Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat’taki “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” sonrası PKK, bugün “güçlerini Türkiye’den çekme” kararı aldığını açıkladı.
Kandil’de yapılan açıklamada PKK’lilerin Türkiye’den geri çekilmeye başlandığı duyruldu.
Yapılan açıklamayla birlikte gözler bir kez daha iktidar ve devlete çevrildi.
Siyasetçiler, akademisyenler ve STK’lar bu kararı nasıl değerlendirdi?
İnsan Hakları Derneği (İHD) Onursal Başkanı Akın Birdal, PKK’nin 12’nci Kongresi’nin kararları doğrultusunda bu gün açıkladığı kararı ileri bir adım olarak yorumladı:
“Açıklamada altı çizilen nokta, hukuki adımların gecikmeden atılması. Yine açıklamada vurgusu yapılan geçiş hukuku ve demokratik siyasete katılım için gerekli entegrasyon yasalarının çıkarılması çok önemli. Ankara’nın değerlendirmeleri de olumlu. Umarım İmralı Heyeti ve Cumhurbaşkanı ile yapılan görüşmeler de dikkate alınarak önemli adımlar atılır ve gecikilmeden de mecliste çıkartılan entegrasyon yasaları ile bir güven ortamı yaratılır. İnfaz Yasası’nda bir hukuksuzluk var bu noktada bu tür yasaların üzerinde değişikliklerin yapılması lazım. ‘Af’ kelimesi bir suçun affedilmesi anlamına geliyor. Kürt Özgürlük Hareketi eşitlik ve mücadelenin karşılığı bir hareketti, suç değildi. Bu nedenle buna uygun yasaların çıkartılması lazım. Cezaevlerinin boşaltılması gerekiliyor.”
Yaşanacak gelişmeler ile birlikte artık “umut hakkının” kullanılabilirliğinin açıklanması gerektiğini ifade eden Birdal, “Abdullah Öcalan artık düşüncelerini serbestçe söyleyebilmeli. Bir adım atılmalı ki iki adımlı bir sürecin olduğu toplum tarafından benimsenmeli. Top artık devlette ve bundan sonra sürece destek vermek gerekli” ifadelerini kullandı.
Hakan Tahmaz: Sürecin ihtiyacı olan yasalar çıkarılmalı
Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, atılan tarihi adıma karşılık iktidarın ve devletin atması gereken adımlarla ilgili görüşlerini paylaştı. Sürecin tek taraflı devam ettiğini hatırlatan Tahmaz, çağrılarına dair şunları belirtti:
“Kandil’de de yapılan açıklamada bir kez daha ifade edildiği gibi bu sürecin ihtiyaç duyduğu özel yasaların bir an önce çıkarılmasıdır. Hem Çelik’ten hem Kandil’den gelen açıklamada eğer ortada bir provokasyon varsa, bölgesel dinamikler, bir beka sorunu varsa o zaman bunun önüne geçmenin şu aşamada en önemli adımı sürece dair özel yasanın Meclis’e sunulması bir an önce çıkarılması. Gördüğümüz kadarıyla 11’inci Yargı Paketi’nde hala bu yok, hala bu konu da hükümetin ne yapacağını bilmiyoruz. Bu tabi bizim açımızdan, süreci takip edenler açısından temel sorun.” Meclis’e gittiklerinde komisyonun Abdullah Öcalan’la görüşmesi gerektiğini belirttiklerini söyleyen Tahmaz, ancak hükümetin bu konuda hala adım atmadığını dile getirdi. Tahmaz, şöyle devam etti:
“İlk aşama bitti. Bu talep ortada duruyor. Tekrar dillendirilmiş. Burada da tabi ki bu sürecin ilerliyor olmasından dolayı çok anlayabildiğimiz bir süreç yok. Bunun nedeni bu talep ortada durduğu sürece toplumda beklentiler, sürece güven sorunu ciddi oranda kendini hissettirmeye devam edecek. Böyle sürebilir mi? Pek örneği görülmüş değil. Şimdi ‘süremez’ demek pozisyonunda değiliz. Süreç devam ediyor ama hiç örneği yok. Dünyada bunun böyle yürütüldüğüne dair hiç bir örneği yok. Hükümetin bunu beka gerekçesiyle, bölgesel provokasyon gerekçesiyle bu kadar geniş bir kamuoyundan gelen talebe yanıt vermemesi tabi ki sürece temkinli yaklaşımımızı ortaya çıkarıyor.”
