• Ana Sayfa
  • Gündem
  • Brian Rowan: Barışı haberleştirmek, savaşı haberleştirmekten daha zor

Brian Rowan: Barışı haberleştirmek, savaşı haberleştirmekten daha zor

DPI ve DTSO’nun düzenlediği çalıştayda, Kuzey İrlanda barış sürecini yıllarca sahadan izleyen Brian Rowan ve Owen Bowcott konuştu. Rowan, “Gazetecinin görevi ikna etmek değil, bilgilendirmektir” derken; Bowcott, “Dil, bölünmüş toplumlarda mayın tarlasıdır. Barış dili tercih edilmeli” mesajını verdi.

Brian Rowan: Barışı haberleştirmek, savaşı haberleştirmekten daha zor
  • Yayınlanma: 16 Kasım 2025 10:35
  • Güncellenme: 16 Kasım 2025 10:41

Demokratik Gelişim Enstitüsü (DPI) ve Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası tarafından geçtiğimiz hafta İstanbul’da gerçekleştirilen çalıştaya, çok sayıda siyasetçi, gazeteci ve sivil toplum temsilcisi katıldı. Ortak vurgu, barış süreçlerinde medyanın belirleyici sorumluluğuydu. Programda önce Brian Rowan, ardından Owen Bowcott söz alarak İrlanda’daki barış süreci boyunca edindikleri deneyimleri aktardı.

Brian Rowan, Kuzey İrlanda’daki Sıkıntı Dönemi (The Troubles) ve barış süreci üzerine yaptığı haberlerle tanınan ödüllü bir gazeteci, yazar ve yorumcu. Yirmi yılı aşkın süre BBC’de muhabir olarak görev yapan Rowan, bu dönemde siyasi gelişmeler ve güvenlik meseleleri üzerine yaptığı derinlemesine haberlerle dört kez Kuzey İrlanda Basın ve Yayın Ödülü’ne layık görüldü. Gazeteciliğinin yanı sıra Kuzey İrlanda deneyimini, barış sürecinin dinamiklerini ve uzlaşma sürecinin zorluklarını ele aldığı birçok kitabın da yazarı.

Brian Rowan: Dil ve “barış gazeteciliği” 

Rowan konuşmasına, kullanılan kavramların önemine dikkat çekerek başladı:

“Dile yapılan atıflar, aktarım biçimi ve aktarılmama biçimi birlikte ilerlemek açısından çok önemli. Biz buraya size sürecinizi nasıl haberleştireceğinizi anlatmaya gelmedik; amacımız, İrlanda’dan edindiğimiz onlarca yıllık deneyimi paylaşmak.”

Barışın zaman ölçeğine dikkat çeken Rowan, “Barış inşa etmenin 50 yıllık bir süreç olduğu söylenir. Eğer öyleyse, biz hâlâ yolun yarısındayız” dedi. “Çatışma sonra erdikten sonra bir anda ‘barış gazetecisi’ olunmaz” sözleriyle, etik sorumluluğun önemine işaret etti. Brian’a göre barış gazetecesi olmak için çatışma sürecini de takip etmiş olmak önemli.

Benim rolüm, bir taraftan diğerine bilgi taşımak değil, kamuoyuna aracılık etmekti

Gazetecinin rolünü “ikna etmek değil, bilgilendirmek” olarak tanımlayan Rowan, güvenin yalnızca doğru haberle kurulabileceğini söyledi. “Güven, doğru haberden doğar; özellikle de herkesle konuştuğunuzu gördüklerinde” dedi. IRA’dan sadakatçi örgütlere, güvenlik birimlerinden hükümet yetkililerine kadar her kesimle temas kurduğunu anlattı:

“O günlerde geceleri uykusuz kalırdım. Kaynaklarla defalarca temas kurar, bilgileri kontrol eder, parçaları birleştirip en doğru tabloyu aktarmaya çalışırdım. Benim rolüm, bir taraftan diğerine bilgi taşımak değil, kamuoyuna aracılık etmekti — elimdeki en doğru bilgileri paylaşmak ve halkın kendi yargısına varmasını sağlamaktı.”

31 Ağustos 1994: “Askerî operasyonların tamamen durdurulması”

Rowan, IRA’nın ateşkes ilan ettiği sabahı şu sözlerle anlattı:

“Batı Belfast’taki bir kafeteryada, ‘askerî operasyonların tamamen durdurulduğunu’ duydum. Bu, modern İrlanda tarihinin en büyük manşetiydi. O zamanlar sosyal medya yoktu. O sabah çanta büyüklüğünde bir cep telefonuyla haberi BBC’ye ilettim.”

