Hazırlayan: Nihat Altan
“Bu savaşı çocuğuma miras bırakmak istemiyordum.” Ternera
1.Bask Kimliğinin Tarihsel Örgüsü: Dil, Toprak ve Hafıza
İspanya’nın kuzeyine, Pirene Dağları’nın eteğine giderseniz eğer, orada yüzyıllardır yaşayan bir halk ile karşılaşacaksınız: kendilerini Euskaldunak ( Bask) olarak tanımlarlar. Basklar, ne İspanyol ne de Fransız kimliğiyle özdeşleşirler; kendilerine ait benzersiz bir kültür ve tarih algısına sahiptirler. Avrupa’nın en eski dillerinden biri olan Euskara, yüzyıllardan bu yana, sadece bir iletişim aracı değil, bir kimlik, bir direnç simgesi olmuştur.
20. yüzyılın ortalarında, İspanya’da Franco önderliğinde faşist bir rejim kurulunca, Bask kimliği sistematik bir saldırıya uğramaya başladı. Euskara dili kamusal alanlardan yasaklandı; Bask kültürü, halkın belleğinden silinmek istendi. Topraklarına el kondu, yerel yönetimler ortadan kaldırıldı. Bask halkı için bu, sadece kültürel bir asimilasyon değil, varoluşsal bir tehditti.
(Türkiye’deki Kürtler için de benzer bir durum söz konusudur. Dilin yasaklanması, kültürün kamusal alanlardan çıkarılması, devletin “tek millet”, “tek dil”, “tek vatan”, “tek bayrak”, “tek din” söylemiyle dayattığı homojenlik; sadece politik değil, kimliksel bir savaşın parçasıdır. Basklar gibi Kürtler de “var olma” mücadelesi verirken, dilin, kültürün yasaklanması, karşılıklı düşmanlığı, çatışmaları, güvensizliği ve direnci beslemiştir.)
2. ETA’nın Doğuşu ve Şiddetin Mantığı
1960 yılında kurulan Euskadi Ta Askatasuna (ETA), “Bask Ülkesi ve Özgürlük” anlamına gelir. ETA, başlangıçta kültürel ve kimlik hakları için barışçıl mücadele eden bir gençlik grubuyken, Franco rejiminin baskıları ve devletin katı müdahaleleri nedeniyle giderek daha radikal ve silahlı bir hareket haline geldi.
Fakat ETA, sadece bir silahlı örgüt değildi; aynı zamanda Bask halkının bastırılmış sesinin bir yansımasıydı. Lakin İspanyol devleti müzakerelere kapalıydı; baskılar sürdükçe, şiddet meşruiyet kazandı. 1970’ler ve 80’lere gelindiğinde karşılıklı şiddet zirveye çıkmıştı.
(Bu durum, Kürt hareketiyle bazı paralellikler taşımaktadır: İki hareket de dil, kültür ve kimlik sorunlarının yanı sıra, maruz kaldıkları baskılar nedeniyle zorunlu olarak silahlı mücadele yolunu seçmiştir.)
Ancak ETA’nın İspanya’daki bağlamı, Franco faşizmi ve sonrasında demokratikleşme sürecinde yaşanan karmaşık siyasi dönüşümlerle şekillenmiştir.
3.Siyasi Dönüşüm ve Demokratikleşme Süreci
Franco’nun 1975’te ölümü, İspanya’nın demokratikleşme yoluna girmesi kapı araladı. Ancak bu süreç, Bask sorununun çözümü için otomatik bir anahtar değildi.
1980’lerde İspanyol devleti, özerklik paketleri ve Bask Parlamentosu’nun kurulması gibi siyasi reformlar yaptı. Bask bölgesine geniş özerklik tanındı. Ancak bu adımlar ETA’yı tamamen tatmin etmedi; örgüt bağımsızlık talebini sürdürdü.
Bu noktada Türkiye ve Kürtler arasında yaşanan sorun arasında önemli bir fark var:
- İspanya, Bask bölgesinin siyasi haklarını tanımaya başladı; ancak tam bağımsızlık talebi reddedildi.
