• Ana Sayfa
  • Dosya
  • Esad sonrası birinci yıl: Korku, endişe, belirsizlik…Bir despotizmden bir başkasına savrulma

Esad sonrası birinci yıl: Korku, endişe, belirsizlik…Bir despotizmden bir başkasına savrulma

Baas rejiminin yıkılışı, uzun süredir baskı altında yaşayan Suriye halkları için teorik olarak bir dönüm noktası olsa da, bu bir yılda sahadaki gelişmeler, özellikle Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar ve Dürziler için endişe, korku ve belirsizlik ortamı yarattı.

Esad sonrası birinci yıl: Korku, endişe, belirsizlik…Bir despotizmden bir başkasına savrulma
  • Yayınlanma: 8 Aralık 2025 09:27
  • Güncellenme: 8 Aralık 2025 09:52

Suriye’de 8 Aralık 2024’te, 61 yıllık Baas rejiminin çöküşüyle ülkede kapıların “yeni bir döneme” açılması umutları, aradan geçen bir yılda yerini artan bir endişeye bırakıyor.

Suriye’yi 58 yılı baba-oğul Esad’lar olmak üzere 61 yıl demir yumrukla yöneten Baas rejimi ve despotizmi 8 Aralık 2024 itibarıyla tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı. Ancak bir yılın sonunda Suriye halkları geleceğe  8 Aralık öncesinden daha karamsar.

Baas rejiminin yıkılışı, uzun süredir baskı altında yaşayan Suriye halkları için teorik olarak bir dönüm noktası olsa da, bu bir yılda sahadaki gelişmeler, özellikle Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar ve Dürziler gibi gruplar için endişe, korku ve belirsizlik ortamı yarattı.

Bu toplumsal kesimlerin Esad döneminde de ayrımcılığa ve despotizme maruz kalması, -öznelerinden bağımsız olarak- 8 Aralık 2024 tarihini yarım asırlık bir baskı döneminin kapanması yönüyle anlamlı kılıyordu.

Ancak 8 Aralık sonrası bir yılda yaşananlar, bu “anlamı” ortadan kaldırmaya yetti ve yerini geleceğe dair derin bir kaygıya bıraktı.

Suriye geçiş hükümetinin “cihatçı” orijininden  kaynaklı bu kaygıların yanı sıra Suriye’de, geçen bu bir yılda faili meçhul cinayetler ve artan bir suç dalgası söz konusu.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’nin (SOHR) açıkladığı 5 Aralık 2025 tarihli rapora göre, ülke genelinde “faili meçhul” cinayetler ve adli suçlarda patlama yaşanıyor. Etkin bir yargı mekanizmasının ve güvenlik denetiminin olmaması, Esad rejiminin hüküm sürdüğü dönemden farksız bir biçimde ve 14 yıllık iç savaşta ağırlıkla cihatçı güçlerin faili olduğu gibi şiddeti günlük yaşamın bir parçası haline getirdi.

Bu durum da, 8 Aralık 2024 sonrası Suriye’de nelerin iyiye doğru gittiği ve umut verdiği noktasında soru işaretlerini artırdı.

27 Kasım 2024: İdlip’teki cihatçıların ‘Şam yürüyüşü’ başlıyor

27 Kasım 2024’te İdlip’te -o zamanki adıyla- Muhammed Colani’nin başında bulunduğu El Kaide kökenli Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ağırlıklı cihatçı güçler İdlip’ten mobilize olarak “Saldırganlığı Caydırma Operasyonu” başlattıklarını duyurdu.

Burda İdlip’e bir parantez açmak gerek. Zira Suriye’nin kuzeybatısında Halep ve Afrin ile komşu, Türkiye ile sınırdaş olan bu bölgeye, 2016 itibarıyla Suriye’nin farklı bölgelerinden, Astana ve Soçi formatları gereği Rusya ve İran gözetiminde Esad yönetimiyle de varılan anlaşmalarla cihatçılar yerleştirilmişti.