Hamit Ekinci: Geri çekilme çatışmasızlığı güçlendiren stratejik bir yönelimdir
Hamit Ekinci, silahlı güçleri geri çekme kararının “Kürt meselesini silahsızlandırarak açık tartışmaya açmayı hedefleyen uzun vadeli stratejik yönelimin bir sonucu” olarak yorumladı. Ekinci, “Dünyadaki çatışma çözümü süreçlerinde, gerek sahadaki koşullar gerekse yapısal yetersizlikler nedeniyle devlet dışı aktörlerin ateşkes süreçlerine tam uyum göstermesi her zaman mümkün olmamıştır. Bu da çözüm istemeyen odakların provokatif eylemlerine zemin hazırlamaktadır” dedi.
PKK’nin 12’nci Kongresi’nde aldığı ve uygulamaya koyduğu kararların çatışma zeminini ortadan kaldırma açısından önemli bir adım olduğunu ifade eden Ekinci, “Bu gelişmeler, Türkiye’de demokratik dönüşüm ve Kürt sorununun demokratik entegrasyonu bakımından ciddi bir imkân yaratmaktadır” dedi.
Ekinci, devletin de bu sürece “benzer bir ciddiyet ve samimiyetle yaklaşması gerektiğini” belirtti.
Ekinci, sürecin “Terörsüz Türkiye” gibi güvenlik merkezli bir paradigmayla sınırlandırılmasının toplumsal barışa zarar vereceğini vurgulayarak, “Yüzyılı aşan bir sorunun çözümü için silahtan uzaklaşma iradesini defalarca ortaya koymuş bir aktör karşısında hâlâ gerekli yasal ve siyasal düzenlemelerin yapılmamış olması hayati bir eksikliktir. Kürt siyaseti açısından silah artık geri dönülmez biçimde denklem dışı kalmıştır; ancak devletin bu tutumu, çözüm iradesinin zayıflığı olarak algılanmaktadır” diye belirtti. Ekinci, sürecin kalıcı barışa dönüşebilmesi için yalnızca silahların susmasının yeterli olmadığını, eşzamanlı yapısal reformların zorunlu olduğunu söyledi ve şöyle devam etti:
“Toplumsal rızanın oluşturulması ve sürecin sağlıklı ilerlemesi için Sayın Abdullah Öcalan’ın çalışma koşullarının iyileştirilmesi büyük önem taşıyor. Aynı zamanda anayasal vatandaşlık, anadilde eğitim ve yerel yönetim reformu gibi başlıklarda açık ve kapsayıcı bir tartışma yürütülmelidir. Bu, hem Kürt toplumunun temel taleplerine yanıt verir hem de Türkiye’nin iç barış sürecine güçlü bir ivme kazandırır.”
Ekinci, sivil siyaset kurumunun bu süreçteki öncülüğünün belirleyici olacağını vurgulayarak, “Artık zaman kaybedilmemeli; sürecin yasal ve siyasal gereklilikleri ivedilikle yerine getirilmelidir” çağrısında bulundu.
Abdulbaki Erdoğmuş: Herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğine inanıyorum
Siyasetçi Abdulbaki Erdoğmuş, sürecin yol haritasının kamuoyu ile paylaşılmadığına dikkat çekerek, şunları söyledi:
“Bu nedenle sonuçlar üzerinden bir değerlendirme yapılabilir. Bu bağlamda ikinci aşama olarak belirtilen geri çekilme kararı kuşkusuz önemlidir. PKK’nin Öcalan’la varılan mutabakata bağlı kaldığını göstermektedir. Bu da sürecin geç de olsa olumlu olarak devam ettiği anlamına gelir. Bu durum umut vericidir. Ancak mutabakatın mahiyetini hala bilmiyoruz, yapılan yorumlar üzerinden bir değerlendirme yapmak istemem; fakat bizim beklentimiz sürecin yasal bir zemine oturtulmasıdır. Yasal dayanağı olmadıkça kalıcı bir çözüm söz konusu olamaz. PKK üzerine düşeni yapıyor ancak devlet tarafının henüz yasal bir adım atmaması kaygı vericidir.”
