• Ana Sayfa
  • Manşet
  • Devlet Bahçeli: En ciddi muhataplardan birisi İmralı’dır

Devlet Bahçeli: En ciddi muhataplardan birisi İmralı’dır

Komisyonun İmralı ziyareti sonrası grup toplantısında konuşan MHP lideri Bahçeli, gelişmeyi ‘tarihi bir eşik’ olarak değerlendirdi. ‘En ciddi muhatap İmralı’ diyen Bahçeli, “Bakınız şu yaşımda mertçe haykırıyorum yeter ki Türk Milleti barış, huzur ve sükunet bulsun yeter ki terör hayatımızdan kalıcı olarak sökülüp atılsın bizim sonumuz da varsın dar ağacı olsun” ifadelerini kullandı.

Devlet Bahçeli: En ciddi muhataplardan birisi İmralı’dır
Devlet Bahçeli: En ciddi muhataplardan birisi İmralı’dır
Haber Merkezi
  • Yayınlanma: 25 Kasım 2025 10:37
  • Güncellenme: 25 Kasım 2025 11:39

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin haftalık grup toplantısında gündeme dair açıklamalarda bulundu.

Bahçeli, Kürt meselesinin çözümü için başlatılan süreç kapsamında Meclis’te kurulan komisyondan bir heyetin İmralı’ya gitme kararının tarihi bir adım olduğunu vurguladı.

Sürecin en ciddi muhataplarından birisinin İmralı olduğunu söyleyen Bahçeli, “Terör bitsin de isterse sonumuz darağacı olsun” dedi.

Bahçeli “Türkiye’nin terörden arınması ve arındırılması beni alakadar etmez diyenlerin alayı birden suikastçıdır” ifadelerini de kullandı.

Devlet Bahçeli’nin konuşmasından satırbaşları:

“Çok şükür, merhum Türkeş Bey’in iki emaneti, yani Milliyetçi Hareket Partisi ve Ülkü Ocakları emin ve iyi ellerdedir; kaldı ki layıkıyla temsil edilmektedir.

Dünden bugüne parlayan üç ilâhî ışığı, inançla ifade ediyorum ki, geleceğe ümit saçmakta ve milletimize güven vermektedir.

Tarih boyunca Türk milletini yaşatmak uğruna hayatlarını feda eden kahraman ecdadımızı, aziz şehitlerimizi rahmet ve şükran duygularımla yâd ediyorum. Bir ülkü etrafında toplanmak için bizlere liderlik etmiş, yol göstermiş, ömrünü Türklük ve Türkiye ülküsüne adamış Başbuğumuz Alparslan Türkeş Bey’e ve ebediyete intikal etmiş bütün dava arkadaşlarıma Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum.

‘Türkiye tarihi eşikte’

“Muhterem arkadaşlarım. Hangi cihet ve niyetten bakarsanız bakınız, Türkiye’mizin ve aziz milletimizin tarihi bir eşikte olduğunu hemen fark etmeniz mümkündür ve müessirdir. Hayat ve hadiselerin iç yüzüne nüfuz ettiğiniz takdirde görürsünüz ki hiçbir başarı, hiçbir gelişme, hiçbir fetih veya fecir vuslatı külfetsiz ve zahmetsiz nasip olmamıştır.

İnanç ve itikad aydınlığımız, kahırdan nice lütufların doğacağını; bu kutlu doğuşla birlikte hüzünle bezenmiş güz mevsiminin, huzurla bereketlenmiş gül bahçesiyle yer değiştireceğini müjdelemektedir.

İçi akrep dolu altın kabının etrafında el ovuşturup pay kapmanın telaşına düşen; iç âlemi tanımadan dışıyla alâkadar olan; öze ve içeriğe değil de görünen ve gösterilenle ilgilenen yağmacı aymazların bu müjdeye uzak ve yabancı kalacağı çok açıktır.

Meşhur bir atasözümüzde tarif ve tazim edildiği üzere: “Yerden havaya toz kalkar; havadan yere rahmet iner. Her kap kendisinden sızar.” Aynı mana derinliğine haiz ve malik olan Hazreti Mevlâna’nın şu sözü de kulaklarımızda çınlamalıdır: “Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar.”

20. yüzyılın parlak düşünce insanlarından birisi aynen şöyle demiştir: “Hareket hâlindeki cehaletten daha korkunç bir şey yoktur.”

