Musa Anter’in katledilmesinin üzerinden 33 yıl geçti. Anter’in failleri ortaya çıkarılmazken, dosya zamanaşımından düşürüldü.
Musa Anter (Apê Musa), Mardin’in Nusaybin ilçesinde 1920 yılında dünyaya geldi. İlkokulu memleketi Mardin’de, ortaokul ve liseyi Adana’da okudu. Babasının hasta ve yatalak olması nedeniyle annesi Fesla Anter tarafından yetiştirildi. Adana’da lise okurken ilk gözaltı deneyimini yaşadı ve 15 gün gözaltında kaldı.
Liseyi bitirdikten sonra İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’ne yerleşti, 1 yıl sonra hukuk okumaya başladı. Okulun ilk 3 yılını birincilikle bitirdi. Dördüncü sınıfta birinciliği haksız biçimde elinden alınması ardından okuldan ayrıldı. 1944 yılında evlendi. 1945’te oğlu Anter, 1948’de kızı Rahşan, 1950’de ise oğlu Dicle Anter dünyaya geldi.
‘Bana haksızlık yapıldıkça fikirlerime daha çok sarıldım’
Anter, 1950’lili yıllarda siyasi faaliyetlerde yer almaya başladı. “Hatıralarım” isimli kitabında Hobbes’in “Politik fikirler keçe gibidir, vuruldukça sıklaşır, kıymetlenir” sözlerine işaret ederek, “Bana da haksızlık ve işkence yapıldıkça, fikirlerime daha da bağlanmışımdır” diye kaydetti.
Sonraki süreçte Şark Postası ve Dicle Kaynağı gazetelerinde yazılar yazmaya başladı. 1958 sonrası Diyarbakır’a geldi. Yusuf Azizoğlu ve Canip Yıldırım’la birlikte İleri Yurt gazetesini çıkardı. “Qîmîl” adlı şiir nedeniyle 1959 yılında gözaltına alındı ve İstanbul’a götürüldü. “49’lar Davası” olarak bilinen davada tutuklu yargılandı, arkadaşlarıyla birlikte idamla yargılandı. 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleşen askeri darbesi sonrası çıkarılan aftan faydalandı.
Cezaevi sürecinde “Birîna Reş” adlı tiyatro eserini ve Kürtçe-Türkçe sözlüğü kaleme aldı. Cezaevinden çıktıktan sonra Medet Serhat ve Ergün Koyuncu ile beraber Deng dergisini çıkardı. Dergi kısa bir süre sonra kapatıldı ve her 3 isim de yargılandı. Barış Dünyası ve Yön’de yazan Anter, 3 Haziran 1963’te yeniden cezaevine girdi. Yaklaşık 2 yıl cezaevinde tutuldu, sırasıyla Mamak, Sultanahmet ve Balmumcu cezaevlerinde kaldı.
‘Yurdumda öleyim’
1969 yılında Mehmet Gümüş Şahiner ile birlikte Doğu Dergisi’ni çıkardı. Derginin ikinci sayısının kapağında yer alan “Yaşasın Türk-Kürt kardeşliği” sloganı nedeniyle tutuklandı. Ankara’ya götürüldü, 4 arkadaşıyla birlikte idam cezasıyla yargılandı. Ancak 15 gün sonra tahliye edildi. Devrimci Doğu Kültür Ocakları’nın (DDKO) kurucuları arasında yer aldı. Bu sırada yine gözaltına alındı ve Diyarbakır’a götürüldü. DDKO ve Türkiye Kürdistanı Demokrat Partisi (T-KDP) davalarından 32 aylık tutukluluk dönemi sonrasında beraat etti.
Cezaevinden çıktıktan sonra memleketi Sitililî köyüne yerleşti. Yaşamı baskı, gözaltı ve tehditlerle geçen Anter, 1988’de kurulan Halkın Emek Partisi’nin (HEP) kuruluşunda yer aldı. 90’lı yılların başında kurulan Mezopotamya Kültür Merkezi’nin (MKM) ve Kürt Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı. Dicle-Fırat, Azadiya Welat, Yeni Ülke, Özgür Gündem, Rewşen ve Tewlo, Deng, Barış Dünyası ve Yön dergilerinde birçok yazı kaleme aldı. Yazıların dışında 7 kitap ve Kürtçe-Türkçe sözlük yayımladı. Anter, “Hatıralarım” kitabında tüm baskılara rağmen yaşadığı toprakları terk etmemesindeki ısrarı şöyle anlattı: “Kemiklerim gurbet ellerden vatanıma taşınacağına bari yurdumda öleyim.”
JİTEM tarafından öldürüldü
12 Eylül 1980 askeri darbesinde “Kürtçülük” propagandası yapmaktan tutuklandı, Nusaybin Cezaevi’ne gönderildi. Bu süre içinde toplam 11 yıl cezaevinde kaldı. 20 Eylül 1992’de bir kültür-sanat festivaline katılmak için gittiği Diyarbakır’ın Yenişehir ilçesinin Seyrantepe Semti’nde, JİTEM tarafından katledildi.
1990’lı yıllarda yaşanan faili meçhul cinayetlerde olduğu gibi Anter dosyasında da ilerleme kaydedilmedi. Anter ailesi, 2000’li yılların başında dosyayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. AİHM, 19 Aralık 2006’da “yaşam hakkının ihlal edildiği ve cinayet hakkında etkin soruşturma yürütülmediği” kararına vararak, Türkiye’yi tazminata mahkum etti.
Cinayeti itiraf etti
JİTEM itirafçısı Abdulkadir Aygan, JİTEM kurucularından Binbaşı Ahmet Cem Ersever, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, JİTEM elemanları Mustafa Deniz, Savaş Gevrekçi, Ali Ozansoy, itirafçı Cemil Işık (Hogir) ve Hamit Yıldırım’ın cinayeti işlediğini söyledi. JİTEM itirafçısı Aygan’ın itiraflarının ardından, 29 Haziran 2012’de tetikçi Hamit Yıldırım’ın Şırnak’ta yakalanmasıyla dava soruşturmada ilerleme sağlandı.
25 Haziran 2013’te Hamit Yıldırım ile “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım, Abdülkadir Aygan ve emekli Albay Savaş Gevrekçi hakkında “kasten insan öldürmek ve halkı silahlı isyana teşvik etmek” suçlarından iddianame hazırlandı. Ancak Hamit Yıldırım dışında cinayeti işleyenlerden hiçbiri tutuklanmadı. Haziran 2017’deki duruşmada sanık Hamit Yıldırım “uzun tutukluluk” gerekçesiyle tahliye edildi.
JİTEM davasıyla birleştirildi
Dava, 23 Aralık 2014’te JİTEM Ana Davası ile birleştirildi. Dava, Ocak 2015’te “güvenlik” gerekçesiyle Diyarbakır 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nden Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakledildi. Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi, birleştirme kararına itiraz etti. Yargıtay 5’inci Ceza Dairesi’nin 29 Ocak 2016 tarihli kararıyla iki davanın birleşmesi kesinleşti. JİTEM Ana Davası ile 1993 yılında “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım tarafından öldürülen Ayten Öztürk davasıyla birleştirilen davanın karar duruşması, 21 Eylül 2022’de Ankara 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Anter Davası, JİTEM Ana Davası’nda tefrik edilerek, zamanaşımından düşürülmesine karar verildi. (MA)