Yeni Ortadoğu: Genişletilmiş Levant ekonomik bölgesi
Lokman Ergün 23 Ekim 2025

Yeni Ortadoğu: Genişletilmiş Levant ekonomik bölgesi

 

Levant bölgesi tarihsel olarak Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail, Filistin ve Mısır’ı kapsayan coğrafik bölgeyi tarif eder.

Etimolojik olarak, Fransızca “Levant”; güneşin doğudan doğmasını ima eden, yükselen anlamına gelir. 15. Yüzyıl itibariyle İtalya’nın doğusunda kalan toprakları tarif etmek için de kullanılmıştır.

Levant kavramının tekrar gündemimize girmesi, 2019 yılında ABD menşeli düşünce kuruluşu Rand Corporation’ın yayımladığı “Levant Entegrasyonunun Ekonomik Faydalarının Tahmini” isimli raporuyla oldu. Söz konusu raporda, Levant bölgesini oluşturan ülkeler arasında serbest ticaret anlaşmaları ve gümrük birliği kurulmasıyla ekonomik entegrasyon sağlanması ve bunun yaratacağı istihdam ve ekonomik aktivite tahminleri yapılmakta.

Rapor, bölgedeki hidrokarbon yatakları, tarımsal altyapı, genç nüfus gibi kaynakların, İsrail’in teknolojik ve Türkiye’nin üretim gücüyle entegre olduğu bir yapı tahayyülü içeriyor. Bu ekonomik birliğin, yıllık %7’e varan bir ekonomik büyüme ve 1,5 ila 2 milyon arası yeni istihdam yaratacağı öngörülüyor.

Tarih elbette ki bir yerlerde yapılan planlar çerçevesinde şekillenen bir şey değil. Bir yığın unsur, coğrafik ve sosyolojik etmenler, halkların özgün dinamikleri bu kurguların yönünü ve muhtevasını değiştirebiliyor. Ancak bu da bir gerçeklik ki; bu planlama ve öngörülerin tarihin doğrultusunu belirleme kudreti de inkar edilemez. Hatta kendi kendisini gerçekleştiren kehanetler bile dikkate alınması gereken bir olgu.

Irak’a yapılan müdahale ile başlayan yeni Ortadoğu dizaynı, Suriye iç savaşı, İran ve Rusya’nın Ortadoğu’daki etkinliğinin kırılması, bu bağlamda Baas rejimlerinin ilgası, Lübnan’ın Şii etkisinden arındırılması, İsrail’in coğrafik ve hegemonik güç olarak yayılması ve etkinleşmesi, Türkiye’nin tekrar Batı ittifakı ile yakınlaşması bunun görünür ve reel yüzü. Bütün bu militarist ve doğrudan müdahalelerin arka planı, Levant bölgesinin ekonomik olarak yeniden yapılandırılması hedefine işaret ediyor.

Genişletilmiş Levant Ekonomik Bölgesi, Gürcistan’ın Rusya etki alanından çıkması, Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki anlaşmazlıkların nihayetlendirilerek Batı ittifakına eklemlenmesi ve İran’ın doğrudan müdahale ve olası bir rejim değişikliği marifetiyle etkisizleştirilmesiyle yeniden tanımlanıyor. Bir anlamda Nil nehri ve Fırat nehri arasındaki eski Levant tanımı, Nil’den Karadeniz’e uzanacak şekilde yeniden güncelleniyor.

Karadeniz’den Nil nehrine çizilen bu hat, aynı zamanda Batı ittifakı ile Doğu ittifakının yeni coğrafik, siyasi ve ekonomik sınırını da teşkil ediyor. Aslında tarihsel açıdan bakıldığında bugünkü doğu ve batı kavramlarının coğrafik tanımlamaları da bu sınıra işaret eder.

Yerleşik hayatın başlangıcından neredeyse 15. yüzyıla kadar geçen sürede Doğu; Çin’i tarif eder. Batı ise Mezopotamya havzası ve Nil deltasını içeren Altın Hilal’in adıdır. Batı tarifinin bildiğimiz Batı Avrupa ve Amerika’yı işaret etmesi, 15. yüzyıldan itibaren Avrupa devletlerinin güçlenmesi ve gelişim aksının o coğrafyaya kaymasıyla ilgilidir.