Ülkemiz bir yandan yeni yüzyıla barış, huzur ve kardeşlikle ihata etmenin haklı ve şanlı mücadelesini sürdürüyorken, diğer yandan hareket hâlindeki cehalet, dalâlet ve melânetle biteviye meşgul olmakta, daha doğrusu meşgul edilmektedir.

Bugün bunun, yürek yaralayan, iç karartan, moral ve motivasyon erozyonuna yol açan pek çok misali vardır ve bütün yönleriyle karşımızdadır. Bir kaşık suda fırtına koparan sevgisiz ve seviyesiz zihniyetlerin Türkiye’nin önünü kesme faaliyetleri dikkatle tefrik ve tefsir edildiğinde ne demek istediğim kolaylıkla anlaşılabilecektir.

Siyasi hayatları boyunca devamlı istasyon değiştirerek ne kemiksiz ne de vaat düşkünü olduklarını belgeleyenler, fitnenin silahına sarılmışlardır. Terörsüz Türkiye hedefine cephe açan düzenbaz, fitnebaz ve matrabaz siyaset cambazlarının haysiyetlerindeki zaafı, hüviyetlerindeki zayıflığı görüyor; bunların alayının beş para etmez ciğerini yakından biliyoruz.”

‘Atanamayan tek bir öğretmenimiz dahi kalmasın’

“Bu kapsamdaki değerlendirmelerimi teferruatla paylaşmaya geçmeden evvel, dün kutladığımız 24 Kasım Öğretmenler Günü ile ilgili düşüncelerimi huzurlarınızda ifade etmeyi zaruri addediyorum.

Öğretmenlik, hamlığı olgunluğa ulaştıran ustalık, körpe dimağları doyuran ustalılıktır. Öğretmenlik, cevheri özenle ve özgüvenle işleyen sanatkârlık; şahsiyeti kalem, kelâm ve kitap teknesinde yoğuran âlicenaplık; geçmişi özümseyip geleceğin sahnesini kuran sancaktarlıktır.

Sözün kısası, öğretmenler medeniyet meşalemiz, aydınlık geleceğin mimarlarıdır. Eğitim ve öğretim süreci; bir iptidâ merkezi olan bu dünyada, maddenin neden olduğu metafizik, irrasyonel çukurlara düşmeden mânen, rûhen ve fikren zengin yaşamanın emin ve emniyetli yoludur.

Bir insanın aklî selîme ve kalbî selîme vasıl olması, öğretmenin müşfik ve müteferrik davranışına; sabır ve sebatla çevrilmiş bilgi, görgü ve tecrübe aktarımına bağlıdır. Her öğretmen dünyadır. Her öğretmen muhteremdir. Her öğretmen kemal ve edeple hatırlanmalı; maruz kaldığı sosyal, mesleki ve ekonomik sorunlar birer birer çözülmelidir.

Mutsuz, umutsuz ve huzursuz öğretmen; kaygılı ve aklı karışmış nesillerin maalesef hazırlayıcısı olacaktır. Yeni yüzyılda öğretmenlerimizin acil ihtiyaçlarını karşılayacak, onların yüzünü güldürecek, mağduriyet ve muhtaçlıklarını bertaraf edecek, öğrenen ile öğreten arasındaki bağı güçlendirecek kararlı adımların atılması gerekmektedir.

Ümidim ve dileğim, atanamayan tek bir öğretmenimizin dahi kalmamasıdır.

KPSS sorularına göre ilk 20 bine giren ve atanmayan, hak kazanan ama mülakatlarda elenen 1.611 öğretmen adayımızın haklarının iadesi; bu suretle ilave kontenjan tahsisinin ifası; 2024 KPSS’de yüksek başarı gösterip dereceye giren ancak kısıtlı kontenjanlar sebebiyle ataması yapılamayan öğretmen adaylarımıza ek kontenjan hakkı tanınması; 2025 Akademi Giriş Sınavı sonuçlarına göre sadece 10.000 kadro ihtiyaç edilmesinin mağduriyetlere yol açmasından mütevellit bu sayının arttırılması; ayrıca, 14 aylık akademi eğitiminin uzunluğu dikkate alındığında bu eğitim süresinin makul sınırlara çekilmesi, teklif ve temennilerimizden bir kısmıdır.

