Çanlar reel sektör için çalarken sıkılaştırma nereye kadar sürebilir?
Süleyman Karan 26 Mayıs 2025

Çanlar reel sektör için çalarken sıkılaştırma nereye kadar sürebilir?

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan, sanayi sektörünün içinde bulunduğu durumu Gazete Oksijen’deki röportajında şöyle tarif ediyor: “Son bir buçuk aydaki gelişmeler bizi başladığımız noktaya getirmese bile, tüm reel sektörde ekonomik program hedeflerinden uzaklaşılan bir noktaya gelindiği endişesi var. Rezervleri korumak ve tekrar toparlayabilmek adına alınan önlemleri tedirginlikle izliyoruz. Çünkü bu önlemler, bir buçuk yıldır büyük özveri gösteren sanayi sektörü için yeni bir süreç yelpazesi açıyor” diye özetliyor durumu. Zorluğu tarif ederken insaflı davrandığını söylemek gerek…

Sanayi sektörünün durumu gerçekten vahim

Röportajın devamında, Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu çıkmazın farkındalığını hissediyorsunuz. Şöyle devam ediyor: “Ülkemizin enflasyonla mücadeleden taviz verme lüksü yok. Ama bunu söylerken, enflasyonla mücadelede en ağır sorumluluğu yüklenmiş olan sanayi sektörünün; sorumlusu olmadığı ve hak etmediği böylesine yüklü bir bedeli ödemesi noktasındaki takatinin de, kapasitesinin de, sınırının da sonuna geldiğinin her kesim tarafından iyi bilinmesi gerektiğini özellikle vurgulamak istiyorum.”

Diyeceksiniz ki: “Ya işsizler, ya emekliler, ya asgari ücretliler ve asgari ücretin sadece bir tık üzerinde maaşa mahkûm edilenler ne yapsın?” Haklısınız, ancak reel sektörün içinde bulunduğu durum bu denli vahimken, çalışanların daha iyi ücretlerle iş bulmasını bir yana bırakın, işsiz kalma tehlikesiyle burun buruna kalacakları bir sürece giriyoruz. Bu sebeple, Bahçıvan’ın uyarısı önemli ve başkanlığını yürüttüğü İSO’nun pek çok büyük ölçekli sanayi şirketini temsil ettiğini de unutmamak gerek.

Lokomotif sektörlerde kırmızı alarm veriliyor

Türkiye sanayiinin lokomotif sektörlerinden tekstil ve hazır giyimde durum daha da vahim. Triko Sanayicileri Derneği Başkanı Mustafa Balkuv şöyle diyor: “Galiba artık sözün bittiği yerdeyiz. Ülkemiz, neredeyse dünyanın en pahalı ülkesi haline geldi. Üretim gücümüz hızla erozyona uğruyor. Firmalar küçülmeye gidiyor. İki yıl sonra üretim yapacak şirket kalmayacak. Sektör, son iki yılda 650 milyon dolarlık kayıpla alarm veriyor. Sadece ayakta kalmak için üretim yapıyoruz.”

Yine iki lokomotif sektörde de alarm zilleri çalıyor. Türkiye’nin önde gelen elektronik eşya üreticisi Vestel, 2 bin çalışanının işine son verdi. Bu rakam toplam çalışanların yaklaşık yüzde 10’una denk geliyor. Şirket hakkında dedikodular artarak sürüyor ve 1.5 milyar dolarlık varlığını satışa çıkardığı iddia ediliyor. Türkiye’nin en köklü şirketlerinden beyaz eşya üreticisi Arçelik’in 2025 ilk çeyrek rakamları da ciddi bir gösterge olarak okunmalı. Şirket, 2025 yılının ilk çeyreğinde 1.6 milyar TL net zarar açıkladı. Piyasa beklentisi Arçelik’in ilk çeyrekte 885 milyon TL zarar açıklaması yönündeydi.

Bakanların pek övündüğü, ki gerçekten de reel sektörde öne çıkan savunma sanayiine yönelik üretim yapan şirketler arasında bile konkordato başvurusunda bulunanlar var. Söz gelimi Aselsan ve Roketsan gibi iki sağlam kamu şirketinin tedarikçisi olan TEM Kablo gibi…

Net kârlarda serbest düşüş yaşanıyor

Olumsuzluk istisnai değil, oldukça yaygın. Borsada işlem gören şirketlerin 2024 yılı faaliyet raporlarını incelediğinizde, özellikle reel sektörde faaliyet gösteren şirketlerin yarısına yakınının ya zarar yazdığı ya da faiz, amortisman ve vergi öncesi kârlarında (FAVÖK) çok ciddi düşüşler yaşandığı görülüyor. Bu durum, 2025 yılının ilk çeyrek verilerinde daha da belirginleşiyor. Gıda perakende sektörü, savunma sanayii ve gayrimenkul yatırım ortaklıkları haricinde diğer sektörlerin ortalama FAVÖK’lerinde ciddi bir düşüş söz konusu. Bu düşüş bazı sektörlerde çok ciddi oranlarda… Söz gelimi otomotivde yüzde 51, dayanıklı tüketim ürünlerinde yüzde 44, demir-çelikte yüzde 39, çimentoda yüzde 30, tekstilde yüzde 28…

Net kârlardaki düşüş doğal olarak daha dramatik; savunma, sağlık, bilişim ve aracı kurumlar dışında hemen her sektörde net kârlılık düşmüş durumda. Anlaşılan o ki reel sektörde çarklar sadece ciro döndürmek için dönüyor. Ancak cirolardaki durum da vahim. Çimentoda yüzde 18, otomotivde yüzde 16, tekstilde yüzde 6’lık ciro daralması olmuş 2025’in ilk çeyreğinde. Yani reel sektörde mali tablolarda bu sıkışıklığın kırmızı alarm seviyesinde olduğunu söylemek gerek. Toplamda cirolarda yüzde 6, net kârlarda yüzde 66, FAVÖK’lerde yüzde 16 daralma söz konusu.

