Gazze’nin gökyüzünde insansız hava araçlarının uğultusu hiç dinmiyordu.
Şimdi tanklar da girdi karadan.
Evler yıkılıyor, hastaneler bombalanıyor, çocuklar açlıktan ölüyor.
Gazze’deki Sağlık Bakanlığı verilerine göre 7 Ekim 2023’ten bu yana yaklaşık 65 binden fazla Filistinli yaşamını yitirdi, yüz binlercesi yerinden edildi. Dünyanın gözü önünde yaşanan bu tablo, sadece İsrail devletinin Filistinlilere karşı sürdürdüğü bir savaş değil; aynı zamanda geleceğin otoriter rejimlerinin şifrelerini taşıyan bir ‘deney sahası.’
İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, salı günü İsrail’in uluslararası kısıtlamalara dayanabilecek “bağımsız bir silah endüstrisi” kurması gerektiğini söyledi. Netanyahu, “Bu İsrail’e karşı yaptırımlara yol açıyor ve İsrail’in uluslararası konumunu değiştiriyor… ve bu İsrail için bir tür izolasyona yol açıyor” dedi ve ekledi:
“Kendimizi sadece AR-GE alanında değil aynı zamanda gerçek sanayi üretiminde de tıkanmış bulabiliriz. Kendimize daha fazla güvenmek için yeteneklerimizi geliştirmeye başlamalıyız. Burada silah endüstrileri geliştirmemiz gerekecek. Atina ve süper Sparta olacağız. Önümüzdeki birkaç yıl içinde başka seçeneğimiz kalmayacak. Kendimizi savunmak ve düşmanlarımıza nasıl saldıracağımızı bilmek zorundayız.”
“Atina ve süper Sparta olacağız…”
Ama bu ne felsefenin Atina’sı ne de kahramanlığın Sparta’sı.
Burada yalnızca çeliğin soğuğu ve çıplak şiddet var.
utanmak insanın tacıdır!
Antony Loewenstein’in “The Palestine Laboratory” adlı kitabında kavramsallaştırdığı gibi Gazze, bir halkın yıkımıyla sınırlı kalmayan, küresel ölçekte otoriterleşmenin provasının yapıldığı bir ölüm laboratuvarı.
Gazze’de yaşayan gazeteci Maha Hussaini, İsrail’in insansız hava araçlarının yarattığı psikolojik terörü şöyle anlatıyordu:
“Tek bir düğmeye basarak, bir asker hayatınızı sonlandırabilir. O sese asla alışamıyorsunuz.”
Katledilen şair Refaat Alareer, son şiirlerinden birinde şu dizeleri bırakmıştı:
“Eğer öldürülürsem, bırakın adım bütün sokaklarda yankılansın, çocukların dudaklarından düşmesin.”
Bu sesler, yalnızca bir halkın acısının ifadesi değil; aynı zamanda tüm dünyanın sessizliğine seslenen bir çağrı.
utanmak insanın tacıdır!
Loewenstein’e göre İsrail ordusu, işgal ettiği topraklarda geliştirdiği gözetim teknolojilerini ve askeri yöntemleri önce Filistinliler üzerinde test ediyor, ardından dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor:
– Yüz tanıma sistemleri, Batı Şeria’daki kontrol noktalarında denendi.
– İnsansız hava araçları, Gazze’de ‘hedefli suikast’ adı altında sivillere yöneltildi.
– Yapay zeka tabanlı hedefleme, BM raporlarına göre sivillerin topluca öldürüldüğü saldırıların merkezinde yer aldı.
Bu teknolojiler, Hindistan’da Keşmir’de, Meksika’da sınır kontrolünde, Avrupa’da göçmen takibinde kullanılıyor. İsrail böylece yalnızca bir savaş yürütmüyor; aynı zamanda küresel otoriterlik pazarını da besliyor.
Hannah Arendt, totalitarizmin özünü “insanların siyasal özne olma haklarının ellerinden alınması” olarak tanımlamıştı.
