AK Parti hükümetlerinin kamuoyunda en çok tartışılan kurumları arasında yer alan ve başında Ali Erbaş’ın yer aldığı Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), 1 Ağustos’tan bu yana, Cuma Namazı sonrası verilen hutbelerdeki sözler nedeniyle tepkilerin odağında.
Hutbelerde yer alan ve kadınların kıyafetlerine ve miras haklarına yönelik kısıtlayıcı ifadeler tepki çekti.
Diyanet İşleri Başkanlığının 1 Ağustos’ta Türkiye’deki 90 bin dolayındaki camide okutulması zorunlu Cuma hutbesinin ana temasında kamu kurumlarında başörtülü olmayan kadınlar ima edilerek ‘inisiyatif almaya’ çağıran şu sözler yer aldı.
‘Uygunsuz kıyafet’
“Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlak kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır. Çünkü neslimizin iffetini, edebini ve ahlakını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.”
Diyanet’in ‘uygunsuz’ kıyafet olarak nitelediği giysiler ise, hutbenin konulduğu web sitesinde ‘daha detaylı’ tanımlanarak, dinel anlamda bu kıyafetlere şöyle nitelendirmelerde bulunuldu:
‘Avret yerlerini açmak‘
“Hayâsızlık ise, ahlaki değerleri yok eden, insanın onur ve saygınlığını ayaklar altına alan bir felakettir. Şeytanın, en sinsi tuzaklarından biridir. Nitekim Yüce Rabbimiz, ‘Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın…’ buyurmaktadır.”
‘Kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler haramdır’
“Resûl-i Ekrem (s.a.s), ‘Azîz ve Celîl olan Allah Halîm’dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever’ buyurmaktadır. Dolayısıyla kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah’ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır. Uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler Allah Resûlü (s.a.s)’in ifadesiyle, giyinik çıplaklardır.”
1 Ağustos’taki ‘haya ve edep’ temalı hutbede, “kısa/şeffaf kıyafet”, “uzuvları belli eden dar elbise”, “giyinik çıplaklar” vurguları öne çıktı.
Berrin Sönmez’den tepki
Hutbede yer alan ifadelere tepki olarak yazar/feminist aktivist Berrin Sönmez, başörtüsünü çıkaracağını açıkladı. Berrin Sönmez’e kadın örgütlerinden dayanışma mesajları geldi.
Sönmez, Medyascope’ta kaleme aldığı yazısında, başörtüsünü çıkarma kararı aldığını kamuoyuyla paylaştı.
Berrin Sönmez yazısında şu ifadelere yer verdi:
“Başörtüsü zorunluluğu getirilmesi ihtimaline karşı şimdiden başımı açıyorum. Bu hasbihal kısmı okurlar için, uzaktan bakanlar için çalkantılı, gel-gitli, kararsız bir yaşam öyküsü olarak görülebilir. Hiç sakıncası yok, düşünce özgürlüğüne saygılıyım. Kimseden de saygı ya da onay beklemiyorum.”
Sönmez, kararının arkasındaki gerekçeyi de şu sözlerle açıkladı:
“Sadece gerekli olan tepkinin uygun zamanını kaçırmak istemediğim için başörtümle vedalaşıyorum. Bir kişi bir anlam ifade etmeyebilir ama bir kişi olarak safım belli olur. Diyanet’in ve iktidarın gittiği yolu, zulmün yolunu reddediyorum. Siz zalimlerdenseniz ben sizden değilim.”
8 Ağustos: Helal tatil hutbesi
Diyanet’in bir hafta sonra, 8 Ağustos’taki Cuma Namazı hutbesinin teması ise ‘helal tatil’ olarak belirlenmişti.
Bu kez kadın haklarının direkt hedef alınmadığı hutbe sonrası ‘yurttaşların tatil tercihlerine müdahale’ tartışması yaşandı.
“Sıla-i Rahimle Bereketlenen Tatil” başlığıyla 81 ildeki camilerde okutulmak üzere hazırlanan hutbede, Müslümanların tatil yaparken de “kulluk ve sorumluluk bilinciyle” hareket etmesi gerektiği ifade edildi. Hutbede şu ifadeler yer aldı:
“Ne yazık ki günümüzde bazı tatil organizasyonları, Allah’ın hükümlerini hiçe sayan, helal haram hassasiyetinden uzak, lüks ve israfın zirveye ulaştığı, nefsani arzu ve isteklerin sınır tanımadığı bir hâl almıştır. Böyle bir tatil anlayışının dinimizde asla yeri yoktur.”