Kemerde sıkacak delik kalmadı ama enflasyon hâlâ yapışkan

Reel sektör temsilcileri hep bir ağızdan “Dayanacak gücümüz kalmadı” açıklamaları yaparken, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 22 Mayıs günü ‘Enflasyon Raporu 2025-II’yi kamuoyuyla paylaştı. Banka yetkilileri, piyasa temsilcilerinin ve basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Neden dezenflasyon sürecinde hedeflere ulaşılmadığının en önemli göstergelerinden biri, piyasaları altüst eden ve ekonomi yönetiminin zaten tutması pek de mümkün olmayan beklentilerini tümüyle imkânsız kılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve genel olarak muhalefete yönelik siyasi operasyonun adının geçmesinin yasaklanmış olmasıydı. Gerçekten trajikomik bir durumdu; toplantıda soru soranlar “19 Mart günü ve sonrası” diye başlayan sorular sorarken, yanıtlar da benzer şekilde başlıyordu. Sanki o gün BIST 100 endeksinin çakılmasının, dövize bir günde 23 milyar dolarlık bir hücum olmasının bariz bir sebebi yoktu. İşte bir şey olmuş da öyle olmuştu!

19 Mart’ta leylekler mi geldi de herkes dövize hücum etti

Siyasi iktidarın ekonomiyi umursamadığı, ekonomi yönetiminin ise ne yazık ki iktidara karşı dik bir duruş sergileyemediği bir ortamda akılcı bir tutum beklemek abes olacağından, TCMB’nin 2025 enflasyon beklentisinde revizyona gitmemesi de şaşırtıcı olmadı. Gerisi, aslında bildiğimiz ve inandırıcılığı pek olmayan tespitler… TCMB kurmayları da yüzde 24 hedefinin tutmayacağını biliyor. Bu sebeple enflasyon beklenti aralığını yüzde 19-29 bandında tutuyorlar. Büyük olasılıkla yılın ikinci yarısında mecburen bir revizyona gidecekler.

Raporda ve açıklamalarda mal ve hizmet enflasyonunun düşüş eğiliminde olduğu iddia edildi. Ancak 19 Mart sonrası temel mal enflasyonundaki artış geçiştirildi. Bu düşüş eğiliminin TÜİK’in çarpıtılmış verilerine dayandığını daldaki kuş bile bilirken…

Bu arada hemen belirtelim; gerek piyasaların, gerek reel sektörün, gerekse hane halklarının enflasyon beklentisinde yeniden artış eğilimi gözleniyor. Sadece küresel enerji fiyatlarının ve emtia fiyatlarının düşüş eğiliminde olmasıyla bu ülkede enflasyonun düşüş eğiliminin TCMB beklentilerine erişmesi zaten imkânsız. Yani tünelin ucunda ışık aramayın boşuna!

30 milyar TL’lik destek paketi reel sektöre ilaç olur mu

Aynı gün, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Kredi Garanti Fonu (KGF) aracılığıyla 17.5 milyar TL’si işletme, 7.5 milyar TL’si yatırım harcamalarında kullanılmak üzere toplam 30 milyar TL’lik bir kredi desteğini açıkladı. Destek paketinin kefalet oranı yüzde 85 olacak. Yararlanıcı başına kredi üst limitleri, işletme harcamaları için 15 milyon TL, yatırım harcamaları için de 15 milyon TL olmak üzere toplam 30 milyon TL olarak belirlendi.

Tabii ki hiç yoktan iyidir. Artık üretimini sürdürmek için nakdi olmayan pek çok küçük ve orta boy imalatçı şirket için bu destek cankurtaran simidi gibi gelecektir bu ortamda. Ancak sıkıntı sadece imalatçı KOBİ’lerle sınırlı değil, imalat sanayiinde faaliyet gösteren büyük şirketler için de ciddi zorluklar var. Zaten vardı, 19 Mart’tan bu yana çok daha fazlası var.

Enkazın üzerinden buldozerle geçerseniz olacağı tam da budur!

İyi, güzel de… Peki ekonomi yönetimi sıkılaştırma tedbirlerini sürdüreceğini iddia ederken, bu destek paketinin enflasyonist bir etkisi olmaz mı? Bu paketin GSYH’ye oranıyla enflasyona etkisi arasında bir korelasyon hesabı yapan olmuştur herhalde!

Kaldı ki bu paket, şu anda reel sektörün içinde bulunduğu sıkıntılı durumu aşmak için yeterli olmayacak; bu da açık…

Ne garip ki, bu ülkenin ekonomisini bu hale getiren akıldışı ‘Türkiye Ekonomi Modeli’nin sorumlusu olan bu rejim, büyük bir sorumsuzlukla 19 Mart kumpasını yapmaktan geri durmadı. Zaten bir enkaz vardı, 19 Mart ile enkazın üzerinden buldozer geçti! Sonuç: enflasyon beklentilerin çok gerisinde düşüyor ama Türkiye sanayii, beklentilerin de ötesinde bir krizle yüzleşiyor.

En tehlikelisi ise sanayi sektörünün yaşadığı bu zorlu süreçte, ekonomi yönetiminin baskılara dayanamayıp sıkılaştırmayı elden bırakması. Öyle olursa, işte size mükemmel fırtına: enflasyon alevlenirken sanayi belini doğrultamaz. Türkiye ekonomisi, belki de tarihinin en tehlikeli virajına doğru direksiyon hâkimiyeti olmadan yol alıyor.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.