14 Temmuz 1960’ta, 65 yıl önce bu hafta, bilimsel bir geçmişi ya da akademik bir yeterliliği olmayan genç bir İngiliz kadın, Tanzanya’daki Gombe Stream Oyun Koruma Alanı’na bir tekneyle yanaştı. Bu yolculuk, vahşi doğadaki şempanzeler üzerine öncü bir araştırmanın başlangıcı olacaktı. Jane Goodall’ın keşifleri yalnızca hayvan davranışlarına dair anlayışımızı kökten değiştirmekle kalmadı, insan olmayı nasıl tanımladığımızı da yeniden şekillendirdi.
O sırada sadece 26 yaşında olan Goodall, uzun zamandır hayvanlarla yaşamak ve onları incelemek istiyordu. “Görünüşe göre yaklaşık bir buçuk ya da iki yaşımdayken böcekleri incelermişim, her şeyi… Bu zamanla evrildi, gelişti, büyüdü. Sonra Dr. Dolittle ve Tarzan gibi kitapları okudum ve Afrika benim hedefim haline geldi,” dedi 1986’da BBC’den Terry Wogan’a.
Okuldan mezun olduktan sonra sekreterlik kursuna katıldı, bir yandan da çocukluk hayalini finanse etmek için garsonluk ve film prodüksiyon asistanlığı yaptı. 1957’de sonunda Kenya’nın Nairobi kentindeki bir arkadaşını ziyaret etmek için yeterli parayı biriktirdi. Orada, sadece hayvanlar hakkında konuşma umuduyla tanınmış Kenya doğumlu Britanyalı paleoantropolog Profesör Louis Leakey ile görüşme ayarladı. Leakey, sekreteri yakın zamanda ayrıldığı için, Goodall’ın sessiz kararlılığından ve Afrika yaban hayatına dair kendi kendine edindiği geniş bilgiden çok etkilendi ve onu Doğa Tarihi Müzesi’nde asistanı olarak işe aldı. Leakey, daha sonra Goodall’ın akıl hocası oldu.
“O, bana ‘Şempanzeleri inceleyecek birini arıyorum çünkü onların davranışları erken insan davranışını anlamamıza ışık tutabilir’ dedi,” diye anlattı Wogan’a. Leakey, Goodall’ın bilimsel bir geçmişinin olmamasını bir dezavantaj değil, bir avantaj olarak görüyordu; çünkü onun gözlemlerinin önceden var olan bilimsel teorilerle sınırlanmayacağına inanıyordu.
Goodall, Gombe’ye tek başına gitmeyecekti. O dönemin sömürge güvenlik düzenlemelerine uymak için, annesi Vanne refakatçi olarak yanına geldi. “Başlangıçta yalnız olmama izin verilmedi,” dedi BBC’ye. “O zamanki Britanya hükümeti, genç bir kızın ormanda tek başına kalmasını neredeyse ahlaka aykırı buluyordu. Bu yüzden bir refakatçi seçmem gerekiyordu ve annem üç aylığına benimle geldi.”
İlk aylar zorlu geçti. Aynı çadırda kalan Goodall ve annesi eski bir ordu kamp çadırında kalıyorlardı ve her ikisi de sıtma geçirdi. Goodall iyileşip ormanda yürümeye başladığında ise yanında yerel bir rehber olması gerekiyordu ve onun ayak seslerini duyan şempanzeler genellikle çalılıklara kaçarak ortadan kayboluyordu. Ancak Goodall ormanın patikalarını öğrendikçe ve yoğun arazide hareket etmeye alıştıkça, “yetkililer, onun deli olduğunu ve bu nedenle iyi olduğunu düşündü,” dedi.
Ormanın içindeki tepelerde yalnız yürümeye başladıktan sonra, vadilere bakan bir zirveden dürbünüyle kaçak primatları görmeye başladı. Goodall o noktada alışılmışın dışında bir iç içe gözlem yaklaşımı benimsemeye başladı. Her gün, şempanzelerin beslenme alanına biraz daha yaklaşarak, onlarla birlikte oturup doğal ortamlarında onları yakından gözlemlemeyi umuyordu.
