İki afet arasında Antakya: Plansızlık mı rant mı?

İki afet arasında Antakya: Plansızlık mı rant mı?
İki afet arasında Antakya: Plansızlık mı rant mı?
Konuk Yazar
  • Yayınlanma: 3 Temmuz 2025 14:37
  • Güncellenme: 3 Temmuz 2025 16:33

Tarihte birçok imparatorluğun merkezi olan Antakya, defalarca yıkılmasına rağmen hiç terk edilmedi. Havası, suyu, bereketli toprakları, çok tarihli, kültürlü yapısı Antakya’yı tercih edilen şehir yaptı. Antakya 6 Şubat gecesi 8’inci kez yıkıldı. Binlerce insan enkaz altında kalarak yaşamını yitirdi, binlercesi de yaralandı. Pek çok kişiye ise hâlâ ulaşılamadı.

Antakya’yı ne olursa olsun bırakmayan hatta gittiği yerlerden geri dönen insanlar geçtiğimiz günlerde bir de yangınla mücadele etmek zorunda kaldı. Hali hazırda koca bir şantiye alanı görünümünde olan kentte toz, iş makinelerinin yarattığı tehlike, konteyner kentlerdeki zor koşullar altında hayatta kalma mücadelesi veren insanlar bir de alevler arasında kaldı. Aşırı sıcak, kuvvetli rüzgâr yangının yayılmasını kolaylaştırdı. Peki daha etkin müdahale olmaz mıydı?

Üç gün önce sabah saatlerinde Üçgedik mahallesinde başlayan yangın kısa sürede rüzgârın da etkisiyle Karaali, Dikmece, Gülderen, Oğlakören, Alahan mahalleleri ve Serinyol ilçesine kadar ilerledi. Bu mahallelerin bir kısmı deprem sonrası TOKİ’lerin yapıldığı mahallelerdi ve şantiye halinde olduğu için başta yol olmak üzere hiçbir altyapı yoktu. Bu altyapı sorunu yangına müdahale etmede de öne çıktı. Karaali mahallesi yol olarak daha düzgün bir yapıya sahip olduğu için itfaiye, destek için araçlar daha rahat girdi. Hemen yanı başındaki Dikmece mahallesi, deprem konutları inşaat alanı. Yolu, altyapısı olmadığı için araçlar, itfaiye sahaya rahat geçemedi.

 

Yangının başladığı ve rüzgârın çok yoğun olduğu pazartesi günü sahadaydım. Önce Karaali mahallesinde oradan da Dikmece’ye geçtim. Karaali’de yerleşim alanları boşaltılıyordu. İnsanlar hayvanlarına, yok olan doğaya, zeytinlikleri, tarlalarına, evlerine hatta ‘kaderlerine’ üzülüp dert yanıyordu. “Depremden sonra yeni yeni toparlanmıştım, tarlam, her şeyim gitti. Bizim kalbimiz her şeye dayanır mı” sözü hala kulaklarımda. Sadece onların değil benim de kalbim dayanmıyordu yanan evleri, tarlaları, zeytinleri görmeye; her şeyini kaybetmiş ve tam toparlanmışken yeniden kaybeden insanların yüzündeki çaresizliğe benim de kalbim dayanmıyordu. Ne var ki yazıp, anlatmaktan da başka çare gelmiyordu.

İşin duygusallığı bir yana dursun, Karaali’de birkaç gündür su kesintisi olduğu için herkesin su deposu boşmuş, bu nedenle yerel halk, yangına ilk müdahaleyi yapamamış.

Karaali Mahallesinden Ali Haydar Akgöl, Anka Haber Ajansı’na yaptığı açıklamada “Karaali’de 3-4 gündür su kestik. HATSU sularımızı kesmişti. Burada su depoları boş olduğu için insanlar kendi evinin etrafını söndüremedi. Yangın rüzgârın etkisiyle 4-5 farklı noktaya savruldu” dedi. Yine Dikmece mahallesinde bir vatandaş, sürekli elektrik kesintisi yaşadıklarını, yangın sürecinde de mahallede elektrik kesintisi olduğu için su kuyularını çalıştıramadıklarından yangına müdahale edemediler. Su ve elektrik kesintisi olmasa insanlar kendi ev ve ahırlarına müdahale edebilecek, yangın bu seviyede yayılmayacaktı.

Bu arada elektrik ve su kesintisi Antakya’nın bir rutini hale geldi. Şehir merkezinde oturan ben de dahil herkes su ve elektrik kesintilerinin mağduru. Geçtiğimiz hafta on gün boyunca her gün elektrik kesintisi yaşadım, bu on günün içinde 48 saat boyunca hiç elektrik verilmediği oldu. Haber yazmak, telefonumu şarj etmek gibi ihtiyaçlarımı o an elektriğin olduğu başka bir mahallede yaptım.

