• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Suriye’de gelinen nokta ve Lavrov’un “Orta Doğu’da Kürt sorunu mesajı”

Suriye’de gelinen nokta ve Lavrov’un “Orta Doğu’da Kürt sorunu mesajı”

Suriye’de gelinen nokta ve Lavrov’un “Orta Doğu’da Kürt sorunu mesajı”
  • Yayınlanma: 12 Ekim 2025 13:39

Müzakere stratejileri ve metotları çeşitlilik arz eder.

Anlaşma, müzakere süreçleri dediğimiz süreçlerin teorisinde farklı yaklaşımlar vardır.

Agresif, çatışmacı ya da yapıcı, sonuç almaya endeksli yaklaşımlar şeklinde stratejiler belirlenir.

Niyetinize bağlı olarak da; müzakerelere üzerinde anlaşılması kolay olan maddelerden başlamak ya da tam tersi, görüşmeleri sürece yaymak, “iyi polis, kötü polisi oynamak “, manipülasyon vb. gibi de taktiksel metotlar uygulanır.

Bunlar, söz konusu diplomasi olduğunda, işin teorik boyutudur.

Gelelim, Suriye’deki süreç üzerinden pratiğe.

10 Mart’ta 8 maddelik anlaşma imzalandığında tarafların özellikle de Şam’ın teorik yaklaşımı işi zamana yaymak temelliydi.

Şara’nın kendi konumunu içerde ve dışarıda bölgesel ve küresel denklemlerde daha iyi oturtmak için zamana ihtiyacı vardı.

SDG açısından da o zaman için benzer kaygılar söz konusu olmakla beraber (Trump’ın Suriye siyasetinin nasıl gelişeceği, Türkiye’deki barış sürecinin nasıl şekilleneceği vb. gibi) diğer taraftan baktığımız zaman SDG’nin başlangıçtaki talepleriyle bugünkü talepleri arasında büyük bir fark olmadığını görüyoruz.

Şam ise zaman içerisinde en azından söylem bazında gelgitler yaşadı ve yaşıyor. Bunda, hem kendi ideolojik yaklaşımlarının, hem de bağlı oldukları iç ve dış güçlerin etkisi var.

Aynı gelgitleri ABD’nin bölge temsilcisi Tom Barrack’ta da gördük.

Doğrusu söylemek gerekirse hala devam eden bu süreçte en net açıklamaları ve duruşu SDG, diğer taraftan  (direk muhatap olmasalar da) Ankara sergiledi.

SDG adem-i merkeziyetçi bir yapıda ısrar ederken, Ankara ise merkeziyetçi bir yapı konusunda ısrarcı oldu. Malum olduğu üzere bu tür süreçlerde bütün taraflar işin doğası gereği maksimalist talepler ile başlar süreç içerisinde herkes artılarının eksilerinin farkına daha net bir biçimde varır ve sonuçta realizmin öne çıktığı bir noktaya gelinir. (Bu arada asıl muhatapların SDG ve Şam Geçici Hükümeti olduğunu, ABD, Türkiye gibi aktörlerin ise dolaylı muhataplar olduklarını belirtmekte fayda var.)

Geldiğimiz noktada, Suriye’nin sosyo-politik ve sosyal kültürel ve sosyo-ekonomik vb. şartlarının tarafları ortak bir noktada buluşmaya zorladığını görüyoruz. Gidişatı sadece izlemekle kalmayıp sürece en aktif şekilde müdahil olan Ankara bir taraftan siyasi hedef ve amaçlarını değişik şekillerde uygulamaya çalışsa da, rasyonaliteyi hiç elden bırakmadı. Bu anlamda dış ve iç siyasi etkenler belirleyici oldu.

Suriye’de yaklaşıldığını düşünebileceğimiz ortak nokta, tarafların hiçbirinin tam olarak istediği nokta olmayabilir ama aksi yaklaşımın durumu nereye götüreceği kimse tarafından net olarak görülemediği için yapıcı bir yaklaşım ön plana çıkmaya başlıyor gibi.