Şempanzeler tıpkı insanlar gibi araçlar kullanıyor ve iletişim kuruyor
“Her gün aynı renk giysileri giyiyordum ve sanırım en önemli şey, hiçbir zaman zorlamamamdı,” dedi BBC’nin Witness History programına 2014’te. “Hiçbir zaman çok yaklaşmaya çalışmadım. Şempanzelerin geleceğini bildiğim meyve veren bir ağacın yanında bekliyordum ve gittiklerinde onları takip etmiyordum. En başta değil, çünkü bunun şansımı zorlamak olduğunu düşünüyordum. Yani zamanla beni zararsız kabul etmeye başladılar.”
Maymunlar onun varlığına alıştıkça, Goodall saatlerce oturup onların karmaşık ve daha önce tanınmayan sosyal yapılarını gözlemlemeye başladı. Şempanzelerin daha önce düşünüldüğü gibi otçul değil, omnivor (hepçil) olduklarını ve et için birlikte avlandıklarını keşfetti. Ayrıca onların aile bağlarının yakınlığını ve her bireyin kişiliğinin davranışları nasıl etkilediğini gözlemledi.
“Şempanze toplumunda, bir dişi tüm erkeklerle çiftleşebilir ya da bir erkek tarafından alıkonulabilir. Erkekler arasında çok yakın bağlar vardır,” dedi Wogan’a. “Topluluk alanının sınırlarını devriye gezerler, yabancıları dışarıda tutarlar, genç dişileri içeri alırlar ve hepsi topluluk içindeki tüm yavrulara karşı nazik, hoşgörülü, koruyucu babalar gibi davranırlar.”
Geleneksel araştırmalarda olduğu gibi hayvanlara numara vermek yerine Goodall, her bireyin benzersiz kişiliğini tanıyarak onlara isim verdi. Bir erkek şempanzeye David Greybeard adını verdi. Onu gözlemlerken, David Greybeard’in alet yapıp kullandığını fark etti – bu, o zamana kadar yalnızca insanlara ait olduğu düşünülen bir davranıştı.
Gerçekten de, alet yapımı o dönemde yalnızca insan olmanın ayırt edici özelliği olarak kabul ediliyordu çünkü bu, gelecekteki bir duruma yönelik soyut düşünmeyi gerektiriyordu. “[Şempanzeler] bizden sonra en fazla çeşit nesneyi alet olarak kullanan canlılardır. Örneğin, yapraklarını sıyırdıkları bir dal parçasını, böylece onu değiştirerek, termitlerle beslenmek için kullanırlar,” dedi Wogan’a. “Kabuklarını soydukları uzun bir çubuğu, çok acı bir şekilde ısıran karıncalar için kullanırlar ve onu çiğnerler. Su içemeyecekleri kadar küçük bir deliğe ulaştıklarında suyu emmek için buruşturulmuş yapraklar kullanırlar ya da vücutlarındaki kanı silmek için. Ve silah olarak da: fırlatılan taşlar, korkutmak ya da dövmek için kullanılan dallar.”
Bu fikir o dönemde devrim niteliğindeydi ve yıllarca süregelen geleneksel bilimsel düşünceye meydan okuyordu. O zamandan beri yapılan araştırmalar, hayvanlar aleminin pek çok üyesinde alet kullanımı olduğunu ortaya koydu – örneğin, Endonezya’daki bir ahtapotun, yırtıcılardan korunmak için insanların attığı hindistancevizi kabuklarını zırh olarak kullanması ya da Yeni Kaledonya kargalarının ağaç kabuğundan larvaları çekmek için gagalarıyla dalları ve telleri kanca hâline getirmesi gibi.