Türkiye’de okul öncesi eğitim, ilköğretim ve orta öğretim düzeyinde yaklaşık 19 milyona yakın öğrencimiz bulunmaktadır. Bunun yanı sıra, 208 yükseköğretim kurumunda 6 milyon 800 bin gencimiz öğrenim görmektedir.

Bu çarpıcı gerçekten anlaşılacağı üzere, Türkiye’nin sahip olduğu öğrenci kapasitesi pek çok ülkenin toplam nüfusundan daha fazladır. Bu, aynı zamanda doğru alanlara, doğru vasıtalarla, milli ve manevi temelde temelküz edecek, sağlam ve sağlıklı politikalarla yönlendirilmeyi bekleyen muazzam bir potansiyele işaret etmektedir.

Gördüğümüz kadarıyla, şu anda görevini başarıyla yürüten Milli Eğitim Bakanımız ve Bakanlık personeli fedakârlıklarla çalışmalarına devam etmektedir ve desteğimiz tamdır.

2024-2025 eğitim-öğretim yılında 1.034.564 öğretmenimiz görev yapmaktadır. Bu eğitim kadromuzun temel meselelerini mutabakatla ele almak, mutlaka ortadan kaldırmak hepimizin ortak sorumluluğu olmalıdır.

Öğretmen, bir kişiden karakter inşa eden erdem ve emektar numunesidir. Bizim öğretmenlerimize vefa ve gönül borcumuz vardır. Hepsine birden medyunu şükran duymamız lazımdır. Bu kutlu mesleğin mensuplarının çözemediğimiz sorunlarının, milletimizin geleceğinde ağır bir bedelinin olacağını bilmek ve öngörmek durumundayız.

Bugün hangi gerekçeyle olursa olsun onlardan esirgeyeceğimiz imkânların, yarın karşımıza çıkacak toplumsal faturası çok daha ağır olacaktır. Geleceğimiz, huzursuz öğretmen, eğitimsiz öğrenci ve bocalayan ülke döngüsünden maalesef kurtulamayacaktır.

Bu itibarla, ülkemizin önüne koyduğu hedeflere ulaşabilmesinin yolu; hızı ve kalitesi, öğretim kadrosunun niteliği ve huzuru ile doğrudan ilişkilidir. Ne kadar ileri eğitim sistemi getirdiğimizi ileri sürsek de; eğitimi ne kadar geliştirdiğimizi iddia etsek de, onu uygulayacak olan öncelikle öğretim kadrolarımızdır.

Bu görevin özellikle büyük fedakârlık gerektiren bir sanat ve şefkat yönü de vardır. Bu niteliklerin eksikliği bütün sistemi ister istemez tahrip edecektir. Geldiğimiz aşama ümit ve memnuniyet verici olsa da, daha iyisini yapmak ve daha fazlasına ulaşmak elimizdedir.

Nitekim Cumhur İttifakı bunu başarıyla muhtedirdir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı her zaman, her daim öğretmenlerimizin yanında olacaktır.”

‘İstiyorlar ki birbirimize küselim ve birbirimizden kopalım’

“Değerli dava arkadaşlarım, Türkiye kendi içine kapanarak, kabuğuna sığınarak, küresel ve bölgesel gelişmeleri yedek kulübesinden izleyerek yeni yüzyıla istikamet çizemez. Hep bir adım önde olmak, dünyayı Türkçe okumak, Başkent Ankara merkezli politik dinamiklere sıkı sıkıya bağlanmak vazgeçilmez bir değer ve önemdedir.

Asıl mesele, değişen dünyaya edilgen bir şekilde ayak uydurmak değil; yeni bir dünya mimarisinin taşıyıcısı, fikir ve kuvvesiyle öne çıkmak, öncü rol oynamaktır. Bunu söylerken müessir referansım, muhteşem tarih müktesebatımızdır. Tarih şuurundan yoksul kişi ve toplumlar, kendilerine ancak bir vasıta, bir alet veya bir gölge, nasıl ortaya çıktıklarını bilmeyen bir parça sanacaklardır.

Bundan dolayı da kendi varlıklarının devamını, hatta mutluluklarını başka yerlerde, başka milletlerin coğrafyalarında arayacaklardır. Bizim böylesine ne bir arayışımız ne de bir düşüncemiz vardır.

