‘Anlamlı ilerleme’ çi ye?
Sevda Çetinkaya 29 Eylül 2025

‘Anlamlı ilerleme’ çi ye?

Aşîtî ye!

25 Eylül 2025’te Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump ile görüştü. Oval Ofis’te yaklaşık 2 saat 20 dakika süren görüşmenin öncesinde ve sonrasında yapılan açıklamalara, Trump’ın aşırı samimi üslubu, mübalağalı iltifatları ve jestleri damga vurdu.

Trump’ın abartılı ve talk show sunucularını imrendirecek teatral tarzı; yakasındaki F-35 rozeti; Erdoğan’ın sandalyesini tutarak gösterdiği kendisinden pek beklenmeyen nezaketi ve insanı tedirgin edecek kadar bol iltifat dolu konuşması…

Ancak bunların hiçbiri, alışılmış bir devlet adamından ziyade bir tüccar gibi hareket ettiği gerçeğini saklayamadı.

Saklamak gibi bir niyeti de yoktu zaten.

Mevkidaşlarına müşteri gibi davranan, ‘ne istiyorsan söyle ama önce sen ne vereceksin?’ diyen kalantor bir tüccar gibiydi.

Sonra öğrendik ki iki liderin görüşmesinde kara ve hava savunma sistemleri, F‑16 alımları ve Türkiye’nin “alışveriş listesi” de (yatırımlar/silah alımları) gündeme gelmiş.

Trump önce övdü:

“Bu adama büyük saygım var”

“Onu Beyaz Saray’da ağırlamak bir onur”

sonra istedi:

“F35’ler için anlaşabiliriz ama benim için bir şey yapmalı”

“Rusya’dan gaz almayı durdurun”

hatırlatmayı da ihmal etmedi:

“Hileli seçimleri herkesten daha iyi bilir”

“Onu aradım ve Rahip Brunson’ı serbest bıraktı”

Ama kendisi hatırlamadı:

“Gazze konusunda (Erdoğan’ın) ne düşündüğünü bilmiyorum”

Türkiye’ye uygulanan CAATSA (Amerika’nın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası) yaptırımlarının kaldırılmasıyla ilgili bir soruya da “Bunları konuşacağız” diye cevap verdi.

Basın toplantısında Trump konuştu, Erdoğan ise temkinliydi ve konuşmamayı tercih etti. Kulislerden gelen bilgilere göre, Türkiye heyeti basın toplantısı yapılmaması konusunda ısrarcı olmuştu. Ancak Trump sürpriz bir şekilde basının sorularını kabul etti ve beklenmedik çıkışlarıyla gündemi yönlendirdi.

Peki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan neler söyledi?

“Trump ile birlikte bölgede sıkıntıları aşacağımıza inanıyorum.”

“F‑16 ve F‑35 konusunu etraflıca görüşeceğiz.”

“Heybeliada okuluyla ilgili üzerimize düşeni yapmaya hazırız.”

 “İkili ilişkilerde farklı bir süreç yaşıyoruz.”

Erdoğan, BM 80. Genel Kurulu temasları ve Washington’da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesinin dönüşünde, uçakta gazetecilere konuştu.

Erdoğan’ın bu açıklamalarında yer alan iki cümleyi hafızalarımızı yoklayarak tartışmak isterim.

Bu temas, birçok konuda anlamlı ilerleme sağlamamıza yol açtıve “İkili ilişkilerde farklı bir süreç yaşıyoruz” sözlerini.

İkili ilişkilerde dün farklı olan neydi ve bugün “anlamlı ilerleme” nelerde ve nasıl sağlandı?

Malum iki lider arasındaki 2019’dan sonraki ilk resmi temastı bu.  

Hatırlayalım…

2019’da Türkiye-ABD ilişkilerine damgasını vuran Trump’ın unutulması zor o mektubuydu. Nezaketin ve diplomatik üslubun sınırlarını yerle yeksan eden o mektuptan sonra ilişkiler gerilmişti. Türkiye ekonomisini mahvetme tehdidi ile kaba ve hakarete varan ifadeler içeren o mektubu her iki lider de hatırlamak istemiyordur artık muhtemelen.

