündemden de cezaevi koşullarına kadar bir çok başlığı değerlendirdi.

Gözaltına alınma sürecine ilişkin Akdeniz şunları bellirtti:

“18 Şubat Salı günü, saat 05:30 gibi evden çıktım. Bu benim hafta içi günlerimin rutinidir. İlke TV’de Medya Zamanı programını Denizcan Abay ile birlikte hazırlıyoruz. O yüzden işe erken gitmem gerekiyor. O sabah, apartmanın önünde sivil polislerle karşılaştım. Beni bekliyorlarmış. Gözaltı işlemi yapacaklarını söylediler. Avukatımla görüşmek istedim. Oğlum avukat ve aynı evde yaşıyoruz. Ama görüşme hakkım tanınmadı. Yarım saat sivil polis aracında alıkonuldum. Saat 06:00 gibi eve baskın yapılacağı söylendi. Şaka gibi. “Beni aldınız, ev araması olacaksa kapıyı ben açayım, anahtar çantamda” dediysem de kabul etmediler. İlla kapı dövülecek, gürültü patırtı ile şok baskın yapılacak. Özel harekât birimi gelince baskın aşamasına geçildi. Ben evdekilere bağırdım, korksunlar istemedim, tekrar anahtarı söyledim, yine dinlemediler. Bu arada bir kamera çekimdeydi. Kapı levye benzeri demir bir aletle dövüldü, bağırış çağırışlar arasında eşim ve avukat oğlum kapıyı açtı. Önce komşulardan başlayan, sonra haberlerle yayılan bir kriminalizasyon operasyonu. Oysa ifadeye çağrılsam kendim giderdim. Maalesef bu tür uygulamalar giderek sıradanlaşıyor, sanırım amaç topluma gözdağı vermek. Bu arada bir düzeltme yapmak gerek. Bazı gazeteci dostlar, baskın sırasında evimin kapısının koçbaşı ile kırıldığını söylemişler. Bu bilgi doğru değil, dediğim gibi levye kemeri bir aletle kapı dövüldü, objektif gazetecilik için doğru bilgiyi paylaşmış olayım.”

‘Toplumsal barış arayışları ile bizim yaşadığımız hukuksuzluk taban tabana ters’

Halkların Demokratik Kongresi’ne (HDK) yönelik operasyonuna ilişkin Akdeniz, şu değerlendirmede bulundu:

“Bir “torba operasyon” ile karşı karşıyayız. On beş yıllık bir suç torbası çıkarmaya çalışmışlar. Beraat ettiğim Gezi dosyası yeniden konmuş. EMEP (Emek Partisi) içinde üye ve yönetici olduğum yıllardaki faaliyetler “terör” ile ilişkilendirilmiş. Tam bir akıl tutulması. Birbirini daha önce tanımayan birçok aydın, siyasetçi, gazeteci, aktivist bu operasyon sonunda cezaevinde tanıştık. On beş yıl önce telefon dinlemeleri kimin eseri? Bakıyorsunuz, yasadışı dinlemelerin altında FETÖ’cü polis ve yargı mensuplarının imzası var. Avukatlar bu konuda savunma hazırlıyor. Detayları duruşmaya bırakalım. Ama bu kadarı bile suçlama ve yargılamanın nasıl büyük bir çelişki üzerinde durduğunu gösteriyor.

Burada, Anayasal bir hak olan siyasi partilere üye olma ve faaliyetlerine katılma hakkı açıkça suç sayılıyor. Demokratik siyaset hiçbir dayanak olmadan “terör” suçuyla eş kabul ediliyor. Aidat toplamak, gençlik yaz kampı düzenlemek, yemek organizasyonu vb. etkinlikler suç sayılıyor. HDK bileşeni olan veya EMEP gibi bir dönem bileşen olup ayrılan tüm sol, sosyalist partiler, demokratik oluşumlar tuhaf suçlamalarla karşı karşıya. Dolayısıyla mesele Anayasal haklar ve siyaset hakkının yok sayılmasıdır.

İkinci olarak, gazeteciler ve gazetecilik faaliyeti de bu kapsamda kriminalize ediliyor. Hayat TV’ye bağlanmış olmam suç sayılmış. Göç kitaplarımla ilgili imza günlerim, panellerim içinde HDK daveti de var diye suçlandım. İfademde de belirttiğim üzere yasal, demokratik bütün kurumlara, göç konulu seminerler, paneller veririm. Yıldız Tar, Elif Akgül arkadaşlarımız da bu dosya içinde, gazetecilik eylemleri nedeniyle suçlanıyor. Basın özgürlüğü, haber yapma ve yayma hakkı Anayasal bir haktır. Yargılandığımız konular bunlardır. Gazeteciler, yazarlar ağzına bant takıp çalışamazlar. Cezaevinde olabiliriz ama düşünceye, hakikate kelepçe vurulamaz.

Barış gazetecileri, barış gazeteciliği de cezaevinde. “Süreç” gündemi, toplumsal barış arayışları ile bizim yaşadığımız hukuksuzluk taban tabana ters. On beş yıl öncesine gidip “çözüm süreci”ne destek veren gazeteciler bugün yargılanırsa, “süreç”e destek verenler ne yapacak? Hukuki güvence bu bakımdan elzem. Hukuksuzluk pratiklere de bir an önce son verilmeli. Hayatın olağan akışı bunu söylüyor.”