Bu gelişmenin bir dönüm noktası olduğunu belirten Rowan, “Ama bunun başlangıcı mı, ortası mı yoksa sonu mu olduğunu bilmiyorduk. Çünkü barışı henüz bir ‘süreç’ olarak anlamamıştık” dedi.

Brian Rowan: “Barış her zaman yapım aşamasındadır”

Barışın bir hedef değil, sürekli yeniden inşa edilen bir süreç olduğunu vurgulayan Rowan şunları söyledi:

“Çatışma çok uzun sürdüğünde, savaşa alışabiliyorsunuz. Bombaların, kurşunların ve keskin sözlerin saçtığı şarapnel bulutlarının içinde kayboluyorsunuz. Anormallik, normalleşiyor. Ölüler artık sadece rakamlar, istatistikler hâline geliyor. Bizim için öğrenmenin bir parçası da buydu — ve bunu uluslararası toplantılarda, tıpkı bugün burada Demokratik Gelişim Enstitüsü’nün düzenlediği bu konferansta olduğu gibi, ya da bizi ziyaret eden diğer çatışma bölgelerinden gelen heyetlerle paylaşıyoruz. Barış, ancak mümkün hale geldiğinde “imkânsız” olmaktan çıkar. Savaşlar sonsuza dek sürmez. Sihirli iksirler yoktur. Hızlı çözümler de yoktur. Barış dediğimiz şey, her zaman “yapım aşamasında” olan bir süreçtir. Bizim örneğimizde, 30 yılı aşkın süredir devam eden ve hâlâ önünde uzun bir yol bulunan bir yolculuktur.”

Umut, kırılganlık ve karşılıklı ateşkesler: Barış teslimiyet değildir

1994 sonbaharını “umut dolu ama belirsiz” olarak tanımlayan Rowan, kısa süre sonra sadakatçi örgütlerin de operasyonlarını durdurduğunu, ancak süreçteki ivmenin kaybedildiğini söyledi. “Londra hükümeti, ‘tamamen durduruldu’ ifadesini yetersiz buldu, ‘kalıcı’ kelimesini istedi. Silahsızlanmayı önkoşula dönüştürmek barışı yavaşlattı. Oysa barış teslimiyet değildir” dedi.

1997–1998: Anlaşmaya giden yedi ay

Tony Blair’in seçilmesiyle birlikte müzakere koşullarının değiştiğini hatırlatan Rowan, “Sinn Féin Eylül 1997’de masaya oturdu ve sadece yedi ay sonra Hayırlı Cuma Anlaşması’na ulaşıldı” dedi. Anlaşmanın uygulanmasının zorluğuna değinerek, “Barışı haberleştirmek savaşı haberleştirmekten zordur; çünkü savaş sonrası dönemde kaybedecek çok daha fazla şey vardır” diye konuştu.

Rowan, 2000 yılında IRA kaynaklarından aldığı “Silahsızlanma konusunda kimseye hiçbir taahhütte bulunmadık” ifadesini bir taksi fişinin arkasına not ettiğini anlattı. “Siz şu anda tarihi bir andasınız. Sürecinizin çok önemli bir dönemindesiniz. Notlarınızı saklayın. Görüşme kayıtlarınızı, diyaloglarınızı saklayın. Bir gün insanlar bu sürecin nasıl yaşandığını anlamak isteyecek” dedi.

Brian ayrıca sosyal medyadaki bilgi kirliliğine dikkat çekerek “eğer şimdiki gibi sosyal medya döneminde olsaydık, savaş asla bitmezdi” dedi.

Owen Bowcott: Dil ve geç gelen adalet

Çalıştayda konuşan ikinci isim Owen Bowcott ise Guardian’ın eski hukuk ve irlanda muhabiri olarak yıllarca bölgedeki siyasi, hukuki ve toplumsal gelişmeleri takip etmiş bir isim. Bowcott, konuşmasında gazetecilerin “geç gelen adalet” tartışmasındaki rolüne dikkat çekti. “Gazeteciler gerçeği ortaya çıkarmada kritiktir. Ancak tanıklar ve mağdurlar ölmüş olabilir, resmî kanıtlar saklanabilir. Ateşkes sonrası adalet yavaş işler” dedi.

İrlanda’da görev yaptığı yılları anlatırken, “Kuzey İrlanda dilsel bir mayın tarlasıdır. ‘Derry/Londonderry’ tercihlerinin bile siyasi anlamı vardır. İki dilli tabelalarda İrlandaca kelimelerin karalanması, hoşgörüsüzlüğün görünür bir işaretidir” dedi.

