DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Meclis’teki haftalık grup toplantısına Suriye’de Alevilere yönelik katliamı gündeme taşıyarak başladı. Hatimoğulları, iki gün önce Humus’ta Alevilerin yoğun yaşadığı mahallelere Suriye geçici hükmet güçlerince düzenlenen saldırıları “Alevi katliamı” olarak nitelendirdi ve sert sözlerle kınadı. Suriye İnsan Hakları Gözlem Evi’nin verilerine göre evlere, iş yerlerine ve sokakta dolaşan yurttaşlara gelişigüzel ateş açıldığını, insanların evlerinin ve dükkânlarının ateşe verildiğini aktaran Hatimoğulları, bunun sistematik bir saldırının parçası olduğunu belirtti.
“Biz buna sessiz kalamayız. Hiçbir vicdan, hiçbir yürek buna sessiz kalamaz” diyen Hatimoğulları, DEM Parti’nin Alevilere yönelik katliamları hem Türkiye’de hem uluslararası alanda gündemde tutmakta kararlı olduğunu vurguladı. Siyasi, diplomatik ve toplumsal alanda gerekli tüm adımları atmaya hazır olduklarını ifade eden Hatimoğulları, “Alevi kadınlar yalnız değildir. Alevi canlarımız yalnız değildir. Buradan onların sesi ve soluğu olmaya devam edeceğiz” sözleriyle dayanışma mesajı verdi.
Hatimoğulları, “Herkesin merakla izlediği bir gündem var ve sonucunu herkesin beklediğini biliyoruz” diyerek, Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun Abdullah Öcalan’la gerçekleştirdiği görüşmenin önemine vurgu yaptı. Partileri adına heyette yer alan milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’e teşekkür eden Hatimoğulları, görüşmenin “Türkiye’nin uzun süredir beklediği barış ve kardeşlik kapısını aralayan tarihi bir adım” olduğunu söyledi.
Hatimoğulları, bu buluşmanın yalnızca bir temas değil, halkların ortak geleceğini şekillendirecek bir “diyalog köprüsü” niteliğinde olması gerektiğini belirterek, “Sayın Öcalan’ın Türk–Kürt ittifakı, çatışmasızlığın kalıcılaşması ve demokratik çözüm iradesi yönünde net bir tavır ortaya koyduğundan hiç şüphemiz yoktur” dedi.
‘Kadına yönelik şiddet münferit değil, devlet eliyle yeniden üretiliyor’
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, grup toplantısının devamında konuşmasını kadınlara yönelik şiddete ayırdı. “Sevgili kadınlar, bizler yaşamın her alanında şiddete maruz kalıyoruz” diyerek başlayan Hatimoğulları, şiddetin yalnızca bireysel değil, “erkek devlet şiddeti ve kapitalizmin ortak üretimi” olduğunu söyledi.
İçişleri Bakanı’nın “kadın cinayetlerinin yüzde 25 azaldığı” yönündeki açıklamasını hatırlatan Hatimoğulları, gerçek tablonun çok daha ağır olduğunu belirterek, “2025 yılının son 10 ayında 235 kadın katledildi, 247 şüpheli kadın ölümü yaşandı. Şüpheli ölümler kadın cinayetlerinin sayısını aşmış durumda. Çünkü araştırılmıyor, üzeri örtülüyor” dedi.
Hatimoğulları, Türkiye’de her gün kadınların erkekler tarafından öldürüldüğünü ifade ederek, son günlerde yaşanan vakaları da gündeme taşıdı. Nuran Şimşek’in boşandığı erkek tarafından katledildiğini, üniversite öğrencisi 19 yaşındaki Mizgin Ertekin’in Ankara’daki öğrenci yurdunda “düşerek” yaşamını yitirdiğini hatırlatan Hatimoğulları, “Genç kadınlar, öğrenciler yurtlarda korunmuyor. Rojin’den de biliyoruz” dedi.
‘Rojin Kabaiş’ın dosyasında deliller var, ama karartılıyor’
Hatimoğulları, kamuoyunda uzun zamandır tartışılan Gülistan Doku, Rabia Naz, Narin Güram ve Rojin Kabaiş dosyalarına işaret ederek, “Bunlar delilleri karartılan dosyalardan sadece birkaç örnek” dedi. Rojin Kabaiş’ın dosyasındaki iki DNA örneği, kan lekeleri ve şüpheli araç iddialarına rağmen süreçte ilerleme kaydedilmediğini vurguladı.