‘Türkiye, bedeni yakılan göçmen işçilerle anılan bir ülkeyi olmayı hak etmiyor’

“Siz Türkiye’de başta sığınmacılar-mülteciler dezavantajlı grupların haberlerini yapan bir gazetecisiniz. Başta sizin de büyük emeğinizle topluma mâl olan Nourtani davası hak ve emek temelli konuları haberleştirdiniz. İçerinde bu konuları nasıl izliyorsunuz?” sorusuna ise Ercüment Akdeniz şu yanıtı verdi:

“Özel olarak benim en büyük üzüntüm, tutukluluk sürecinde, mülteci toplumundan ayrı kalmak. Toplumun en dezavantajlı kesimi onlar. Gazetecilere de belki en çok onların ihtiyacı var. Bu saçmalığın uzun sürmeyeceğine inanıyorum. İçeride okuduğumuz, izlediğimiz göç haberleri beni mutlu ediyor, umut veriyor. Nourtani davasını sormuşsunuz. Afgan göçmenin yakılmış bedeni ikonik bir sembol; ucuz, güvencesiz çalıştırılan, öldüğünde bedeni buhar edilen göçmen işçilerin sembolü. Ben dışarıda iken Nourtani davasına yoğunlaştım, farkındalık yaratmaya çalıştım. Ama gözüm arkada kalmadı. Özellikle İstanbul Göçmen Mülteci Dayanışma Ağı davayı sıkı takip ediyor. Ben de makaleler yazmaya çalışıyorum. İzmir Güzelbahçe’de yakılarak öldürülen Suriyeli inşaat işçilerinin davası da önemli. Adana’da pandemi döneminde öldürülen 17 yaşındaki tekstil işçisi Ali El Hemdan davasında ÇHD ve Adana Barosu sıkı takip yaptı. En azından katil ceza aldı. Bunlar örnek olmalı. Türkiye, bedeni yakılan göçmen işçilerle anılan bir ülkeyi olmayı hak etmiyor.”

‘Mahpuslara mektup, kart göndermeyi unutmayın’

2 ayı aşkındır tutuklu bulunan Ercüment Akdeniz, cezaevi günlerine ilişin ise şu bilgileri verdi:

“Şu an elimde bir kitap var; Michel Foucault’un yazdığı “Hapishanenin Doğuşu.” Mahpusları, daha doğrusu mahpus toplumunu “Halk içinde bir halk” olarak tanımlıyor. Türkiye’de cezaevleri kapasitesinin üzerinde mahpus tutuyor. Evet 400 bin mahpus 86 milyon içinde ayrı/özgün bir halk damarı. Mahpushaneler de gazeteciler için bir laboratuvar, saha gözlem yerleri. Sosyo-psikolojik okumalar bakımından ilginç insan hikayeleri. “Süreç” ve barış arayışlarının cezaevi ortamındaki etkiler de hayli özgün. Umarım, serbest kalınca daha geniş konuşuruz. Tutuklu insanların iddianame öyküleri de hukuk çıtamızın vazifesine ayna.

Bizim koğuşta 40 kişiyiz. Welat Ekinci arkadaşımız beraatle serbest kaldı. Güzel haber. Welat, Yıldız ile çekildiğimiz bir de fotoğraf var. Size gönderiyorum.

Güne erken başlıyoruz. Günde iki defa okuma saatlerimiz var. Spor yapmayı, voleybolu ihmal etmiyoruz. Sigarayı bırakan arkadaş sayımız artıyor. Günlük işler kolektif yapılıyor. Yaş dağılımı bakımından üç kuşak bir aradayız. “Sucu Bekir” en favori oyunlarımızdan biriydi. Avluda herkes su içinde kaldı. 🙂 Resim öğretmenliği okuduğum için portre çizimlere ağırlık veriyorum. Bir arkadaşa bağlama dersi veriyorum. Üç gazete hakkımız var. TV kanalları içinde maalesef İlke TV yok.  Sadece gazetecilere değil, içeride olan mahpuslara mektup, kart göndermeyi unutmayın. Kitap hediyesi de yanında olursa, tadından yenmez. İlk duruşmada görüşmek üzere, herkese sevgiler…”

Ne olmuştu?

HDK’ye dönük İstanbul merkezli 10 şehirde 18 Şubat’ta operasyon düzenlendi. Operasyonda 53 kişi gözaltına alındı. Gözaltındakiler dört gün sonra, 21 Şubat’ta Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’ne getirildi. Savcılık 53 kişiden 35’i hakkında tutuklama talep etti. 13 kişi hakkında “konutu terk etmeme”, iki kişi hakkında ise karakolda imza atma ve yurtdışına çıkma yasağı şeklinde adli kontrol tedbirleri uygulanması istendi. Gözaltındakiler daha sonra nöbetçi sulh ceza hakimliğine sevk edildi.

Hakimliğe sevk edilen 53 kişiden 30’u tutuklandı. Tutuklananlar arasında gazeteci Elif Akgül, Yıldız Tar, İlke TV yorumcusu ve yazarı  Ercüment Akdeniz ve sanatçı Pınar Aydınlar da vardı.