Değişen Dünyada Bir Sanatçı ve sıkışmışlık hâlleri
Başak Canda 3 Aralık 2025

Değişen Dünyada Bir Sanatçı ve sıkışmışlık hâlleri

Savaşın izi herkeste farklıdır. Yaşa ve cinse göre değişse de, daha çok kişinin yaşadıklarına göre biçimlenir. Savaş öncesi ve sonrası arasındaki dönem ise belki de en yakıcı olandır. İnsan o geçiş döneminde, hem geçmişinin ağırlığını taşır, hem de geleceğin belirsizliğiyle yüzleşmek zorunda kalır. Kazuo Ishiguro’nun Değişen Dünyada Bir Sanatçı adlı romanı tam da böyle bir sürecin izini sürüyor. Savaş öncesi ve sonrasının arada kalmışlığını; öncesindeki mücadelelerini, konumlanışlarını, karşılaşmalarını, arkadaşlıklarını buluruz. Bu, sadece bir okuma değil; sözlü ve sözsüz anlatımın etkileşimlerinin de bir analizidir. Bir tür hafıza yolculuğu belki.

1939-1945 yılları arasında süren 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı öncesi ve sonrasındaki Japonya’nın keşfine çıkartıyor okuru Kazuo Ishiguro. Çünkü roman hem bir sanatçıyı hem de bir ülkenin değişimini konu ediniyor. Yaşam tarzları; konuşma ve hitap etme biçimleriyle, taraf tutma ve yerleşme gibi özellikler üzerinden, zengin bir anlatımla gözler önüne seriliyor. Yazarın istediği bir anlamda sorgulama. Yıkımdan önce ve yıkımdan sonra kalan, yerleşen değerler… Genç neslin kararlılıkla geleceğe -başka bir ‘Yeni Japonya’ya- baktığı bu hızla değişen toplumda, anlatıcının düşüncelerini ve anılarını uzun bir monolog ya da sohbet içindeymişiz gibi takip ediyoruz. Değişen onca şeye rağmen geleneklerin derinden hissedildiğini; sohbetin niteliğine göre yaşlılara duyulan saygı, aileler arasında yürütülen evlilik müzakerelerinden daha iyi anlıyoruz.

Masugi Ono yaşlı bir ressamdır, ancak sosyal ve mesleki olarak tanınmaktadır. Biri evli, diğeri ise evlendirmek üzere olduğu ancak evlilik görüşmeleri sonuçsuz kalan iki kızı ve savaşta ölen bir oğlu vardır. Mançurya’daki savaşta kaybettiği oğlunun ve geçmişinin, yeni yaşamıyla bir bağlantısı olduğuna inanır; biz de 1920’lerdeki gençliğinden 1950’lere uzanan düşüncelerinin içinde buluruz kendimizi. O sırada imparatorun onun sanatıyla yakından ilgilendiğini, eserlerinin takdir gördüğünü, öğrencilerini eğiten saygın bir usta olduğu gözden kaçmaz. Güçlü Japonya için propaganda çalışmalarında aktif rol oynamıştır. İşte hayatının bu yanının zor olduğu ve kızları için sorunlu hâle geldiğini anlarız. Ono’nun sorgulamaları da buradan başlar. Savaşta genç nesli feda edenlere karşı öfke duyan insanlar karşısında, azar azar rolünü, etkisini, adanmışlığını ve vatansever bir adam olarak gururunu sorgular. Ono, ‘değişen nesil’e aitken sorumluluk almanın onurlu bir davranış olduğunu söyleyerek suçu reddedenlerdendir. Ya da suça ortak olmayanlardan.

Resmî Japon sanatının eski ustalarından ressam Ono, gençliğindeki bohem hâllerini düşünür ve yaşadığı ‘değişken dünya’yla kıyaslar. Batı’ya açık yeni bir toplumun ortaya çıkışıyla karşı karşıya kalan Ono, geçmişini sorgular ve savaş sonrası Japonya’daki hayatına anlam vermeye çalışır. Roman, Amerikan işgali altındaki, hızla dönüşen Japonya’da bir yıl boyunca, üç ayrı tarih bölümünde gelişir: Ekim 1948 – Nisan 1949 ve Kasım 1949.

Japonların, Amerikan yaşam tarzına giderek daha açık hâle geldiğini içimiz burkularak okuruz. Belirli bir ata kültürünü reddederek keşfetmeye ve genişlemeye doğru gidişlerini yaşlıların reddiyle biraz olsa yavaşladığını görüyoruz. Ancak bu dönemin kayıpları acının katmerlenmesi demek. Bu inşa sürecinde beni en çok etkileyen anlatımlardan biri; bu sıkıntılı dönemde kendi canlarına kıyarak özür dileyenler arasında çatışmaların yaşandığını görmekti.  İyi insanlar hayatına son verirken, asıl savaş suçlularının bunu övünç meselesi hâline getirmesi bir utanç vesikası olarak okurun görmesi gereken bir realite anımsatılıyor. Aslında yeryüzündeki bütün savaşların özü de bu. Birileri birilerini katlederken utanma duygularını yitiriyor. Birileri de bu utanca ortak olmamak için ya çıldırıyor, ya utanç duyuyor ya da intiharı seçiyor. Dünya bu onurlu insanların ödediği bedel ile dönmeye devam ediyor. Kötülük ise yeryüzünün en onursuz akışı olarak dünyanın sonunu getirecek hamlelerine devam ediyor.

“Söylesenize, Bay Miyake, bu olanlar sizce de büyük bir ziyan değil mi? Sonuçta ülkeniz savaştaysa onun için elinizden geleni yaparsınız, bunda utanacak bir şey yok. Kendinizi öldürerek özür dilemeye ne gerek var.

