Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 26 Haziran İşkenceye Karşı Mücadele ve İşkence Görenlerle Dayanışma Günü dolayısıyla Arnavutköy Geri Gönderme Merkezi (GGM) önünde açıklama yaptı.
Açıklamada, “Türkiye, savaş, zulüm ve ağır insan hakları ihlalleri nedeniyle milyonlarca insanın göç ettiği bir ülke. Ancak göç etmek zorunda olan insanlar, güvenlik arayışıyla geldikleri ülkede yeni bir baskı rejimiyle karşı karşıya kalıyor. Özellikle Geri Gönderme Merkezleri (GGM), Türkiye’de mültecilerin en ağır hak ihlallerine maruz kaldığı, şeffaflıktan uzak, denetimsiz ve hesap vermeyen yapılar olarak varlıklarını sürdürüyor” ifadeleri yer aldı.
‘Cezaevlerinden çok daha ağır’
Türkiye’deki GGM’lerin denetimsiz, şeffaflıktan uzak ve insanlık dışı uygulamaların merkezi haline geldiği vurgulanan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“GGM’ler, aynı zamanda Türkiye’deki göç rejiminin en kapalı, en az şeffaf ve denetimden en uzak alanlarını oluşturmaktadır. Bu merkezlerde tutulan kişilere dair bilgiye erişim ciddi biçimde engellenmektedir. Ayrıca, avukatların müvekkilleriyle görüşmelerine yönelik fiili ve idari engeller, insan hakları örgütlerinin bilgi edinmesini neredeyse imkânsız hale getirmektedir. Görüşmelerin sınırlandırılması, iletişim haklarının kısıtlanması ve keyfi uygulamaların norm haline gelmesi, birçok durumda bu merkezlerdeki koşulları cezaevlerinden çok daha ağır kılmaktadır. Zaman zaman kamuoyuna yansıyan şüpheli ölümler, ağır sağlık sorunları ve işkence iddiaları hakkında resmi makamlarca veri paylaşılmaması, şeffaflık ve hesap verilebilirlik eksikliğini çarpıcı şekilde ortaya koymaktadır.”
‘Cinsel yönelim temelli şiddet GGM’lerde yaygın bir uygulama haline gelmiştir’
TİHV ve İHD, özellikle çocuklar, engelliler, LGBTİ+’lar ve kronik hastaların bu merkezlerde çok daha ağır koşullara maruz kaldığını belirterek şunları kaydetti:
“En savunmasız gruplar arasında yer alan çocuklar, engelliler, kronik hastalar ve LGBTİ+ mülteciler, GGM’lerde çok daha ağır koşullara maruz kalmaktadır. LGBTİ+ bireyler ve HIV+ kişiler, yalnızca ayrımcılığa değil, aynı zamanda sistematik şiddete, damgalamaya ve işkenceye maruz bırakılmaktadır. Cinsel yönelim temelli şiddet ve HIV statüsüne bağlı dışlama, GGM’lerde yaygın bir uygulama haline gelmiştir. İHD İstanbul Şubesi’ne 2024 yılı başından itibaren yapılan 148 bireysel başvuru ve işkence gördüklerini beyan ederek TİHV’e başvuran onlarca mültecinin yaşadıkları, bu ihlallerin ne denli yaygın ve yapısal olduğunun göstergesidir. Başvurularda, mültecilerin sokaktan rastgele ve keyfi biçimde alındığı, farklı karakollarda tutulduktan sonra bazen aynı kentte bulunan GGM’ye bazen ise binlerce kilometre uzaklıkta yer alan bir başka GGM’ye sevk edildikleri, sevk esnasında da işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları, aylarca bazen de bir yılı geçen sürelerde GGM’lerde tutuldukları ve tüm bu alıkonma süreçlerinde fiziksel/psikolojik işkenceye maruz kaldıkları bildirilmiştir.”
‘Mültecilerin temel hakları güvence altına alınmalı’
Avrupa Birliği fonlarıyla desteklenen bu merkezlerde bağımsız denetimlerin hayata geçirilmesi ve merkezlerin kapatılması talep edildi:
“Belirtmek gerekir ki, son derece denetimsiz bir konumda olan bu kapatılma mekanlarının yani GGM’lerin inşası ve işleyişi, Avrupa Birliği tarafından sağlanan ekonomik katkılarla mümkün kılınmaktadır. AB tarafından şimdiye dek bu merkezlere yaklaşık 213 milyon Euro düzeyinde ekonomik destek sağlanmıştır. Ancak bu merkezlerde yaşanan ağır hak ihlallerine dair şeffaf, bağımsız ve düzenli bir denetim mekanizmasının kurulmaması ciddi bir sorundur. Uluslararası yükümlülüklerin gereği olarak, bu desteklerin insan hakları standartları çerçevesinde izlenmesi ve hesap verilebilirliğin sağlanması gerekmektedir.