Bu bilgileri neden verdim çünkü bu şehirde altyapı yok ve olası bir afette müdahalede sorun yaşanıyor.

Son bir senedir Antakya tam bir şantiye kenti oldu. Hızla evler yükseliyor, kaba inşaatlar bitiyor. Fakat bu yükselen evlerin yolu yok, altyapısı, üst yapısı yok. Mimar ve Mühendisler Odası’nın 6 Şubat’ın yıldönümünde bir raporu vardı. Raporda, “Bir şehir sadece binalardan oluşmaz, planlamada en önemli nokta altyapı ve yol” denildi. Yolun olmadığı, elektriğin, suyun olmadığı bölgelerde yangına müdahalede gecikme olunca bugün bir kez daha altyapının önemini yaşayarak gördük.

Evler hızla yükseliyor, tüm hızıyla… Antakya dağların arasına kurulu, içinden Asi nehrinin geçtiği çok eski bir tarihi olan kent. Yüzde 90’ı yıkılan kent merkezi şu an yeniden inşa sürecinde, binalar da yükselmeye başladı. Yıkılan yerler yerinde inşa yapılırken diğer taraftan ise şehrin dağlık kesimi olan Gülderen, Dikmece gibi bölgelere sıfırdan şehir yapıldı. Hak sahibi kaç kişi, kaç tane ev yapılıyor, bunların hepsi hala belirsiz.

Binlerce dönüm arazi, binlerce TOKİ… TOKİ’ler için kamulaştırma süreçleri sancılı geçti hala da mahkemeler usulsüz, hukuksuz kamulaştırma dosyaları ile dolu. Bu kamulaştırmalardan biri deprem sonrası eylemleriyle adı duyulan Dikmece mahallesi Antakya’nın en tepelerinde, zeytin ve tarımla geçinen bir mahallesi. Rezerv alan ilan edilen bölgede TOKİ kamulaştırmaları yapıldı. Bölgede 100 yıllık onlarca zeytin ağacı kesildi. Meryem Kutlu’yla da o zaman tanıştık. Çocukluğunun, gençliğinin geçtiği dedesinden kalma zeytinliklerin kesilmemesi için mücadele etti. Eyleme katıldı, kamuoyu oluşturdu, dava açtı. Yangında Meryem’in de zeytinlikleri yandı. Meryem ve babası kamulaştırmadan kurtardıkları son zeytinliklerinin yanmasını ağlayarak izlerken, “Onların da canı var” sözleri döküldü dudaklarından…

Antakya’da yangın dün itibariyle kontrol altına alındı. Söndürme çalışmaları bittiğinde net bilanço ortaya çıkacak. Yangının çıkış sebebine dair birçok bilgi ortamda dolaşıyor. Halkın bir kısmı hala nerden çıktığı belli olmayan yangının sabotaj olduğunu düşünüyor. Bu söylentiye dair şu an somut bir veri yok. Bu yangın rant için mi yapıldı, yoksa sorumsuzluk ve plansızlıkla ortaya çıkan bir süreç miydi bunu önümüzdeki zamanlarda göreceğiz. Belki de iklim sorunlarında kaynaklanan durum yangın çıkmasında etkili oldu. Antakya son bir sene içinde çok az yağış aldı. Kentin su rezervi sorunlu. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Öntürk, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada, “Su sorunumuz var. Ağustos ayında Karaçay barajında su yok. Amik ovası ikinci ürünü alamayacak, su yok. Suyu yanlış kullanıyoruz” dedi. Ağır depremden çıkan Antakya, yangınlarla mücadele etti, deprem sonrası aşırı yağışta sellerle mücadele etti, önümüzdeki süreçte görünen o ki su sorunu da yaşayacak.

Yangının nasıl, ne şekilde çıktığı önemli ve konuşulması gereken bir konu elbette ama asıl konuşulması gereken konunun büyük bir afet görmüş ve her türlü afete açık kent olan Antakya’nın olası bir afete hazır olmaması. Olası bir afet anında kentin yarısının şantiye olduğu düşünülerek, “ne yapmalı” sorusunun düşünülmemesi. Hala olağan hayat akışında elektrik, su gibi temel yaşamsal ihtiyaçlarda sorun yaşanması yeni kurulan bir kentin altyapı gibi önemli sorununun ilk gündemlerde yer almaması. Alt yapının içinde acil durumda bağlantı yolları, aşırı yağışta su akış yolu, kanalizasyon hepsi var.

Sonuç ve yakıcı gerçeklik ise koskoca boşluğu olan kirli, sağlıksız hava ve yaşam koşullarına rağmen direnen bir kentin kalan ormanlarının artık olmaması. Konteyner kentte yaşayan ev bekleyen 250 bin kişiye yeni evsiz vatandaşların eklenmesi ve her türlü afetten (sel, yangın, deprem) nasibini alan Antakya’nın hala afete dirençli bir kent olarak planlanmaması kentte yaşayanları kaygılandırıyor.