Bu arada taraflardan gelen ve gelebilecek çizmeye çalıştığım tablonun ruhuna ters düşen mahiyette ki açıklamalar sonucu önemli ölçüde etkilemeyecek “iniş öncesi türbülanslar” olarak algılanmalı.

Gazze anlaşması, ABD’nin Irak’tan çekilmesinin doğurabileceği vakum, İran bağlamında yaşanabilecek belirsizlikler, bölgesel anlamda Suriye ‘de  “istikrarı” bir nevi kaçınılmaz yapıyor.

Kaldı ki Rusya’nın da Suriye’deki denkleme yeniden girmek üzere attığı bazı diplomatik ve askeri adımlar da bu çerçevede önem arz ediyor.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un Suriye Kürtlerinin durumu ile ilgili yaptığı, “Kürtlerle özerklik konusunda oynanan ‘oyunların’ somut sonuçlar doğurması, Kürt sorununun bölgedeki diğer tüm ülkelerde de patlamaya yol açabilir” şeklindeki açıklaması, daha çok Rusya’nın yeniden sahaya dönmesini kolaylaştıracak  ortama katkı sağlamak amacıyla, öncelikle Şam ve Ankara’ya verdiği bir mesaj.

Kaldı ki bu yeni bir şey de değil. Lavrov benzer açıklamaları Suriye iç savaşı boyunca defalarca yaptı.

Lavrov’un bu söylemi, Putin’in 2024 yılbaşı konuşmasında  söylediği, “Esad Kürtlerle anlaşabilse durum farklı olurdu “ anlamındaki açıklamalarıyla tezat oluşturuyor.

Yalnız bu tezatlık direk Rusya’nın Suriye siyasetinde içerde bir çelişki olduğu şeklinde anlaşılmamalı. Anlaşılması gereken şu; “Şartlar değiştikçe bizim de genelde Suriye özelde Kürtlerle ilgili siyasetimiz değişebilir.”

Dolayısıyla ilgili süreçte; Ukrayna savaşı bağlamında, Rusya’nın ABD ile (Çin), Rusya’nın İsrail ile (Azerbaycan), Rusya’nın Türkiye (Azerbaycan ve Orta Asya Ülkeleri) ile, İngiltere ile, İran ile olan ilişkiler dengesi, Moskova açısından belirleyici olacaktır.

Şu bilinmeli, Rusya için Suriye’de adem-i merkeziyetçi bir yapı sorun teşkil etmiyor, kaldı ki Esad’a teklif ettikleri anayasa metninde de benzer, adem-i merkeziyetçi yaklaşımları sergileyen maddeler vardı.

Burada başka bir durum, çift yönlü verilen bir mesaj var.

Bu çift yönlü mesajda ibre büyük oranda Türkiye’ye yönelik.

Yani ben dönersem, Suriye’de toprak bütünlüğü konusu daha garantiye girer, dolayısıyla “Ne yapacakları belli olmayan ABD ve İsrail’e karşı” birbirimizin elini güçlendiririz” anlamında.

Diğer önemli ve asıl subliminal mesaj ise ilgili “bütün taraflara” verilmek isteniyor. O da şu; “Bölgede Kürt faktörünün ne kadar önemli olduğunu en iyi ben bilirim. Tarihi hatırlayın. Denklem dışı kalırsam “bu olayı en iyi de ben kullanırım.”

Kıssadan hisse;

Bölge ülkeleri Kürt meselelerini bir an önce sağlıklı bir şekilde çözemezler ise, “Demokles’in Kürt kılıcını” sallayacak birileri he zaman bulunur.

Sadece özellikle son dönemlerde bu anlamda gündemde olan ABD, İsrail, …değil başkaları da …ve sadece Rusya da değil.

Bölge ile hesabı olan bütün güçler.