Bu durum, yalnızca bireysel mağduriyetler üretmekle kalmamakta; insan hakları ihlallerinin belgelenmesini ve kamuoyuna ulaşmasını da sistematik biçimde engellemektedir. Şeffaf olmayan yapılar denetimsiz alanlara dönüşmekte, temel insan hakları idarenin keyfiyetine terk edilmektedir. Bu merkezlerde yaşanan ihlallerin görünür kılınması, bağımsız denetimlerin sağlanması ve mültecilerin temel haklarının güvence altına alınması hem Türkiye’nin hem de bu yapıları ekonomik olarak destekleyen uluslararası aktörlerin acil sorumluluğudur.”
Talepler sıralandı
“İşkencenin hiçbir istisnasının olamayacağını, ulusal ve uluslararası tüm insan hakları belgelerinde mutlak bir yasak olarak düzenlendiğini hatırlatarak; aşağıdaki taleplerimizi kamuoyuna ve tüm yetkili kurumlara iletiyoruz:
1. Tüm Geri Gönderme Merkezleri kapatılmalı, insan onuruna dayalı, koruma temelli ve hak odaklı alternatif mekanizmalar geliştirilmelidir.
2. Geri Gönderme Merkezleri kapatılana kadar, mevcut merkezler ilgili uluslararası standartlarla uyumlu olarak, bağımsızlığından şüphe duyulmayan insan hakları mekanizmaları ile insan hakları örgütlerinin etkin denetimine derhal açılmalı; sivil toplum kuruluşlarının, insan hakları örgütlerinin, baroların ve uluslararası insan hakları mekanizmalarının bu alanlara düzenli ve engelsiz erişimi sağlanmalıdır.
3. Çocuklar, engelliler, LGBTİ+ bireyler ve kronik hastalar GGM’lerde tutulmamalı, koruma temelli çözümler sunulmalıdır.
4. GGM’lerin kent yaşamından izole edilerek konumlandırılmasına son verilmeli, erişim koşulları insan hakları standartlarına uygun olmalıdır.
5. Avrupa Birliği tarafından sağlanan ekonomik katkılar, insan hakları kriterleri doğrultusunda izlenmeli; bu merkezlerde yaşanan ihlaller karşısında uluslararası şeffaflık ve denetim yükümlülüğü yerine getirilmelidir.
6. Cenevre Sözleşmesi’ndeki coğrafi çekince kaldırılmalı, mültecilik evrensel bir hak olarak tanınmalıdır.
7. İşkence, kötü muamele ve insanlık dışı uygulamalarla ilgili tüm başvurular ilgili uluslararası standartlarla uyumlu olarak bağımsızlığından şüphe duyulmayan insan hakları mekanizmaları ile insan hakları örgütleri tarafından derhal soruşturulmalı; sorumlu kamu görevlileri hakkında etkili ceza ve disiplin süreçleri işletilmelidir. Bu soruşturmalar, BM İşkenceye Karşı Komite’nin 14 Ağustos 2024 tarihli tavsiyelerine uygun olarak, kolluk görevlilerinin aşırı güç kullanımına dair iddiaların hızlı, tarafsız, bağımsız ve etkili şekilde incelenmesini, suçlu bulunanların cezalandırılmasını ve mağdurlara uygun giderim sağlanmasını güvence altına almalıdır.
8. GGM’lerde tutulanların sağlık, gıda, barınma ve iletişim ihtiyaçları insan onuruna uygun şekilde karşılanmalıdır.
9. İşkencesiz, kapatmaya dayalı olmayan ve insan onurunu esas alan bir göç rejimi mümkündür. Bunun için politik irade, insan hakları örgütlerinin etkin katılımı ve uluslararası yükümlülüklere koşulsuz bağlılık esastır.”
‘İşkencesiz bir dünya mümkün’
Açıklamanın sonunda şu ifadeler yer aldı:
“İşkencenin hiçbir koşulda meşrulaştırılamayacağını bir kez daha vurguluyoruz. Mülteciler yalnız değildir! İşkencesiz, onurlu bir yaşam herkesin hakkıdır! İnsanlık onuru işkenceyi yenecek! İşkencesiz bir dünya mümkün!”