Geçtiğimiz günlerde Van’daki 100. Yıl Üniversitesi’nde Rojin için yapılmak istenen basın açıklamasının engellendiğini söyleyen Hatimoğulları, “Adeta bütün Van polisi oraya yığılmıştı. Bizim o noktaya gitmemiz bilerek, isteyerek engellendi” dedi.
Ardından şu soruları yöneltti:
“Van Valisi, 100. Yıl Üniversitesi Rektörü, emniyet yetkilileri…
Bu olayın üzerini örtmek için neden bu kadar çaba sarf ediyorsunuz?
Adalet talep eden öğrencilere, basına, gazetecilere neden baskı yapıyorsunuz?
Kimler korunuyor ve neden korunuyor?”
‘Hiçbir kadın cinayetinde susmadık, susmayacağız’
Hatimoğulları, kadın mücadelesinin kararlılığına dikkat çekerek, “Hiçbir kadın cinayetinde, kadınlara yönelik hiçbir şiddet biçiminde susmadık, susmayacağız. Bedeli ne olursa olsun ‘Gülistan Doku nerede?’ ve ‘Rojin için adalet’ demeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
“Yaşam hakkımız ve özgürlüğümüz için her yerde mücadele edeceğiz. Başka bir seçenek yoktur” dedi.
Hatimoğulları konuşmasının devamında şunları söyledi:
Evet sevgili kadınlar, erkek egemen sistem her alanda kazanımlarımıza saldırmaya devam ediyor. Devlet, kadınları koruyacak mekanizmaları işletmiyor. Bakın, bir gecede İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiler. Oysa İstanbul Sözleşmesi kadınların en temel yaşam güvencelerinden biridir ve derhal geri dönülmelidir.
Yine 6284 sayılı kanun kapsamında verilen uzaklaştırma kararları denetlenmiyor ve bu kanun etkin biçimde uygulanmıyor. Mahkemeler faillere iyi hâl ve tahrik indirimi veriyor. Yargı, erkeği koruyan, cesaretlendiren; kadın cinayetlerinin ise önünü açan, hatta teşvik eden kararlar alıyor.
Şimdi geri çekildiği söylenen 11. Yargı Paketi benzeri girişimler ise yıllardır nefret cinayetlerinin, nefret söyleminin ve ayrımcılığın hedefi olan LGBT+’ların varoluşuna dönük açık bir saldırı niteliği taşımaktadır.
Bizler buradan, bu kürsüden bir kez daha diyoruz ki:
Artık yeter!
11. Yargı Paketi’ni bu hâliyle Meclis’e getirmeyin. Nefret suçlarını daha da körüklemeyin.
Adaletsiz, nefret suçlarını besleyen, insan haklarına aykırı olan her türlü yasanın karşısında olduk, olmaya devam edeceğiz. 11. Yargı Paketi’ne de muhalefet edeceğimiz burada bir kez daha bilinsin.
‘Bağımsız Kadın Bakanlığı kurulmalı’
Sevgili kadınlar, 23 Ekim’den beri Plan ve Bütçe Komisyonu’nda 2026 bütçesi görüşülüyor ve ne yazık ki her sene olduğu gibi bu yıl da kadınlar bütçede yok. Çünkü iktidar, kadını toplumsal bir özne olarak değil; aile içinde anne, eş, evlat rollerine sıkıştırılmış bir figür olarak görmek ve göstermek istiyor. Bütçedeki dağılım da bunu açıkça gösteriyor.
Bakın vereceğim rakamlara:
Ailenin korunması ve güçlendirilmesi programına 21.8 milyar TL,
Kadınların güçlendirilmesi programına ise yalnızca 8 milyar TL ayrılmış.
Kadın kendi başına bir öznedir; bu böyle bilinmelidir. Kadının adını bakanlıktan silip, kadın politikalarını Aile Bakanlığı’nın bir alt başlığı hâline getirilmesini asla kabul etmiyoruz.
Bizim açımızdan tek çözüm açıktır:
Bağımsız bir Kadın Bakanlığı kurulmalıdır.
‘Çocuklar adeta tabutlarda çalıştırılmış’
Ev içi bakım yükü -çocuk, yaşlı, engelli, hasta bakımı- hâlâ büyük oranda kadınların sırtında. Ve sonra dönüp kadınlara diyorlar ki: “Bütün gün evde ne iş yaptın ki, boş oturdun?” Oysa bütün bu bakım yükünü omuzlayan, bütün bu görünmeyen emeği harcayan kadınlardır. Kadınların emeği görmezden geliniyor.
