Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AKBK), Abdullah Öcalan, Emin Gurban, Civan Boltan ve Hayati Kaytan’ın umut hakkını da kapsayan, “Gurban Grubu” dosyasına dair ara kararını açıkladı. Komite kararında, Türkiye’yi “acilen gerekli adımları” atmaya çağırırken, “en geç Haziran 2026 sonuna kadar bilgi” talep etti. Komite’nin verilen süreyi uzatarak yaptırım uygulamamasına yönelik tepkileri devam ediyor.
Uluslararası İnsan Hakları ve Demokrasi Derneği (MAF-DAD) üyesi avukat Rengin Ergül, Komite’nin ara kararına dair değerlendirmelerde bulundu.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “Gurban Grubu”nun “umut hakkı”nı, 2015’te “geliştirilmiş prosedür” olarak adlandırdığını anımsatan Rengin Ergül, dosyaları yılda bir kez bile gündemine almadığını ifade etti. Sivil toplum örgütlerinin 2021’de komiteye yaptığı bildirim sonrasında gündemine aldığını aktaran Rengin Ergül, “Komite, 2024 Eylül’deki toplantısında eylem planı sunması için Türkiye’ye Eylül 2025’e kadar bir süre tanıdı. Türkiye, Haziran’da eylem planı sundu. Türkiye’nin eylem planı, daha önceki eylem planlarının tekrarıydı. Argüman olarak neredeyse yeni hiçbir şey yoktu. Türkiye, kendi eylem planlarında yeni yargı reformu, yeni yargı stratejisi, insan hakları eylem planına atıfta bulunuyordu. Ancak Türkiye’de bugüne kadar ‘umut hakkı’na ilişkin hiçbir yasa hazırlığı yapılmadı” dedi.
‘Komitenin etkili karar alması gerekiyordu’
Komitenin verdiği kararın şaşırtıcı olmadığını vurgulayan Rengin Ergül, verilen kararın bir “erteleme” olduğunu söyledi. Rengin Ergül, “Komitenin Türkiye’yi yasasını yeniden değiştirmeye davet edeceğini ve bu yasa değişiklikleri konusunda eylem planı sunması için yeni bir süre vereceğini öngörüyorduk. Çünkü komitenin çalışma pratiğine ve Türkiye ile ilgili diğer dosyalardaki pratiğine de baktığımızda bunu öngörebiliyorduk. Bu şaşırtıcı değil ama şöyle bir sorun var; ilk karar olan Öcalan 2 kararı, 2014 yılında alındı ve şu an 2025 yılındayız. Verilen kararın üzerinden 11 yıl geçmiş. Sayın Öcalan komitenin de asgari olarak belirlediği 25 yıllık infaz süresini bitirmiş durumdadır. Bir barış sürecinden bahsediyoruz. O yüzden komitenin bu konuda daha etkili bir karar alması gerekiyordu ve beklenti de bu yöndeydi. Haziran 2026’ya kadar Türkiye’ye yeniden süre tanınması ertelenme olarak yorumlanamaz. Diğer kararlar da uygulanmadığı sürece komite, diplomatik dilini biraz daha sertleştirerek ülkelere adım atmaları için yeniden süre tanıyor. Bu noktada Türkiye’yi bir süre tanındı” diye belirtti.
‘Komisyona ve sürece atıfta bulundu’
Rengin Ergül, “Komite, Meclis’te kurulan komisyona ve mevcut sürece atıfta bulundu. Komisyona bir misyon yüklemesi bizim elimizi güçlendiren bir argümandır. Çünkü bundan sonrası için komisyona dönük hukukçular ve sivil toplum örgütleri olarak bir basınç uygulayabiliriz. Komisyona böyle bir misyon ve anlam yüklendi. Komisyona atıfta bulunmakla beraber yine Türkiye’ ye insan hakları eylem planına ağırlaştırılmış müebbet ile ilgili düzenlemeleri de eklemesini önerdi. Daha önce DEM Parti ve HDP tarafından sunulmuş mevcut yasa taslaklarının esas alınabileceğini söyledi. Dolayısıyla komisyonun önünde mevcut taslaklar duruyordur. Ancak bizim beklentimiz ve önerimiz komisyonun, insan hakları hukukçularını, siyasi partileri, akademisyenleri, sivil toplum örgütlerine dahil ederek, ‘umut hakkı’na ilişkin bir yasa hazırlığı yapmasıdır. Yine ‘umut hakkı’na ilişkin değil, ‘umut hakkı’ meselesini de kangrenleştiren, Terörlere Mücadele Kanunun (TMK) kaldırılması ve değiştirilmesi konusunda bir hazırlık yapılmasıdır” şeklinde konuştu.
Ağırlaştırılmış müebbet rejimi
Türkiye’de ölünceye kadar hapis cezasının Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü kastedilerek getirildiğini belirten Rengin Ergül, “Türkiye mevzuatında bir ağırlaştırılmış muhabbet rejimi var. Ancak Sayın Öcalan’a getirilen ağırlaştırılmış muhabbet infaz rejimi, bugün 4000’i aşkın mahpusu kapsayan bir rejime dönüştü. Türk hükümetinin sürekli söylediği bu infaz rejiminin istisna olduğu argümanı gerçeği yansıtmıyor. Sayın Öcalan’a özgü bir istisna kastıyla getirilen ağırlaştırılmış müebbet infaz rejimi artık Türkiye’nin insan hakları krizidir. Türkiye, Avrupa Konseyi üyesi olduğu için konseyin de insan hakları krizidir. Türkiye Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğu için, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına uymak zorundadır. Türkiye ‘umut hakkı’yla ilgili yasa değişikliği yapmak ve Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün önündeki yasal engelleri kaldırmak zorundadır. Türkiye gerçekten Kürtlerle bir müzakere yürütüyorsa, baş müzakerecinin temel hak ve özgürlüklerini tesis etmeden, adil ve demokratik bir müzakere sürecinden bahsetmemiz mümkün değildir. Elimizde bir AİHM kararı ve Avrupa Konseyi Bakanları Komitesi denetim süreci var. Hukuki olarak sonuna kadar haklı olduğumuz argümanlar var. Bugün Türk devleti ile görüşmeler yapılırken, bu argümanlara güvenerek bu taleplerde ısrarcı olmak gerekiyor” dedi.