Anlıyorum kimilerinin “ Terörsüz Türkiye”, kimilerinin “Bahçeli modeli” diye adlandırdıkları “Barış ve Demokrasi” sürecinin, konunun hassasiyetleri gereği mümkün olduğunca sessiz ve derinden gitmesi gerekiyor. Tabii “komisyon”da konuşulması gerekenlerin de bu dikkatli gidişe uygun olması gerektiği de ortada.
Ama “ortada” olmayan bir konu var. Geçenlerde “Yeni Arayış” sitesinde yazdığım gibi bu dikkatli gidişe yardımcı olacak, karşılıklı hassasiyetleri kaşımadan bir “güven ortamının” tesisi için yapılacak başka şeyler de var. O yazımda komisyona bir öneri getirmiştim. Komisyona getirdiğim öneri, Kürt sorununun yarattığı çatışmalı ruh ve düşünce hallerine çözüm olabilecek, örneğin TRT’nin konunun uzmanlarının katıldığı, benzer sorunları olan ülkelerin bu sorunu nasıl aştıkları ile ilgili bilgilendirme programları yapması yanında Kürtçe şarkılara yer vermesi gibi bir öneriydi. Şimdi de RTÜK’e bir öneri getirmek istiyorum.
Aslında getirmeyi düşündüğüm öneriyi RTÜK üyesi Dr. Necdet İpekyüz (DEM parti) çok yetkin bir biçimde T24’deyazdığı iki yazıyla gündeme getirmişti (28,29 Ağustos 2025). Gerçekten de RTÜK’ün “çatışmacı bir siyaset ortamında oluşmuş bulunan görev anlayışı, bugünün barış arayışı sürecinde değişmesi gerekiyor. Öyle ya Hükümetin “Türk-Kürt kardeştir!” dediği ve bu kardeşliğin tesis edilmeye çalışıldığı bir dönemde RTÜK’ün, “Vay bu yayın PKK’yı destekliyor, vay bu yayın şiddetten yana!” diyerek cezalar vermeyi bırakması gerekiyor.
Nitekim İpekyüz şöyle diyor: “Medya açısından siyasal-toplumsal kutuplaşmayı büyütecek dilin artık geride bırakılması toplumsal, kamusal bir ihtiyaçtır. Bu eksende medya, kutuplaşmanın değil, birlikte yaşamanın dili olmalıdır. RTÜK de bu dilin en önemli koruyucularından biri olma sorumluluğunda kendisini dönüştürmesi ve medyanın önünü açması gerekir.”
Biliyoruz ki “bölünmüş toplumlar” çağımızın bir ulus-devlet fenomenidir. Kimisi başlangıçtan itibaren (Türkiye) kimisi içine aldığı göçler nedeniyle (Almanya, İngiltere, Fransa) artık bu kategoride ulus-devletlerdir. Bu durum ne kadar derinse toplum da o kadar bölünmüştür. Toplum ne kadar bölünmüşse medya dahil hemen her şey o kadar bölünmüş demektir. Nitekim RTÜK’ün olur olmaz para ya da kapatma cezası verdiği kanallara bakın toplumun ne denli bölünmüş olduğunu da anlarsınız.
Evet ama hükümetin uygulamakta olduğu “Terörsüz Türkiye” projesi bu bölünmüşlüğe son verme amacı da taşımıyor mu? Eğer öyleyse bu sorunun çözülmesi için komisyonun varlığı yanında başka bazı destekler de gerekmiyor mu? Daha önce yazmıştım mesela neden TRT ya da diğer kanallar barışı destekleyen programlar yapmıyorlar? Oysa böyle bir anlayışa çok ihtiyacımız var. Madem ki “Türk-Kürt kardeştir”, o zaman bu kanallar neden bu kardeşlik ilişkisinde var olan yaraları giderecek programlara yer vermiyorlar? Mesela Türklerin Kürtçe türkü dinlemelerini sağlamıyorlar?
Nitekim İpekyüz bu ihtiyacı şöyle ifade etmiş, “RTÜK de aynı şekilde, medya aracılığıyla toplumda barışa giden süreci hızlandırabilir; farklı kesimler arasındaki empatiyi ve ortak yaşamı güçlendirebilir. Bu kapsamda roller üstlenebilir, hatta üstelenmelidir”.
Evet! Eğer Türkiye’yi yönetenler düşüncelerinde samimiyseler, eğer bu süreci gerçekten bir barış süreci yapmak istiyorlarsa o zaman işleri yalnızca bir komisyona havale etmeyip, bir takım devlet kurumlarını bu sürece yardımcı olacak şekilde yönlendirmeleri gerekiyor. İnsan sonuç olarak, iktidarın samimiyetine güvenilip güvenilmeyeceğini bu türden adımlar atıp atmadığıyla değerlendiriyor. Son sözü yine İpekyüz’e bırakıyorum.
“Barış bir lütuf değil, bu topraklarda birlikte yaşamaya devam edebilmenin tek yoludur. Ve bu yolda RTÜK’ün yapabilecekleri, en az siyaset kurumunun atacağı adımlar kadar önemlidir. Hak temelli, çoğulcu ve onarıcı bir medya kültürünü hep birlikte kurabiliriz”.
Mesele budur!