• Ana Sayfa
  • Dosya
  • Ortadoğu’da yeni bir doktrin mi? İbrahim Anlaşmaları’nın Ortadoğu’ya etkisi ne olacak?

Ortadoğu’da yeni bir doktrin mi? İbrahim Anlaşmaları’nın Ortadoğu’ya etkisi ne olacak?

İbrahim Anlaşmaları, Donald Trump’ın damadı ve o dönem danışmanı olan Jared Kushner tarafından Haziran 2019’da Bahreyn’de düzenlenen Barıştan Refaha adlı ve ağırlıkla Filistin meselesi merkezli Ortadoğu atölye çalışmasının bir anlamda devamı niteliğinde. Trump Barış Planı olarak bilinen iki aşamalı planın bu ilk bölümü Filistinliler tarafından kabul edilemez bulunmuştu. İbrahim Anlaşmaları olarak somutlaşan bu plan Ortadoğu’ya barışı getirebilecek mi?

Ortadoğu’da yeni bir doktrin mi? İbrahim Anlaşmaları’nın Ortadoğu’ya etkisi ne olacak?
Ortadoğu’da yeni bir doktrin mi? İbrahim Anlaşmaları’nın Ortadoğu’ya etkisi ne olacak?
İlke TV
  • Yayınlanma: 17 Temmuz 2025 16:44
  • Güncellenme: 18 Temmuz 2025 01:45

Ortadoğu’da ‘farklı bir dönemin kapılarını açma’ iddiasındaki İbrahim Anlaşmaları, 13 Ağustos 2020’de ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk döneminde İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında başlayan normalleşme sürecinin ilanıyla başlamıştı.

İbrahim Anlaşmaları son süreçte, Suriye’de 8 Aralık 2024’te Esad-Baas rejimi sonrası Şam’daki geçiş hükümetinin İsrail ile kurmayı istediği ‘en azından düşmanca olmayan’ bağlar ve bu anlaşmaya katılma ihtimaliyle  de gündemde. 

BAE’nin ardından Bahreyn, Sudan ve Fas’ın katılımıyla  genişleyen İbrahim Anlaşmaları bağlamında,  Ortadoğu’da yıllardır devam eden Arap-İsrail anlaşmazlığının çözümüne bir katkı sağlayıp sağlamayacağı, İsrail-Filistin sorununa etkileri, diğer Arap ülkelerinin bu gelişmeye katılıp katılmayacağı ve bu çerçevede bu anlaşmanın kapsamının genişleyerek bir barış ortamı yaratıp yaratmayacağı gibi cümlelerin önünde büyük bir soru işareti var. 

Arap dünyasının genelinde, Filistin meselesi çözülmeden İsrail ile normalleşme tabu olarak  görülüyordu. İbrahim Anlaşmaları’nda Filistin meselesinin yer almaması ise bir başka soru işareti.

Peki, yine ABD arabuluculuğunda, Cemal Abdülnasır sonrası büyük oranda ‘süngüsü düşmüş’ Mısır’ı İsrail’i tanıma noktasına getiren 1978’deki Camp David Anlaşması’na, genişletilmiş bir versiyonu olarak benzetilen İbrahim Anlaşmaları nedir? Ortadoğu’da vaad ettiği gerçek bir barış mı? Ortadoğu’nun önümüzdeki yakın ve orta vadedeki süreçte yön verileceği ‘enstrümanlardan’ biri İbrahim Anlaşmaları mı?

Üç dinin ortak simgesi: Hz. İbrahim 

İbrahim Anlaşmaları, adını Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’ın ortak atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim’den alıyor. 

Hz. İbrahim, Kur’an’da, Tevrat’ta ve İncil’de kutsal bir figür olarak yer alıyor.  Yahudiler ve Müslümanlar için Arap eşi Hacer’den dünyaya gelen Hz. İsmail ve Yahudi eşi Sara’dan dünyaya gelen Hz. Yakup (Y’İsrael) dolayımıyla soyun atası, Hristiyanlar için ise inancın sembolü. 

Bu anlamda ‘İbrahim, Avram ya da Abraham’ sembolü, bu yanıyla ‘barışa aç’ bir coğrafya olarak Ortadoğu’da farklı dinlerden halklar arasında barış ve işbirliğini teşvik etme mesajını taşımayı amaçlarken İbrahim Anlaşmaları da bu anlatı üzerinden bir ‘barış projesi’ olarak sunuldu. 

Genişletilmiş Camp David olarak İbrahim Anlaşmaları 

13 Ağustos’taki ‘normalleşme’ ilanının ardından İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasındaki diplomatik ilişkileri normalleştiren İbrahim Anlaşmaları, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Beyaz Saray’da düzenlediği resmi bir törenle 15 Eylül 2020’de imzalandı. Bu normalleşme adımları aynı yıl içerisinde genişleyerek Fas ve Sudan’a da ulaştı.

1978’de Enver Sedat’ın Devlet Başkanlığı döneminde Mısır ile İsrail arasından imzalanan Camp David Anlaşması, İbrahim Anlaşmaları gibi hızla genişlemedi, hatta belki bu anlaşmanın bir etkisi olarak Sedat’ın hayatına mal oldu. Enver Sedat 6 Ekim 1981’de Yom Kippur Savaşı’nın yıldönümü törenlerinde Mısır İslami Cihadı tarafından öldürüldü. 

Camp David Anlaşması’ndan yıllar sonra İsrail’i tanıyan ikinci Arap devleti 1994’te Ürdün oldu. Ancak bu tanıma kararında da Camp David’den değil, bir yıl önce  1993’te Filistin ile İsrail arasında imzalanan Oslo Anlaşması’nın etkisinden söz etmek gerek.