Şimdi yaklaşık 500 yıl sonra, Doğu ve Batı medeniyetleri arasındaki hegemonik güç çekişmesi eski doğal sınırların çizilmesini dayatıyor. Genişletilmiş Levant bölgesinin sınırları, Çin’in askeri ve ekonomik olarak Batı’ya yönelik tazyikinin durdurulması için, bu kez Batı tarafından yapılmış bir Çin Seddi görevi görecek.

Şimdi bu bilgiler ışığında, Türkiye’nin yeni Kürt açılımını, çözüm sürecini, PKK’nin feshi ve silahsızlanmasını tekrar gözden geçirdiğimizde, taşların biraz daha yerine oturduğunu gözlemliyoruz.

Kolları budanmış İran’ın, devlet olma vasfını büyük ölçüde yitirmiş Irak’ın, eski cihatçıdan devşirilmiş bir kayyımın atandığı Suriye’nin, Hizbullah’tan arındırılmış Lübnan’ın, ehlileştirilmiş Filistin’in ortasında devasa ve boş bir etki alanı oluşmakta.

Ortaya çıkan sosyopolitik ve ekonomik boşluğu dolduracak ve buradan çıkacak artı değeri Batı ittifakıyla işbirliği içinde paylaşacak üç güç odağı görünmekte: Türkiye, İsrail ve Suudi Arabistan.

Yeni Çin Seddinin muhafızları, kendi iç çelişkileri ve sorunlarını, ayrıca kendi aralarındaki çelişkileri giderecek veya azaltacak stratejiler geliştirmek zorundalar. Suudi Arabistan, sosyal ve ekonomik reformlar yoluyla kendisini yeni görevine hazırlanıyor.

İsrail kendisi için risk teşkil eden faktörleri, teknolojik ve askeri gücüyle bertaraf ederek, Levant bölgesinin yönlendirici merkezi olmaya çalışıyor.

Türkiye ise karşısında beliren bu muazzam fırsat penceresini değerlendirmenin hesabını yapıyor. Yüz yıldır bütün enerjisini Kürt fobisine harcamasından kaynaklı zaaflarını giderecek bir yeniden yapılanmanın sancılarını yaşıyor.

Ayağındaki prangaya dönüşmüş yüz yıllık ezberleri, Kürtlerle eşit yaşamamak uğruna içine düştüğü stratejik savrulmaları, bu uğurda uluslararası alanda vermek zorunda kaldığı tavizleri revize etmeye çalışıyor.

Kürtler ise tarihsel Batı’nın merkezi olan Mezopotamya uygarlığının doğal varisleri olarak, bu yeni dönemde, birlikte yaşama, demokrasiye, eşit yurttaşlığa, kadın özgürlüğüne dair tek sistematik önermenin sahibi olarak çıkıyorlar tarihin sahnesine.

İki dizelik bir şiiri Kürtlere hak görmeyenler, Kürtlerle eşit yaşamaktan, Kürtlerin ve Kürtçenin görünürlüğünden hezeyana kapılanlar, Kürtlerin vazgeçilmez hak taleplerini dayatma ve maksimalist talep olarak kodlayanlar, asli kurucu unsur oldukları bu ülkenin ortağı olmasına şiddetle karşı çıkanlar, savaş dilinden vazgeçmeyenler 100 yıl önceki Ortadoğu dizaynında neleri yitirdiklerini bir daha düşünsünler.

Tarihin yeniden şekillendiği bu zamanda, güvenliğimiz için, refahımız için, özgürlüğümüz için Kürtlerin ve Türklerin ittifakı bir zorunluluktur.

Bu ittifak ancak demokratik bir cumhuriyetin hayata geçirilmesi, eşit ve hak temelli bir ortak yaşam perspektifi ile mümkündür. Buna giden yol da önce barışın ne olduğunu ve nasıl barışıldığını öğrenmekten geçiyor. Hepimiz için.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.