Kuşkusuz haklısınız, efendim. Fakat dürüst olmak gerekirse şirketteki herkes çok rahatladı. Artık geçmişteki günahlarımızı unutabilir ve geleceğe bakabiliriz. Başkanımız büyük iş yaptı.”

Oldukça açık fikirli olan Ono, kızlarının ona karşı çıkmalarına ve bir dereceye kadar onunla dalga geçmelerine izin veren bir babadır. Ancak 6 yaşındaki torunuyla yaptığı konuşmalar sayesinde, bir kadının yerinin hâlâ kocasına bağlılığıyla belirlendiği düşüncesinin sürdüğünü anlarız. Bunu da onun eskiye dönük anlatımlarından çıkarırız. Öfkesi, şaşkınlığı ve düşünceleri, onu kendi gençliği, eski vizyonu ve zihniyetiyle; ayrıca onur, nezaket, saygı ve itibar anlayışı üzerine yeniden düşünmeye iter. Tüm bu sorgulamalardaki belirsizlik, bir ülkenin evrimindeki yolu da ortaya koyar.

Japonya’nın yeniden inşa edildiğini de görürüz; eski ve harap mahalleler modern semtlere, konutlara ve işyerlerine dönüşür. Bu pasajlar, eğlence bölgelerinin, sanatsal canlılığın ve bir ustayla geçirilen uzun yılların anılarıyla ressamın torununun saklanan resimleri görme isteğini ve kovboylarla Temel Reis’e duyduğu ilgiyi anlatan sahneleri bir araya getirerek, Amerikan kültürel ve ekonomik etkisini karşılaştırmalı bir biçimde yansıtır.

Bir insanın unutma arzusu ile hatırlama ihtiyacı arasında mücadele eden bu tür bireylerle, bir ulusun ya da topluluğun aynı sorularla nasıl boğuştuğuna tanıklık etmek, savaş sonrası yaşama iyi bir örnektir. Hatta örnekten de öte. Savaş korkunç bir yıkımdır; sonrası ise büyük bir mücadele ve tanıma sürecidir. Kopuk düşünce çağrışımları yerine belirsizlikle hafızanın kaprisleri, iniş çıkışları, anlatıyı bir bölümden diğerine taşıyan akıcılık oluyor. Belki de Kazuo Ishiguro, İngiltere’de yabancı bir çocuk olarak yaşadığı deneyimi, Japonya ile ilişkisini ve beş yaşında terk ettiği, yalnızca hayalinde var olan Japonya’yı; anne babasının sohbetlerinden, onlardan aktardığı kültürden beslenerek anlatma ihtiyacı duyuyordu. Bunu yaparken edebiyata, okumaya ve edebiyatın evrenselliğine başvuruyor. Bunu da başarmış. Çünkü o, biri sona ermiş, diğeri tam olgunlaşma aşamasında olan iki dönem arasındaki dönüm noktasını yeniden yaratmadaki ustalığını okuyucuya aktarıyor

Bir dünyanın çöküşü ve diğerine geçiş; bunun yaşlanan karakterlerde yarattığı hayal kırıklığı, kaygı ve yalnızlık; geçmişe ve anılara yapılan sayısız geri dönüş… Bazı sahneler neşeli ve nostaljiktir; bazıları ise daha melankolik, uçuşan düşüncelerle, pişmanlıklarla ve vicdan azabıyla yüklüdür. Bu anlatımlar, sorgulayıcı ama uzlaşmaz bir bakışı tetikler. Bu keskin ayırım, genellikle koruyucu figürlerin suçluluk duygusuyla el ele giden bir anlatıma dönüşüyor. Kısacası, kişinin hayatının büyük bir kısmı artık geçmişe hapsolmuşken ve önündeki yaşam her geçen gün küçülürken, bir muhasebe yapma zamanı gelmiştir. Bu, herkes için geçerli değil midir? Herkesten ayrı, özgür ve geçmişi travmalardan arındırarak bugüne taşımak… Zor, ancak bir o kadar da erdemli bir direnme.

“En azından inandığımız şey için elimizden geleni yaptık. Sıradan insanlar olduğumuz ancak sonunda ortaya çıktı. Olayların içyüzünü kavramak konusunda hiçbir özel yeteneği olmayan sıradan insanlar olduğumuz. Bizim de talihsizliğimiz buymuş – öyle bir zamanda sıradan insanlar olmak.”

Kazuo Ishiguro, kişinin dünyadaki varlığı sorusunu, kendi sonluluğunun tamamen farkında olarak sormaktan asla vazgeçmez. Bize cevaplar veremese de, karakterlerine doğru soruları sorma cesaretini verir. Çünkü hepimiz batmışsak, belirli bir dinginliği arama ve ona ulaşma olasılığı da bizi teselli edebilir. Çünkü herkes hatalarından ders çıkarabilir. Çünkü dünya değişiyor ve yalnızca uyum sağlayamayanlar mahvolmaya mahkûmdur. Önemli olan, kendimiz olmak, elimizden gelenin en iyisini yapmak ve yaptığımız işe inanmak. Yapılması gereken asıl şey toplum ile benlik arasında bir denge kurma ve o dengenin içinde ayakta kalmaktır.


Değişen Dünyada Bir Sanatçı, Kazuo Ishiguro, Çeviren: Suat Ertüzün, Yapı Kredi Yayınları, 2015

 

* ilketv.com.tr’de yayımlanan yazılar, yazarların görüşlerini yansıtmaktadır. Yazılar İlke TV’nin kurumsal bakışıyla örtüşmeyebilir. Yazıların tüm hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.