Kürt meselesinin çözümü için Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 6’ncı oturumu Türkiye Barolar Birliği (TBB) temsilcilerinin katılımıyla başladı.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Erinç Sağkan ile 10 ilden baro başkanlarının dinleneceği komisyonda, hukukçular sürece ilişkin görüşlerini aktardı.
Toplantının açılış konuşmasını Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’un gerçekleştirdi.
Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nde yaşanan gelişmeleri değerlendiren Kurtulmuş, komisyonun şimdiye kadar geçen süre zarfında başarılı çalışmalar ortaya koyduğunu söyledi.
‘Yasal çerçevenin oluşturulması kaçınılmaz’
Sürece uygun bir yasal çerçevenin oluşturulmasının “kaçınılmaz” olduğuna vurgu yapan Kurtulmuş, “Bu çerçevede başta barolar birliğimiz olmak üzere bu konuyla ilgili Türkiye’deki hukuk camiasının katkılarının çok değerli olacağını, çok faydalı olacağını düşünüyoruz ve bugün başta Sayın Barolar Birliği başkanımız olmak üzere Türkiye’deki farklı baroları temsilen arkadaşlarımız konuşacak. Bundan sonraki süreçteki yasal altyapının hazırlanması için ortaya konulacak fikirleri oldukça değerli ve anlamlı buluyorum” dedi.
Toplumsal rıza amacı
Komisyonun, Türkiye’deki toplumsal rızanın arttırılması amacı güttüğünü belirten Kurtulmuş, “Başta komisyonumuzun her bir üyesi olmak üzere bu komisyonda bulunan siyasi partilerimize de büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkiye’nin kendisine has, kendisine özgü bir modelle gerçekleştirmeye çalıştığı bu sürecin en iyi şekilde tamamlanması için hiç şüphesiz toplumda var olan desteğin artırılması, farklı kesimlerinin de içerisinde katkılarının temin edilmesi şarttır. Buralardan da önemli fikirlerin ortaya çıkacağını, sürecin tamamlanmasına ilişkin pozitif katkıların ortaya konulacağını görüyoruz” sözlerini kullandı.
‘Kamuoyundaki destekleri arttırmamız gerekir’
Geçtiğimiz hafta gerçekleştirilen oturumda Barış Anneleri, Cumartesi Anneleri ve şehit yakınlarının dinlenildiğini hatırlatan Kurtulmuş, “Hepsinin söylediği, ‘biz bedel ödedik ama artık bu milletin çocukları bedel ödemesin. Biz evlatlarımızı toprağa verdik. Artık toprağa evlatlarımızı değil, silahlarımızı gömelim’ oldu. Her birimizin söylediğimiz sözlere olağanüstü dikkat göstermemiz ve süreci sahiplenerek kamuoyundaki bu konudaki destekleri arttırmamız gerekiyor” diye konuştu.
‘Büyük mesafe alındı’
Sürecin, Türkiye’ye özgü bir modelle yürütüldüğünü ifade eden Kurtulmuş, “9 ay gibi kısa bir süre içerisinde en başından bugüne kadar olan süreçte fevkalade büyük bir mesafe alınmıştır. Başka ülkelerdeki barış süreçleriyle kıyasladığınızda onların 4-5 yıl içerisinde geldiği noktaya çok şükür Türkiye’de 9 aylık bir süre içerisinde gelmiş bulunuyoruz. Bu Milletimizin bizlerden beklentisi de budur. Ben bu vesileyle bu çalışmanın da oldukça verimli geçmesini temenni ediyorum” ifadelerinde bulundu.
#CANLI | TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu Toplantısı’nda konuşuyor
📌Komisyonda bu hafta TBMM eski başkanları ve barolar dinlenecekhttps://t.co/QioxY9NIvb
— İlke TV (@ilketvcomtr) August 27, 2025
TBB Başkanı Sağkan: Sürecin başarıya ulaşması için önkoşul Anayasaya tam riayet
Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının uygulanması gerektiğini belirterek, hukuka aykırı uygulamaların sürecin güvenini zedelediğini belirtti.