Gazze’de yaşanan tam da bu:
Milyonlarca insanın yaşam hakkı ve siyasal iradesi yok sayılıyor.
Achille Mbembe’nin ‘nekropolitika’ kavramı, kimin yaşayacağına ve kimin öleceğine karar verme gücünü iktidarın merkezine koyar.
Gazze’de İsrail devleti, açlık, kuşatma ve bombardıman yoluyla ölüm üzerinde mutlak bir iktidar sergiliyor.
Gazze’de kullanılan yöntemler, sadece Filistinlilerin yaşamını yıkıma sürüklemiyor. İsrail’in ürettiği teknolojiler ve güvenlik söylemleri, “terörle mücadele” adı altında yeni otoriter rejimlere meşruiyet kazandırıyor.
utanmayı unutmayanlar iyi ki var…
Birleşmiş Milletler Filistin Özel Raportörü Francesca Albanese, BM İnsan Hakları Konseyi’nin 60’ncı oturumu kapsamında Gazze ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki duruma ilişkin raporunda, Gazze’de 252 gazetecinin ve 353 BM personelinin öldürüldüğünü de hatırlatarak, çocuk, kadın ve hasta dahil 10 bin Filistinlinin İsrail tarafından keyfi olarak gözaltına alındığını söyledi
Gazze’de, ev, barınak, hastane, okul ve camilerin yıkılmaya devam ettiğini söyleyen Albanese şöyle konuştu:
“…Gazze’nin yüzde 85’inden fazlası harabe halinde. Gazze’nin son kalıntılarını, yani Gazze kentini ele geçirmek için devam eden saldırı, sadece Filistinlileri mahvetmekle kalmayacak, aynı zamanda kalan İsrailli rehineleri de tehlikeye atarak hayatlarını büyük tehlikeye atacak…”
“…Bu sadece İsrail’in suçu değil. Bu, sessizlik, suç ortaklığı, fon, silah ve nitelikli siyasi kılıfların sağlanmasıyla sürdürülen bir küresel suç. Tarih bunu hatırlayacak. …”
“…Nasıl uyuyorsunuz? Ne zaman harekete geçeceksiniz?..”
İspanyol oyuncu Javier Bardem, Gazze’de yaşananların kesinlikle kabul edilemez olduğunu ve İsrail’in insanlığa karşı suç işlediğini söyledi:
“Gazze’de yaşananlar kabul edilemez, korkunç ve insanlık dışı. Bu, İsrail’in bugüne kadar sahip olduğu en radikal hükümet. Gazze ve Batı Şeria’daki cezasızlık son bulmalı. Netanyahu’ya verilen koşulsuz destek, uluslararası hukukun ihlaline göz yummaktan daha fazlasıdır.”
İsrail ordusunun ablukasını kırmak ve insani yardım ulaştırmak amacıyla Gazze’ye gitmek için yola çıkan Küresel Sumud Filosu’ndaki ilk tekne Binzert Limanı’nda halkı selamladıktan sonra denize açıldı.
utanmak insanın tacıdır!
Bir aktör, kocaman devletlerden daha gür ve daha cesur konuşuyor.
Küresel Sumud Filosu’nun küçücük tekneleri, devasa devletlerin suskunluğuna karşı bir onur damlası gibi.
Gazze’de yaşanan yıkım, bir halkın felaketinden çok daha fazlası.
Filistin küresel faşizmlerin deneme sahasına dönüştürdüğü bir soykırım laboratuvarıdır.
Bu soykırım laboratuvarı, küresel baskı düzenlerinin geleceğini şekillendiren bir merkez.
Gazze bir laboratuvar.
Deneği insan.
Deneyi ölüm.
Ölüm de çağın en karlı ihraç ürünü.
Eğer bu acımasız deney alanına gözlerimizi kapatırsak, yarının faşizmleri bugünden çoktan kurulmuş olacak.