Lahey mutabakatı: Türkiye–ABD ilişkilerinde yeni dönem mi?
Yıldız Önen 2 Temmuz 2025

Lahey mutabakatı: Türkiye–ABD ilişkilerinde yeni dönem mi?

Trump’ın ikinci döneminde Türkiye ile ABD arasında imzalanan Lahey Mutabakatı, savunma, enerji ve ticaret alanında kapsamlı bir işbirliği vaat ediyor. Ancak geçmişteki deneyimler ve mevcut uluslararası konjonktür, bu anlaşmanın kısa vadeli bir rahatlamanın ötesine geçip geçemeyeceğini tartışmaya değer kılıyor.

Trump, ikinci başkanlık döneminde ABD’nin Çin’le küresel rekabetindeki konumunu güçlendirmek için görüştüğü liderlerle benzer bir strateji izliyor: Bir yandan İsrail ile birlikte yarattığı Ortadoğu’daki istikrarsızlığı ve tehditleri göstererek savunma harcamalarının artırılmasını istiyor, diğer yandan bu harcamaların ABD’den yapılması gerektiğini dayatıyor. Daha önce NATO üzerine yazdığım bir yazıda da Trump’ın üye ülkeleri savunma bütçelerini yükseltmeye nasıl zorladığını anlatmıştım.

Bu yaklaşımın son örneği, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump’ın Lahey’de imzaladığı ve “Lahey Mutabakatı” olarak anılan yeni anlaşma oldu. Bu mutabakat, Türkiye–ABD ilişkilerinde “yeni bir dönem” olarak sunulsa da arka planında küresel güç dengeleri ve çıkar hesaplarıyla örülü.

Erdoğan bu anlaşmayı “kazan-kazan” olarak nitelendirirken, Trump “Türk-Amerikan ilişkilerini altın çağa taşıyoruz” diye yorumladı.

Basına yansıyan bazı ifadeler, Erdoğan ile Trump arasındaki ilişkiyi açıklıyor:

Trump, bir görüşme sonrasında Erdoğan’dan “My friend. Sert bir lider ama anlaşmak kolay” diye söz etmişti.

Erdoğan ise basına kapalı bir toplantıda “Trump çok hızlı karar alıyor; bazen de o kararlar yüzünden bizi zor durumda bırakıyor” demişti.

Bir başka basına sızan diyalogda, Trump’ın Erdoğan’a “Biz seninle anlaşırız, sen bana doğrudan söyle” dediği, Erdoğan’ın da “Bazen bürokrasi ikimizi de yavaşlatıyor” şeklinde karşılık verdiği yer aldı.

Bu diyaloglar, iki liderin bazı konularda çok sıkı olduklarını göstermesine rağmen; S-400 meselesi, Suriye’nin kuzeyi ya da Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları gibi başlıklarda sık sık karşıt pozisyonlara düştükleri de bir gerçek.

Yani ilişkiler bir yandan “lider diplomasisi” sayesinde hız kazanıyor; diğer yandan kişisel gerilim ve ani kararlarla kırılgan hale gelebiliyor. Bu, son imzalanan mutabakatın da kaderini belirleyebilecek bir husus. Trump’ın Ukrayna Başkanı Zelensky ile yaşadığı krizler tüm liderler üzerinde bir gerilim yaratıyor.

Lahey mutabakatının kapsamı ve detayları

Trump’ın ilk başkanlık döneminde ilişkiler çok gelişmemiş, hatta Türkiye’nin F-35 programından çıkarılması gibi gerilimler yaşanmıştı. Ancak ikinci dönemde ilişkilerin yeniden canlandırılması hedefiyle yürütülen bu görüşmelerin somut sonucu Lahey Mutabakatı oldu.

Mutabakat üç ana başlık içeriyor:

Savunma Sanayi İş Birliği: Türkiye, ABD’den F-16 modernizasyon kitleri ve mühimmat alabilecek. Bazı radar ve elektronik harp sistemlerini ABD lisansıyla ortak üretecek. ABD, CAATSA yaptırımlarının büyük kısmını askıya alacak.