Öcalan’ın durumuna ilişki bir olumsuzluğu gözlemlemediğine de işaret eden Erdoğmuş, “Serbest kalması için zamana ihtiyaç duyulduğunu düşünüyorum. Sürecin olumlu sonuçlanmasının gereği olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin aldığı kararın yerine getirileceğini düşünüyorum. Bu konuda bir sorun görmüyorum. Sabırlı olmak gerekir. Kolay bir süreç değil, oldubittiye getirilemez. Kişisel olarak, devlet tarafının da Abdullah Öcalan’la vardığı mutabakatın gereğini yapacağı kanaatindeyim. Mutabakatın mahiyetini bilmiyorum; ancak sürecin olumlu sonuçlanması için herkesin üzerine düşeni yapması gerektiğine inanıyorum. Bu bağlamda ben şahsen sorgulama ve eleştiri hakkımı saklı tutarak, süreci desteklemeye devam edeceğim” diye konuştu.
Abdulkadir Güleç: Sürecin ruhuna uygun yasalar çıkartılmalı
Diyarbakır Baro Başkanı Abdulkadir Güleç. PKK’nin yaptığı açıklamanın beklenen bir açıklama olduğunu belirten Güleç, 27 Şubat’tan bu yana istikrarlı bir şekilde Abdullah Öcalan’ın çağrısının gerekliliklerini yerine getirildiğine dikkat çekti:
“Bugün yapılan açıklama da artık Türkiye’de hiçbir gücünün kalmadığı ve tamamını çektiğini duyurması da bu açıklamanın sonucudur. Açıklamada olduğu gibi bu sürecin selametini de doğrudan olumlu etkiliyor. Çünkü oradaki silahlı güçlerin olması, olası provokasyonlarında ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Bu olasılık en azından geri çekilmeyle beraber ciddi bir şekilde azaldı. Bu sebeple bu süreç bana göre istikrarlı bir şekilde aşama aşama belli bir düzeye geldi. Ama henüz bunun alt yapısını oluşturacak adımlar atılmadı. Bu geri çekilmeyi gerçekleştirenler, silahı bırakanlar, yine bu sürece ciddi, samimi bir şekilde inanıp, demokratik siyasete katılmak, toplumsal yaşama dahil olmak isteyenlere ilişkin hiçbir yasal çalışma gerçekleşmedi. Öyle tahmin ediyorum ki hazırlık var. Bazı adımlar atılması için bir çalışma söz konusu. Çünkü bunlar kamuoyu önünde yapılan açıklamalar değil. Ama bu saatten sonra bunu hızlandırmak, gündeme getirmek gerekiyor.” .
‘Entegrasyon yasaları çıkartılmalı’
PKK’nin açıklamasında da belirtildiği gibi demokratik entegrasyon, geçiş yasalarının ortaya çıkmasının artık süreç ve zaman olarak yapılması gerektiğini sözlerine ekleyen Güleç, “Bunu DEM Parti İmralı heyeti de, bu sürecin aktörleri de talep ediyor. Bu bir gerekliliktir. Bütün dünya deneyimlerinde de bunun yasaları oluşturulmadan bu sürecin sadece bir tarafın iyi niyet yaklaşımlarıyla çözümlediği ortadadır. Bu sebeple entegrasyon yasaları çıkarılırsa, süreç bu açıklamadan itibaren yeni bir aşamaya geçmiş olacaktır” diye kaydetti. Yapılan açıklamanın süreç karşıtlarına da cevap olduğunu belirten Güleç, şunları söyledi:
“Bu sürece direnç gösteren kesimlerinde açıklamalarına bir cevaptır. ‘Samimi değiller, bu bir oyundur, bu Türkiye’yi bölme projesidir’ yönlü süreç karşıtlığını ortaya koyanlara ciddi bir cevaptır. Çünkü bu karar sürecin samimiyetini ortaya koyduğu bir tutumdur. Bu alt yapı kuruldu. Bütün silahlı güçler Türkiye dışına çıktı ve bu saatten sonra geçiş yasaları mı deriz, demokratik entegrasyon yasalarımı deriz, ismen çok önemli değil. Önemli olan bu sürecin ruhuna, aktörlerin ortaya koyduğu samimiyetin ruhuna, beklentilerine uygun yasalar çıkarmaktır, hukuki zemini oluşturmaktır.”