27 Kasım’da, aralarında yabancı savaşçıların da yer aldığı ve ilk etapta yönünü Halep’e çeviren bu güçler yaklaşık 8 yıldır İdlip’te temerküz etmişti.

27 Kasım öncesi Ortadoğu: İran aksı kırılıyor

İdlip’teki güçlerin operasyonu öncesi ise Orta Doğu’da önemli bir kırılma yaşanıyordu. 7 Ekim 2023 Gazze savaşı sonrası, hedeflerinden birini, İran’ın bölgedeki etkisini kırmak olarak belirleyen İsrail, Kasım 2024’e gelindiğinde bu hedefine neredeyse ulaşmıştı.

2024 içinde Hamas’ın Lübnan’daki bazı üst düzey isimlerini ortadan kaldıran İsrail, Nisan ayında ise İran’ın Şam büyükelçiliğini vurdu.

31 Temmuz’da Hamas lideri İsmail Haniye’yi Tahran’da, yerine gelen Yahya Sinvar’ı Gazze’de öldüren İsrail, 30 Eylül’de Hasan Nasrallah da dahil olmak üzere, Hizbullah’ın da üst düzey isimlerini ortadan kaldırdı.

Bu etkenler, 2015’te savaşa dahil olarak Halep’in batısındaki Şii bölgeleri Nubul ve Zehra’da konuşlanmasıyla savaşın 2016’daki Halep kuşatmasının ardından Esad lehine dönmesinde rol oynayan Hizbullah’ın Suriye sahasından çekilmesini sağladı.

Hızlı ilerleyiş: Halep, Hama, Humus ve Şam

Saldırganlığı Caydırma Operayonu Hizbullah’ın çekildiği Halep’in batı kırsalında başladı. Baas rejimi, 48 saat içinde Halep’in batı ve güneyindeki bölgelerin çoğunu ve İdlip’in doğu kırsalının büyük bir bölümünü kaybetti.

Aralık 2024 başlarında HTŞ ağırlıklı güçler, Halep’in kontrolünü tamamen ele geçirmiş ve Baas rejimi güçleri Hama iline doğru çekilmişti.

5 Aralık 2024’te Hama kenti de HTŞ’nin kontrolüne girmiş, Baas rejimi güçleri Şam, Humus, Deraa ve Kuneytra kırsalında sıkışmıştı.

Suriye’nin güneyinde ise, Dera ve Rif Şam’daki (Şam kırsalı) yerel gruplar ve ABD destekli Suriye Özgür Ordusu, Aralık ayı başlarında Dera kenti ve kırsalının kontrolünü ele geçirdi. Bu durum, Baas rejimi güçlerinin tüm güney Suriye’den çekilmesine yol açtı. Böylece Şam, kuzeyden ve güneyden saldırılara açık hale geldi.

Aynı dönemde Rusya, İran ve Türkiye Astana’da yeni bir görüşme ağı oluşturuyordu. Görüşmeler sonucunda, Humus’un kuzey kırsalında HTŞ’ye yönelik askeri operasyonların durdurulması konusunda anlaşmaya varıldı. Rus uçakları, Humus’u Şam’a bağlayan Ristan Köprüsü’nü bombaladı.

Ancak Şam’ı kuzeyden ve güneyden kuşatan güçler, 8 Aralık 2024’te Şam’a girdi, aynı gün Beşar Esad’ın ülkeyi terk ettiği duyuruldu.

27 Kasım’da SMO hareketliliği

İdlip’ten Halep’ yönelen güçlerle eşzamanlı olarak Halep’in kuzeyindeki Suriye Milli Ordusu unsurları da önce Tel Rıfat, ardından Minbiç’e saldırdı.

SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi, 11 Aralık’ta  arabulucu ABD ile Minbic’deki sivillerin korunması konusunda bir anlaşmaya vardı ve bu anlaşmaya göre SDG Minbic kentinden çekildi.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG), kontrolü altında tuttuğu bu bölgelerden Tabka-Tişrin Barajı hattına çekilirken, SMO güçlerinin saldırılarını bu bölgelerde karşıladı.