Enerji ve Doğu Akdeniz: Türkiye, Doğu Akdeniz’deki yeni doğalgaz sahalarında ExxonMobil ve Chevron’a “öncelikli ortak” statüsü tanıyacak. Ayrıca ABD’nin Türkiye’ye LNG ihracatında fiyat indirimi öngörülüyor.

Ticaret ve Gümrük: Çelik ve alüminyumda Türkiye’ye uygulanan ek vergiler 18 ay içinde kaldırılacak; karşılıklı gümrük tarifeleri kademeli olarak düşürülecek.

Tabi ki anlaşmaların gerçek etkisi, yalnızca kâğıt üzerindeki maddelerle değil, uygulanma şekli ve uluslararası koşullarla belirlenecek.

Türkiye–ABD ticaret dengesi ve beklentiler

2024 yılı sonu itibarıyla iki ülke arasındaki toplam ticaret hacmi 29,8 milyar dolar oldu: Türkiye’nin ABD’ye ihracatı 15,2 milyar dolar; ABD’nin Türkiye’ye ihracatı 14,6 milyar dolar. Görünürde Türkiye 600 milyon dolarlık bir dış ticaret fazlası veriyor.

Ancak detaylı bakıldığında tablo değişiyor: Türkiye’nin ihracatı ağırlıkla tekstil, otomotiv, demir-çelik ve tarım ürünlerinden oluşurken; ABD, uçak ve havacılık sanayi ekipmanları, LNG ve ham petrol, yüksek teknoloji ürünleri ve ilaç gibi yüksek katma değerli kalemlerde daha yüksek kâr elde ediyor. Yani ticaret hacmindeki artış, gerçekte Türkiye’nin değil, ABD’nin gelirinin artmasına yol açıyor.

Türkiye-ABD ilişkilerinde büyük değişiklikler yaratacağı söylenen Lahey Mutabakatı sonrası beklentiler ise şöyle:

Çelik ve alüminyumda ek vergilerin kalkması, Türkiye’nin ihracatını yıllık 1–1,5 milyar dolar artırabilir.

Savunma sanayisinde ortak üretim, ihracat potansiyelini güçlendirebilir.

Doğu Akdeniz’deki doğalgaz projeleri, yıllık 2–3 milyar dolarlık ek enerji geliri sağlayabilir.

Eğer her şey yolunda giderse, toplam ticaret hacminin birkaç yıl içinde 30 milyar dolardan 40 milyar dolara çıkacağı tahmin ediliyor.

Riskler ve uluslararası konjonktür

Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi garanti değil. Geçmişte ABD ile yaşanan krizler –1974 Kıbrıs ambargosu, 2003 Irak tezkeresi krizi ve S-400 alımı sonrası CAATSA yaptırımları– ilişkilerin ne kadar kırılgan olduğunu gösterdi.

Dahası, dünya Trump’ın seçim kampanyasında vadettiği gibi “barış dolu” değil; aksine Ortadoğu’da ve başka bölgelerde yeni gerilimler ve çatışmalar yaşanıyor. ABD ve İsrail, İran’ın nükleer programındaki en küçük adımı bile saldırı gerekçesi sayabileceklerini ilan ettiler. Son saldırılarda NATO üslerinin ve Türkiye’deki tesislerin kullanıldığı da biliniyor. Bu durum, Türkiye’yi jeopolitik olarak önemli kılarken, aynı zamanda her an çatışmanın tarafı olma riskini de beraberinde getiriyor.

Doğu Akdeniz’de ABD şirketlerine tanınan “öncelikli ortak” statüsü, enerji gelirlerinin ne kadarının Türkiye içinde kalacağı ve sanayiye nasıl yansıyacağı konusunda da soru işaretleri yaratıyor.

Sonuç olarak, Lahey Mutabakatı kağıt üzerinde Türkiye–ABD ilişkilerinde “yeni bir sayfa” açıyor gibi görünse de iki ülke liderlerinin kişisel ilişkilerine ve küresel dengelerdeki dalgalanmalara fazlasıyla bağımlı. Bu bağımlılık, fırsatların yanında ciddi riskler de barındırıyor.

Ortadoğu’da savaşların arka arkaya çıktığı, Gazze’de soykırımın devam ettiği bir dönemde “altın çağ” Trump’ın Nobel Barış Ödülü alması gibi bir hayalin ötesine geçemeyecektir.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.