Ekin Yeter: Demokratik entegrasyonla birlikte barış sağlanmalı
ÖHD Eş Genel Başkanı Ekin Yeter de, hareketin yaptığı duyurunun Barış ve Demokratik Toplum Süreci’nin daha ileri bir aşamaya taşınması için büyük bir önem arz ettiğini belirtti.
Atılan kapsamlı adımların barış sürecine ciddiyetle yaklaşıldığının göstergesi olduğunu söyleyen Ekin Yeter, şunları söyledi:
“Bu çerçevede çatışmasızlık ortamının bu pratik adımlarla net bir şekilde tesisi demokratik siyasetin önünü açmalıdır. Demokratik siyasete aktif katılabilme halinin sağlanması için geçiş döneminin demokratik hukuk ilkeleri ve yasaları oluşturulmalıdır. Bireysel haklar ve halkların kollektif hakları yasa, Anayasa ve uluslararası sözleşmeleri de kapsayan bütüncül bir hukuk ile sağlanarak; halkların demokratik entegrasyonu ile birlikte barış ve demokratik toplumun inşası sağlanmalıdır.”
Canpolat: Artık yavaş yavaş adımların atılması gerekiyor
Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Yardımlaşma ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) Eşbaşkanı Kerem Canpolat öugün açıklanan tarihi karar sonrası devletin ve hükümetin atması gereken ilk adımın Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü olduğunu belirterek, Kürtlerin öncelikli talebinin bu olduğuna dikkat çekti.
Canpolat, “Sürecin mimarı kendisi. Bunun için koşullar özgür olmalıdır. Herkesle görüşebilmelidir. Uygulamak istediği kominal modelini herkese anlatması gerekiyor. Arada bir sürü elçi var. Kendisinin bizzat bunu herkese aktarması gerekiyor” dedi.
Hasta tutuklular başta olmak üzere devletin atması gereken birçok konu olduğunu söyleyen Canpolat, bu adımların acil bir şekilde atılması çağrısında bulundu. “Canpolat, şöyle devam etti:
“Tüm adımlar, tüm fedakarlıklar yapılmış. Ortadoğu’daki gelişmeleri de görüyoruz. Ortadoğu’daki ateşi de görüyoruz. Kürtleri, Türkleri veya bu coğrafyada yaşayan tüm halkları bu ateşten korumanın tek yolu sürecin başarıya ulaşmasıdır. Bunun içinde hepimizin elinden geleni yapması gerekiyor. Herkesin bundan sonra amasız fakatsız bu sürece odaklanması gerekiyor. Bu sürecin başarıya gitmesi için var olan engelleri açmamız şart, elzemdir, gereklidir. Sürecin sonunda veya bir bölümünden sonra dışarıdaki insanların da gelmesi gerekiyor. Bunun da yasal güvencesi lazım. Bu anlamda yasaların değişmesi gerekiyor. Kimse, ‘gelsinler cezaevine girsinler’ mantığıyla yaklaşmamalı. Bu mantık aslında çözümsüzlüktür, çözümü istememektir. Artık yavaş yavaş adımların atılması gerekiyor.”
Yüksel Genç: Demokratik bir Türkiye olanağı yakalanmıştır
SAMER Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, silahlı güçlerin Türkiye dışına çekilmesinin zor ve önemli bir karar olduğunu belirterek, örgütün daha önce de 2 defa geri çekilme kararı aldığını hatırlattı.