- Türkiye’de ise Kürt toplumunun-siyasi hareketinin talepleri genellikle reddedildi ya da bastırıldı. Bu durum, sürecin barış ve çözüme evirilmesinde engel oldu, şiddetin sürmesine yol açtı.
4.Müzakere ve Barış Süreci: Zorlu Adımlar
1990’ların sonlarına doğru, ETA ve İspanyol hükümeti arasında çeşitli görüşme girişimleri başladı. Ancak bu görüşmeler hep kırılgan ve kısa ömürlü oldu. Hem uluslararası ve bölgesel dengeler ve hem de her iki tarafın da iç dinamikleri süreci zorlaştırdı.
2000’li yıllarda ETA, silahlı mücadeleyi bıraktığını açıkladı ve silah bırakma sürecine girdi. 2011’de ise kalıcı ateşkes ilan etti. 2018’de tamamen silahlarını teslim ettiğini ve örgütü feshettiğini duyurdu. Yıllardır bu güne ulaşmak için çabalayan uluslararası arabulucular ile Barış Zanaatkârları adlı grubun üyelerini çevresinde toplayan dörtgen küçük bir masada tarih yazıldı.
Bu süreçte şunlar etkili oldu:
- Kamuoyu baskısı ve uluslararası arabuluculuk (özellikle Avrupa Birliği ve uluslararası barış örgütleri)
- Demokratik siyasi kanalların güçlendirilmesi ve Bask halkının siyasi temsil hakkının genişletilmesi
- Her iki tarafta da şiddetin getirdiği yorgunluk
5.Türkiye-Kürt Sorunu ile Paralellikler ve Farklılıklar
6. Sosyolojik ve Psikolojik Katmanlar
ETA’nın hikayesi, bir “terör örgütü” hikayesi değildir; bir halkın bastırılmış kimliğinin, yasaklı dilinin, var olma mücadelesinin acı hikayesidir. Bask halkı, yasaklanmanın, asimilasyonun getirdiği kolektif travmayla yaşarken, bu travmanın şiddete dönüşmesi kaçınılmaz olmuştu.
(Türkiye’de Kürtler de benzer bir travmayı yaşamaktadır. Dil yasakları, kimlik inkârı ve devlet şiddeti, sadece bireysel değil, kolektif hafızada da yaralar açmıştır. Bu yaraların iyileşmesi için, sadece silah bırakılması değil, kimliğin tanınması, hafızanın onarılması, kültürel hakların güvence altına alınması gerekmektedir.

ETA’nın açıklamasını Bayonne’da yapılan barış yanlısı bir kitlesel gösteri izledi
7.Dersler ve Çıkarımlar
- Şiddet, bastırılmış kimliğin bir sonucudur, kalıcı çözüm siyasi tanınmadadır.
- Dil ve kültür yasakları, çatışmayı derinleştirir, barışı zorlaştırır.
- Kademeli ve denetlenebilir silahsızlanma, güven inşası için şarttır.
- Siyasi temsil, müzakerenin olmazsa olmazıdır.
- Uluslararası destek ve arabuluculuk, sürecin sürdürülebilirliğini artırır.
- Sivil toplumun ve halkın sürece katılımı, barışı kalıcı kılar.
Sonuç:
ETA-Bask süreci, Türkiye-Kürt meselesine birçok açıdan ışık tutar; ancak unutulmamalıdır ki, her çatışmanın kendine özgü tarihi, sosyolojik ve politik dinamikleri vardır. Türkiye’de yapılması gereken, sadece silahların susmasını değil, “kimliğin, kültürün, tarihin inkarının reddini ” garanti altına almaktır.
- Kaynakça: Paddy Woodworth – Dirty War, Clean Hands: ETA, the GAL and Spanish Democracy
- Daniele Conversi – The Basques, the Catalans and Spain: Alternative Routes to Nationalist Mobilisation
- El País, El Mundo, BBC Mundo – medya arşivi