Goodall, şempanzeleri sessizce izlerken onların aile bağlarının ve sözel olmayan iletişim biçimlerinin insanlara ne kadar benzediğini görmeye başladı. “Şempanzeler bir ayrılıktan sonra karşılaştıklarında el ele tutuşur, sarılır, öpüşürler,” dedi. İnsanlarla bu ortaklığı anlamak, Batı’da çocuk yetiştirme yöntemlerine dair “yeni sorular” doğurduğunu söyledi.
Ortak bir atadan geldik
“Bir çocuğu gece ağladığında yalnız bırakırsak, onu uzun saatler boyunca oyun parkında tutarsak, sürekli insan değişiminin olduğu bir kreşe götürürsek, son derece zeki bir çocuk yetiştirebiliriz. Ama zor bir çocukluk geçirmiş şempanzelerden edindiğimiz deneyimlere göre, bu çocuk yetişkin olduğunda başkalarıyla yakın ilişkiler kurmakta zorluk çekebilir – stresli durumlarla baş etmekte zorlanabilir. Bu çok önemli,” dedi.
Goodall, şempanzelerin törensel davranışlarının ve duygularının bizimkilerle ne kadar benzeştiğini fark etti. Ve nasıl ki bizim yıkıcı ve şiddet dolu dürtülerimiz vahşete yol açabiliyorsa, onların da davranışlarının benzer şekilde gelişebileceğini gördü. “İlk 10 yılın ardından, şempanzelerin arkadaşça davranışlarındaki benzerliğin yanı sıra, bizim gibi saldırganlaşabileceklerini de gördük. Bazı durumlarda yamyamlık ve bir tür ilkel savaş biçimi diyebileceğimiz topluluklar arası şiddet yaşanabileceğini keşfettik,” dedi.
1962’de, Leakey’nin teşvikiyle, lisans derecesi olmamasına rağmen olağanüstü ayrıntılı bulgularına dayanarak doktora yapmaya başladı. Aynı yıl, National Geographic Society, onun çalışmalarını belgelemek üzere Hollandalı yaban hayatı fotoğrafçısı ve film yapımcısı Hugo van Lawick’i gönderdi. 1965’te, Orson Welles’in anlatımıyla çekilen Miss Goodall and the Wild Chimpanzees adlı belgesel, onun keşiflerini geniş kitlelere ulaştırdı. Van Lawick, daha sonra Goodall’ın ilk eşi oldu. 1967’de doktora derecesini aldıktan bir yıl sonra, Grub lakaplı oğlu Hugo’yu dünyaya getirdi. Alan çalışmalarına devam ederken, onu güvende tutmak için korunaklı bir barınak inşa ettiler.
“Şempanzeler tıpkı bizim gibi avcıdır,” dedi Wogan’a. “Kooperatif olarak avlanırlar, orta boy memelileri avlarlar. İnsan çocuklarını avladıkları vakalar kayıtlara geçmiştir, tıpkı insanların şempanzeleri avlaması gibi. Bu yüzden o (Grub) çok küçücükken ve daha yürüyemiyorken, kafes gibi çevrili bir verandada kalıyordu ve hep yanında birileri olmalıydı.”
Goodall’ın primatolojiye dair öncü araştırmaları, insanların hayvanlar âleminden ayrı olmadığını, Homo sapiens ile şempanzelerin ortak bir atayı paylaştığını gösterdi. Araştırmalar, şempanzelerin insanlarla yaklaşık %98,6 oranında genetik benzerlik taşıdığını ortaya koydu.
“İşte mesele bu,” dedi Goodall. “Bugün insanda ve bugün şempanzede gördüğümüz davranışlar, muhtemelen o ortak atada da vardı. Bu yüzden Taş Devri insanlarının uzun dostluk ilişkileri kurduğunu, küçük dallarla beslenip birbirlerine sarıldıklarını hayal edebiliriz. Ben bunu düşünmeyi seviyorum.”
(Bu metin, BBC’nin İngilizce yayınından Türkçeye çevrilmiştir.)