Afrin’den 2018’de yerinden edilen Ezidilerin de sığındığı Tel Rıfat ve Minbiç’te SMO saldırıları sonrası yeni bir insani kriz yaşandı.

Buradan göç edenler, ağır kış koşullarında Rakka çevresine yerleştirildi.

27 Kasım 2024 sonrası olduğu gibi, Suriye’deki 14 yıllık savaş boyunca, ağır hak ihlallerine karışan SMO bileşenleri ise 29 Ocak 2025’te, HTŞ lideri Muhammed Colani’nin Ahmed Şara olarak “sahne aldığı” ve Şam Yönetimi Başkanı ilan edildiği toplantıda boy göstererek yeni kurulan “orduda” üst düzey görevlere getirildi.

IŞİD’in alan kapma hamlesi

İdlip’teki güçlerin hareketliliğini fırsata çevirmek isteyen IŞİD ise doğu Deyrizor hattında saldırı girişimlerinde bulundu.

SDG Esad rejimin çöküşünden faydalanarak IŞİD’in sivillere saldırmasını önlemek için 7 Aralık 2024’te esad güçlerini Deyrizor kırsalından (7 köy, Bukemal ve Meyadin), Halep Uluslararası Havalimanı’ndan ve Rakka’nın bazı kırsal alanlarından çıkardı.

HTŞ’nin 9 Aralık’ta bu bölgelere ulaşmasının ardından, yer yer başlayan IŞİD saldırıları SDG bölgelerine ulaşmadan etkisiz hale getirildi.

Bu bölgelerde IŞİD halen sızma girişimlerinde bulunsa da SDG bu girişimleri boşa düşürüyor.

8 Aralık: İsrail güçleri Şam yakınlarında

8 Aralık’ta Şam’a giren güçler, kentin meydanlarında kutlamalar yaparken, İsrail ordusuna bağlı güçler Suriye’nin güneyindeki stratejik Hermon (Şeyh) Dağı’na üs kurmakla meşguldü.

Saatler içerisinde askeri varlığını Şam yakınlarına kadar genişleten İsrail, ilerleyen haftalar ve aylar boyunca Esad döneminden kalan tüm askeri tesisleri vurdu, hava savunma sistemleri ve hava gücünü kullanılamaz hale getirdi.

2025 sonu itibarıyla İsrail, Suriye’nin güneyindeki Dera, Kuneytra, Süveyda ve kısmen Rif Şam vilayetleri için Şam yönetimine bu bölgelerde “silahsızlanma” anlaşması dayatıyor.

Mart 2025: Suriye’de ‘sahil’ kana bulandı

8 Aralık 2024 sonrası Suriye’de özellikle Alevi ve Şii grupları adına gelecek umutları yerini kısa sürede endişeye bıraktı. Alevi ve Şii kutsal mekanlarına daha Şam düşmemişken başlayan saldırılar, 6 Mart 2025 sahil bölgesinde Alevilere yönelik katliamlarla boyutlandı.

Geçici Şam Yönetimine bağlı silahlı grupların da katıldığı ve 6 Mart sonrası da (Geçtiğimiz Kasım ayı sonunda Humus’ta olduğu gibi) yer yer şiddetlenen saldırılarda 1500’ün üzerinde Alevi öldürüldü, aralarında genç kadınların da olduğu çok sayıda kayıp var.

Lazkiye, Tartus ve Humus kırsalındaki saldırıların ardından önce “eski rejim artıkları” diskuruna başvuran Şam ise, katliamlara yönelik “göstermelik” bir soruşturma açmaktan öte bir adım atmadı.

Tüm bu yaşananlar karşısında aradan geçen bir yılda, 8 Aralık’ın yıldönümünde Alevi toplumu geçici yönetimee karşı korku ve öfke dolu bir protestoya hazırlanıyor.

Suriye ve Yurtdışı Alevi İslam Yüksek Konseyi Başkanı Şeyh Gazal Gazal, iktidarı devralan selefi İslamcı ağırlıklı geçici hükümeti “öncekinden daha zalim” olarak nitelendirerek 8-12 Aralık tarihleri arasında 5 günlük genel grev ilan etti.