Ama bu mektup gönderildiğinde Ortadoğu’da neler yaşanıyordu? Nasıl bir Suriye vardı? Bugünkü Suriye ve Ortadoğu’nun hal-i pür melali nedir?

Bunları hatırlamanın, 25 Eylül 2025’te gerçekleşen Erdoğan-Trump görüşmesini değerlendirebilmek için önemli olduğunu düşünüyorum.

2019’da Suriye:

Beşşar Esad yönetimi, Rusya ve İran desteğiyle ülkenin büyük bölümünü kontrol ediyordu

Suriye’nin kuzey ve doğusunda, İŞİD’e karşı amansız bir mücadele vermiş Kürtler, siyasi ve toplumsal olarak örgütlenmiş kendi yönetimlerini kurmuşlardı. Ancak Türkiye’nin ‘güvenli bölge’ baskısı altındaydılar.

İdlib, cihatçı örgütlerin kontrolündeydi, Türkiye destekli gruplar da sahadaydı.

İŞİD Mart 2019’da Bağuz’da yenilmiş, ama hücre saldırıları devam ediyordu.

Türkiye, Barış Pınarı Harekatı (2019) ve sonraki askeri operasyonlarıyla sınır hattında kontrol alanları oluşturuyordu.
Esad bu operasyonları işgal olarak değerlendirmiş ve Türkiye’ye karşı ortak mücadele için Kürtlere elini uzatmıştı.

Suriye resmi haber ajansı Sana’da yer alan habere göre, Beşşar Esad harekatla ilgili, “Türkiye’nin işgali tüm uluslararası parametreler bakımından saldırganlıktır. Suriye halkının da işgalci güçlere karşı koymak için elindeki tüm imkanları kullanmaya hakkı vardır” dedi. Rusya’dan yapılan açıklamalar da tüm Suriye toprağının Suriye hükümetinin denetiminde olmasını destekler nitelikteydi.

Trump’ın mektubu tam bu dönemde geldi. Esad’ı devirmek isteyen ABD lideri, hiç de hoş olmayan bir üslupla da olsa tarihi bir fırsatı değerlendirmesi için bir çağrı yapmıştı Erdoğan’a. Onu tarihi bir rol üstlenmeye çağırmış ve General Mazlum Abdi ile görüşmesini istemişti:

“Bazı sorunlarınızı çözmek için çok çaba sarf ettim. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Büyük bir anlaşma yapabilirsiniz.

General Mazlum sizinle müzakere etmeye istekli…

Bunu doğru ve insancıl bir şekilde hallederseniz tarih size olumlu bakacaktır…”

Sonra ne oldu?

Kıyamet koptu tabii; saygısız ve kaba üsluplu bu mektup yerden yere vuruldu. Ama sadece İŞİD’le değil Esad’la da mücadele eden Suriye Kürtlerinin Türkiye ile diyalog ve müzakere çağrısı gündem bile olamadı. Türkiye hem Suriye’de hem içerde Kürtleri dost ve kardeş görmeyen, varlığını tanımayan güvenlikçi politikalarına devam etti. Askeri operasyonlarını sürdürdü, Suriye sahasında halka eziyet eden cihatçı selefi silahlı çeteler güçlendi.

Sonra ne oldu?

Kasım-Aralık 2024’te Şam hızlı bir şekilde düştü; Beşar Esad ülkeyi terk etti.

Esad’ın yerine eski HTŞ lideri Abu Muhammed el-Colani geçti. Geçiş Hükümeti Başkanı ilan edilen Colani artık Ahmed el Şara oldu.

Kürtlerin Şam yönetimiyle yeni Suriye’nin inşası ve statü müzakereleri hala sürüyor. Politik ve askeri olarak bölgedeki en örgütlü aktör olan Kürtler, Şam yönetimi ile demokratik ve çoğulcu bir Suriye için diyalog yolunu kapatmıyor.

Türkiye’nin kuzey şeritte fiili kontrol alanları var.

Suriye ekonomisi ağır bir yıkım altında; uluslararası yaptırımların kaldırılması ve ülkenin yeniden inşası için uluslararası destek aranıyor.

Süveyda’da Dürzilere ve güneyde Alevilere dönük saldırılar ve katliamlar, uluslararası arenada Colani’ye dair endişeleri artırıyor.