Bu yanıyla Camp David Anlaşması ‘yarım kalmış bir hikaye’ gibi dururken, İbrahim Anlaşmaları’nın genişleme potansiyeli dikkat çekici. 

İbrahim Anlaşmaları’na her devletin, ekonomik, askeri ve siyasal çıkarlarını gözetme ve  uluslararası toplum ve İsrail nezdinde  bir denge politikası çerçevesinde katıldığını söylemek mümkün .  

İlk katılımcı BAE, anlaşmanın ardından İran tehdidine karşı İsrail hava savunma sistemlerine erişim sağladı. Anlaşma sayesinde ABD ile daha fazla yakınlaşmayı uman BAE’nin ajandasında F-35  savaş uçaklarına sahip olmak da var. İsrail açısından anlaşmanın istikbaldeki kazanımı, BAE ve Bahreyn üzerinden Körfez’deki finansal merkezlere daha doğrudan erişim imkanı. 

İbrahim Anlaşmaları’na Bahreyn’in katılımı ise anlaşmalarda ‘Suudi Arabistan’ın gölgesi’ olarak okunabilir.

Bahreyn’de  bir dönem çoğunlukta olan Şiiler ancak tüm baskılara rağmen neredeyse halen nüfusun yarısını oluşturuyor. Bahreyn’de Suudi Arabistan destekli yönetim Şii nüfusu İran ile işbirliği yapmakla itham ederek baskı uyguluyor. 

Suudi Arabistan’ın 2023 yılı içinde İbrahim Anlaşmaları’na katılımı gündeme gelmiş, ancak 7 Ekim 2023 sonrası gündemden düşmüştü.

Fas ise, eski bir İspanya sömürgesi olan Batı Sahra üzerinde hak iddia ediyor ve bu iddiasını uluslararası kamuoyunda  meşrulaştırmak istiyor. 

2020 sonlarında Trump yönetimi, Fas’ın bölge üzerindeki hak iddialarını tanıyarak Rabat’ın İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmasının önünü açtı. Fas ve İsrail 2021’de bir savunma mutabakatı imzaladı ve bu mutabakat, ileri düzey insansız hava araçları, hava savunma sistemleri ve istihbarat uydularını kapsayan bir dizi silah anlaşmasını beraberinde getirdi.

El Beşir döneminden kalan ambargolardan kurtulmak isteyen ve halen bir iç savaş içindeki Sudan , bu savaş nedeniyle İbrahim Anlaşmaları çerçevesinde ilişkileri henüz geliştiremedi. 

İbrahim Anlaşmaları’nın  gelecekteki olası paydaşı Suriye’yi ise, anlaşmaların ticari muhtevası ile birlikte, Suriye ve Levant coğrafyasının ticari ilişkilerdeki tarihi sembolizmiyle de incelemek gerek.  

Suriye merkezli Akdeniz havzası, tarihte Finikelilerden bu yana ticaretin önemli merkezlerinden biri. Bu anlamda İbrahim Anlaşmaları’na Suriye’nin olası katılımının ticari bir anlamı da var. Diğer yandan Çin’in yükselen ekonomik gücüne karşı dünyada yeni ve alternatif enerji ve ticaret yollarının gündemde olduğu bu süreçte, Suriye’nın tam da bu yolların ortasında yer aldığı akılda tutulmalı. 

ABD Başkanı Donald Trump 14 Mayıs’ta Körfez turu kapsamında Riyad’da Şam’daki geçiş hükümetinin Başkanı Ahmed Şara ile görüşmüş ve kendisini İsrail ile ‘normalleşmeye’ davet etti ve Suriye’ye yönelik yaptırımları kaldırdı. Şara ise Trump’a ABD’li Suriye’de yatırım yapmaya davet ederek karşılıkta bulundu. 

Filistin meselesi ve İbrahim Anlaşmaları 

İbrahim Anlaşmaları’na imza atar her bir devlet Arap Birliği üyesi. Arap Birliği’nin 28 Mart 2002’deki Beyrut’ta yapılan zirvesinde alınan kararların ana hattı ‘İsrail’in 1967 yılında işgal ettiği topraklardan çekilmesi karşılığında Arap ülkeleri ile ilişkilerinin normalleştirilmesi’ şeklindeydi. İsrail’in 1967’deki Altı Gün Savaşı sonunda işgal ettiği söz konusu topraklar arasında, şu sıralar gündemde olan Gazze ve Golan Tepeleri’nin yanı sıra, Doğu Kudüs ve Batı Şeria yer alıyor. 

Arap Birliği’nin kararının hilafına İbrahim Anlaşmaları’na sağlanan katılım, Filistin meselesi bağlamında anlaşmalara dair en önemli endişelerden biri. 

İbrahim Anlaşmaları, Donald Trump’ın damadı ve o dönem danışmanı olan Jared Kushner tarafından Haziran 2019’da Bahreyn’de düzenlenen “Barıştan Refaha” adlı ve ağırlıkla Filistin meselesi merkezli Orta Doğu atölye çalışmasının bir anlamda devamı niteliğinde. Trump Barış Planı olarak bilinen iki aşamalı planın bu ilk bölümü Filistinliler tarafından kabul edilemez bulunmuştu. Planın hazırlanma aşamalarına doğrudan ilgilendirdiği halde Filistinliler dahil edilmedi. 

İbrahim Anlaşmaları sonrası ise, resmi olmayan kaynaklarla “Anlaşmayla beraber İsrail’in Filistin’i İlhak politikalarının kalıcı şekilde durduracağı” aktarıldı

Ancak  İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu “Bu anlaşmada ilhak politikaları durdurulmamış, bir süreliğine askıya alınmıştır” açıklamasıyla bu iddianın da altını boşalttı.