Yürürlükteki anayasaya saygı gösterilmedikçe herhangi bir sorunun çözülmesinin mümkün olmadığının altını çizen Sağkan, “Anayasaya saygı konusunda ise özellikle yargı kararlarındaki saptamalara göre bir yolu harekesi sunmayı anlamlı görüyoruz. Çatışma çözümleri konusunda ise temkinli yaklaşımın ve bu yaklaşıma göre yıllara yayılmış derin sorunların çözümü aniden köklü adımların atılmasıyla değil, öncelikle karşılıklı güvenin inşasıyla mümkündür. Bu güven inşası anlaşma sağlanamayan konuların sessizce geçiştirilmesindense bunun açıklıkla ortaya konulmasını ve gerekli koşulları varsa bir sonraki adımda bir çözüm bulmaya çalışmak ilan edilmesiyle mümkün görülmektedir” diye konuştu.
Sağkan, “Bu sürecin barışa katkı sunmasını gönülden talep ediyorum. TBB olarak, milli beraberliği pekiştirmenin önkoşulunun anayasaya uyulmasından geçtiğini düşünmekteyiz. Yürürlükteki anayasaya uyulmadan ilerlenebileceğini düşünmüyoruz” şeklinde konuştu.
Sürecin sağlıklı ilerlemesi ve başarıya ulaşması için önkoşulun “Anayasaya tam riayet” olduğunun altını çizen Sağkan, şunları söyledi:
“Toplumun ciddi bir kesimin yürütülen sürece ihtiyatla yaklaşmasının temel nedeni, bir yandan meclis çatısı altında toplumsal bütünlüğün gerçekleşmesi için ‘demokratik adımlar’ hedefi konulurken, diğer tarafından tam aksi uygulamaların işletilmesidir. Hukuk aykırı gözaltı ve tutuklama kararları, bazı AYM ve AİHM kararlarının uygulanmaması gibi yargısal faaliyetler ile kayyım uygulamaları, diploma iptali ve Atatürkçü subayların TSK’den tasfiyesi uygulamaları, süreçle taban tabana zıt uygulamalar olarak sıralanmaktadır.”
Dört başlık sıraladı
Sağkan, “Komisyonun amacına ulaşabilmesi için ilk etapta çözülmesinin zorunlu olduğunu düşündüğü” 4 başlığı şöyle sıraladı:
“Keyfi tutuklamalar, basın ve ifade özgürlüğü, bazı yargı kararlarına uyulmaması, kayyım uygulaması.”
Sağkan, “af” niteliği taşıyan düzenlemelerin İnfaz Kanunu’nda yapılacak değişiklikler ile hayata geçirilemeyeceğini kaydetti. Sağkan, düzenlemelerin ise Meclis’te sağlanacak nitelikli çoğunluk ile hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Diyarbakır Baro Başkanı Başkanı Güleç: Yeni Anayasa artık tercih değil, zorunluluktur
Konuşmasına Tahir Elçi’yi anarak başlayan Diyarbakır Barosu Başkanı Adbulkadir Güleç, “Faillerin bağımsız ve tarafsız bir yargı önünde yargılanmasını ve hesap vermesini, yine geçmişle yüzleşmenin sağlanmasını diliyor ve umut ediyorum” dedi.
Meclis’te kurulan komisyonun Türkiye’nin yakın tarihine ilişkin önemli bir hafıza oluşturacağını belirten Güleç, “Komisyonun yalnızca bir hafıza oluşturmanın ötesine geçerek aktif bir rol üstlenmesi gerektiğini de düşünüyoruz. Aynı zamanda etkin bir rol üstlenerek yapılan aktarımlar, yürütülecek çalışmalarla hem Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin hem de Kürt meselesinin barışçıl yollarla çözümünün adeta bir ağ haline gelmesi bizce büyük önem taşımaktadır” diye kaydetti.