Kadınların %24,4’ü kayıt dışı çalışıyor. Tarım işçileri, ev emekçileri, merdiven altı atölyelerinde çalışan kadınların büyük bir kısmı sigortasız ve güvencesiz.
Bakın, Dilovası’nda yaşanan iş cinayetine… Üçü çocuk, altı kadın yanarak can verdi. Bu bir “iş kazası” değil; bu düpedüz bir iş cinayetidir. Ve bu cinayete göz yumulmuştur.
Niye biliyor musunuz?
Geçen hafta oradaydım. Hayatını kaybeden tüm kadınların ailelerini ziyaret ettim. Ailelerden ve mahallelilerden duyduklarımın küçük bir özetini sizinle paylaşacağım; gerisini siz düşünün:
Adeta çocuklar tabutlarda çalıştırılmış.
Yanan parfüm atölyesi, yalnızca paketleme yapmak üzere ruhsatlandırılmış. Ama hem malzeme karıştırma hem dolum o atölyede yapılıyor. Üstelik atölyede dışarıya açılan tek bir pencere bile yok.
Uçucu maddelerle çalışıyorlar, nefes almak için bir pencere dahi yok. Belki yangın çıktığında camı kırıp dışarı atlayabileceklerdi; ama o da mümkün değilmiş.
Böylesi bir işletme mahalle arasında, evlerin dibinde olmaz. Böyle bir işletme ancak organize sanayi bölgesinde olabilirken, ne yazık ki Kocaeli’nde bunun gibi çok sayıda işletmeye tanıklık ediyoruz.
Buradan yerelden merkeze kadar tüm yetkililere sesleniyorum:
Yeni bir iş cinayetini önlemek için acilen denetimler yapılmalı, gerekli tüm önlemler alınmalıdır.
Aynı zamanda yargıya da sesleniyorum:
Bu kez görevinizi hukuka ve hakkaniyete uygun yapın. Yapın ki daha fazla çocuk, kadın işçi ve yoksul ölmesin.
Dilovası’nda yitirdiğimiz tüm kadınları bir kez daha saygıyla anıyorum. Ailelerine hepimiz adına başsağlığı diliyorum.
‘Kadınlarla yüzleşin’
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı’nın komisyonda “Kadınlar yoksulluk nedeniyle doğurmuyor” diyen vekillere, “Mevzu ekonomik değil” diyerek yanıt vermesi; kadın yoksulluğuna dair eleştirileri küçümsemesi, gerçekten tüm gerçekliklerden ne kadar koptuklarını gözler önüne seriyor.
Buradan Bakanı ve mensup olduğu iktidarı, kendi politikalarından etkilenen milyonlarca kadınla yüzleşmeye çağırıyorum.
Bakın;
- 3 bin TL burs ve krediyle geçinmeye çalışan genç kadınlarla yüzleşin.
- Ataması yapılmayan öğretmen kadınlarla yüzleşin.
- Asgari ücrete mahkûm edilen işçi kadınlarla yüzleşin.
- Dilovası’ndaki gibi tabutluklarda çocuk yaşta çalışmak zorunda bırakılan işçilerle yüzleşin.
- Kirasını ödeyemeyen yaşlı kadınlarla yüzleşin.
- Engelli aylığıyla geçinemeyen kadınlarla yüzleşin.
Sayın Bakan ve mensubu olduğunuz iktidar, bunu yapar mısınız?
Hiç sanmıyorum.
Oysa çözüm çok açık.
Oysa çözüm çok net.
- Eşit işe eşit ücret politikaları uygulanmalı.
- Kadın istihdamını artıracak kontenjanlar oluşturulmalı.
- Ücretsiz meslek edindirme programları yaygınlaştırılmalı.
- Çocuk, yaşlı ve engelli bakım hizmetleri kamusal ve ücretsiz olmalı.
- Güvencesiz tüm işlere müdahale edilmeli.
- Göçmen ve yaşlı kadınlara özel güvenceler sağlanmalı.
- Kadın girişimciler için vergi muafiyetleri ve hibeler artırılmalı.
Fakat mevcut iktidar bunların hiçbirine yaklaşmıyor.