Tatilin, “tembellik ve gaflet içinde geçirilen zaman” olmaması gerektiği söylenen hutbede, yurttaşlara şu ifadelerle “tatili ibadet haline getirme” çağrısı yapıldı:
“Aslında tatil; tembellik ve miskinlikle, gaflet içinde geçirilen zamanlar olmamalı; aksine, farklı ve faydalı meşguliyetlerle verimli bir dinlenme fırsatına dönüştürülmelidir. Yeryüzünde gezip dolaşarak Yüce Rabbimizin kuvvet ve kudretini tefekkür etmeye, kâinata ibret ve hikmet nazarıyla bakmaya vesile olmalıdır. Bu bilinçle yapılan tatil, sadece dinlenmek değil, aynı zamanda bir eğitim ve bir ibadettir.”
Sırada kadınların miras hakkı var
15 Ağustos’taki cuma hutbesinin konusu “kul hakkı” oldu.
Medeni Kanun’un hedef alındığı hutbede “Kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır.
Diyanet’in “Allah’ın takdir ettiği hak” diye işaret ettiği işaret ettiği şer’i miras hukuku, erkek çocukların kız çocuklara göre daha fazla miras almasını öngörüyor.
Diyanet’in hutbesinde “Karşılıklı rıza olmadan Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek ilahi adalete aykırıdır. Dolayısıyla kişinin; kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır” ifadeleri yer aldı.
Türkiye’de yürürlükte olan Medeni Kanun’a göre miras, çocuklar arasında cinsiyet ayrımı yapılmaksızın eşit olarak paylaştırılıyor. Kanunun 495’inci maddesi, “Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar” hükmüyle, altsoydaki mirasçıların “eşit” haklara sahip olduğunu açıkça düzenliyor.
15 Ağustos’taki hutbeye tepkiler
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 15 Ağustos’taki Cuma hutbesinde “kul hakkı” kavramı işlenirken, miras paylaşımına ilişkin sözler kadın örgütlerinin tepkisine neden oldu.
Gerçek Eşitlik Nerede Derneği (GENDER), hutbeyi “Medeni Kanun’un kadınlara tanıdığı eşit miras hakkını hedef almak” olarak değerlendirdi.
Dernek açıklamasında, “Hayatın ve insan onurunun öneminden bahsedip ‘kul hakkı’ kavramını öne çıkarıp ardından kız çocuklarının ve kadınların miras hakkına dil uzatmak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na ve uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırıdır” denildi.
Açıklamada ayrıca, hutbenin Türk Ceza Kanunu’nun nefret ve ayrımcılık suçları kapsamında değerlendirilebileceği, Anayasa’nın eşitlik ilkesine ve Medeni Kanun’a açıkça aykırı olduğu savunuldu. GENDER, Diyanet’in devlet kaynaklarını yalnızca “belirli bir kesimin görüş ve arzularına hizmet etmek” için kullandığını belirterek şu talepleri sıraladı:
- Diyanet İşleri Başkanlığı derhal denetlenmeli.
- Hutbeler yasalara ve anayasaya uygunluk denetiminden geçirilmeli. –
- Kadınların ve kız çocuklarının eşit hakları güvence altına alınmalı, kamu otoritelerince hedef gösterilmesine son verilmeli.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu da X’teki paylaşımında hutbedeki “kız çocuklarının Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması” ifadesini, “kadınların eşit yurttaşlık hakkına açık saldırı” olarak nitelendirdi. Platform açıklamasında, “Miras hakkındaki eşitlik yalnızca hukukun konusu değil; kadınların ekonomik özgürlüğü, hayatın her alanında eşit temsili ve güçlenmesi için vazgeçilmezdir. Bu haklar ne fetvalarla ne de toplumsal baskıyla gasp edilebilir” denildi.
Eşitlik İçin Kadın Platformu (EŞİK), “Hutbede açıkça kadınların eşit miras hakkına itiraz ediliyor, kadınların miras hakkı yarıya indirilmek isteniyor” ifadelerini kullandı.
Platform, Diyanet’e “Anayasa ve yasalara aykırı açıklamalara son verme ve anayasal ve yasal sınırlarına çekilme” çağrısı yaptı.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu, “Diyanet’in görevi, dini değerleri kullanarak kadınların kazanılmış medeni haklarını hedef almak değildir” dedi.
DEM Parti Kadın Meclisi ise Diyanet’in kadınlara karşı suç işlediğini belirterek, camilerde okutulan hutbeler üzerinden algı yaratıldığını şu ifadelerle belirtti:
“Kadınların kazanılmış haklarını gasp etmeye dönük siyaseti meşrulaştırmanıza izin vermeyeceğiz.
“Diyanet, ‘Kız çocuklarının Allah’ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır’ şeklindeki hutbeyle, bir kez daha haddini aşmış ve kadınlara karşı suç işlemiştir.”