‘Özel bir yasa çıkarılmalıdır’
Barış ve Demokratik Toplum Grubu’nun silahlarını imha etmesi ile beraber sürecin dönüm noktasına gelindiğine işaret eden Güleç, PKK’nin üst düzey yöneticileri ve üyelerinin törene katılmasının önemine işaret etti. Güleç, “Düzenlenen silah bırakma töreni Kürt meselesinin şiddet yoluyla çözümü anlayışının terk edildiğini göstermekte ve kalıcı barışın kapısını aralamaktadır. Bu gelişme; cezaevlerinde tutulan binlerce kişiyle Avrupa’da, yurdundan uzakta adeta sürgün hayatı yaşayan yurttaşların toplumsal ve siyasal yaşama yeniden katılımını sağlamak amacıyla özel bir yasanın çıkarılmasını zorunlu kılmaktadır” diye konuştu.
‘Komisyon kapsayıcı bir anlayışla süreci geliştirmeli’
Toplumsal psikolojiyi olumlu yönde etkilemenin yolunun herkesin sürece katılmasından geçtiğini belirten Güleç, “Ne var ki Kürtlerin en demokratik ve meşru talepleri yanlış algılar üzerinden kimi kesimlerce nefret diliyle reddedilmiş. Bu da toplumun derin içinde ayrıştırmıştır. Kürtler yalnızca hak arayışlarını dile getirdikleri için adeta düşmanlaştırılmış, talepleri ise çeşitli yaftalamalarla itibarsızlaştırılmaya çalışılmıştır. Komisyonumuz ayrıştırıcı bu dili reddederek toplumsal kesimlere yeniden bir araya getirmeli. Komisyon barışın dilini, çözümün dilini, hukukun ve demokrasinin evrensel değerlerini esas alan kapsayıcı bir anlayışla bu süreci geliştirmelidir” ifadelerini kullandı.
Barış Anneleri’nin Kürtçe konuşmasının engellenmesi
Komisyonun 5’inci toplantısında yaşanan ana dil krizine de işaret eden Güleç, “Bir önceki oturumda Diyarbakırlı bir barış annesi evladına dair acısını Kürtçe anlatmak istediğinde buna izin verilmemesi aslında Kürt meselesinin özünü ortaya koymaktadır. Bir annenin evladına dair acısını en iyi bildiği diliyle anlatabilmesi insani ve temel bir haktır. Bu durum Kürt halkı açısından incitici bir durumdur. Meclis, halkın ve milletin sesi olan en temel kurum olarak böyle bir dilin kullanımına inisiyatif alarak izin verebilseydi bu tutum Kürtçe dilinin normalleşmesi ve barışın dili olması bakımından çok kıymetli bir adım olabilirdi. Devlet artık Kürtçe ile barışmalıdır” dedi.
‘Toplumun birbirini dinlemeye ihtiyacı var’
Komisyonun Meclis çatısı altında da olsa kendine özgü bir çalışma programı doğrultusunda hareket etmesi gerektiğini belirten Güleç, Kürt meselesinin çözümüne giden yolun tarafların kendisini kısıtlama ve sansür olmadan ifade etmesi ve anlatmasından geçtiğine vurgu yaptı.
Gerçeğin birinci ağızdan ve doğru anlatılarak diğer tarafa aktarılmasının tarafların bir birini dinlemeye ve anlamaya teşvik edeceğini söyleyen Güleç, “Çok açıktır ki bu toplumun bir birini dinlemeye ve anlamaya ihtiyacı vardır. Bunu başarmadan atılacak adımlar toplumda belli bir kırılma noktaları yaratarak bizleri geri dönüşü olmayan yollara sevk edebilir. Yaşadığımız bu yeni süreçte Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yollarla çözümü için Meclis’te kurulan komisyon geçmişle yüzleşme ve hakikatin ortaya çıkarılması amacıyla gerekli alt komisyon ve mekanizmaları da oluşturulmalıdır. Güney Afrika, Kuzey İrlanda ve birçok benzeri süreçler bize çokça örneği sunmaktadır” diye ifade etti.
