Sendikası tarafından Orman Yangınlarıyla Mücadele Raporu yayımlandı.
Raporda, 1937-2024 arasında Türkiye’de 126 bin 270 orman yangınının kayıtlara geçtiği ve yıllık ortalamanın bin 435 olduğu belirtildi.
Raporda, 2015-2024 arasında toplam 27 bin 332 orman yangını çıktığı ve yıllık ortalama yangın sayısının 2 bin 733 olduğu vurgulandı. Bu dönemde en yüksek yangın sayısına 2024 yılında 3 bin 797 ile ulaşıldığı, en düşük yangın sayısının ise 2015 yılında 2 bin 150 olarak kayda geçtiği belirtilen raporda, orman yangınlarında yıllık ortalama 25 bin 762 hektar alanın kaybedildiğine dikkat çekildi.
Raporda, söz konusu dönemde en fazla kaybın 139 bin 503 hektarla 2021’de, en az kaybın ise 3 bin 219 hektarla 2015’de gerçekleştiği bildirildi.
Orman Bölge Müdürlükleri bazında yapılan değerlendirmede ise Antalya, Muğla, İzmir, Adana ve Mersin’in sırasıyla en fazla alan kaybı yaşayan bölgeler olduğu aktarıldı.
‘Orman yangınlarının yüzde 30,7’si ihmal ve dikkatsizlik kaynaklı’
Yangınların büyük çoğunluğunun yaz aylarında meydana geldiğine dikkat çekilen raporda, 300 hektardan büyük alanı kapsayan yangınların yüzde 79,1’inin, bin hektardan büyük olanların ise yüzde 84’ünün temmuz ve ağustos aylarında çıktığı ifade edildi.
Raporda, şu bilgilere yer verildi:
“Orman yangınlarının, çıkış nedeni olarak bilinen ortalama yüzde 55’in yüzde 90’u insan kaynaklıdır. 2015-2024 arasını kapsayan 10 yıllık dönemde; ülkemizde çıkan orman yangınların yüzde 30,7’lik bölümünü ihmal ve dikkatsizlik, yüzde 6,1’lik bölümü kaza, yüzde 4,2’lik bölümünü kasıt, yüzde 13,7’lik bölümü doğal nedenlerden kaynaklanmıştır, yüzde 45,2’lik bölümünün ise sebebi belirlenememiştir.”
‘15 bin yangın işçisi, bin 500 orman muhafaza memuru ve bin orman mühendisine ihtiyaç var’
Orman yangınlarıyla mücadelede görev yapan personel sayısının 25 bine ulaştığı, ayrıca 132 bin gönüllünün destek verdiği belirtilen raporda, kısa vadede en az 15 bin yangın işçisi, bin 500 orman muhafaza memuru ve bin orman mühendisine daha ihtiyaç duyulduğu ifade edildi. Ayrıca önceki yıllarda başarılı sonuçlar elde edilen ilk müdahale ekiplerinin ve helikopter timlerinin yeniden yapılandırılması önerildi.
Yangın işçisi istihdamında orman köylülerine ve gönüllülere öncelik verilmesi gerektiği belirtilen raporda, “Orman yangınlarının söndürülmesinde kullanılan arazözlerde en az yedi, su ikmal araçlarında ise en az üç olmak üzere ihtiyaç duyulan personel sayısının standardı oluşturulmalı ve personel eksiklikleri ivedilikle giderilmelidir” denildi.
‘Orman yangınlarıyla mücadele çalışan tüm personelin özlük hakları yetersiz’
Arazöz şoförü ve hortum tabancası kullanacak personelin sivil savunma ve itfaiyecilik eğitimi veren en az iki yıllık meslek yüksekokullarından mezun olması şartının aranması gerektiği vurgulanan raporda, şunlar kaydedildi:
“Orman yangınlarıyla mücadele de çalışan tüm personel için ‘vardiyalı çalışma’ sistemi hayata geçirilmelidir. Bunun koşulu kuşkusuz yeterli sayıda yangın işçisi bulunmasıdır. Son derece tehlikeli bir çalışma olan orman yangınlarında, yangınla mücadele personelinin kişisel koruyucu donanımlarını gerektiği kadar temin ederek personel tarafından mutlaka kullanılması sağlanmalıdır. Orman yangınlarıyla mücadele çalışan tüm personelin özlük hakları yetersizdir. Günlerce yangınlarda kalan personele ödenen fazla mesai ücretleri arttırılmalı ve orman yangını gibi olağanüstü zor koşullarda çalışan kahramanlara fiili hizmet tazminatı en az 150 gün olarak düzenlenmelidir. Yangın işçileri zor koşullar nedeniyle başka görevlere nakillerini istemekte ve siyasi bağlantıları olanlar bunu gerçekleştirmektedir. Bu durum da tecrübeli yangın işçisi sayısının azalmasına neden olmaktadır.”
Raporda, son 10 yıllık dönemde ormanlarda tahsis edilen enerji üretim santralleri ve enerji nakil hatlarının (ENH) orman yangınlarının çıkışında sayısal olarak yüzde 4 gibi bir orana sahip olduğu ancak bu yangınlarda, yanan tüm orman alanlarının beşte birinin zarar gördüğü ifade edildi.
Ayrıca raporda, kırsal yerleşimlerdeki elektrik direklerinin standartlara uygun olmadığı, bakım ve temizlik eksikliğinin risk oluşturduğu da ifade edildi.
‘Böyle büyük bir sorumluluğu tek bir bakanlığa bırakmanın doğru olmadığını düşünüyoruz’
Raporda ayrıca, ormancılık örgütünün bağlı olduğu bakanlık yapısının yıllar içinde sıkça değiştiği, ormanlar ve ormancılığın stratejik önemi ve bu yapının sıkça değişmesinin kurumsal istikrarı zayıflattığı belirtilerek, şunlar kaydedildi:
“Siyasal iktidarlar, ormanlar ve ormancılığın önemini bir türlü kavrayamamış ya da kavramak istememişlerdir. Ormancılık dışı güncel ama temelsiz gelişmelere göre ormancılık örgütünü bir o bir bu bakanlığa bağlayarak adeta günü kurtarmaya çalışmışlardır. Örneğin, 23 yıla yakın süredir iktidarda olan yürütme erki, ormancılık örgütünü bağımsız bir orman bakanlığı çatısı altında devralmış olmasına karşın bu çatıyı dört kez değiştirme ihtiyacı hissetmiştir. Ülke yüzölçümün yaklaşık yüzde 40’ı tarım alanı, yüzde 30’u ise orman alanı olup ülke yüzölçümünün yaklaşık yüzde 70’i Tarım ve Orman Bakanlığının sorumluluğundadır. Böyle büyük bir sorumluluğu tek bir bakanlığa bırakmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Hemen hemen her gün tarım ve hayvancılıkla ilgili ülke gündemi meşgul edilirken böyle bir bakanlık yapısının orman yangınlarıyla mücadelede ne kadar başarılı olduğunu veya olabileceğini ülke ve ormancılık kamuoyunun takdirine sunuyoruz.
Tarım ve Orman Bakanlığı teşkilat yapılanmasındaki; bakan ve dört adet bakan yardımcısının, işletmeci, hukukçu, veteriner hekim, iktisatçı ve kamu yönetimi kökenli olduğu görülmektedir. Bakan yardımcısının bir tanesinin bile ‘orman mühendisi’ olmaması düşündürücüdür.”