New York seçimlerinden Rojava’ya, doğru politik hattın öğrettikleri
Ahmet Faruk Ünsal 11 Kasım 2025

New York seçimlerinden Rojava’ya, doğru politik hattın öğrettikleri

New York belediye seçimleri bir çok açıdan ezberleri bozan, siyasal karar süreçlerinin mühendisliğe konu olamayacak kadar insani olanın bileşkesi olarak gerçekleştiğini gösteren, bu açıdan bakınca da insanlıktan ümidin hiç bir şart altında kesilmemesi gerektiğini ortaya koyan bir laboratuvar işlevi gördü. New York, sadece BM ofislerine ev sahipliği yaptığı için değil, Wall Street’e de ev sahipliği yaptığı için hem Dünya’nın hem de kapitalizmin başkenti. Dünya’daki Yahudi nüfusunun İsrail’den sonra en fazla olduğu yer New York. New Yorklu Yahudiler sadece nüfus açısından değil ekonomik ve siyasi güç açısından da çok etkililer.

Seçimi, 34 yaşındaki Uganda doğumlu, Demokratlar’ın adayı, Hint asıllı Şii Müslüman, sosyalist Zohran Kwame Mamdani kazandı. Son 50 yıldaki en yüksek katılımın olduğu yerel seçimi kazanan Mamdani, aynı zamanda New York’un son yüz yıl içindeki en genç belediye başkanı oldu. Mamdani, Trump’ın bütün tehditlerine ve patronların aleyhine yürüttükleri tüm kampanyalara rağmen, bağımsız aday olarak karşısına çıkarılan New York eski valisi Andrew Cuomo’yu yenmeyi başardı. Üstelik, Cuomo, Demokrat Parti’nin belediye başkan aday adayı olarak ön seçimlere girmiş, Mamdani’ye yenilince, bu sefer tüm Amerikan müesses nizamının desteği ile bağımsız aday olarak Mamdani’nin karşısına çıkarılmıştı.

New York seçimleri, beklenildiği gibi, 7 Ekim 2023’ten bu yana Dünya kamuoyunu meşgul eden, hukuk ve vicdandan yana sorunu olmayan herkesin dehşetle izlediği, yaşanmakta olan soykırımın uluslararası mahkemelerde sonuç üretmeye başladığı bir süreçte yapıldı. Seçimlerin en önemli tartışma konularından biri, New York’un büyük Yahudi nüfus barındırması nedeniyle, doğal olarak Gazze soykırımıydı. Müslüman ve sosyalist kimliğiyle son derece barışık ve her vesileyle bu kimliğini gururla ortaya koyan Mamdani, Filistin yanlısı söylemleri ve New York’a gelmesi halinde Netanyahu’yu tutuklayacağını söylemesiyle anti-semit ve IŞİD’çi olmakla ve servet düşmanı kominist olmakla itham edildi. Doğal seçmeni olan kent yoksulları ve renkli göçmenlerin yanı sıra anlaşıldığı kadarıyla, kentte anahtar role sahip olan hem anti Siyonist dindar Yahudiler’den hem de vicdan sahibi seküler Yahudiler’den yüksek düzeyde oy alarak seçimi kazandı.

Bu seçim, insanlığın ortaklaştığı ne kadar kurum, kural ve ilke varsa hepsiyle kavgalı olan İsrail’e kayıtsız destek veren ve kendisinde mutlak kudret vehmedilen ABD müesses nizamına karşı, kayda değer bir gücü olmadığı sanılan “insani olan”ın zaferini ortaya koydu. Seçimin renginin belirmeye başlamasından beri Soros’un ve bazı siyasi figürlerin Mamdani’ye yanaşmış olmasını, başarının inşasında yer alamayanların zafere ortak olma çabası olarak görmek gerek. Her hal ve şart altında insani olanın bir yolunu bulup tarihe damga vuracağına dair iyicil eğilimi fırsatçılığın çalmasına izin verecek yorumlar, hem gerçekçi değil hem de ümit kırıcıdır. Seçimi yoksullar, ezilmişler, hukuk ve vicdan sahibi Yahudiler ve her renkten demokratlar kazanmış, zorbalar, kapitalistler ve ABD’nin nobran müesses nizamı kaybetmiştir. Zaferin sürdürülebilir olması elbette Mamdani kadar, bu projeye destek veren herkesin sorumluluğundadır.

New York seçim zaferi, Esed’in iktidardan düştüğü ve devletin baştan ayağa yerle bir olduğu 8 Aralık 2024 sonrası Suriye’sinde pozisyonlarını korumaya çalışan çeşitli kesimlerin durumlarına dair önemli dersler veriyor. Aleviler, Esed sonrası maruz kaldıkları sistematik mağduriyetlere ve Mart ayında uğradıkları kitlesel kırımlara rağmen bölgenin başat kolonyal gücü olan hukuk tanımaz apartheid İsrail’e yanaşmadılar. Kitlesel kırıma maruz kalan Dürziler, objektif koşullar nedeniyle doğru dürüst destek bulamadıkları Suriye’nin diğer kesimlerini, planlı bir şekilde İsrail’e yanaştırılarak ikame etmeye zorlandılar.
Kendi örgütsel güçleri ve nizam kurma becerileriyle ayakta kalmayı başarabilen ve bu becerileriyle başat güçlerin yanlarında yer almak durumunda kaldığı Kürtler ise, tüm etkilere rağmen bölge halklarıyla aralarına uçurumlar oluşturacak hataya düşmeyerek İsrail’le ilişki kurmadılar. Bu doğru politik çizgide, ABD’nin Rojava’daki etkisine rağmen Öcalan’ın ısrarlı İsrail karşıtı tutumu son derece belirleyiciydi.

Nitekim Öcalan, gerek 82’lerde, Lübnan’da İsrail’e karşı yürüttükleri direnişte, gerek 1999’da Türkiye’ye getirilmesinde, gerekse de İmralı’da çeşitli vesilelerle verdiği mesajlarda, Kürtler’in İsrail’e karşı doğru tutum alması konusunda ısrarcı olmuştur. 2024 sonlarında, Suriye’de iktidar değişimi sürecinde, Kürtler’in başat güç ABD-İsrail’e yanaşarak avantaj elde etmesi tuzağına karşı da bu politik tutumundan vaz geçmemiştir Öcalan.

New York seçimleri de göstermiştir ki, kendi gücüne yaslanmadan, sadece politik avantaj elde etmek için evrensel doğrulardan, adaletten, hukuktan vaz geçerek kendilerinde güç olduğu vehmedilen kesimlere yanaşmak zafer getirmiyor. Bilakis, bu pragmatik, Makyavelist tutum, başarı getirmek bir yana, kendisine karşı mücadele yürütülen her ne var ise onu güçlendirmekten başka bir işe yaramaz.

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.