Tutukluların durumları
AYM ve AİHM kararlarının uygulanması gerektiğini de belirten Güleç, “Bu kararların uygulanmaması nedeniyle cezaevine tutulan Selahattin Demirtaş, Osman Kavala, Can Atalay, Bekir Kaya, Figen Yüksekdağ ve benzeri birçok mahpusun tahliyelerinin sağlanması ilgili komisyonun öncelikli önerileri arasında yer almalıdır. Hasta mahpusların durumu son derece kritiktir ve buna dair Diyarbakır Barosu birçok kez çağrılarda bulunmuştur. Hasta mahpusların tahliye edilmelerini mümkün kılacak düzenlemelerin yapılması aciliyet arz etmektedir” dedi.
Darbe Anayasası demokratikleşmeyi engelliyor
Türkiye’nin 45 yıl boyunca darbe Anayasası ile yönetildiği vurgusunu yapan Güleç, Anayasa’nın darbenin otoriter ruhunu ve tekçi zihniyetini koruduğunu belirtti. Güleç, “Bu Anayasa toplumsal barışı, eşit yurttaşlığı ve çoğulcu toplumsal yapımızı güvence altına alamamaktadır. Yeni bir Anayasa artık bir tercih değil, tarihsel ve toplumsal bir zorunluluktur. Toplumsal uzlaşıya dayalı, özgürlükleri esas alan ve herkesin kendini eşit yurttaş olarak görebileceği bir anayasa anadilde eğitimin de önünü açacaktır. 1921 Anayasası’nda yer alan ademi merkeziyetçi ruhu esas alan bir anlayışı hayata geçirecek ve Kürt meselesinin barışçıl çözümüne imkan sağlayacaktır. İşte bu Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kalıcı toplumsal barış için en acil ve hayati adımdır” diye konuştu.
Talepleri sundu
Meclis’in sadece iktidarın veya birinci partinin değil muhalefetin de etkin rol alabildiği bir mekanizmaya dönüşmesi gerektiğini kaydeden Güleç, devamla şunları söyledi:
“Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunacak, Kürt meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklı çekince koyduğu Avrupa Yerel Yönetimler Özerkliği şartı, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi gibi sözleşmelere yönelik çekinceler kaldırılmalıdır. Bununla ilgili toplumsal barışı ve eşit yurttaşlığı güçlendirecek adımlar atılmalıdır. Mevzuat yeniden gözden geçirilerek uluslararası süreçlere uygun hareket edilmelidir. Kadın özgürlüğünü esas alarak çocukları ve kadınları şiddete karşı gerçek manada koruyacak yasal önlemler yaşama geçirmelidir.”
Kürt sorununun çözümü için kurulan Meclis komisyonunda konuşan Van Barosu Başkanı Sinan Özaraz, “Bütün diller, bütün kültürler, bütün inançlar anayasa ve yasal güvenceye kavuşturulmalı” dedi
Van Barosu Başkanı Özaraz: PKK’lilerin durumları hukuki zeminde netleştirilmeli
Van Barosu Başkanı Sinan Özaraz, barışın savaş ve çatışmadan daha üstün, ayrıcalıklı ve bir o kadar zor olduğuna işaret ederek, zor olan bir yolu yürüdüklerini belirtti.
Türklerin Anadolu’ya geldiğinde yanı başlarında Kürtleri gördüğünü söyleyen Özaraz, Türklerin Kürtler ile birlikte kader ortaklığı başlattıklarının altını çizdi. Söz konusu kader ortaklığının Çanakkale ile birlikte bir kardeşlik hukukuna dönüştüğü vurgusunu yapan Özaraz, “Cumhuriyet ile birlikte, özellikle ulus devlet anlayışıyla birlikte, diğer halkların, diğer dillerin, diğer inançların yok sayıldığı, ötekileştirildiği ve hatta çoğu zaman asimile ile sisteme entegre edilmeye çalışıldığı süreç içerisinde maalesef Kürt ve Türk halkı arasında bir uyuşmazlığa dönen bir sürece evrilmiştir” dedi.