DEM Parti olarak tüm bu başlıklarla ilgili bakanlıklara Plan ve Bütçe Komisyonu’nda önergeler sunduk:
- Kadın ve genç girişimcilere hibe desteği,
- Ev emekçisi kadınların sigorta kapsamına alınması,
- Cinsel şiddet kriz merkezlerinin kurulması,
- Yardım miktarlarının artırılması,
- Bursların asgari ücretin yarısına endekslenmesi,
- Kredi borçlarının silinmesi,
- KYK yurtlarının artırılması…
Sonucu bütün Türkiye biliyor, özellikle de siz kadınlar biliyorsunuz:
Tüm önergelerimiz AKP ve MHP’nin oylarıyla reddedildi.
Onlar istedikleri kadar reddetsinler; biz sonuç alana kadar mücadele edeceğiz.
Bakın, “Ekmek ve Barış İçin” kampanyamızı DEM Parti olarak başlattık.
12, 13, 14 Aralık’ta dört koldan Ankara’ya yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz.
İşsizliğe, açlığa, yoksulluğa, emek sömürüsüne, savaşa ve çatışmalara karşı yürüyeceğiz.
Bu yürüyüşü kadınların da güçlü bir şekilde sahipleneceğine inanıyorum.
Emekle kazanacağız, mücadeleyle kazanacağız, direne direne kazanacağız.
Direne direne kazanacağız.
DEM Parti’nin kadın odaklı belediyeciliği: ‘Sözümüz Var: Şiddeti Durduracağız’
27 Kasım’da Kent Uzlaşısı’nın dava günü. Kent Uzlaşısı’na dönük operasyonlar ve tutuklamalar, demokrasiye açık bir müdahaledir. Kent Uzlaşısı’nı hedef alan siyasallaşmış yargıyı asla kabul etmiyoruz. 27 Kasım’da gerçekleşecek davada belediye yöneticilerimizin yanında olacağız ve “Kent Uzlaşısı yargılanamaz” diyeceğiz.
Barışın toplumsallaşmasını istiyorsak, arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.
Yerel yönetimlere yönelik en büyük antidemokratik müdahale kayyım rejimidir ve hâlâ devam etmektedir. Erkek devletin gasp ettiği belediyelere atanan kayyımlar, ilk olarak kadın kurumlarını kapatıyor; şiddet ve ihtiyaç durumlarında kadınların başvurabileceği mekanizmaları ortadan kaldırıyor. Kayyım uygulaması, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyete yapılmış ağır bir müdahaledir.
Merkezi iktidar kadınları görmezden gelse de, DEM Parti belediyelerimizin bulunduğu tüm kentler birer kadın kentidir. Eşbaşkanlık sistemi sayesinde kadın aklıyla, kadın emeğiyle, kadın bakış açısıyla yönetilen yerel yönetimlerimiz, kadınları kentin öznesi ve karar vericisi olarak kabul etmektedir.
24 Kasım’da ilan ettiğimiz “Sözümüz Var: Şiddeti Durduracağız” kampanyası kapsamında 45 belediyemiz, toplumsal cinsiyete dayalı şiddetle mücadele tutum belgesini imzalamıştır. Belediyelerimiz kadın eşitlik komisyonları kurdu; şiddet ve yoksulluk haritalarını çıkardı; kadın dayanışma merkezleri ve çok dilli alo şiddet hatlarını aktif hâle getirdi.
Bugün itibarıyla belediyelerimiz:
- 25 Kadın Dayanışma Merkezi,
- 41 Kadın Yaşam Merkezi,
- 28 Dinlenme Merkezi kurmuş,
- Yüzlerce kadına psikolojik ve hukuki destek sağlamıştır.
Kadın kent bostanları, giyim bankaları, kadın emek pazarları açıldı. Beş kadın festivali gerçekleştirildi. Kadın özgürlükçü belediyeciliğimiz bu ülkenin bütün kentlerine örnek olabilecek güçtedir. Çünkü biliyoruz ki kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez.
Buradan, belediye kadın eşbaşkanlarımızı; kadın belediye meclis ve il genel meclis üyelerimizi; kadın kurumlarının emektarı bütün arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum. Kadın çalışmalarını çok daha büyüteceklerine inanıyorum. Başarılar diliyorum.
Emeğinize, yüreğinize sağlık. Bu örnek çalışmaları artırarak tüm Türkiye’ye örnek olmaya devam edeceğiz.
