Doğayı savunmanın bedeli
EcehanBalta 13 Ekim 2025

Doğayı savunmanın bedeli

Hakan Tosun, saldırıya uğradı. Yoğun bakımda, yaşam mücadelesi veriyor.

O’nun doğa savunuculuğu nedeniyle mi hedef alındığını, yoksa başka bir sebeple mi saldırıya uğradığını henüz bilmiyoruz. Ama içimizde derin bir şüphe var. Çünkü Türkiye’de son yıllarda doğa savunucularına, köylü direnişlerine, orman nöbetlerine yönelik şiddet haberleri o kadar sıradanlaştı ki, artık her saldırıda aynı soruyu soruyoruz: “Yine bir doğa savunucusu mu susturulmak istendi?”

Bu şüphe, ancak etkin bir soruşturma ve adil bir yargılama ile giderilebilir. Bu saldırının ardında kim varsa, kim koruyorsa, kim görmezden geliyorsa, ortaya çıkarılmak zorunda. Çünkü aksi halde, bu ülkenin sokaklarında yürüyen her doğa savunucusu, her kadın, her genç, aynı tehdidin gölgesinde yaşayacak.

Eylül ayında Sri Lanka’da, Nyeleni Dünya Gıda Egemenliği Forumu’na katıldım. Orada elime geçen bir rapor, Hakan Tosun’un başına geldiği şüphesini duyduğumuz şeyin sadece bize özgü olmadığını, bir şüpheden ibaret olmayabileceğini gösterdi. “Sri Lanka’da Çevresel İnsan Hakları Savunucuları” başlıklı rapor, doğayı koruyanların uğradığı şiddeti, suçlamaları, cezalandırılmamış saldırıları anlatıyordu.

Raporun verileri sarsıcıydı: Rapora temel olan araştırmaya katılanların %65’i şiddet görmüş, %39’u ölüm veya saldırı tehdidi almış. Çoğu olayda fail, “bilinmeyen kişilerdi”. Ama hepsinin ardında aynı çıkar zinciri vardı: Madenciler, taş ocağı sahipleri, enerji şirketleri ve onları koruyan siyasetçiler…

2013’te su kirliliğine karşı protesto eden üç genç polis kurşunuyla öldürülmüş, 2012’de balıkçı Antony Varnakulasuriya yakıt zammını protesto ederken vurulmuştu. Bu isimlerin hepsi aynı hikâyenin kahramanlarıydı: “Kalkınma” denilen o sihirli kelimenin önünde durdukları için hayatlarını kaybetmişlerdi. Tıpkı bizdeki Ali-Ulvi Büyüknohutçu, Reşit Kibar ve diğerleri gibi…

Kadın çevre savunucularının durumu daha da ağırdı. Rapora göre kadınlar, erkeklerden daha fazla itibarsızlaştırma ve psikolojik şiddete maruz kalıyor, “yabancı fon ajanı”, “köyün düzenini bozan kadın” gibi etiketlerle hedef gösteriliyorlardı.

Tanıdık geldi mi? Bizde de aynı kelimeler, aynı yaftalar dolaşmıyor mu?

Türkiye’de doğayı savunanlar yıllardır hem devletin hem şirketlerin hem de çıkar ağlarının hedefinde. Samandağ’da acele kamulaştırmalara karşı direnenler, Kazdağları’nda “altın istemiyoruz” diyenler, Akbelen’de orman nöbeti tutan köylüler, İkizdere’de taş ocağına direnen kadınlar, Cerattepe’de maden yolunu kapatan gençler… Ve şimdi bunlardan biri de, üstelik bu direnişlerin her birinin her zaman yanında hissettiği biri de, İstanbul’un ortasında, bir hastane odasında sessizce bekliyor. Biz de onun hayata dönmesini bekliyoruz.

Bu ülkede bir insan şehir meydanında saldırıya uğruyor ve nedenini kimse bilmiyor.
Ama hepimiz bir şeyden şüpheleniyoruz. Ve o şüphe, adaletin yerini bulmadığı her gün biraz daha büyüyor.

Adalet, sessizliği dağıtsın. Toprak sessizdir, ama her şeyi hatırlar.

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.