Bugün yaşadığımız an, yüzyıllar boyunca sürmüş mücadelelerin, heyecanla ve bedel ödeyerek çizilmiş olan haritaların yeni bir geleceğe açılan kapısıdır. Bundan mülhem diyebilirim ki, tarih sadece keşfedilen ve yalnızca seyredilen kuru olaylar resmi geçidi değil; aynı zamanda önümüze konan ve bir bakıma hâlâ tekemmül etmemiş, yaşayan bir hayattır.

Bizi köksüzlükten kurtarıp ebediyete akıp giden coşkun bir nehre dönüştüren Albay’ın yanında ve yakınındaki askerlerin engellemesiyle silah patlamasa da, ordu içindeki ikiliğin volkan ağzı gibi patladığı ve sıcak lavlar gibi açığa çıktığı meydandaydı.

Ne hazin verici bir tablodur ki, Albay Efe Kazım iddia ettiğine göre Kolordu Kumandanı Kara Sait Paşa hürriyet ve itilafçıydı. “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” sözü, nasıl bir felaketin içine sürüklendiğimizin vahim bir itirafı değilse, sorarım sizlere, acaba nedir? İzahı ne şekilde yapılacaktır?

Balkanları kaybettiysek, bunun yegâne nedeni birbirimize girmemiz, birbirimizden kopmamızdır. Çanakkale’den tutun da Milli Mücadele’ye varıncaya kadar neyi kazanmışsak, neyi başarmışsak, hangi zaferlere imza atmışsak, milli birlik ve kardeşliğimizin muazzez iradesiyle olmadı mı? Üzerimizde oynanan oyunlara, aramıza sokulmak istenen fitnelere rağmen al bayrağımızı yükseltmedik mi? İstiklal onurumuzu yüceltmedik mi?

Aziz milletimizin tekmil nefer ve fertleri, doğudan batıya, kuzeyden güneye kenetlenerek, düşman postallarıyla çiğnenen vatanımızı şehit kanlarıyla yıkayarak temizlemedi mi?

İstiyorlar ki birbirimize küselim ve birbirimizden kopalım. Bekliyorlar ki evlatlarımızın bayrağa sarılı tabutlarını omuzlarda taşıyalım. Diyorlar ki analarımız ağlasın; nasıl olsa ağlayanlar onlardan değil. Diyorlar ki eşkıya dağlarımızdan geçsin, fidan gibi kınalı kuzularımız toprağın kara koynuna girsin.

Tahakkümün zincirleri kırılıyor; bundan ürküyorlar. Bölücülüğün kaynağı kuruyor; bundan korkuyorlar. Terörün bir dişiyleş zamanı olarak, barış ve huzur kuşağının iç cephemizi saracak olmasından da aşırı derecede rahatsızlık duyuyorlar. Türk ile Kürt’ü düşman etmek üzerine kurulmuş bir buçuk asırlık emperyalist komplo yerle yeksan ediliyor. Bundan dolayı uyuşmuş vicdanlarıyla son kozlarını oynuyorlar.

Yurdunu alçaklara uğratmamak uğruna göğüslerini siper eden bütün şehitlerimizle övünüyoruz. Hiç kimse şehitlerimiz üzerinden istismar parantezi açmaya kalkışmasın. Türk milletinin bağımsız ve onurlu yaşaması için, bir gül bahçesine girercesine kara toprağa düşmüş kahramanlarımıza minnet duyuyoruz. Hiç kimse minnet duygumuzla boy ölçüşmeye yeltenmesin.

Terörsüz Türkiye, Türk milletinin ve Türk devletinin tavizsiz kararıdır. Bu karar ve kararlılığı sekteye uğratmaya, sabote etmeye hiçbir hayasız hamâkat ve hamaset siyasetçisinin takati yetmeyecektir.

Merhum hocamız Prof. Dr. Ahmet Süheyl Ünver diyor ki: “‘Bu beni alakadar etmez’ dediğiniz gün, bu ülkeye en büyük suikastı yapmış olursunuz. Aksini vatana ve millete hizmet sayarım.”