Yüksel Genç, “İlkini 99 yılında yaptı. O dönem devletle bir mutabakat olmaksızın bu adım atılmıştı, radikal karar alınmıştı ve bu geri çekilmelerde çok sayıda gerilla yaşamını yitirmişti. İkinci geri çekilmede Türkiye’de silahsız mücadelenin statüsü açısından çok önemli bir adımdı. Ama silahsız mücadele kararının alınma kongresi beklenmeden sürecin kendisi bozulmuştu ve o dönem 2013-2015 devlet mutabakatıyla geliştiği halde, yine çok kısmi bazı problemler oluşmuştu. Şimdiki geri çekilme de sürecin bir parçası olarak ilerliyor ve bu çok önemli. Devletle baş müzakereci Sayın Abdullah Öcalan’ın arasında bir müzakere ve karşılıklı ilişki var. Bu karşılıklı ilişkinin de ortaya çıkarmış olduğu mutabakatın bir devamı olarak geri çekilme yapılıyor. Dolayısıyla Türkiye açısından pratik adımları tek yanlı yürüyen bir silahsız mücadele kulvarı ve demokratikleşme olanağıyla karşı karşıyız. Fakat Türkiye bu tek taraflı adımların gerektirdiğini yapabilecek cesareti gösterecek mi? Kilit noktalardan biri bu” ifadelerini kullandı.
‘Entgrasyon koşulları vardır’
Türkiye’de demokratik entegrasyon yasalarının çıkması ile ilgili çok önemli, güçlü bir zeminin olduğunu belirten Yüksel Genç, “Kürt meselesi bu bir yıllık gelişmeler ışığında ve 27 Şubat deklarasyonunun gücüyle beraber, aslında şiddet çemberinin dışına çıkarılmış oluyor. En azından Kürt siyaseti bu konuda ısrarlı ve net olduğunu sergiliyor. Dolayısıyla tüm bu olanaklar, Türkiye’nin 100 yıldır şiddet üreten meselelerini, kimlik problemlerini, ortaya çıkan antidemokratik ve teklik üzerine kurulu olan otoriterizmini dönüştürebilmek açısından oldukça anlamlı bir olanak sunuyor. Şimdiye kadar beka kaygılarının odağına Kürt meselesini ve Kürt meselesinin ortaya çıkardığı çatışmalı ortamı gerekçe yapanlar; şimdiye kadar Türkiye’deki radikal demokrasi unsurlarının yasal bürokratik gereğini yerine getirmemeyi ‘Kürt meselesi, bölücülük’ gibi tartışmalar etrafında gerekçelendirenler açısından artık hiçbir gerekçe kalmamıştır. Dolayısıyla Türkiye çoğulculuğuna uygun yeni bir demokratik Türkiye Cumhuriyeti olma olanaklarını yakalamıştır, buna sahiptir. Dolayısıyla entegrasyon koşulları vardır. Bunun gereğini yaparsa; kendi içindeki çoğulcu, farklı kimlikleri tanır ve bu tanınmaya uygun yasal, bürokratik güvenceler, toplumsal anlayışlar oluşturabilirse, Türkiye yeni bir Türkiye olacaktır” şeklinde konuştu.
Asıl meselenin siyaset ve iktidar güçlerinin şiddetsiz, çoğulcu bir Türkiye’ye ne kadar hazır oldukları olduğunu söyleyen Yüksel Genç, “Ne yazık ki Türkiye kuruluşundan bu yana -önemli oranda son 20 yılda- çok ciddi bir biçimde şiddet, tehdit, kaygı üzerine sistem üretiyor. Buna alışmış bir Türkiye’nin buradan çıkıp, çoğulcu bir Türkiye hakikatiyle beraber yeni siyasal dil ve sistem algısı kurması önemli olacaktır” diye belirtti.
