• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Düşünce karşısında duyulan kompleks ve gücün politikası
Düşünce karşısında duyulan kompleks ve gücün politikası
Ferhat Kentel 23 Haziran 2025

Düşünce karşısında duyulan kompleks ve gücün politikası

İçinde yaşadığımız, İsrail’in Filistin’de uyguladığı soykırım, ABD ile birlikte İran’a düzenledikleri saldırılarla kâbus gibi zamanlar, başka bir siyasetin aslında ne kadar çok gerekli ve mümkün olduğunu gösteriyor bize.

Ancak başka bir siyasetin önünü tıkayanlar İsrail’de, Türkiye’de ve ABD’de sesi çok çıkan, kendilerinden başka gerçeklik tanımayan bir ittifakın farklı versiyonları aynı tornadan çıkmış ve tek bir merkezden yönetiliyormuş gibi davranıyorlar. Ortak yürüttükleri topyekûn bir savaş var. Hepsi muhalefeti susturmaya çalışıyor, akademik hayatı durdurmaya, entelektüel düşünceyi ezmeye çalışıyorlar.

‘Üniversite ve profesör düşmanı’ seçkinler

Mesela, birkaç ay önce Avrupalılara kibir dolu bir ayar veren J.D. Vance’in (seçkin Yale Üniversitesi mezunu olduğunun altını çizelim!), en son olarak “profesörleri düşman” olarak nitelendirmesini hatırlayalım. Ülkesindeki “üniversitelere dürüstçe ve agresif bir şekilde saldırmalıyız” diyen Vance’ın aynı zamanda Macar diktatör Viktor Orban’ın, “sol tahakküme karşı, devlet üniversitelerini ele geçirmesini” takdir etmesini de örnek verebiliriz.

Trump ve şebekesi, baskı altına aldığı üniversitelerde artık Filistin’in lafının bile geçmesine tahammül edemiyorlar; aksi takdirde kaynaklarını kesiyorlar. Üniversitelerde artık belli konulara girmek imkânsız hale geliyor. Araştırmacılar, “iklim” veya “çevresel adalet”, “eşitlik”, “çeşitlilik” veya “kapsayıcılık” gibi konuları ele alamıyorlar. Hatta, öyle ki, bazı durumlarda, “toplumsal cinsiyet ideolojisini” benimsemediğini garanti eden bir anketi yanıtlamak zorunda kalıyorlar. “Kelimeler” yasaklanıyor; öğretim elemanları işten atılıyor; sağlık gibi çeşitli alanlardaki araştırmalar desteklenmiyor.

1950’lerde devlet büyüklerimiz, “Küçük Amerika” olmaktan bahsediyordu; şimdi epey olduk gibi görünüyor. Hem silah falan yapıyoruz hem de onlarla birlikte “toplumsal cinsiyet” gibi günahkâr mevzulara girmiyoruz!

Vance kafasının, şimdiye kadar entelektüeller karşısında duydukları kompleks eşliğinde, “ideolojik” olmakla suçladığı üniversiteleri aşırı sağın ideolojik endoktrinasyon merkezlerine dönüştürme çabası tabii ki sadece Trump ya da Orban’ın çiftliğinde söz konusu değil. Vance gibi bir adamın söylediği lafların, bizim burada, üniversiteyi düşman gören, “okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor” diyebilen ve üstüne üstlük YÖK denetleme kuruluna atanan bir üniversite “profesörü”nün (!) laflarından (ve tabii karakterlerinden) hiçbir farkı yok; hepsi çok benzer tornalardan çıkmış eşantiyonlar…

Bu arada tabii bu familyanın kafası çok karışık; mesela devletin yüce katlarından birinde danışmanlık yapan, okumuş yeni seçkinlerden biri “CHP’li belediyelere oy veren seçmen kültürsüz ve cahil” demiş… Bu üslup eski zamanda kalan beyaz Türk iktidarlarının üslubunu hatırlatıyor; iktidar olmuşlar demek ki iyice!