Colani, Şam yönetiminin lideri olarak uluslararası meşruiyet arıyor. Eylül 2025’te BM Genel Kurulu’nda konuşma yapıyor.

Burada Colani namı diğer Ahmet Şara için bir parantez açmak isterim:

Colani’nin cihatçı kariyerinin BM Genel Kurulu’na davet edilmesine ve konuşma yapmasına engel olmamasının nedeni, geçmişini temize çektiği ve sahici bir dönüşüm geçirdiği için değil; başta Trump olmak üzere Avrupalı liderlerin, ticari ve siyasi stratejik çıkarları için kanlı bir eli sıkmakta zerre tereddüt etmemesindendir.

Yoksa El Kaide’yi Irak’ta Ebubekir el Bağdadi’yle birlikte temsil eden, El Nusra cephesini kuran Colani’nin bu eylemleri nedeniyle zamanında ABD tarafından başına 10 milyon dolar ödül konduğunu unutmuş hiçbir lider yoktu orada.

Trump, Erdoğan ve Suriye konusuna dönelim.

Trump Suriye konusunda Erdoğan’ı öve öve bitiremedi.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’deki eski rejimin tasfiye edilmesinde belirleyici rol oynayan kişidir. Bu başarının gerçek sahibi odur. Kendisi sorumluluğu üstlenmek istemiyor, fakat bu aslında çok büyük bir zaferdir. Ben de ona ‘Bu payeyi sen al, hakkını ver’ dedim. Çünkü iki bin yıldır Suriye’yi ele geçirme çabaları vardı; o bunu başardı ama takdir almak istemiyor. Yeni lider göreve gelirken, onların biraz nefes alabilmesi için yaptırımları da kaldırdım. Bugün bu konuda önemli bir duyuru yapacağımızı düşünüyorum. Bu zaferin mimarı Erdoğan’dır.”

“Zaferin payesini” üstlenmesi istediği Erdoğan’ın, Suriye’nin geleceğinin sorumluluğu da üstlenmesini istiyor Trump.

ABD ve tabii ki İsrail için güvenlik tehdidi oluşturmayacak, ekonomik olarak bölgede Trump’a her türlü kapıları açacak, kaynaklarını ayaklarının önüne serecek; İran ve Rusya ile dost olmayacak bir Colani için Trump, Erdoğan’ın sorumluluk almasını istiyor.

Bana sorarsanız Erdoğan’ın bunu nasıl yapacağını zerre umursamıyor. Colani’yi “sivilleştirme ve meşrulaştırma” görevini Erdoğan’a veriyor.

Ah şu meşruiyet…

Meşruiyet meselesini sırtına atan soluğu BM Genel Kurulu’nda almış gibi.

Başa dönersem;

“Bu temas, birçok konuda anlamlı ilerleme sağlamamıza yol açtı” demişti ya Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ABD lideri Trump da Suriye’den kendisini sorumlu tutuyor ya; o zaman bu sefer farklı ve anlamlı olacak ilerleme ne?

Ya da şöyle sorayım:

“Anlamlı ilerleme” çi ye?

Anlamlı ilerleme; bizzat Erdoğan’ın uçakta sarf ettiği “Araplar, Türkmenler, Kürtler, Sünniler ve Nusayriler, Dürziler, Hristiyanlar… Yani tüm kimlikleriyle Suriyelilerin yan yana barış içinde yaşadığı bir ülke istiyoruz…” sözlerinin hayat bulması için samimi çaba göstermektir.

Anlamlı ilerleme; Türkiye’ye her zaman hatta hasmane tutumlarla karşılaştıklarında bile dostluk ve kardeşlik eli uzatan Suriye Kürtleriyle diyalog kurmak ve demokratik bir Suriye inşa etmek isteyen Suriye halkları ile dayanışma göstermektir.

Anlamlı ilerleme; ister “terörsüz Türkiye süreci” deyin ister “barış ve demokratik toplum süreci”; çatışmalı dönemi sona erdirmek ve bunun için gerekli geçiş dönemi adaletini sağlayacak hukuki düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirmektir.

Gerisi laf-ı güzaf…

“Anlamlı ilerleme” çi ye?

“Anlamlı ilerleme” Aşîtî ye!

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.