‘Süreç doğru okunmalıdır’
Sürecin doğru okunması gerektiği vurgusunu yapan Özaraz, “Bugün bu ülkede Kürt meselesine bir çözüm ve kardeşlik hukukuyla birlikte bir geleceği kurmak mı yoksa sadece Kürt meselesini PKK ile sınırlı görüp bu noktada güvenlikçi bir yaklaşım mı söz konusu” sorusunu sordu. Özaraz, “Kardeşlik hukuku içerisindeki bu iki halkın aslında birlikte kuracakları onurlu bir barış ve geleceğin adımını atmasını istiyoruz ve temelimiz de bu yöndedir” dedi.
Sürecin iki şekilde ele alınması gerektiğinin altını çizen Özaraz, “Birincisi çatışmasızlık dediğimiz süreci sağlıklı bir sonuca kavuşturma noktasında ‘Terörsüz Türkiye’ söylemine sıkışmak yerine aslında Sayın Öcalan’ın çağrısıyla birlikte ve benim de alanda tanık olduğum PKK’nin silahları imha etmesi ile başlayan süreci nihayete erdirecek somut yasal düzenlemeler ve adımların atılmasıdır. Bu ülkede şu hakikati net bir şekilde görmeliyiz; Bizler eğer gerçek bir barışın adımını atacak ve temennini kuracaksak, dağda yer alan insanların da bu ülkenin bir yurttaşı olduğunu ve maalesef ülkedeki hukuksuz ve tekçi yaklaşımın PKK’yi doğuracak bir sebep olduğu görmeliyiz. Yine PKK’nin sonuç olduğu bu noktada dağda yer alan insanların ayrım yapılmaksızın durumlarının hukuki zeminde netleştirilmesi gerekiyor” diye ifade etti.
Kayyım uygulamaları’
Kürt meselesi sebebiyle devam eden veya biten yargılanma süreçlerinin nasıl bir yol izleneceğinin netleşmesi gerektiğine dikkat çeken Özaraz, şöyle konuştu:
“İnfaz ve derdest davalarda nasıl bir tutum sergileneceği açıkça ortaya konulmalıdır ve yasa düzenlemeye dönüşmelidir. Vatandaşlıktan çıkarılan, sürgünde bulunan bu ülkenin yurttaşlarının dönüşü sağlanmalı ve bu noktada yasal düzenlemeler gerçekleşmelidir. İltisak sebebiyle ihraç edilen veyahut güvenlik soruşturması sebebiyle ki en son Van’da dahi güvenlik soruşturması gerekçe gösterilerek kayyım yönetimi tarafından çıkarılan 227 işçi de aslında bu sorunun bir parçası olarak devam ettiğini göstermektedir. Ve bu noktada bunlara çözüm üretecek yasal düzenlemeler yapılması gerekmektedir.”
Siyasetin önündeki engellerin irdelenmesi gerektiğini söyleyen Özaraz, seçme seçilme hakkı ve kayyım uygulamasının anlamsız hale getirdiği seçim düzenlemesine yönelik de somut çalışmalar gerçekleştirilmesi gerektiği vurgusunu yaptı.
‘Hak ve özgürlükleri sağlamlaştıracak adımlar atılmalı’
Özaraz, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) infaz düzenlemesi ve umut hakkı gibi düzenlemelerin demokratikleşme, gerçek barış ve birlikteliği sağlanmak açısından hızlıca hayata geçirilmeleri gerektiğini belirtti.
Başlıca atılması gereken bu adımların yanında başkaca demokratikleşme adımlarının da olduğunu kaydeden Özaraz, “Öncelikle temel hak ve özgürlükler noktasında demokratik bir toplumun temeli olan düşünceyi açıklama, ifade özgürlüğü ve örgütlenme hakkının sınırsız bir şekilde keyfi uygulamalarla sınırlanmayacağı bir yasal düzenlemeye dönüştürülmesi gerekiyor. Bu özgürlüklerin güvence altına alınması toplumsal barış açısından da büyük önem arz ediyor. Biz bölge baroları, hak savunucuları ve diğer kesimler yaptığımız her açıklamada soruşturmalara muhatap kalıyor ve yargı tacizi altında bulunuyoruz. Bunun en yakın örneği ise İstanbul Barosu’nun iki gazeteci için yapmış olduğu açıklaması sonrası muhatap kaldığı soruşturma ve açılan davayla görevden alınma hususuydu. Dolayısıyla hukuki adımlardan biri temel hak ve özgürlükleri sağlamlaştıracak adımlardır” ifadelerini kullandı.
