İsa Balcı’nın Miran Rapsodi öykü kitabı Metinlerarası yayıncılıktan çıktı. Öncelikle şunu belirtmekte fayda var, öyküleri okurken şiir tadı alıyorsunuz. Kısa cümleli keskin vuruşlar… Elbette şiirsel tadı veren sadece bu biçimsel özellikler değil, esas damağınıza bıraktığı o şiir tadını konsantre sözcüklerin birbirini çağıran uyumlarında hissediyorsunuz.
Öyküler ezberlenilenin, alışagelenin dışında bir tarzda yazılmış. Kısacası ezber bozan öyküler dememin hiçbir sakıncası yok. Yazar özellikle klasik öykülerden ayrılan bir teknikle belirlemiş üslubunu ve ortak birkaç temadan uzaklaşmamış.
Karakterleri dirençli, direngen ve çalışan insanlardan seçmiş/oluşturmuş. Bir şekilde sistemin çarkları arasında ezilip horlanmış dışlanmış kişiler. Ama sinip bir köşeye çekilmemişler. Yaşadıklarını haykıran güleç insanlar. Ömrünü çalışmaya vermiş, çalışmaktan başka bir şey bilmeyen alnı terli, yüreği geniş insanlar. Yalnızlığı bir tercihten ziyade hayatın dayadığı bir zorunlulukla yaşantısını heba etmiş, bilmem kaç yaşına geldiği halde hâlâ yalnız kahvaltı yapan karakterler.
Derdine ortak aramayanlar…
Hayatın sillesini yemiş insanların acılarına güzelleme yapmaz yazar. Acıyı yüceltmez, acı çekenin yanına oturur. Bireysel acı çekmenin toplumsal sebeplerini arar, sonuçlarını bunun üzerinden değerlendirir, kökenine iner oradan bakar; iyi görür. Ben ne kadar acı desem de siz onu keder, dert olarak tezahür edin. Sıradan hayatların görünmeyen, görülmek istenmeyen acılarını önümüze koyar. Acısını göğsünde patlatan umutlu insanların bekleyişlerini resmeder.
Dirençli, direngen karakterler omuzlar kitabı dedim ya: “Müthiş bir adamdı, tam beş kalp damarı tıkalıydı. Onu zaten en az beş tıkalı damar durdurabilirdi.” Neresinden tutarsanız tutun elinizde en az beş hikâye kalır. Neresinden bakarsanız bakın hayat mücadelesini bırakmayan, bırakmak istemeyen, bırakamayan inatçı bir adamı görürsünüz.
Cezaevinde kapı arkasında oluşan avuç içi kadar bir yosunla, gençliği, hayatı gözlerinin önünde geçen bir insanın her şeye rağmen hayatın iyi yönlerini anması yazarın karanlıktan aydınlığı yaratma becerisini gösteriyor.
Savaşlarda insan insanlığını kaybeder
Savaş karşıtı ironik bakış açısından oluşturduğu öyküsünde şöyle seslenir okuyucusuna: “Yürümeyi bilmeniz bir işe yaramaz çünkü insanların çoğu hâlâ karada ölüyorlar. Bu savaşta kara parçasında.” Savaşla alay eder, küçümsemez. Savaşta insan ruhunun kirlendiğini bilir. İnsanın kendini kaybettiğini, insanlığını kaybettiğini, benliğini kaybettiğini bilir. Savaşta insanlar kaybolur, insan kaybolan insanlardan yorulur, insan kaybolmak ister.
Dünyanın en büyük ikinci sinema sektörü Hollywood Acı Reçete diye film yapar ki gerçekten böyle bir film var, yazar buna nispet yaparcasına hastalanan insanların hiçbir zaman okumadıkları ilaç prospektüslerine hastalar kendilerini iyi hissetsin diye maniler yazan karakterler yaratır. İlacın değil sevginin iyileştirdiğini, bir yerlerde iyi insanların olduğunu hatırlatıveriyor.
Hayatın zorluklarıyla boğuşurken vücudunda neredeyse artık bir uzva dönüşmüş eli sigaralı insanların düşünceli ve güleç yüzlerini taşır satırlarına. Hep bir ayrıksıdır karakterler. “Bazı şeyler yapılmaz, değiştirilir” diye hayatın eylemsel tarafına vurgu yapar. Yüce Marx’ın ‘Anlamak yetmez değiştirmek lazım’ düsturuna selam durur.
İsa Balcı’nın Miran Rapsodi’si hatırlamanın sancısı, vefanın, onurun, hürmetin çoğalan coşkusu açısından iyi bir örnek.