Türkiye’nin terörden arınması ve arındırılması konusunda “Beni alakadar etmez” diyenlerin alayı birden suikastçıdır. Neymiş, bizi yargılayacaklarmış. Neymiş, bizden hesap soracaklarmış. Neymiş, anayasa ve kanunlara göre suç işliyormuşuz. Siz yargılasanız yargılasanız, çantacı pesbahiyelinizi ve cukka düşkünlüğünüzü yargılarsınız.

Bakınız, şu yaşımda mertçe ve dürüstçe haykırıyorum: Yeter ki Türkiye ve Türk milleti barış, huzur ve sükunet bulsun. Yeter ki terör hayatımızdan kalıcı olarak sökülüp atılsın. Bizim sonumuz da varsın dar ağacı olsun. İşte, bu korktuğu durum efendim.

Kurt izine karışmış çakal izinin sahte meydan okumalarına aldırış etseydik ya ülkümüzden ya da ülkemizden çoktan şüpheye düşerdik. Kurdun takip edeceği yine kurttur. Kimin kemik peşinde koşacağının cevabını verecek olanlar da bellidir.”

‘En ciddi muhataplardan birisi İmralı’dır’

“Şüphe, istismar; güven asıldır. Bizim tarafımız, asil Türk milletinin yeridir. Terörsüz Türkiye’nin en ciddi muhataplarından birisi İmralı’dır. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun geçtiğimiz Cuma günü İmralı’ya gitmek üzere nitelikli çoğunlukla aldığı karar doğrultusunda Milliyetçi Hareket Partisi, AK Parti ve DEM Parti’den birer milletvekilinin adaya gitmesi tarihî bir gelişmedir.

Bu vesileyle genel başkan yardımcımız ve İstanbul milletvekilimiz Sayın Feti Yıldız ile diğer milletvekillerimize yürekten teşekkür ediyorum. Cumhuriyet Halk Partisi ve komisyonda bulunan diğer partiler İmralı’ya gitmekten sarfınazar etmişler. Varsın etsinler, hiç sorun değil.

Ondan bundan medet umarak terörsüz Türkiye hedefini takip etmiş olsaydık, onun bunun ağzının içine bakarak izin ve icazet arasaydık, böylesi ağır bir sorunu bırakın konuşmayı, yerimizden bile kıpırdayacak kudreti bulamazdık.”

‘Terörsüz Türkiye hedefine cephe açanlar beş para etmez’

“Korkaklar, yaşayanlar yalnızca hayatı seyreder. Biz seyirci değiliz. Hayatın yönünü değiştirme iradesini taşıyan, zamanın ve zeminin müşahidi Milliyetçi Ülkücü Hareketiz. Cesaret zafere, kararsızlık tehlikeye, korkaklık felakete götürür. Yüreğimizle, gönlümüzle terörsüz Türkiye’nin yanındayız.

Tarihe, ecdada, şehitlere ve bayrağa sahip çıkmak; ortak geleceğe kucak açmak; millî değerler etrafında birleşmek; Türkiye’nin onurunu muhafaza etmek; millî birliği, millî kimliği ve millî devleti korumak; bin yıllık kardeşliği yaşamak ve yaşatmak amacıyla terörsüz Türkiye’nin sonuna kadar müdafiyiz.

Siyasî, ahlakî ve vicdanî hiçbir ölçü tanımayan; ilkesi, iradesi ve heyecanı olmayan; yalan, rüya ve istismardan başka sermayesi kalmayan; yolsuzluk, hırsızlık ve soygun çamuruna batmış; sorunlara başka başkentlerden bakan; başarısız, kötü niyetli, şaibeli bir muhalefet zihniyetinin ne yaptığına, ne söylediğine bakmıyoruz.

Kalemi kiralamış sözde yazarlara; üniversite zeminini kullanmaya çalışan fırsatçı mihraklara; sipariş ve sonuç çıkartan araştırma şirketlerine; güdümlü rapor üreten sözde düşünce kuruluşlarına; ecdadımıza gayret eden kadrolu sahte aydınlara; menfaat bağıyla göbeklerinden bağlanmış medya kanallarına; sözde sivil toplum işbirlikçilerine; ekranlarda, manşetlerde, sütunlarda, kürsülerde boy gösteren bu şer cephesinin ortak paydasında kim varsa, alayı birden… Teslim olursak, taviz verirsek diyorum ki kanımız kurusun.

