İLKE’DEN | ‘Oyunbozanlar’dan korkmayalım
Sevda Çetinkaya 19 Mayıs 2025

İLKE’DEN | ‘Oyunbozanlar’dan korkmayalım


insan çıtır ekmeği ısırdığında,

kırıklar dolar kucağına,

işte orası umudun tarlasıdır.

ve orada başaklar ağırlaştığında,

sayısız ah dökülür toprağa.

 

didem madak / “ah’lar ağacı”


 Alıştığımız kalıpları sorgulayıp “daha iyi bir yaşam mümkün müdür?” sorusuna yeni cevaplar arayanlardan önce her zaman korkulur; endişe ile yaklaşılır. Böyle zamanlar kırılma anlarıdır ve kırılmaktan korkarız.

Peki ya kırılmaya farklı baksak? Bildiğimiz yıkıcı ve olumsuz anlamından çıkarsak ve kırılmanın yeni bir şey yapmanın fırsatı olabileceğini görmeye çalışsak…

Belki kırıldığımızda dökülen parçaları istediğimiz gibi birleştirme fırsatı doğar, zor da olsa… Bir imkan, yepyeni bir imkan doğar belki…

Bir şey kırılmadığında varlığını bile unutabiliriz, çatlakları, bozulan parçaları görmezden geliriz. Örneğin ırkçı sözler alenen ortaya dökülmedikçe ırkçılık bizden uzakmış gibi davranırız. Belki bütünken cesaret etmediğimizi, kırılınca ‘yeniden yapmaya’ cesaret ederiz.

Buraya kadar okuduklarınızın ilham kaynağı, feminist yazar ve kuramcı Sara Ahmed. Sara, 14-15 Mayıs tarihlerinde İstanbul’daydı ve ‘oyunbozan feminist kavramı’ üzerine yaptığı sohbette buna benzer şeyler anlattı.

Biz de oyunbozan zamanlardan geçiyorken Sara’nın anlattıkları; kırılma anlarında oyunbozanlardan huzuru kaçan, öfkelenen, yeni bir gelecekten korkanları hatırlattı.

Barış süreci tartışmalarında, mekanın (siz vatanın diye de okuyabilirsiniz) sahibi olduğuna inanmış, çatışmasız/düşmansız bir hayatı hayal bile edemeyenlerin öfkeli tepkilerine tanık olduk.

Çatışmalı süreçleri sona erdirmek ve barışı mümkün kılmak çok zor ve böylesi zamanlarda karşı tarafı anlamaya çalışmak elbette önemlidir. Ancak ben de oyunbozanlık yapayım ve “karşı tarafı anlamaya çalışma”nın her zaman iyi bir şey olmayabileceğini ve yaşananları görünmez kılmak gibi bir riski olduğunu hatırlatayım.

Feminist düşünür Audre Lorde çocukken yaşadığı bir ırkçılık anısını şöyle anlatır: Metroda yanında oturan beyaz bir kadın, ona böcek gibi davranmış. Lorde, kadının tek derdinin kabanının kendisine değmesi olduğunu fark etmiş. Bunu anlattığı salonda beyaz bir kadın ayağa kalkmış ve şöyle demiş: “Ama o beyaz kadının bakış açısından niye bakmıyoruz?” İşte tam da burada eğer o beyaz kadının bakış açısından bakmaya başlarsak, ırkçılık bir “taraflar meselesi” gibi sunularak yeniden üretilir. Irkçıları anlamaya değil ama ırkçılığı sona erdirmeye ihtiyacımız var.

Bu uzun girizgahın ardından gelelim geçen hafta tanık olduklarımıza.

12 Mayıs’ta PKK’nin fesih kongresini gerçekleştirdiğini duyuran metinde Lozan’ın tartışmaya açıldığını iddia edenler, bölünme paranoyasından vazgeçmek istemezken; metindeki ortak vatan vurgusunu görmezden gelmeyi tercih ettiler.

DEM Parti İmralı Heyeti ise, fesih kongresinden sonra dün Abdullah Öcalan‘la bir görüşme gerçekleştirdi.

Heyetin duyurduğu mesajında Öcalan, “Kardeşlik hukuku üzerinde bir yeni sözleşmeye ihtiyaç var. Yaptığımız şeyler büyük bir paradigma değişikliğini ifade ediyor. Türk-Kürt ilişkisinin mahiyeti bambaşkadır, bozulan şey kardeş ilişkisidir.

Kardeşler kavga eder ama biri diğerisiz olmaz. Bu ilişkiyi bozan tuzakları, mayınları tek tek temizliyoruz, bozulan yolları, köprüleri onarıyoruz” dedi.

Bozulan ve kırılan şeyleri onarmak maharet ister, sabır ister, çok çaba ister; hayattaki her şey gibi.

Geçen hafta iyi şeyler de oldu:

Tutuklu öğrenci Esila Ayık ve 6 genç daha serbest kaldılar.

Hasta hükümlü Soydan Akay 32 yıl sonra tahliye oldu.

HDK davalarından da tahliye edilenler vardı.

İyi olmayan şeyleri listelemeyelim çünkü çok uzun. Bir tanesini söyleyeyim gerisini siz zaten biliyorsunuz:

Nerdeyse 3 aydır tutuklu olan gazeteci arkadaşlarımız Ercüment Akdeniz, Elif Akgül ve Yıldız Tar hala aramıza dönmedi.

Bugün 19 mayıs gençlerin bayramı.  Olsun tabii, kim istemez ki… Bir oyunbozanlık daha yapayım, tadınızı kaçırayım.

İPA’nın araştırmasına göre, geçim sıkıntısı çeken gençler, temel ihtiyaçlarına erişemiyor, sosyal hayattan kopuyor ve hayallerini erteliyor. Her iki gençten biri yurt dışına taşınmayı düşünüyor.

DİSK/Genel-İş’in “Türkiye’de Genç İstihdamı” raporuna göre, ülkedeki 15-24 yaş aralığındaki gençlerin yüzde 60’ı iş gücüne katılamıyor; üniversite mezunu her dört gençten biri işsiz, genç işçilerin ise yüzde 91’i sendikasız.

İyi olan şeylerin artmasını, iyi olmayan şeylerin listesinin küçülmesini bekliyor toplum.

61’i kadın ve 1251’i erkek en az 1412 hasta mahpusu ve siyasi tutukluları ve gazetecileri ve gençleri  serbest bırakarak başlanabilir mesela.

Ne kadar küçük hissedersek hissedelim, nerede ve ne kadar yalnız olursak olalım – ister bir küçük kuş ister bir küçük karınca – bu tarihin parçasıyız, birbirimizi mümkün kılan bir tarihin. Barışı da mümkün kılabilecek bir tarihin.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.