Bu iktidar ve düzenin gerçekleşmesinde “rıza”nın payı var ama zihinsel, ideolojik ve entelektüel olarak ele geçiremedikleri yerlere “ganimet” olarak el koyuyorlar. Sonrasında da, aynı belediyelerde olduğu gibi, el koydukları ve kayyum olmayı kendilerine yedirebilen, hiç utanmaları olmayan, arkalarındaki güçle bir yerleri fethedip üzerine konan, akademik sıfatlı insanlar, tepesine oturdukları üniversitelere 6 yaşındaki çocuklarla evlenmeyi mubah gören adamları “konferans” versin diye sokuyorlar… Gözümüze sokmak için… Tanrı tarafından torpilli olduğunu düşünen aptallar gibi, kutsal olduklarını düşündükleri davaları için…

Kompleksli bir ruh halini, aynı zamanda cilası dökülmüş kibirli aristokrat halini açık eden “Amerika’yı yeniden büyük yap” kalıbını da bizimkiler tekrarlıyorlar. “Dünya lideri”, “Türkiye yüzyılı” gibi kibir dolu öykünmelerle, çökmüş bir “Osmanlı’yı yeniden diriltmek” iddiasıyla, Amerikan özentili tarihi dizilerle, aşağılık komplekslerini kibirle aşmaya çalışanların ruh hali çok farklı mı?

Soykırımcı İsrail’in çıkar meşruiyeti

Popülist ideolojinin egemen olduğu ülkelerde, siyaset ve ekonomi, iki dilli bir seyir izlemeye devam ediyor. Bizim burada, bir yanda, devletimiz (düzenimiz) ve de devletimizin kutsallık inşasında milliyetçiliğin yeni taşeronlarından olan İslamcılığımız, Filistin konusunda mangalda kül bırakmıyor. Diğer yanda, “tek milletin iki devleti” -Azerbaycan ve Türkiye- Filistinlileri katleden soykırımcı Siyonist İsrail’in ordusunun ve uçaklarının petrolünü el ele iletmeye devam ediyor.

Filistin’de katliam devam ederken, Türkiye’nin günahı sadece petrol konusunda değil. Metin Cihan, sadece herkese açık resmi kaynaklara, Ticaret Bakanlığı verilerine dayandırdığı haberlerle, İsrail’e yönelik askeri ya da sivil her tür ihracatı ve işbirliğini açığa çıkarmıştı. Tabii ki bu yüzden yani saklayacak günahı olan bir devlet gücü, Metin Cihan’ı cezalandırdı ve insanların bu haberlere ulaşması engellenmeye çalışıldı.

Metin Cihan’ın sözlerini alıntılayalım: “Twitter, özellikle X adını aldıktan sonra, yani dünyanın her yerinde katliamcı ve baskıcı politikaları destekleyen bir zengin züppe tarafından satın alındıktan sonra, sansür sıradan bir uygulama haline geldi.”

Ama çok ironik bir şekilde, “milletimizin öteki devleti”nden gelen ve sosyal medyaya düşen bir paylaşım da Türkiye-İsrail ticaretini doğruladı. Azerbaycanlı bir TV sunucusu, adeta Sovyet döneminden kalma bir soğuklukla, “İsrail’e Azeri petrolü”ne karşı Türkiye’de eleştiri yapanları fırçalamış (ve galiba eleştiri yapanlarla ticaret yapanları karıştırmış!): “Madem Azerbaycan’ı eleştirirsiniz, İsrail’e düşmansınız neden ticarette 5. sıradasınız?” demiş… Sonra da bir miktar duygusala bağlamış: “Unutmayın ki size rağmen Türkiye zorda olsa yine ilk yardıma Azerbaycan gelecek” demiş ve sonunda da bombayı patlatmış, “İsrail size depremde yardıma geldi”! demiş! Yani bize depremde yardıma gelen, üstelik ticaret sıralamasında 5. sırada olduğumuz bir İsrail, alt tarafı 60 bin insanı katletmişse, ne var bunda! … dememiz gerekiyor anlaşılan…