‘Kürtçeye yönelik tutum değişmeli’
Gerçek kardeşlik barış ve birliktelik için eşit yurttaşlık temelinde Kürt halkı ve Kürtçeye yönelik tutumun değiştirilmesi gerektiği vurgusunu yapan Özaraz, “Bütün diller, bütün kültürler, bütün inançlar anayasa ve yasal güvenceye kavuşturulmalıdır” diye ekledi. Siyaset yapma hakkının engellenmesine yönelik ihallere de değinen Özaraz, uzun zamandır cezaevinde olan siyasi tutsaklar hakkında verilen AİHM kararlarının uygulanmadığına dikkat çekti.
Özaraz, “Dolayısıyla siyasetin önündeki engeller bir an önce ortadan kaldırılmak üzere yasal düzenlemelere konu edilmesi gerekir. Cezaevlerindeki reformlar çok büyük bir önem arz ediyor” dedi.
Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri
Van Barosu olarak cezaevlerine ilişkin hazırladıkları raporlara işaret eden Özaraz, Erzurum ve Karadeniz’deki cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini sürekli yayınladıklarını söyledi. Özaraz, bu hak ihlalleri arasında İdari ve Gözlem Kurulları’nın (İGK) keyfi uygulamalarından ağız içi araması gibi birçok hukuksuz uygulamanın bulunduğunu da belirtti. Özaraz, “Bu uygulamalara derhal son verilmelidir. Özellikle siyasi mahpuslara yönelik uygulanan tek taraflı uygulamaların ortadan kaldırılması gerekiyor” diye kaydetti.
‘Faili meçhullerin yargılamalarına devam edilmeli’
Cumartesi Annelerinin Galatasaray Meydanı’ndaki durumundan Van Büyükşehir Belediyesi’ne atanan kayyıma kadar ifade özgürlüğünü kullanmak isteyenlerin maruz kaldığı tutumu eleştiren Özaraz, “Bölgede valiliklerin yıllarca uyguladığı gösteri yürüyüş yasağı aslında temel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırılan uygulamalardır ve bunların derhal son bulması gerekiyor. Yine bir önceki çözüm sürecinde yine Sayın Cumhurbaşkanının çağrısıyla birlikte başlayan o faili meçhul cinayetlerin yargılamaları maalesef daha sonrasında aklanmaya dönüşmüş ve beraatlerle sonuçlanmıştır. İşte bu soruşturma ve yargılamalara devam edilmeli, gerekli cezalandırılmalar yapılmalıdır” diye belirtti.
‘Ortak hafıza vurgusu’
Özaraz, Kürt köylerinin yakılması, bombalanması, yaşanan katliamlar ve hakikat ile yüzleşilmesi gerektiğine de işaret ederek, “Bu durumla yüzleşmeli ve onarıcı bir adalet kullanılmalıdır. Şeyh Said, Seyit Rıza ve Bediüzzaman Said-i Kürdi’nin halen bile açıklanmayan mezar yerlerinin açıklanması ve Kürt halkının artık kendi acılarını yaşayabileceği, anabileceği bir pozisyon yaratılmalıdır. Çanakkale, Rojava ve Halepçe sadece Kürt’ün acısı değil, sadece Türk’ün acısı değil, Kürt ve Türk halkının ortak acısı kabul edilmeli ve bu ortak bir hafızaya dönüştürülmelidir” diye belirtti.