Mart ayında kıyı bölgelerinde yaşanan ve binlerce Alevinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan katliamları hatırlatan Alevi liderler, toplumlarına “evlerinize kapanın” çağrısında bulundu.

Şeyh Gazal, Esad rejiminin yıkılışının bir özgürlük şöleni olması gerekirken, ülkede adaletin yok olduğu ve tekfirci ideolojilerin yayıldığı karanlık bir döneme dönüştüğünü vurguladı.

Alevi toplumu, mevcut kutlamaları “özgürlük adı altında ülkenin yıkılışı” olarak görüyor.

Alevilerden sonra  Dürziler 

Suriye’de Alevilere yönelik katliamların yarattığı endişe sürerken, 13 Temmuz’da Suriye’nin güneyindeki Süveyda’dan Dürzilere yönelik saldırı haberleri gelmeye başladı .

Süveyda vilayetinde Dürzi gruplar ve “Bedevi aşiretler” olarak sunulan ancak Şam’ın desteklediği silahlı gruplar arasında yaşanan çatışmalarda aralarında sivillerin de olduğu 1200 kişi hayatını kaybetti.

13 Temmuz sonrası yaşananlar, 8 Aralık’ta rejimin düşmesinin ardından Şam güçlerini Süveyda’ya sokmayan ve kendi askeri güçleri olan Dürziler ile Şam arasındaki ilk gerilim değildi.

29 Nisan’da da Şam’ın Ceramana bölgesinde Şam’a bağlı Sünni silahlı gruplarla Dürziler arasında çatışmalar patlak vermişti.

Şam kırsalında Dürzilerin çoğunlukta olduğu Ceramana kasabasında başlayan çatışmalar daha sonra yakınlardaki Sahnaya kentine sıçradı.

Şam yönetimi çatışmaların ardından bölgeye yüzlerce asker ve ağır teçhizat sevk etti.

Temmuz’daki saldırılarda ise Dürzileri koruma sözü veren İsrail çatışmalar sonrası, Suriye’ye iki hava saldırısı düzenledi.

Başbakan Benyamin Netanyahu, “Bu, Suriye rejimine net bir mesajdır. Şam’ın güneyine güç konuşlandırılmasına ya da Dürzi topluluğa yönelik herhangi bir tehdide izin vermeyeceğiz” dedi.

Şam’daki kilise saldırısında tekfirci örgüt izleri

22 Haziran’da bu kez Suriye’deki Hristiyanları endişeye sevk eden bir saldırı yaşandı.

Şam’ın Duveyla Mahallesi’nde bulunan Mar İlyas Kilisesi’ne yönelik yapılan canlı bomba saldırısını Saraya Ensar El Sunna adlı örgüt üstlendi.

Örgütün yaptığı açıklamada, saldırının Mihemed Zêneabidîn Ebû Osman tarafından gerçekleştirildiği kaydedilerek, başka saldırıların gerçekleştirileceğine dair tehditlerde bulunuldu.

22 Haziran günü yapılan saldırıda kilisede bulunan 25 kişi hayatını kaybetmiş, 63 kişi de yaralanmıştı. Saldırıda kilisede büyük bir tahribat oluşmuştu.

Şam yönetimi, saldırıyı IŞİD’in gerçekleştirdiğini açıklamıştı.

Saraya Ensar El-Sunna (Ehl-i Sünnet’in Yardımcıları Tugayları) Suriye’de yaşayan Alevi ve Hristiyanları hedef alıyor ve Suriye’nin ağırlıkla kıyı bölgelerinde üsleniyor.

Örgütün ‘şeriat’ bölümünden sorumlu liderlerinden biri olan Şeyh Ebu el-Feth el-Şami ile Telegram üzerinden iletişim kuran Mısır menşeli basın kuruluşu An-Nahar, örgütün HTŞ’yi mürted ilan etmekle birlikte, ‘dikkatini’ Hristiyanlara ve Alevilere yönelttiğini aktarıyor.

