Elveda Ana
Faruk Eren 24 Temmuz 2025

Elveda Ana

Maksim Gorki’nin Ana romanını okumayan sosyalist yok gibidir. Sosyalist realizmin başyapıtı, Rusya’da 1905 devrimine katılan bir devrimcinin (Pavel) öyküsünü anlatır, ama öykü devletine dinine bağlı bir annenin (Pelageya) oğluyla birlikte nasıl değiştiğini ve oğlunun yoldaşı olduğunu anlatır.

Ana’yı 1970’li yıllarda okudum. Annelerimiz okumamıştı tabii ki. Ama onların nasıl yavrusunu koruyan birer şahana dönüştüğünü 12 Eylül’den sonra Metris’te gördüm. Evlatları, eşleri içerde yatan kadınlar cezaevleri önünde cuntanın baş edemediği birer insan hakları savunucusuna dönüşmüştü.

Dün, Pelageya’yı da aşan bir anneyi Cumartesi Anneleri’nin kurucularından Emine Ocak’ı kaybettik. Emine Anne’yi tüm ülke, hatta dünya 1995’te kaybedilen oğlu Hasan Ocak’ı arama ve gözaltında kaybetmelere karşı mücadeleyle tanıdı.

Hasan Ocak

1995’in başında Gazi katliamı olarak bilinen olaylar dizisi yaşandı. Alevilerin ve solcuların oturduğu bir kahvehane 1970’li yıllardaki faşist katliamlardan ilham alınarak tarandı. (Kahvehaneyi tarayan katiller gaspettikleri taksinin şoförünü de öldürmüştü.) Daha sonra Ümraniye’ye ve başka yerlere de sıçrayan olaylarda 22 kişi yaşamını yitirmişti. Kanla beslenenlere bu yetmedi.

21 Mart 1995’te 29 yaşındaki Hasan Ocak gözaltına alındı. Devlet gözaltına alındığını reddetti. Aileye, avukatlarına ve arkadaşlarına tüm kayıp yakınlarının duyduğu cevap verildi: Böyle birini gözaltına almadık!

Kayıp anneleri daha Cumartesi Anneleri adını almamışken Ocak ailesi, Hasan Ocak’ın arkadaşları inanılmaz bir mücadeleye girişti. 55 günlük arayış, o tarihe kadar gözaltında kayıplara karşı yürütülen en etkili mücadeleydi.

İktidarda DYP-CHP koalisyonu vardı. Hasan Ocak’ın ailesinin ve arkadaşlarının Taksim Sıraselviler’deki CHP İstanbul İl Örgütü’nü işgal edişi hala gözümün önündedir. Pencereden aşağı sarkıtılan pankartta ve pencereden atılan sloganlarda gözaltına alınan Hasan Ocak’ın sağ olarak bırakılması isteniyordu.

Haklı bir endişeydi. Ülkenin dört bir yanında insanlar gözaltına alınıyor ve kendilerinden bir daha haber alınamıyordu. Şimdilerde yeniden hatırlanan Beyaz Toroslarla insanlar ya gözaltına alınıyor ya da kaçırılıyordu. Gözaltında kaybetme bir devlet politikası haline gelmişti. (12 Eylül 1980’den bu yana bilinen bine yakın insan gözaltında kaybedildi.)

Ailesi ve insan hakları savunucuları 55 gün boyunca Hasan Ocak’ın akıbetini resmi makamlara sordu, bir cevap alamadı. Oysa Hasan Ocak’ın işkence edilmiş cansız bedeni gözaltına alındıktan 5 gün sonra Beykoz ormanlarında köylüler tarafından bulunmuştu. “Gözaltına almadık” diyen devlet Hasan Ocak’ın cesedini kimsesizler mezarlığına gömmüştü. Aile tam 50 gün sonra kendi çabalarıyla öğrendi bunu. 50 gün sonra çıkarılan cesedinde hala işkence izleri görülebiliyordu. Üstelik parmaklarının ucunda mürekkep vardı. Yani gözaltındayken parmak izi alınmıştı.

Tam da o sıralarda yine İstanbul’da gözaltına alınıp kaybedilen Rıdvan Karakoç’un cesedi Altınşehir Kimsesizler Mezarlığı’nda bulundu.

İlk kez kayıp yakınları ve insan hakları savunucuları 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Lisesi’nin önünde oturmaya başladı. Artık kayıp anneleri Cumartesi Anneleri olarak anılmaya başlandı.