Mardin Baro Başkanı Duyan: Esin kaynağı Mandela’nın örneği olabilir
Sonrasında konuşan Mardin Baro Başkanı Ahmet Duyan ise sürecin başarıya uğramaması halinde Türkiye ve bölgenin derin acılar yaşayacağını belirtti. Duyan, toplumun önerilerine dikkat çekerek, “Olmazsa olmazımız yargı bağımsızlığıdır. Toplantı tutanaklarında tutuklu gazeteciler, siyasiler ve Gezi davası tutsaklarının tahliye talepleri kararlarını büyük bir üzüntüyle okuduk. Bu hukukun vefat vesikasıdır. Yasama organından tahliye talep edilmesinin yargının bağımsız olmadığının delili değil de nedir? Bir diğer önerimiz ‘terör örgütü’ tanımının muğlaklığı ve belirlenmesiydi. Bir yapının terör örgütü olup olmadığının tespiti için siyasi vicdana değil, yargıya bırakılması gerektiği elzemdir. Dolayısıyla bu muhalifliğin giderilmesi için evvela TMK mülga edilip Türk Ceza Kanunu’na yeni hükümler konulmalıdır” dedi.
Çatışmalı süreçlerde büyük acıların yaşandığına dikkat çeken Duyan, “Faili meçhul cinayetleri, Beyaz Torosları, vicdani olan hiçbir insan evladı kabul etmez. Burada artık yapılması gereken kayıtların araştırılması, bundan sonraki süreçte asker, polis, sivil, kim olursa olsun bağımsız yargının önüne çıkartılması. Bu ülkede kimsenin hesabını vermeyeceği özrü ile kapanmayacak şeyler yaşandı. Ancak bir tarafın affını isterken diğer tarafın kinini de güdemeyiz” diye bilirtti.
Duyan, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Bundan dolayı ETA ve İLA örneği de bizim sürecimiz bakımından uygun örnekler değildir. İspanya’da sadece 483 kişi hayatını kaybetmişken bizim ülkemizde maalesef bir gecede böyle bir kayba ulaştığımızdan dolayı bu model bile uygun değildir. Kendi modelimizi yaratmalıyız, yaratıyoruz da. İllaki bir esin kaynağı arıyorsak da bu olsa olsa Mandela’nın örneği olabilir.”
Baro başkanları sözlerini tamamladı
İstanbul 2 Nolu Baro Başkanı Yasin Şamlı, “Bazı hususlar ise zamana ve toplumun ortak kabulüne bırakılmalıdır. Ayrıştırıcı, ötekileştirici, çatışmacı dil ve üsluptan uzak durmalıdır. Manipülasyonlara, tevziratlara ve süreci çeşitli yöntemlerle zehirlemek isteyenlere fırsat vermemek için Abdullah Öcalan’ı periyodik olarak süreç hakkında bilgilendirilmelidir” dedi. Şamlı, sürece zarar verecek manipülasyonların ancak kamuoyunun şeffaf şekilde bilgilendirilmesi ile mümkün olacağını belirtti.
Malatya Barosu Başkanı Onur Demez de Kürt meselesinin siyasal, iktisadi, tarihsel, sosyolojik ve hukuki boyutlarının araştırılması, komisyonun bu konulara ilişkin bilgi sahibi olması gerektiğini belirtti.
Mersin Barosu Başkanı Gazi Özdemir, hukuk devletinin yalnızca bir kavram olmadığını belirterek, “Bu kavram aynı zamanda vatandaşlarımızın eşitlik, özgürlük ve güven içinde yaşamasının teminatıdır. İşte tam da burada herhangi bir yaptırıma maruz kalmaksızın ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin herhangi bir baskı ve cezai yaptırıma maruz kalmaksızın kullanılması sağlanmalıdır” diyerek kayyım uygulamaları, tutuklamalar ve eşitsizliklere dikkat çekti.
Kürt sorununun çözümü için Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’na görüşlerini aktarmak üzere TBB ve 10 ilin baro başkanlarının katıldığı toplantıda, farklı şehirlerden gelen baro başkanları konuşmalarını tamamladı. Baro başkanları, sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi gerektiğini vurgularken, yargı baskısı ve hukuksuzluklara da dikkat çekti.