Çok tanıdık bir hikaye: Beluc kadınları

Beluc kadınları, 9 bine yakın kayıp kişinin akıbetinin açıklanması ve Pakistan’ın tutukladığı Beluc Yakceti Komitesi (BYC) liderlerinin serbest bırakılması talebiyle başkent İslamabad’da günlerdir oturma eylemi yapıyor.

Beluc halkının yaşadığı sistematik baskı ve şiddet ile Beluc kadınlarının mücadele hikayeleri, medyada nadiren ve küçük haberler olarak yer buluyor.

Belucistan, yüzyıllardır küresel güçlerin kesişme noktasında kalmış bir coğrafya. 19. yüzyılda İngiliz sömürgeciliğiyle parçalanan bu topraklar, 1947’de Pakistan’ın kurulmasıyla birlikte ilhak edildi. Beluc halkı için bu tarih, sürekli bastırılan ayaklanmalar, zorla kaybetmeler ve devlet şiddetiyle dolu. Kadınlar ise bu uzun mücadelenin görünmez taşıyıcıları, bazen sessiz tanıkları, bazen de en ön safta direnişçileri oldular.

İngiltere’nin 1876’da Kalat Prensliği’ni sömürgeleştirmesinden bu yana özgürlük mücadelesi yürüten Beluclar, günümüzde Pakistan, İran ve Afganistan arasında parçalanmış bir halk olarak yaşamlarını sürdürüyor. Ağır hak ihlallerine maruz kalan Beluclar, zorla kaybetme, gözaltı ve işkence gibi uygulamalarla sık sık gündeme geliyor.

2004’te silahlı mücadele başlatan Belucistan Kurtuluş Ordusu (BLA) ve siyasi mücadelesini sürdüren Beluc Yakceti Komitesi (BYC)’nin birçok lideri ve aktivisti uzun süredir tutuklu.

22 Mart 2024’ten bu yana tutuklu bulunan BYC lideri Dr. Mahrang Baloch’un kardeşi Nadia Baloch, geçtiğimiz günlerde Mezopotamya Ajansı’na konuştu ve şunları söyledi:

“Yalnızca kendi yakınlarımız için değil, sesi duyulmayan herkes için buradayız. Zorla kaybedilenler için direniyoruz. Yasa da anayasa da bu hukuksuzluklara izin vermiyor. Biz yalnızca adalet istiyoruz. Tüm kayıpların akıbeti ortaya çıkarılsın, BYC liderleri serbest bırakılsın. İnsan gibi muamele görmek istiyoruz. BYC’ye yönelik tüm uydurma davalar düşmeli. Çünkü biz sadece haklarımız için barışçıl mücadele veriyoruz.

Nasıl tanıdık ve aşinayız değil mi anlatılanlara?

Farklı kuşaklardan 3 Beluc kadınının hikayesi, bu aşinalığınıza katkı sunabilir belki.

Zarina Baloch: Şarkılarını direnişe dönüştüren ses

1934 doğumlu Zarina Baloch, Sindh ve Beluc kültüründe “Direnişin Annesi” olarak anılır. O sadece bir sanatçı değil, halkının belleğini canlı tutan bir ozandı. Söylediği şarkılar, kadınların sessizliğini kıran yankılara dönüştü. Bir köyde, sazıyla kadınların acılarını dile getirdiğinde, aslında ataerkil düzeni de sorguluyordu. Şiirlerinde kadınların kölelikten kurtuluşunu, halkların özgürlüğünü işledi. Hayatı boyunca hem Pakistan devletinin baskısıyla hem de erkek egemen geleneklerle mücadele etti. Onun sesi, Beluc kadınlarının kendi sözlerini bulmalarına öncülük etti. 2005 yılında hayatını kaybetti.

Karima Baloch: Sürgünde ölüm

1993 doğumlu Karima, Beluc kadın hareketinin en bilinen yüzüydü. Genç yaşta Beluc Öğrenci Örgütü’nün kadın kanadını kurdu, kayıpların akıbetini sormaktan asla vazgeçmedi.

Bir gün Quetta sokaklarında elinde megafonla şöyle haykırmıştı:
“Eğer biz susarsak, kaybolanların çığlığı da yok olur.”

Ancak onun sesi Pakistan’da susturulmak istendi. Tehditler yüzünden Kanada’ya sürgüne gitti. Toronto’da göçmen bir hayat kurmaya çalışırken mücadelesini sürdürdü. 2020’de bedeninin bir gölde bulunması, Beluc halkı için çok büyük bir trajedi oldu. Onun ölümü, Beluc kadınlarının direnişinin ne kadar tehlikelerle dolu olduğunu ama aynı zamanda ne kadar vazgeçilmez olduğunu hatırlattı.

Sammi Baloch: Babasının kaybedilişine tanıklık

2000 doğumlu Sammi, çocuk yaşta babası Dr. Din Mohammad’in kaybedilişine tanıklık etti. 2009’da babası devlet güçlerince gözaltına alındı ve bir daha geri dönmedi. Sammi’nin çocukluğu arama kampanyalarıyla, pankartlarla, polis baskısıyla geçti. Bugün hala her fırsatta “Babamı istiyorum” diyerek mitinglerde konuşuyor. Onun hikayesi, kişisel bir acının politik mücadeleye dönüşümünün hikayesidir. Sammi’nin sesi, kayıp yakınlarının en güçlü sembollerinden biri haline geldi.

İsimsiz Beluc kadınlarının direnişi

Beluc kadınlarının mücadelesi sadece bilinen isimlerle sınırlı değil. Quetta’dan Turbat’a, Gwadar’dan Kech’e kadar pek çok kadın, evlatlarını ve eşlerini ararken sokaklara çıkıyor.

Onların adları çoğu zaman tarihe yazılmıyor ama her biri Beluc mücadelesinin isimsiz kahramanları.

Bugün Beluc kadınları, sadece devlet şiddetine değil, kendi toplumlarının ataerkil yapısına da meydan okuyor. Üniversitelerde, sosyal medyada, uluslararası konferanslarda seslerini yükseltiyorlar. “Biz hem Beluc halkının özgürlüğü hem de kadınların kurtuluşu için mücadele ediyoruz” diyorlar.

Beluc kadınlarının hikayesi, ‘acı, kayıp ve direnişin’ iç içe geçtiği bir tarihtir. Zarina’nın şarkılarıyla başlayan, Karima’nın haykırışlarıyla büyüyen, Sammi’nin sabırlı mücadelesiyle süren bu tarih, isimsiz kadınların sabırlı ve güçlü adımlarıyla devam ediyor.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.