Burası çok açık… Ama bir de devletin çıkar odakları içindeki hesaplar ve alışverişler durup dururken açığa çıkıveriyorlar! Mesela savaşkan ruhumuzu, “yeniden büyüklüğümüzü” bize hissettiren, komplekslerimizi tımar eden “medar-ı iftiharımız”

Baykar Teknoloji ile İsrail’e askeri donanım satan İtalyan savunma sanayi devi Leonardo arasında (şen kahkahalarla bezenmiş bir tören ile) bir ortaklık imzalanıyor. Ama birtakım devlet ve ekonomi kesişimindeki bu kardeşlik “masum” kalamıyor. Bir yandan Baykar’ın ne kadar da dünya çapında bir savaş şirketi olduğuyla böbürlenelim derken, daha insanca ve savaşsız, katliamsız yaşamak isteyen toplumsal kesimler (mesela İngiltere’de, Filistin destekçisi Palestine Action isimli grup) kalkıp, Leonardo’nun Londra’daki merkez binasının girişine kırmızı boya atarak protesto düzenliyor. E tabii bu eylem Filistin için yapıldığı için de “A Haber” haber yapıyor! Yani bir yandan övünmek için bir fırsat var, diğer yanda hamaset ihtiyacımız için protestoyu anlatacağız… İki ucu pis değnek! Ama bir yandan da sahtekâr durumları açığa çıkaran güzel bir paradoks!

Tabii ki Leonardo ve Bayraktar’ın ölüm makinası yapma konusundaki işbirliğine karşı, Türkiye’de de Öğrenci Kolektifleri tarafından düzenlenen bir eylemin ardından, iki üniversite öğrencisi gözaltına alınıyor. “İkiyüzlü” bir durum olduğu çok açık: birileri hem “soykırımın karşısındayız” diyor hem “soykırımcılara silah satıyor” hem de “silahlarınızla soykırım yapıyorlar!” diye bağıranlar içeri atılıyor… Hatta “üçyüzlü” bir durum söz konusu…

Yani aslında minareye bir türlü kılıf dikilemiyor.

Vatandaşın üzerine basarak süper güç olma kompleksi

İsrail yıllardan beri katliam yapıyor. Lübnan’ı, Yemen’i, Suriye’yi bombaladı. Şimdi de Gazze’de yaptığı soykırımı desteklemek, dünya kamuoyunun odağını değiştirmek ve tabii ki Ortadoğu’yu kaosa sürükleyip, denetleyebilmek için ahlaksızca İran’a saldırı düzenlerken, İran’da neler olduğuna dair Medyascope’ta Ruşen Çakır’ın sorularına cevap veren Kenan Çamurcu’nun anlattığı küçük bir anekdotu aktarayım. İran toprakları İsrail füzeleri tarafından bombalanırken, otomobilini süren bir kadının başını bir-iki kere açtığını fark eden ahlak polisleri (ya da kameraları) kadına ceza veriyorlar, arabasını bağlıyorlar. Aslında, kafanıza bomba yağıyor, siz kadınların başörtüsüne gözlerinizi dikiyorsunuz!

Kendi vatandaşına saygı duymayan bir takım cüppeli ya da kravatlı seçkinler dünyada ya da bölgesinde “mühim aktör” olmaya soyunuyorlar.

Gücün dilinin esir aldığı bir dünyada, güçlenerek ayakta kalacaklarını düşünenler, kendilerinin güçlendiğini zannediyor olabilirler, ancak gücün dilini daha da çok güçlendirmekten ve en güçlünün şiddet dilini meşrulaştırmaktan başka bir şey yapmıyorlar.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.