Biz köklere, kökenlere bakmayız. Biz inançlara, mezheplere ayırmayız; bölmeyiz, parçalamayız, dağıtmayız. Bayrağa saygı var mı? Ona bakarız. Millete hürmet var mı? Ona bakarız. Vatana sadakat var mı? Ona bakarız.

Bizim çağrımız, Yesevî’nin, Dede Korkut’un, Hacı Bektaş’ın tarihten gelen çağrısıdır. Bizim çağrımız, Kürşad’ın, Ulubatlı’nın, Sütçü İmam’ın, Kara Fatma’nın maziden ulaşan çağrısıdır. Bizim çağrımız, zedelenen, aşağılanan, hor görülen millî onurun çağrısıdır. Bizim çağrımız, terörsüz Türkiye’nin yeni yüzyılda hüküm veren, hükümran olacak Türk milletinin çağrısıdır.”

‘Bizim çağrımız Türkiye’nin kurtuluş çağrısıdır’

“Nihayet bizim çağrımız, Türkiye’nin kurtuluş çağrısıdır. Geçmişte yaşanan her şey geride kalmıştır. Hayat devam etmekte ve ileriye doğru hızla ilerlemektedir. Bu nedenle geriye takılıp kalmak bizleri ileriye götürmeyecektir. Ancak bu, kusurlarımızı ve yanlışlarımızı örtmek demek de değildir. Ne var ki hedeflerimiz geriye doğru değil, ileriye doğrudur. Gelecekte neler yapabileceğimizin arayışları şimdi önümüzdedir.

Mücadelemiz, milletimizi esas alan büyük bir birlik ve birleşme mücadelesi vermektedir. Vatanımızı temel alan büyük bir kucaklaşma ve kaynaşma mücadelesi vermektedir. Bu kapsamda gün, her zamankinden daha fazla birlik ve dayanışma günüdür.”

‘Bozgunculara, yıkıcılara fırsat vermeyeceğiz, iftiracılara itibar etmeyeceğiz’

“Elbette gündelik yaşayış veya karşılaşmalarımızda bir elin parmakları gibi ayrı ayrı düşüncelerimiz olabilir. Ancak eğer konu ülkemizin hâli ise, bir yumruk gibi sıkılı olmaktan başka bir seçenek tanımayız. Eğer mevzu bahis olan Türkiye ise, ayrıyı gayrıyı bir kenara bırakıp birleşmek zorundayız. Bozgunculara, yıkıcılara fırsat vermeyeceğiz. İftiracılara itibar etmeyeceğiz. Tahrik ve tertiplere ihtimam göstermeyeceğiz. Birlik olup kucaklaşacağız. Kürt ve Türk olarak tek bir ses, tek bir nefes olacağız.

Türkiye’mizi ve aziz milletimizi çağların ötesine taşıyabilmemizin başka bir yolu ve yöntemi olmadığını aklımızdan çıkarmayacağız. Hepimiz bunu başaracak azim ve inanca sahibiz. Gün, kısır tartışmaların günü değildir. Gün, birleşme, bütünleşme, saflarımızı sıklaştırma günüdür. Hakikati arayan, hakkın peşinden giden hiç kimse gürültüye kulak asıvermez, yalan ve dedikoduya itibar etmez.

İsrail’in bölgemizdeki soykırım ve şiddete dayalı provokasyonları; 10 Ekim ateşkes kararlarını inatla ihlal edişi; Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın hazırladığı 28 maddelik plan ile sözde sona erdirme çabaları; mücavir coğrafyalardaki kutuplaşma ve kamplaşmadaki sertlik; yeni bir küresel çatışma denkleminin kurulma çalışmaları… Bütün bunlar bize iç cephemizi sağlam esaslara bağlamayı mecburi kılmaktadır.

Biriz, beraberiz, kardeşiz; hep birlikte Türk milletiyiz. Türk, Kürt kardeştir. Araya girip bozgunculuğa heveslenen kim varsa kamburdur, kalleştir, kanser hücresidir; kahrolmaya mahkûmdur.

Terörün her türlüsünü reddetmenin, defetmenin ve imha etmenin sonsuz kararındayız. Şuna inancım tamdır ki Türk milletinin vatan sevgisiyle dolu göğsü, düşmanların lanetlenmeye layık itirazları karşısında daima çelikten bir duvar gibi yükselecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.”