An- Nahar’ın aktardığına göre örgüt, özellikle Hama ve Humus kırsalındaki Alevi bölgelerine odaklanırken, Suriye’deki başta HTŞ olmak üzere diğer cihatçı güçlerle askeri bir çatışma gerektirebilecek gelecekteki bir aşamaya hazırlık olarak kırsal bölgelerde varlık gösteriyor.

Ebu el-Feth el-Şami, An-Nahar’a örgütün stratejilerinden birinin de Humus kırsalından Lübnan sınırına ulaşmak olduğunu aktardı.

Örgütün adı ilk olarak 1 Şubat’ta Hama kırsalındaki Arza kasabasına düzenlenen saldırı sırasında ortaya çıktı. Yaklaşık 15 sivil öldürüldü ve yüzlerce Alevi yerinden edildi.

Ancak, El-Şami, An-Nahar’a Saraya Ensar el-Sünne’nin bu tarihten önce de var olduğunu ve rejimin düşmesinden önce İdlib kırsalında kurulduğunu belirtti.

El-Şami, Saraya Ensar el-Sünne üyelerinin aralarında HTŞ’nin de bulunduğu farklı geçmişlere sahip olduğunu aktardı.

An- Nahar’ın aktardığına göre örgüt, IŞİD’in birçok doktrinini ve pratiğini benimseyip üyelerini eğitmek için kullansa da, el-Şami, Saraya Ensar el-Sünne’nin IŞİD liderine biat ettiğini reddediyor ve örgütün onunla bağlantılı olmadığını vurguluyor.

Bununla birlikte el Şami IŞİD’e de kapıyı kapatmayarak, “Bizimle saf tevhid ve samimi cihatta hemfikir olan herkes bizim kardeşliğimize sahiptir.” diyor.

10 Mart Mutabakatı ve Kürtler 

Suriye’de 8 Aralık sonrası, Aleviler, Dürziler ve Hristiyanlar için endişeli bir sürece kapı aralarken,10 Mart 2025’te SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi ile Geçici Şam Yönetimi Başkanı Ahmed Şara arasında Şam’da imzalanan 8 maddelik mutabakat, suriyeli Kürtler açısından “belirsizliği” çağrıştırıyor.

Taraflardan sıklıkla anlaşmanın hayata geçirilmesine yönelik açıklamalar gelmesine rağmen anlaşmanın uygulanma takvimi olan yıl sonuna yaklaşırken, sahadaki gelişmeler ve taraf açıklamaları sürecin beklenenden yavaş ilerlediğini gösteriyor.

Anlaşma siyasi katılım, Kürtlerin anayasal hakları, ateşkes, kurumsal entegrasyon, yerinden edilenlerin dönüşü ve toplumsal barış gibi temel maddeler içeriyor.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bugün yaptığı 8 Aralık’ın yıldönümü açıklamasında “Geçiş hükümetini, tüm Suriye’yi kapsayacak yeni bir ülkenin inşasını garanti altına alan kapsamlı ve katılımcı bir ulusal politika izlemeye çağırıyoruz. Bu da ancak Suriye halkının tüm temsilcileri arasında ciddi ve kapsamlı bir ulusal diyaloğun başlatılması, göçmen ve mültecilerin güvenli dönüşünün sağlanmasıyla mümkündür.” mutabakat hükümleri arasında yer alan maddeleri işaret ederek bir kez daha “diyalog” çağrısında bulundu.

Ancak Geçici Şam Yönetimi’nin özellikle siyasi haklar ve toplumsal barışın inşasına yönelik maddeler konusunda somut adımlar atmaktan çok, büyük ölçüde SDG’nin entegrasyonu başlığına odaklanması belirsizliğin aşılması noktasındaki önemli engellerden.

Aralık sonuna kadar tarafların anlaşmanın uygulanma komiteleri kurulması konusunda -anlaşmanın fiilen geçersiz kalmaması için de- bir yol haritası açıklaması ve siyasi-sosyal maddelerde ilerleme sağlaması bekleniyor.