Devlet güçleri kaybettikleri insanların yakınlarına da tahammül edemedi ve eylem sık sık sert polis müdahalesiyle bastırılmaya çalışıldı. Eylemlere bir süre ara verildi, yeniden başlanıldı. Eylem alanından sürüldüler, her hafta gözaltına alındılar ama ısrar ettiler. Adalet arayışları hala sürüyor.

Emine Anne

Hasan Ocak’la aynı yaşlardaydık. Bizden bir sonraki kuşağın sosyalistlerindendi. Hasan’ı ilk ismiyle anacak kadar yakından tanıdık artık. Samimi ve iyi bir sosyalist, devrimci olduğunu öğrendik. Hasan da Ana’yı okumuştu muhtemelen aksi düşünülemez. Tabii ki Emine Anne okumamıştı. “Pelageya olmuştu” demem yanlış anlaşılabilir. Zulme karşı çıkan annelerimiz, kadınlar, birer roman kahramanlarından öte gerçek kahramanlardı.

Hasan gözaltına alındığı andan düne kadar Cumartesi Anneleri’nin en önemlilerinden biri kuşkusuz Emine Ocak’tı. Belki de Baba Ocak ve Emine Ocak’ın mücadeleleri olmasaydı Cumartesi Anneleri de olmayacaktı. Baba Ocak’ı 2001’de kaybettik.

Emine anne defalarca gözaltına alındığı, tartaklandığı, Galatasaray’ı hiç terk etmedi. Hele iki fotoğraf var ki Türkiye’nin insan hakları mücadelesinin tarihini anlatmaya yeter. Biri siyah beyaz. Emine Anne, iki kadın polis tarafından kolları kıvrılarak götürülüyor, diğeri yakın tarihten, Cumartesi Anneleri’nin 700. Haftasından. Bu kez renkli fotoğraf. Yine iki kadın polis zorla Emine Anneyi Galatasaray’dan uzaklaştırmaya çalışıyor zorla.

Emine Ocak uzun süredir yoğun bakımdaydı. Esenyurt’taki evi yaşadığım, gittiğim, gördüğüm tüm kayıp yakınlarının evi gibiydi. Her yerde Hasan vardı.

Emine ve Baba Ocak ‘şanslı’ kayıp yakınlarındandı. Hasan’ın bir mezarı vardı. Ama onlar evlatlarıyla birlikte 1995’ten bu yana “Kayıpların akıbeti açıklansın, failler yargılansın” diye büyük bir feryadın en büyük sesi oldular. Bir de bir daha insanlar kaybedilmesin bu ülkede diye.

İtildiler, kakıldılar, gözaltına alındılar, yargılandılar… Vazgeçmediler. Oğlunu arayan, onun katledilmesine karşı çıkan Emine Ocak cezaevine bile atıldı.

Yukarıda söz ettiğim 700. Hafta yaşanan büyük şiddetin sorumlusu dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, içinde gaz bombaları, plastik mermiler, dayak ve gözaltı olan müdahaleyi savunurken gözaltında kayıp olaylarını üstleniyordu. “Onlar Eminönü’nde gezerken gözaltına alınmadılar” türü bir şeyler gevelemişti.

Gözaltında kaybetmelerin ve faili meçhul cinayetlerin alameti farikası olan Beyaz Toros bir ‘devletu’nun masasında gözdağı olarak duruyor. Bir kayıp yakını olarak, yakınlarımızı kaybedenler, bu politikaları uygulayanlar hakkında adil bir yargılama ve adil bir ceza dışında bir talebim yok. Onlar hakkında fazla konuşmaya da gerek yok.

Dün Emine Ocak’ı kaybettik. Hepimiz, tüm ülke Emine Anneye borçluyuz. Ona yaşatılanların, uzun bir mücadelenin yükü omuzlarımızda. Bugün onu Galatasaray’dan uğurlayacağız tarihe ve sonsuzluğa. Sonra eşi Baba Ocak’ın ve oğlu Hasan Ocak’ın yanında Gazi mezarlığında toprağa vereceğiz.

Aslında fazla söze de gerek yok. Bugün susalım. Emine Ocak’a saygı duruşunda bulunalım. Ve düşünelim, “Bu ülkede binlerce insan faili meçhul cinayetlerde katledilirken, gözaltında kaybedilirken ben ne yaptım” diye.

Mücadelenin yükünü vicdanımızda ve sırtımızda taşımaya devam edeceğimizden emin ol. Elveda Emine Ana.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.