Bowcott ayrıca Linda Irvine’in öncülüğündeki girişimlerin, Ulster Scots ve İrlandaca dersleriyle toplulukları bir araya getirdiğini belirtti. Konuşmasını şu cümlelerle tamamladı:

“Kanlı Pazar nedeniyle yargılanan bir asker, 53 yıl sonra suçsuz bulundu. ‘Geç gelen adalet, adalet midir?’ sorusu elbette tartışılacaktır. Gazeteciler, siyasi açıklamaların zehirleyici etkisine aracılık etmemeli. Barış dili tercih edilmeli.”

Owen Bowcott: “Dil, bölünmüş toplumlarda mayın tarlasıdır”

Bowcott konuşmasında, gazetecilerin barış süreçlerindeki temel rolünü yeniden hatırlattı:

“Gazeteciler, her zamanki gibi, gerçeği ortaya çıkarmada kritik bir rol oynar. Medya haberleri, kamuoyuna açıklanan birçok vahşetin daha net biçimde anlaşılmasına yardımcı olmuştur. Diğer bazı durumlarda ise tanıklar ve mağdurlar çoktan hayatını kaybetmiştir. Resmî kanıtlar hükümet tarafından saklanmaya devam etmektedir.”

Kuzey İrlanda barış sürecinin öncülerine duyulan hayranlığın yanında, ateşkes sonrası adaletin yavaş işlemesinden çıkarılması gereken dersler olduğunu söyleyen Bowcott, hükümetlerin çoğu zaman geçmişle yüzleşmekten kaçındığını belirtti:

“Bir görüşe göre, yetkililer hatalarını örtbas etmeye daima isteklidir; çünkü zaman geçtikçe eylemlerinin sonuçlarıyla yüzleşmeleri gereken kişi sayısı azalır. Tüm bunlar, ateşkes sonrası barış ve uzlaşıya ulaşmanın kolay olmadığını gösteriyor.”

‘Saatini 300 yıl geriya ayarla’

Kendi gazetecilik geçmişinden örnekler veren Bowcott, 1988’de The Guardian’a katıldığını, 1991–1994 yılları arasında Belfast muhabirliği yaptığını anlattı. “O dönem, Londra’daki haber merkezlerinde Belfast’taki saldırıları takip eden muhabirlere alaycı biçimde ‘saatini 300 yıl geriye ayarla’ denirdi. Çatışmanın kökenine dair anlayış eksikliği vardı” dedi.

Yıllar içinde hem Guardian’da hem de farklı görevlerde çatışmanın hukuki sonuçlarını, insan hakları davalarını ve istihbarat raporlarını izlediğini belirten Bowcott, “Bir gazeteci olarak amacınız açıklık ve anlayış sağlamaktır. Tarafsız bir dil bulmak, okuyucularla ortak zeminde buluşmanın yoludur” diye konuştu.
Bölünmüş toplumlarda dilin ne kadar hassas bir mesele olduğuna değinen Bowcott, “Kuzey İrlanda, dilsel bir mayın tarlası gibidir” ifadesini kullandı.

“‘Kuzey İrlanda’ ifadesi Cumhuriyetçiler için İngiliz işgalinin kabulü anlamına geliyor. BBC ‘Londonderry’ derken, Guardian ‘Derry’ der. Bu fark bile, barışın dil düzeyinde ne kadar kırılgan olduğunu gösterir.”

Bowcott, şehir tabelalarındaki tahribatları örnek göstererek, “İki dilli tabelalardaki İrlandaca kelimeler karalanıyor, üzerlerine sprey boya sıkılıyor. Bu, dilsel hoşgörüsüzlüğün görünür işaretidir” dedi. Buna karşın, Doğu Belfastlı Linda Irvine’in öncülüğünde yürütülen Ulster Scots ve İrlandaca kurslarını örnek göstererek “dilin birleştirici potansiyeline” dikkat çekti.

Konuşmasını, “geç gelen adalet” tartışmasıyla bitirdi:

“Kanlı Pazar nedeniyle yargılanan bir asker, 53 yıl sonra suçsuz bulundu. ‘Geç gelen adalet, adalet midir?’ sorusu elbette tartışılacaktır. Barış sürecinde çok acı dersler çıkarıldı; 1.300 cinayet hâlâ aydınlatılmadı. Gazeteciler, siyasi açıklamaların zehirleyici etkisine aracılık etmemeli. Barış dili tercih edilmeli.”