Meclis komisyonunun İmralı’yı ziyareti: Heyette yer alan komisyon üyelerine burada bir kez daha teşekkür ediyoruz
Herkesin merakla izlediği bir gündem var ve sonucunu herkesin merakla beklediğini biliyoruz. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, İmralı’da Sayın Öcalan’la çok önemli bir görüşme gerçekleştirdi. Partimiz adına bu heyette vekilimiz Gülistan Kılıç Koçyiğit yer aldı. Bu heyette yer alan komisyon üyelerine burada bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Bu görüşme, Türkiye’nin barış ve demokrasi sürecine odaklanan, yapıcı, kapsayıcı ve umut verici bir nitelik taşımaktadır. Türkiye’nin uzun süredir beklediği barış ve kardeşlik kapısını aralayan tarihi bir adım olmuştur. Bu görüşmenin sadece bir “dinleme ve temas” değil; halkların ortak geleceğini şekillendirecek bir diyalog köprüsüne dönüşmesi gerekmektedir.
Görüşmenin içeriğine dair elbette Meclis Başkanı ve komisyon gerekli açıklamaları yapacaktır. Ancak biliyoruz ki Sayın Öcalan, Türk–Kürt ittifakının ve bütün halkların ortak yaşam zeminini güçlendirmek, çatışmasızlığın kalıcılaşmasını sağlamak ve demokratik çözüm iradesini bir kez daha net bir biçimde ortaya koymak yönünde bir tavır sergilemiştir. Bundan hiç şüphemiz yoktur.
Komisyonun Sayın Öcalan’la yaptığı görüşmede, Suriye sorununun çözümüne ışık tutacak önemli değerlendirmeler yapılmıştır. Kuzeydoğu Suriye özelinde ve Suriye’nin bütünü açısından çözüm sürecinin anahtarı olabilecek bir perspektif ortaya konmuştur. Görüşmede barışın sağlanması için hukuki ve siyasi düzenlemeler konusunda komisyonun çalışmalarını destekleyecek nitelikte değerlendirmeler yapılmıştır.
Barış ve demokratik toplum süreci, dün itibarıyla tarihi bir eşiğe ulaşmıştır. Türkiye halklarının geleceği açısından bu sürecin başarıya ulaşması şarttır. Başarıya giden yol, iktidar ve muhalefetin süreci tam, açık ve cesur bir şekilde sahiplenmesi ve barışın toplumsallaşması için çaba göstermesinden geçer.
Komisyonda temsili bulunan bütün partilerin, İmralı’ya giden heyette yer almasını çok isterdik. Ama olmadı. Bu konuda eleştirel değerlendirmelerimizi yaptık. Ancak komisyonun Sayın Öcalan’la görüşmesinin 86 milyona zarar değil, yarar sağladığı görülecektir.
Bir kez daha belirtmek isteriz ki:
Kürt meselesi bir seçim meselesi değildir.
Kürt deyince sandık, barış deyince oy hesabı yapmak siyaset değil; siyasetsizliktir. Kürt halkına da büyük bir haksızlıktır.
Kürt meselesi hiçbir siyasi partinin kendi penceresinden araçsallaştırabileceği konjonktürel bir konu değildir. Tarihsel bir meseledir. Türkiye’de demokrasinin önündeki temel engellerden biridir ve çözülmelidir. Türkiye’nin ve bölgenin barışa ihtiyacı vardır. Herkesin bu perspektiften bakması ve buna göre bir pratik ortaya koyması gerekir.
Değerli Türkiye halkları, sevgili kadınlar,
DEM Parti olarak bizler bu süreçte üzerimize düşen görev ve sorumluluğun farkındayız. Ancak iktidarın, muhalefetin ve devletin de sorumluluğu büyüktür. Bu yolun ilerleyebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi şarttır. Barış, bir tarafın çabasıyla değil; hepimizin ortak iradesiyle gerçekleşebilir.
Bu yeni aşamada beklentimiz, komisyonun raporunu bir an önce hazırlaması; yasal ve hukuki düzenlemeler sürecine hızla geçilmesi ve parlamentonun tarihindeki en önemli görevlerden biri olan bu süreci ileriye taşıyacak adımların bir an önce atılmasıdır.
Bizim barışa ihtiyacımız var.
Bölgenin barışa ihtiyacı var.
Kadınlar barış için mücadele ediyor. Ve bilinsin ki bütün engellere rağmen, biz her zaman bardağın dolu tarafına bakarak; süreçlerin tıkanmasına izin vermeyerek; bu süreci ileriye taşıyarak barışı Türkiye’nin ve Orta Doğu’nun kadınlarına hep birlikte armağan edeceğiz.
Bu da burada sözümüz olsun.