PKK’nin attığı radikal ve somut adımlara karşın iktidarın benzer adımlar atmamış olmasının toplumda ciddi anlamda kaygı yarattığına dikkat çeken Yüksel Genç, toplumun sürece karşı güvensizliğinin, sürecin başarıya ulaşacağına dair inançsızlığının kökeninde, atılan adımlarda karşılıklılık ilkesinin uygulanmıyor olmasının etkili olduğunu kaydetti. Yüksel Genç, şöyle devam etti: “Bir taraf kendisine feshedecek kadar önemli radikal adımlar atarken, diğer tarafın dönüşüme, kapsamaya ve yenilenmeye dönük radikal adımlar atmayışı, güvensizlik yaratıyor. Diğer tarafın barış iklimini kurucu, güven arttırıcı, yol temizliği niteliğindeki adımları bile atmak da gösterdiği cimrilik, ciddi bir problem. Bu durum sahanın sürece dönük inançsızlığını, güvensizliğini, temkinliliğini besliyor ne yazık ki.”
Sahada ölçtükleri temkinliliğin ve güvensizliğin ortadan kalkması için iktidarın karşılıklılık ilişkisine uygun olarak adımlar atması gerektiğini sözlerine ekleyen Yüksel Genç, “Geç değil, şimdiden sonra atmak durumunda kalmalı. Bu güvensizlik bariyeri kırmanın en güçlü adımlarından biri bu olacaktır. Bunun içerisinde sürecin ilk başında ilan edilen ‘umut hakkının’ uygulanmasından tutalım da Türkiye’de Anayasal değişime varabilecek düzleme kadar toplumsal, yasal ve demokratik süreci hazırlamaya dönük birçok şey hızla yapılabilir” dedi.
DAD Eş Genel Başkanı Zeynel Kete: Herkes sürece dahil edilmeli
Demokratik Alevi Dernekleri (DAD) Eş Genel Başkanı Zeynel Kete, atılan adımın stratejik odluğunu belirterek, “Barış ve demokratik toplum perspektifi doğrultusunda tarihi bir süreç yaşanıyor. Ancak devlet cephesinde henüz somut bir adım atılmadı” dedi.
Kete, 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan’ın yaptığı çağrının ardından atılan adımların kararlılıkla sürdüğünü belirterek, “Temmuz ayında yapılan kongreyle birlikte silahların bırakılması kararı alındı. Bu, bir taktik değil, stratejik bir karardı. Pozitif entegrasyon, komünalite ve kapsayıcı hukuk temelinde bir barış inşa edilmek isteniyor. Verilen sözlerin tutulduğunu ve sürecin adım adım ilerlediğini görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Ancak sürecin tek taraflı yürütülemeyeceğini vurgulayan Kete, devletin ve tüm demokratik çevrelerin bu tarihi fırsata sahip çıkması gerektiğini belirterek, “Barış süreci yalnızca bir tarafın iradesiyle sürdürülemez. Devletin, yasamanın, yürütmenin, yargının ve toplumsal muhalefetin bu süreci güçlü biçimde sahiplenmesi gerekiyor. Görüşmeler kapalı kapılar ardında değil, kamuoyunun bilgisi dahilinde yürütülmeli. Gazeteciler, demokratik kitle örgütleri, farklı inanç ve kimlik temsilcileri de sürece dahil edilmelidir” diye konuştu.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girilirken, farklı kimliklerin eşit yurttaşlık temelinde bir arada yaşamasının önemine dikkat çeken Kete, Alevi toplumu açısından da bu sürecin tarihsel anlam taşıdığını söyleyerek, “Cumhuriyet modernitesinin son 50 yılı boyunca tanığı, sanığı, mağduru olan kesimler bugün yeni bir süreç yaşatıyor. Bu, Alevi toplumu ve Türkiye demokrasi güçleri açısından büyük bir fırsattır. Daraltıcı hukuk, asimilasyon ve dışlayıcı politikaların yerine, ikrarlı bir yaşamı inşa etme sürecine girilmiştir” diye belirtti.
Kete, sürecin başarıya ulaşması için devletin somut adımlar atması gerektiğini vurgulayarak, “Barışın toplumsallaşması için hukuki zemin hazırlanmalı, karşılıklı güven oluşturulmalıdır. Bu sadece Türkiye için değil, Ortadoğu ve dünya için de tarihi bir gündür. Barışa dair irade ortaya konmuşken, şimdi devletin adım atma zamanı” şeklinde konuştu. (MA)




