Serçeler – 2
Ercüment Akdeniz 23 Haziran 2025

Serçeler – 2

Beni şaşırttılar. İyi ki şaşırttılar.
“Dört duvar arasına yuva kurar mı kuşlar?” diye yazmıştım. Gittiler. Vazgeçmiş gibiydiler. Ama serçeler avlumuza geri geldiler.

Acaba hangi serçelerdi bunlar? Yuva yapmayı yarıda bırakıp gidenler mi geri geldiler, yoksa onların boşluğunu başka serçeler mi doldurdu?

Voleybol maçı yeni bitmişti. Terli mapuslar duvar dibindeki gölgeliğe sığınmışlardı. Serçeler işte o zaman geldiler. Çatının üzerini çevreleyen dikenli tellere tünediler ilk. Ardından titreyen kanatlar ve ıslıklarla uzun süren bir çevre kontrolü yaptılar. Emin olduktan sonra bir çift dalış sergilediler ve duvarın orta yerinde bulunan deliğe girdiler.

Dikenli tellerin üzerinde bir müddet sonra bir erkek serçe daha belirdi. Çok sürmeden çatıda yaman kavga! Kanat ve gaga darbelerine yenildi sonradan gelen. Kaçıp gitti sonra. Avlu, duvar, yuva ve aşağıda yürüyen mapuslar muzaffer serçe çifte aitti artık.

Aramızda hasta ve yaşlı mapuslar da var. Onlardan biri görmüş. Gece uyumadan görmüş. Pencereden, karşı duvarın tepesindeki çatıya bakınca görmüş. Sacın dibinde fareler gezmiyormuş.

Duvar dibindeki gölgelikte şimdi bu muhabbet:
“Fareler kuşların yuvasına inmesin sakın.”
“Yok yok inmezler. Öyle olsa kuşlar hisseder, hiç gelmezler.”
“Duvara tırmanıp inebiliyormuş ama fareler.”
“Yok, bence mesafe çok uzun. Hem duvar pütürlü değil.”

Ben, serçeleri bir yazdığımda Elif Akgül de Bakırköy Cezaevi’ndeki fareleri yazmıştı. Tahliye haberine çok sevindim. Bizde fareler böyle konuşuluyor. Neyse, biz serçelere dönelim.

Saat tuttum. Serçeler sabah 5.45 gibi işe koyuluyorlar. Ne ummalı bir çalışma ama! Sırayla uçup gözden kayboluyorlar. Gagalarında ot, çiçek dalı veya yaprakla dönüyorlar. Yeşil sarı bitkiler bunlar. Silivri yeşile, sarıya bezenmiş olmalı. Trakya’ya uzanan ayçiçeği tarlaları sapsarıdır şimdi.

Koğuş kalkış saati 7.15. Önce kahvaltı, sayım ve avlu yürüyüşü. Gençlerden bir mapus şaka yollu serçelere satışıyor:
“Gece yat cik cik, sabah kalk cik cik. Vallahi bak, buradan atarım bir mandal. Neye uğradığını şaşırırsın.”
Yanıt gecikmiyor:
“Dur gözünü seveyim! Kuşlardan ne istiyorsun? Avluya bak, hareket geldi. Avluya doğa geldi, yaz geldi. Daha ne istiyorsun?”

Serçe şamatası gırla gidiyor. Hayat, serçeler için daha kısa. Dikenli tellerin üzerinde çiftleşiyorlar. Daha yuvaya yumurta bırakılacak. Otların çevrelediği duvar deliğinde kuluçkaya yatacak dişi kuş. Kabuk çatlayıp kırılacak sonra. Yavru serçeler için hava çıkılacak.

Tepemizdeki gök bu sıralar bulutsuz. Sadece mavi. Tipsiz, sonsuz bir mavilik. Ve o maviliği yıldırım kanatlarıyla kesen serçeler. Bizim serçeler.

Göğe bakarak yürümek, voltacıların rütbesi oldu bu aralar. Nadir de olsa yolcu uçağı geçiyor üzerimizden. Uzak ama çok uzaklardan. Yine de görmesi güzel, demir kanatları üzerinde uçan insanları.

Meteoroloji uçakları da görünüyor bazen. Maviliğe beyaz şeritler bırakarak. Rizeli Yakup da yok şimdi. Hava durumunu kim tahmin edecek?

En son, siyah bir toz bulutu gibi kargalar geçti tepemizden. Serçeler korktular, kaçtılar ve yine kayboldular. Tehlike geçince geri geldiler ama.

Koğuşta iki ekranımız var bizim:
Biri, avlunun üzerindeki dikdörtgen mavilik.
Diğeri, televizyon ekranı. Tepesinde füzelerin uçtuğu kentlerin çocukları ve serçeleri. Keşke sadece kargalardan kaçabilseler.

Umut şimdi, bir tutam otun çevrelediği şu küçük duvar deliğinde.
Yavru serçeler başını ilk ne zaman çıkaracak?

Nokta niyetine son sözüm BARIŞ bu yüzden.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.